i. | z W | | Tahir Nadinin hicviyeleri Ahmet Haşim neden sık sık ev değiştirirdi? - Şair - değiştiren bir şiir ve kaside olan hicviye - Romancı Esat Mahmudun çocukluğu ile aktörlüğü Yazan: Ahmed Haşim, bir aralık, benim Şem- sitap mahallesindeki pansıyonuma bitişik olan Bayan Peruzun evine pansiyoner olmuştu. Fakat evvelce yazdığım gibi, artık bütün tanıdıklarınca mütearife ha- lini alan geçimsizliği yüzünden bir ay geçmeden gene bir gürültü çıkarıp başka bir mahallede başka bir eve çekilmiş git- mişti. Peruzun evine de, o tarihte Kadı- köy Lisesi müdürü bulunan Bay Niyazi Tevfik yerleşmişti. Bu suretle ben, mek- tepte bütün gün muallim odasında gür sesile bütün arkadaşların sesini bastıran müdürümüzün mahallede de komşusu olmuştum. Her sabah o, benden evvel evinden çı- kardı ve her defa sokaktan Bayan Pe- ruza şöyle seslendiğini duyardım: — Peruz Hanım, hakkını helâl et! Bir gün dayanamadım, kendisine sor- dum: — Kuzum Niyazi Bey, söyle Allah aş- kına.. Niçin her sabah Perüz Hanımla vedalaşmadan yola çıkmıyorsun? Bana şu cevabı verdi: — Azizim Halid Fahri, biliyorsun! Bizim sokaklar tekin değildir. Meselâ te- lefon santralının duvarına demir ke- penkler dayalıdır. Geçen arabaların sar- sıntısından bir kaydılar mı doğru insa- nın kafasına inerler ve eceli de geldi ise insan ölebilir. Biraz aşağıdaki Makbule yahut Fatma Hanımın penceresindeki fesleğen saksısı da, önünde hail olmadı- ğından aşağıya yuvarlandı mı gene “'n- sanın kafasını patlatabilir. Daha bunun gibi görünür görünmez birçok tehlikeler vardır. İşte onun için ben her sabah ba- na evin kapısını açıp dışarıya salanla vedalaşırım!» Niyazi Tevfikin mektepte de uzun fık- raları, hikâyeleri ve Avrupadaki ikameti zamanına aid hatıraları böyle uzun izah- larla bizi müstefid ederdi. Esasen o mek- tepte sekiz sene devam eden muallimli- ğim esnasında onun müdiriyet odasında oturduğu günleri pek nadir hatırlıyo- rum. Hemen bütün ders arası dakikala- rını ve öğle teneffüsü zamanlarını tam bir samimiyetle bizim muallımler oda- sında geçirirdi. O anlatır, biz. sadece dinlerdik. Arasıra bahçeye indiği ve ba- zı talebelere haykırdığı da olurdu. Fa- kat her haykırış sonunda, kısa ve şiş- man vücudu içinde poflıyarak, kıpkırmı- zı bir yüzle tekrar yukarıya, bizim oöda- ya çıkar ve daha kapıdan girer girmez: (*) Bu yazı muharririn (Kadıköyünde beş yıl süren bir edebiyat sezonu) seri- sinin 9 uncu yazısıdır. Halld Fahri Ozansoy —Ö ü Cemal Nadire göre Bay Tahir Nadi — Vallahi, derdi, bü yalancı hiddet bir gün beni boğacak! Sonra tekrar yeşil uzun masanın ba- şındaki mevkiine kurulur, tabakasından sigarasını çıkararak yakar ve dinlemesi- ne doyum olmaz bir talâkatle bilhassa âlimi olduğu Avrupa hükümdar aileleri- nin kadın, erkek yedi göbek ecdadını sa- yarak ve hangi prensesin hangi milletin hangi prensinin yahut dükünün kızı ol- duğunu haber vererek malümatımızı ço- ğaltırdı. Malüm ya, devir mütareke devri.. Ma- aşlar iki ayda, üç ayda bir çıkıyor. Ba- zan yarım, bazan yüzde on! Bir gün ge- ne maaş verileceği şayiası üstüne mekte- bin mutemedi Şahin Efendi Üsküdara gitmişti. hâlâ gelen giden yok! Muallim odası hın- cahınç dolu! Kimse parasızlıktan kalkıp gidemiyor. Artık Niyazi Tevfikin hidde- tine payan yoktu! İkide bir pencereye koşup Fenerbahçe klübü önündeki cad- deye bakıyor, tekrar dönüyor, elleri ce- binde dolaşıyor, derken gene pencereye gidiyor, hâsılı sinirinden yerinde dura- mıyordu. En sonunda mutadı olmiyan sükütunun acısını cinaslı bir nükte ile