Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum . Gene tesadüfe bakın ki bu kafilenin takib ettiği yol, bizim «Eksford» ile bu- luşacağımız telâki noktasının yakının- dan geçiyordu. İşte denizde aksilik ve mütaleasızlık buna derlerdi. Tabii biz bunu sonradan öğrendik; yani iş işden geçtikten son- ra,.. Süvarimiz «Emden» in rotasını hari- ta üzerinde işaret etmişti ve biz «Eks- fords la akşamın saat sekizinde bulu- Şacaktık. Ertesi günü (Kokos) adasına bir müfreze çıkararak telsiz istasyonu- hu ve kabloları tahrib edecek idik., Evdeki pazar çarşıya uyarsa plânımız bu idi. Bu idi ama bu sefer işe İngiliz Göstlarımızın da karışmaları mukadder imiş, Programa tevfikan rarldeyü mahalli- he geldik. Halbuki kömür germimiz Meydanda yoktu. Heyecan ve helecanla geçen bütün bir geceden sonra şafakla beraber ce- Nuba yol verdik ve (Emden) geniş bir daire çizdi. Nihayet ufukta bir duman Bördük ve kömür gemimizi bulduk. alnız (Eksford) bulunması icab eden Noktanın tam (50) mil cenubunda idi. aPurun süvarisi kruvazöre gelip de Taporunu verdiği zaman bir gün evvel kendisinin de bir çok telsizler aldığını, uffıkta dumanlar gördüğünü ve bu şe- Tait altında rotasın. değiştirmek mec- _“rîyetinde kaldığını söyledi, Artık ka- Taya tahrib müfrezesi çıkarmak mev- Züu bahsolamazdı. Çünkü çok geç kal- >Tiştik, Ve ancak ertesi günü böyle İr teşebbüstte bulunabilirdik. Şimdi «Emden» in yanında «Büuresk» ke «Eksford» nakliyeleri vardı. (Mar- Omanya gelince Fon Müller ilk önce îptettiğimiz gemi olan (Pontoporos)- ü buluşmak üzere Hindistan sularına Böndermişti, «Emden» in mürettibi (420) zabit ve heferden ibaretti. Halbuki üç vapura Zabit ve mürettebat vermek mecburi- Yetinde kaldığımızdan mürettebat ba- İMundan sıkıntıda idik. Bu vaziyet arşısında Fon «Müller» bir karar ver- kîı Ve bu karar belki de benim canımı nn;tardı ama o zamanlar fena halde ca- 1 sıkmıştı doğrusu... Üvarimiz elindeki sigaradan havaya Umanlar üfliyerek: ym_“'—]_îıauterbah, dedi, bana öyle geli- 'Emkl bu «Kokos» adaları yakınında ae den» _dövüşmek mecburiyetinde Eriac?k. Binaenaleyh muvazzaf zabit- Min hepsine iht:yacım olabilir...... , Sir müddet durdu, sigarasından de- ti;n hefesler çektikten sonra devam et- İlh;_ Siz Eksford'un kumandasını der'- hh € edeceksiniz. O gemide sizden baş- j' tek bir zabit bırakacak değilim. Siz fiîğ'âlâ tek başınıza işin içinden çıkabi- ihiz, . ki;?p babanın elini!.. Maamafih işi piş- liğe vurdum ve: ııı;"'bBaş üstüne kumandan, dedim, yal- Sasıma bu vazifeyi başaracağımdan ihim,,, Bunu söylerken vardiyada bulunma- Sün Taâğmen vapuruün kumanda köprü- ; de__biraz uyku kestirebileceğimi dü- teğer Üstüm. Öyle ya!, Limandan limana mfr yapacak değildim ya!, Allahın u- İğ buCağı bulunmaz denizlerinde do- İP duracaktım. Zaten ben kendi ya- değilla kavrulmıya alişmiş bir denizci mu . Mi idim? Belki de süvarimiz bu- M “Şünerek o vazifeyi bana vermişti. ıh_ıin her ne olursa olsun «Emden» den lmak bana güç gelmişti, ı,uş“n «Müller» de düşüncelerimi anla- Tük. Olmalı ki dostca omuzlarıma