16 Ağustos 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayfa Hergün Belediye çok Ceza mı veriyor? Yazan: Muhittin Birgen tarafına daima bir tetkik ve E tenkid gözile bakan bir dos- tum, geçen gün, beni kendisine hak vereî cek zannederek, bir tarafa çekti ve dedi ki: — Son zamanlarda belediyenin halka verdiği cezaların çokluğuna ve ağırlığı- na sen de kanisindir, değil mi? Sokağa tükürdün, ceza; tramvaydan atladın, ce- | za; çivili geçitten geçmedin, ceza ve ni- hayet evinin önünü temiz tutmadın, ce- za... Bu halkın bu kadar cezaya taham- mülü var mı? Ekseriya kendisile hemfikir olduğum bu iyi düşünür, iyi görür ve iyi tenkid eder dostumla bu defa aynı tarzda düşü- nemiyordum. Cevap verdim: — Hayır, az ceza veriyor ve işleri kâfi derecede takib etmiyor. Daha verilecek cezalar var ki vermiyor: Sarhaş olup gece geç vakit sokakta şarkı söyliyerek — gi- denlere ceza, gece on ikiden sonra gra- mofonla veya radyo ile âlemi taciz eden- lere veyahut sonu gelmiyen rakı masa- sının etrafında, çöl seyyahlarının «ya leyl!» leri gibi bitip tükenmek bilmiyen gazellere ceza... Ceza, ceza, ceza... * Bu halka bu kadar ceza ağır gelmez mi? Zannedersem böyle bir sual sorma- ya sebeb dahi yoktur. Cezalar ağır geli- yorsa —ceza — verilecek şeyi — yap - masın. Ü zaman o cezadan kur- tulur, biz de onuüun yüzünden me- deni bir — şehirli - olmamak — gibi müşterek bir ayıbdan kurtuluruz. Hiç kimsenin sokağın bir tarafından öbür tarafına koşa koşa geçmeğe hakkı yoök- tur. ÖOradan tramvay geçecektir, araba, otomobil ve kamyon geçecektir. Vatma- nı, şoförü sebebsizce mücrim yapmaya kimsenin hakkı olamaz. Tramvay ve ©- tomobil yavaş gitsin... Hep kabahatı biçare vatmanla adı çıkmış şoföre bulur- lar ve böyle söylerler. Onlar yavaş git- sinler de şu karşıdan karşıya geçmek için top gibi caddeye atılanlar neden ya- vaş gitmesinler? Onlar nizama tâbi ol- sunlar da niçin bunlar başıboş olsunlar? Belediye temizlemeğe mecbur olsun da neden dolayı halk kirletmemekle mü- kellef olmasın? Yedi yüz bin nüfuslu bir şehirde insanlar sabahtan akşama kadar sokağa tükürsünler, her dakika bir şey atsınlar da sonra belediye bunu temizle- sin ve toplasın! Buna imkân mı vardır? Bence bu bahiste belediye kâfi şiddet göstermiyor. Meselâ, Beyoğlunda, en zi- yade zabıtanın gözü altında bulunan bir semt olan Asmalımescid civarında eğer belediye haftada bir defa sokakları dola- şıp evlere birer ceza verirse bu sokak- lardaki bugünkü pislik derhal kaybolur. * Bizim belediyemizi çok ceza vermek- le değil, ancak şimdiye kadar fazla uyu- muş olmakla itham edebiciriz. Başka memleketler, bu gibi ahvalde gayet şid- detli cezalar verirler. Hem de henüz biz- de isimleri işitilmemiş olan cezalar: Kol- lektif cezalâar,“ekspres cezalar. “Meselâ İtalyanın bazi şehirlerinde, ' otomobiller ses çıkarmaktan menedildikleri zaman gerek şoöförlerden, gerek yaya yürüyen- lerden, nizam haricindeki hareketlerin- den dolayı, cezalar ayak üstünde derhal tahsil edilmiştir. Bu ekspres cezalar bu- gün de vardır ve sade orada değil bir çok yerlerde. Rusyada tramvaylara sı- ra ile binmek, gişelerden sıra ile bilet almak işleri halka süngülü zabıta ile üğ- retilmiştir. Bizde henüz, maalesef, işler bu kadar sıkı tutulmuyor ve bir ecnebi gelip hareket