çıkarmak istedi ve pencereden sokağa sarkarak: — Haydi Şahinim, diye seslendi, ça- buk ol, yöksa adını kargâya çevireceğim! Mütarekede — Kadıköyüne — vapurlar seyrek işlemeğe başlamıştı. Çünkü kö- mür yoktu. Bu sebebden her iki vapur arasında çok zaman beklemek lâzım ge- liyordu. Vapurların yolu da gittikçe a- zalmıştı. Niyazi Tevfik çok defa İstanbu- la gideceğini söyliyerek mektepten çı- kar, fakat denizi lodoslu görürse derhal (Devamı 8 inci ıayfada) (:0" NÜL İSLERİ Ç, “Biri zengin, diğeri Fakir iki genç kız,, Ankarada oturan Bay «E. B, A.> tah- tilini bitirmiş, askerliğini yapmış, ka- zanmak yoluna girmiş bir gençtir. Âr- tık evlenmeyi düşünebilir. Fakat ki - minle? Tesadüf karşısına iki genç kız çıkarmış, biri zengin, diğeri fakir.. Bay «E. B. A.» her iki kızı da YA kından tanımıyor, fakat tahmin ediyor ki, hangisini istese alabilecektir. Ken« disini tereddüde sevkeden de işte bu emniyettir. Zenginin bir mahzuru olacak. Eski- den: — Karı malı, hamam takmağı, der- lerdi, doğru amma, fakir için de: — — İki çıplak bir hamamda yakışır, cümlesi vardır. Ve soruyor: - — Ne yapayım Teyzeciğim? 1 * “ Çocuğum ,diyeceğim, eğer aranızda bir gönül macerası olsaydı, bir aileyi geçindirebilecek vaziyette bulunduğu- ha göre sana fakirini almakta hiç bir mahzur görmediğimi söyliyecektim. Dünyamın en büyük serveti gönül fe - tahında, gönül rahatındadır. Servetin elde edemiyeceği yegâne şey de bu- dur. Hayatın sana yalnız muayyen se- neler için bahşedeceği sevmek ve se- vilmek zevkinden kendini neden mah- rum edeceksin, Mademki yaşıyacak ve - yaşatacak paran var, bu yolu tercih et. kız arasında gönül masalı mevcu: de- ğil. O halde zenginine teveccüh -etme- sinde bir mahzur görmüyorum. Eğer kızın karâkteri müsait ise.. yenin altında kaldığı müddetçe kişiye ancak basit bir hayat temin e - der, fakat ikincinin getireceği mikta- rın inzimamı ile o muayyen seviyeyi aşınca her ikisine de beherinin yalnız başına yapamıyacakları bir hayat stan- dartı getirir. Menfaatler birbirine da- ha iyi bağlanır, anlaşmak ve sevişmek imkânları daha çoğalır. Fakat bütün bunlar ancak kadınla erkekte anlaşa— bilmek ve sevişebilmek kabiliyetleri olduktan. sonra tetkik edilebilir. Aksi halde servetin getireceği rahat değil, Fakat Bay E. B. A. ile bu fakir genç Çocuğum, : Servet ve kazanç muayyon bir sevi- tek Akşam oldu, ortalık karardı,| Tıbbi Bahisler| Saçlar vaktinden evvel niçin ağarır, çaresi var mıdır” Saçların çabuk ağarması meselesi ha- kikaten mühim ve şayanı dikkat bir me- seledir. Bir kere muhakkak ki yaş ilerle- yişinin, saç beyazlaşmasında büyük bir Tolü vardır. Az çok zaman farklarile saçı beyazlaşmıyan ihtiyar yoktur. Fakat vaktinden çok evvel saçları a- ğarmağa başlıyanlara ne demeli? Prf. Dr. Aşof'a göre bu beyazlaşmada, saçların diplerindeki beyaz küreyvatın fazla faaliyeti büyük bir âmil olmakta - dır. Fakat bundan gayri muhtelif sebep- ler de mevcut bulunmaktadır. Bir çok ailelerde en büyük çocuğun saçlarına bir tek ak düşmediği halde en küçüklerinin saçı bembeyazdır. Bir çok asabi ve ruhi hastalığa müptelâ olanlar vardır ki, vakitsiz saçları beyazlanmış- tır. Asabi ve ruhi teheyyücatın, ruhi sa - demelerle büyük felâketlerin süra'tle saç beyazlanmasını intaç ettiği görülmüştür. Rus - Japon deniz harbinde bütün Ja- pon zırhlıları, Rus amiral gemisi olan (Rojestovenski) yi bir gece akşamdan sabaha kadar kesif bir top ateşine maruz bırakmışlar, karşılıklı çarpışmalar ol - muş, yangınlar çıkmış, toplar ölüm saç- mış, dehşet