vura- .y';llauterbah, demişti, «Emden» den )“k]ıîlîm diye sakın üzülme! Her halde u%e_guhu herkesten ziyade ben hisse- Ber SN «Eksforde un sonuncu kömür (i_-u,'q iz. olduğunu biliyorsunuz. Bir 4 Ne zaman bir kömür gemisi ele d :fg h*'flîıîleceğimîı:î Allah bilir. Binaen- — * Ohu iyi muhafaza et emi.., Çeviren : Gelen yabancı geminin Sidney oldüğu görülünce Emden için emri vakii kabul edip cesurane dövüşerek ölmekten başka a Ve miralay Fon «Mü!'ler» harita ü- zerinde bir noktayı parmağile işaret ederek devam etti: — Beni bu noktada mümkün olduğu kadar fazla bekliyesiniz. Şu dakikadan itibaren bu noktaya «Emden»> iki ile altı günlük bir müddet arasında her hangi bir an çıkagelebilir. O zaman siz de «Emden» deki vazifenize yeniden birşey kalmıyordu Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Yıkılmış iki bacası, perişan olmuş güvertesi, delik deşik olmuş bordaları ile Emden, o güzelim gemi şimdi hüzünlü bir manzara gösteriyordu Meğerse «Emden» i bir daha görmek bana nasib ve müyesser olmıyacakmış!. —— «EMDEN» KRUVAZÖRÜNUN SONU VE BENİM MACERALARIMIN BAŞLANGICI. başlarsınız. Bunu size vâdediyorum a- zizim!.. yol verdim; sessiz sedasız güzel kruva- zörümüzden uzaklaştım. «Emden» den ayrılmazdan evvel ben ve Fon «Müller», «Kokos» adalarına yapılacak akın hakkında uzun uzadıya görüşmüştük. Hemen o akşam «Eksfoörde la batıya (Arkası var) Cumhurbaşkanlığı Filarmonik -Orkestrası Şefliğinden: Cumurbaşkanlığı Filarmonik Orkestrasına bağlı, ayni zamanda salon Örkes- trası vazifesini de görmek üzere bir caz heyeti teşkil edilecek ve namzetler ka- bul imtihanına tâbi tutulacaklardır. İmtihanda kazananlar çaldığı sazların ne- vine göre ayda 80-150 lira ücrtle angaje edileceklerdir. Salon Müziği ve caz için: — Bir Piyanist, - bir birinci kemancı — Bir ikindci kemancı (başka bir alet de çalabilecek) — Bir Tenor saksofon (Bandonion yahut Akordiyon çalabilecek) — Bir Batori : — Bir Kontrbas (başka bir alet de çalacak) — Bir Tromboncu (başka bir alet de çalabilecek) — Bir Trompet çalan (başka bir atel de çalabilecek) — alınacaktır. İsteklilerin hüviyet cüzdanları ve elin deki sair vesaikle birlikte tmtihan edil- mek üzere 6 Eylülden itibaren 11 Eylül 1937 Cumartesi gününe kadar İstanbul- da Galatasaray Lisesine ve Ankarada im tihana girecek namzetlerin ise 15 Ey- lülden 20 Eylül Pazartesi gününe kadar Cumurbaşkanlığı Filarmonik Orkes- trası şefliğine baş vurmaları lâzımdır. Müracaat ve imtihan zamanı saat 10-13 arasındadır. — (2722) (5224) — Betonarme Köprü İnşaatı Nafia Vekâletinden : 1. — Eksiltmeye konulan iş: Sinop vilâyetinde Sinop - Ayancık yolu üzerinde Betonarme Karasu köprüsü inşaatıdır. Keşif bedeli (34.000) liradır. 2. — Eksiltme 1/9/1937 tarihine müsadif Çarşamba günü saat on birde Nafıa Vekâletinde Şose ve Köprüler reisliği eksiltme komisyonu Odasında kapalı zarf usulile yapılacaktır, 3. — Eksiltme şartnamesi ve buna müteferri diğer evrak (170) kuruş bedel mukabilinde Şose ve Köprüler reisliğinden alınabilir. 4. — Eksiltmeye girebilmek için taliplerin (2550) liralık muvakkat teminat vermeleri ve bu gibi işleri yapabileceklerine dair vekâletimizden alınmış mü- teahhitlik ehliyeti fenniye vesikasiyle ticaret ve sanayi odası sicit varakası ib- TYaz etmeleri lâzımdır. İsteklilerin teklif mektuplarını ikinci maddede yazılı saatten bir saat evveli- ne kadar komisyon reisliğine makbuz mukabilinde vermeleri muktazidir. Pos- tada olacak gecikmeler kabul edilmez. — (2620) (5090) ü Hava Yolları Devlet Işletme İdaresinden : Devlet hava yolları ihtiyacı için (60) ton 74 oktanlık tayyare benzini satın alınacaktır. Mecmuunun tahmin edilen bedeli 18,600 liradır. Eksiltme kapalı zarf usulile eylülün 9 ncu Perşembe günü öğleden sonra saat 2,30 da Ankarada hava yolları devlet işletme idaresi merkezinde yapılacaktır. Şartname ve projeler sözü geçen idare merkezinden bedelsiz olarak alınabilir. İsteklilerin 1395 liralık muvakkat teminat makbuzu veya banka mektubu ile ve icab eden belgelerile eksiltme zamanından bir saat evvel teklif zarflarını komisyona vermiş olmaları ilân olunur. (2877) — (5468) — — Ben yirmi yaşımda iken dünyanın en güzel genç kızile sevişiyordum. Dostum Nihadın yüzüne biraz da ha- setle baktım: — Sohra ne oldu? a İçini çekti: i — Hiç sorma onu bir gece yarısı bir mahalle beçkisi öldürdü. — Bir mahalle bekçisi mi öldürdü: Ne münasebet.. Nasıl olur? — Oldu işte o sirada ben de onun ya - nında idim. — Mahalle bekçisinin mi? — Hayır güzel genç kızın!. Ve cina - yeti gözlerimle gördüm. Fakat elimden ne gelirdi ki. — Bekçi yakalandı tabii? — Hayır! — Sen haber vermedin mi? — Haber veremezdim ki.. Hem haber versem de niye yarardı? Karakolda ba - na güleceklerdi. — Ne münasebet? — Bu tarzda bir cinayet şimdiye ka - dar işlenmemiştir ki.. Ne polis böyle bir cinayet işliyeni tutar. Ne de ceza kanu- nunda böyle bir cinayeti işliven mücrim için ceza tayin edilmiştir. Bekçi öldürdü. Ve o öldü.. İşte o kadar. Nihad bir sigara yaktı, seneler evvelki vak'aları bir araya toplamak ve birden anlatmak için hazırlanıyordu: — Dinle! — Dinliyorum. — Yirmi yaşımda idim. O zaman ben Aksarayda babamın evinde otururdum. Sen orasını bilmezsin. Ben de gündüz - leri pek bilmem.. Geceleri bilirim. — Gündüzleri bilmem ne demek? — Çünkü eve hep gece giderdim de.. Tramvaydan inince karanlık bir sokağa sapılır.. Karanlık sokaklarda on dakika kadar dolaştıktan sonra bizim eve gidi- lebilirdi. Ben o zaman mektepten yeni çıkmiş, bir gazeteye musahhih muavini olarak girmiştim. İşim sekiz buçuk, dokuzda bi- terdi. Evime hep gece giderdim. Bir akşanı gene evime gidiyordum. Tramvaydan in- dim, birinci karanlık sokağı yürüdüm, ikinci karanlık sokağa girdim. Evlerden birinin kapısı yarım açıldı, muntazam vücutlu bir kadın göründü. Ben baktım. RADYO Bugünkü program 25 Ağustos 1937 Çarşamba İSTANBUL Öğle heşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 12.50' Hava- dis. 13: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dans mn:usikiti. 