son dereceyi bulmuştur. Sabah sükünet avdet ettiği zaman Rus gemisinde sağ kalan bahriyelilerin mü - him bir kısmının saçlarının bembeyaz ol- duğu görülmüştür. Birçok mahkümlar vardır ki, akşam üstü kendilerine ertesi sabah asılacak- ları haber verilmiş, zavallı adamlar bir gece ıztırab içinde kıyrandıktan sonra ertesi sabah saçları bembeyaz bir hale gelmiştir. Buna mukabil sakin, nikbin, mütevek- kil insanlarda saç beyazlığı daima geç olur. Bunlarda hayat ihtirasları hemen yok- gibidir. Muttarit bir sükünet için- dedirler. Fırtınalı hâdiselerle hemen hiç karşılaşmazlar. Bu gibi insanlarda yal- nız saç beyazlığı değil, yüz kırışıklığı da- hi görülmez. - Beyin yorgunuğunun, felâketlerin, mihnet ve meşakkatlerin saç ağarmasın- da daima büyük bir tesiri olmuştur. İh- tiyar babalardan meydana gelen çocuk- larda da vakitsiz ihtiyarlama alâmetleri daima görülür. Yaşını başını almış bir erkek genç bir kadınla evlenip te çocu- ğu olduğu zaman, bu çocukta birçok gay- ri tabilliklerle beraber saç ağarması da baş gösterir. Diğer taraftan ayni hal al- kolik babaların, frengili ailelerin çocuk- larında da meydana çıkar. .- Bazı hastalıklar: da vardır ki, saçların çabuk ağarmasında âmil olurlar, - Meselâ şeker hastalığı.. Tababette şüp- .|hesiz kat'iyyet beyan etmek caiz olamı- yacağından buna da mutlak diyemeyiz.. Fakat ekseriyetle şeker hastalığına tutu- lanlarda bu vakitsiz saç ağarması da vu- kua gelmektedir. Entani büyük hastalık- lar geçirenlerin de iyileştikten sonra bir- denbire saçlarında beyazlık başladığı görülür. Saçların — beyazlanması — ihtiyarlıkta gayri kabili ictinab bir şeydir. Yalnız in- sanlarda değil, büyük hayvanlarda da bu, böyledir. Yaşlı göriller, orangotan- larda daima ayni hal görülür. Bu işin önüne geçmek için münhası- ran, şu veya bu tedbir alınmalıdır, deni- lemez. Umumi hıfzıssıhha kavaidine ria- yet etmekten başka çar& yoktur. Bahreyn ğdalarmda* bir dola İnci nedir, nerede | nasıl avlanır ? O kirli kahvelerde gördüğünüz fakir kıyı adamların ceblerinde bazan on binlerce | inciler bulunur, onlar inci tacirleridir İstridyelerin içindeki inciler alınırken Sahne bir Arab kahvesidir. Kahveleri- ni höpürdeten Arablar tahta peykelere bağdaş kurmuş, pabuçlarımı, yerde bı- rakmışlar. Akşam serinliğinde cırtlak bir gramofondan vızıldıyan arabca nağmeler dinliyorlar. Üzerlerindeki; ince pamuklu sözüm ona elbiseleri çıkarıp tellâla ver- seniz, on, on beş kuruş edeceği şüpheli- dir. Böyle olmakla beraber, bunlar, Basra körfezinde en iyi incilerin çıktığı Bah- rayn adalı inci tacirleridir. Fakir görün- melerine rağmen, on binlerce liralık inci- lerle oynarlar. Yanlarında her zaman on |on beş adamı senelerce müreffeh yaşata- cak kadar para taşırlar.. * Geliniz seyredelim şunları: Uzun boylu Hindli ile pazarlığa giriş- meğe çalışan şu sakallıya dikkat ediniz. Bir arada oturdukları, muhabbet kay- nattıkları müddetce, her şeyden bahset- mişler, âma, incinin ismini bir kere ol- sun, ağızlarına almamışlardır. Şarkın, i- tinalı nazekati böyledir, bunu icab etti- rir, Arab, birden kat kat ve lâta kılıklı ce- binden, düğüm vurulmuş yün bir paçav- ra çıkarıyor. Cebinde buna benzer ve sı- kı sıkıya düğümlenmiş nice paçavralar vardır, ve o düğümlü bezlerin içinde de satmak istediği inci saklıdır. Hindli inciyi eline aliyor, bakıyor, ve dişleri arasından garib bir ıslık sesi çı- karıyor. Bu aksatanın olmıyacağını, pa- zarlığın uymıyacağına işarettir. Fakat inci Hindlinin gözlerini kamaştırmıştır, pazarlığa da girişmek istemektedir. Arab takkesini başında bırakarak çöz- düğü sarığını yere yayar; alıcı jile satı- cı, sağ ellerini sarığın altında birleştire- rek tokalaşırlar ve fiatta uyuşurlar. Bu tokalaşışta avuçları birbirine dokundur- mak mukannen bir fiatı ifade eder. Sarık altındâ geçen bu el işareti mu- havereyi, fiatın başkası tarafından du-| yulmamasını sigortalar. Eğer fiatta uyuşulamazsa, akşamın o sessizliğini bir şamata, bir gürültü, pa- tırdı kaplar. Arab Hindlinin sarığını çe- kip koparmıştır. Alıcı ile satıcının ara- sında müthiş küfürler savurulur, ağız dalaşı yapılır, Bu esnada Hindli verdiği fiatı biraz daha artırmıya karar vermiştir. O zaman tekrar sükünet avdet eder ve eller gene sarığın altında kaybolur. İş gene bitmiş değildir. Bir kaç hırlamadan, kabarma- dân sonra, nihayet pazarlık uyar. İnci, paçavrasile birlikte yeni sahibine geçer. * Körfezdeki inci ticareti eski saltana- tını çoktan kaybetmiş bulunmaktadır. Japonların üretmeğe başladıkları sun'i olmıyan hakiki inciler, körfez inci tica- den uzak kalmak, bünyevi ve entani has- talıklara yakalanmamak, bilhassa ruhi ve asabi teheyyücat ve sadmelerden son derece sakınmak, normal, muntazam, sa- kin bir hayat sürmeğe çalışmak, metodik ekzersizler, güneş ve deniz banyoları Doktor İbrahim Zati Övet _ yapmak gibi tedbirler şayanı tavsiyedir. | Pu hususta #ikol iptilâsından, trengi- |) : retini âdeta mahvetmiştir. Bu Yaber, ticaret gene devam etm lemektedir. İnci avlamak için denize da siminin en hararetli zamanını maktayız. Mevsim mayista - | hurmaları olgundaştıran rüzgâ yacağı, ve denizi köpük ve sist eylüle kadar devam eder. Şafak söker veyahud da sula ken inci avlamıya mahsus sağ nalar, inci ile dolu sahillere aç Bahreyn şeyhı bütün bu fil şıdır, İnci avcılarının - kılıkları da Burunlarına, burun deliklerini için bir kapak geçirirler. Ay parmaklarında kösele- İhparçala dır. Boğazlarında da, içine işt doldurdukları torba asılıdır. Bunlar mavnanın kenarına bellerine bağladıkları ve ucund. taş bulunan bir halatla suya di 12 kulaç kadar derinliğe inerle, kaldıkları 100 saniye içinde, i: ri toplar, sepetleri dolunca, ge latla işaret verir vermez, suyu çekilirler. Avcılar günde 30-40 defa da lar. Körfezde epeyce köpek bal sına rağmen fellâhlara asla d lar. Denizin sathında kıvrıla k zen müthiş zehirli yılan balikl kulâde renkli nebatları andıran lar da bu fellâhlara vız gelir. Bahreynli inci avcıları, incid denizin dibinden tatlı su da çık zaman, avcılar yanlarına her kili bir keçi tulumu alır, dala! nisbeten menba mahallerindek: menbalarından birine yaklaşır, nu doldurur. Tulumun ağzını d sımsıkı bağladıktan, sonra yul kar, | Eski zamanlarda, inci avcılı larımndan, hattâ dedelerinden, rına olan borçlarına tevarüs kendileri bunları ödeyemedikt bizzat borçlandıklarını da vel Bu yüzden, daima «esaret» için lardı. Şimdi bu sistem değişm dir. , : Bahrindeki inci tacirleri, An Avrupa mücevher modasile alâkadardırlar. Ve bunu kendi rinin barometresi olarak sayar kü inci fiatları, bu iki merkezdi eder, Festival maçları İstanbul Festival Komitesindi den gelecek olan muhtelit takıml buldan çıkarılacak muhtelit takın sında aşağıda yazılı program dafi bol maçları yapılacaktır: 1 — 28 Ağustos cumartesi günü Taksim stadyomunda Galatasaray taş muhteliti ile - Pire muhteliti. Hakem: Ahmet —Âdem, yan | Feridun Kılıç, Samim Talü. 2 — 29 Ağustos pazar saat 17 stadyomunda Fenerbahçe . Güne; ile Pire muhteliti. Hakem: Nuri Bosut. Yan hake vnie Tülesmen GA0 —