19.30: Konfe. rans: Beyoğlu Halkevi namına, Memduh Te- zel tarafından (Kooperatifcilik)., 20: Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20.30: Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 20.45: Bimen Şen ve arkadaş- ları taralfından Türk musikisi ve halk şarkı- ları, (saat âyarı), 21.15: Orkestra. 22.15: A- jans ve borsa haherleri, 22.30: Plâkla solo- lar, opera ve operet parçaları. Onu bekçi öldürdü Yazan : İsmet Hulüsi Bekçi elektrik lâmbasını bize doğru tuttu. Yanımdaki birdenbire (eyvah) dedi Onun da baktığını zannediyorum. İşte & kadar; yürüdüm ve evime gittim., Ertesi akşam ayni kadını gene ayni yerde gör« düm. Bu sefer kapıya yakın geçiyor e dum. Hattâ, bir an orada dutur gibi ol e dum. Bir akşam sonra işi biraz daha ile« Ti vardırdım, boönsuvar, dedim. Tatlı bir ses işitilir işitilmez bir halde ayni keli « me ile cevap verdi. Bu böyle başlamıştı. Gün geçtikçe bir- birimize alıştık. Artık konuşuyorduk. Ben kapının dışında duruyordum. O kapının arasından söylüyordu. Ben onu yakından ve aydınlıkta görmemiştim amma şöyle tahmin ediyordum. Vücut fevkalâde muntazam, yüz pürüzsüz, gözler lâcivert ve çok parlak, saçlar altın sarısı.. Biraz da kıvırciık. Çünkü kıvırcıklığı karanlık- ta da belli idi. Bir gece biraz dolaşmak teklif ettim. Kabul etti. Fakat caddeye çıkmaktan çe- kiniyordu. Bizim karanlık sokaklarda gezdik.. Edebiyatı çok seviyordu. Şiirler- den, muharrirlerden bahis açtık. Ben, te- sadüfen matbaaya gelmiş te görmüş ol- duğum bir kaç muharririn arkadaşlarım olduğunu iftiharla söyledim. Bu ona bir tesir yaptı, daha sokuldu. Kol kola gir- dik.. Artık ben evi unutmuştum. O u - nutmuştu. Karanlık sokağın birinden çıkıyor, öbürüne dalıyorduk. Henüz ev- lenmemiş olduğunu söyledi. İstiyenler pek çokmuş, fakat o, evleneceği adamın zengin olmasını, şu olmasını, bu olma - sını değil. Kendisini anlıyabilmesini, e- debiyatı sevmesini istiyormuş. Ben ken- dimi bu cins adamlar katagorisine koy - muştum. Demek benimle evilenecekti. Bu fevkalâde güzel insan benim karım ola« caktı. : Artık onu karanlıkta değil, güneş ışı- ğında da görecektim. Ve o zaman bütün güzelliğile gözlerimi — kamaştıracaktı. Bunları düşünürken biraz daha sokulu- yordum. Onu biraz daha benimsiyor « dum. ÂArtık tereddüde mahal yoktu. «Se- ni seviyorum» dedim. Nasıl ilk bonsuva. rıma ayni kelime ile cevap verdiyse bu- na da ayni kısa cümle ile cevap verdi;. — «Seni seviyorum.» Karanlıkta nereden çıktığını farkede « mediğimiz bir adam karşımızda peyda oldü. Bu bekçi idi. Elektrik lâmbasını bi- ze doöğrü tuttu. Yanımdaki birdenbire: «Eyvah» dedi ve ellerile yüzünü kapadı. Ben bir an içinde onun yüzünü elektri - ğin keskin ışığında görmüştüm. Bu yüz şöyle böyle değil, bakılmıyacak kadar çirkin bir yüzdü. r — Cinayet nasıl oldu, onu söyle. — Ne cinayeti? — Hani bekçi kadını öldürmüştü. — Anlattım ya! — Elektriği tuttu, e sonra.. — Sonrası yok. Geçti, gitti. Benim hayalimde dünyanın en güzel genç kizı olarak yaşıyan genç kız artık ölmüştü. Onun yerinde çirkinlerin çir- kini bir kiz vardı. Bu o değildi! Artık ö- teki ölmüştü. Onu bekçi öldürmüştü. Yarınki nushamızda : Alışmış kudurmuştan beterdir Yazan: V. Ardof Rusçadan çeviren: H. Alaz