halindeki İstanbulun acık- lı perişanlığına baktığı zaman, derhal hükmünü veriyor: - — Kim ne derse desin, bu memleket henüz medeni olmaktan uzaktır. * Medenilik, palavra ile, «ben medeni- yim!» demekle olmaz, şartları var. Kafamızın içinde, kalbimi- zin derinliklerinde medeni miyiz, değil miyiz? Bu kolay görülemez. Fakat, bizi tahrik eden bir takım itiyadlarımız var- dır ki bunların eserlerini herkesi kolay- ca ve her yerde göcebilir: Tramvaydan atlamak, sokağa tükürmek, sağdan de- ğil soldan yürümek, bilet alırken sırası- na razı olmamak ve ilâh. Bunlar bizimli medeni itiyadlara sahib olup olmadığı- mızı gösteren Aalâmetlerdir. Kimsenin “Devamı 11 inci sayfada) — Onun bir takım | İL ŞA AŞ T y SON POSTA Resimli Makale: Çalıştığı işi sevmiyen adamlar çoktur. Vazifelerini ikrah duyarak yaparlar, bunun için de herharigi bir muvaffaki- yetten uzak kalırlar. Bu suretle de hem çalıştıkları mües- seseye, hem de kendilerine fenalık etmiş olurlar, d İnsan üzetine aldığı işi benimsemeli. Zevk duyarak yap- malıdır. Bu takdirde muhakkak muvaffak olacak, takdir görecek, takdir görünce de zevki artacaktır, herkes için hüner işi zevk yapmaktadır. SÖZ ARASIN -Londra Şehri Batıyor mu ?.. Amerikalı jeolojist Ellerton, endi şeli endişeli piposunu çiğneyerek İn - giliz gazetecilerine şunları söylemiş - tir: — Burada, öz adanızda neler oldu - ğunu, neler olacağını, duymadığınızı, haber alamadığınızı görüyorum. İngilterenizin yavaş yavaş suya bat- tığını biliyor musunuz? Londranın top raktaki büyük bir çukura doğrüu kay - dığını hatır ve hayalinizden geçirdiniz mi?.. Sen Pol kilisesinin, dervişler gibi sallandığıni gördünüz mü? Ve beledi - ye binanızın da dalgalarla inip kalktı- ğina inanır mısınız?., Evet bu bir vâkıadır. İngiltere ve Londra yavaş yavaş batmaktadır. İn - giltere adası, dünya yüzünde görülüp te, haritaya çıktığı zaman, kayaları bu günkünden en aşağı 70 kadem, — daha üksekti. Londraya gelince, 1805 denberi bü- tün kaymaları ölçmekteyiz. İlk kayma, Linehouse'de Paddington sahillerinde başladı. İngiltere bankası, batma ha - reketinin tam merkezi sikletinde bu - lunmaktadır. Son yetmiş senede, Lon- dra-7 pus batmış bulunmaktadır. Deliler ameliyatla tedavi ediliyormuş Vaşington'un meşhur oöperatörlerin- den doktor Manerfe ile dokto: Frima delileri ameliyatla tedavi edebilecek - lerini iddia etmektedirler. Bu doktarlar ameliyatla bir çok de- lileri tedavi ettiklerini söylemektediır- ler. Yalnız bu tedaviden sonra hasta deli olmadan evvelki zekâsını kaybe - diyormuş. * | Bütün erkânı profesör * KEKGÜN BİR FIKRA Sırasile Cimrinin biri bir gün oğlile bera- ber bir ziyafete gitmişti. Yemeğe o- turduklar zaman hasisin oğlu iki ya- nina bakmadan tıka basa karnını dö- yurmaya başladı. Bir aralık Hasis ona döndü: * — Oğlum, dedi, dikkat et; yarınki, öbürgünkü yemeklerini de yemiye bak Hasisin oğlu güldü: — Hele, dedi, dünkü evvelki gün- kü yemeklerimi doya doya yiyeyim de, yarınki öbürgünkü için de sıra gelir. * Olan bir aile İngilterede Melbourne üniversite - sinde kimya ordinaryüs profesörü olan Sir David Örme Masson son günlerde, 79 yaşında olarak ölmüştür. Babası, Edinburg üniversitesinde edebiyat profesörü, kendi karısı OÖberdeen üniversitesi anatomi profe - sörünün kızı idi. Biricik oğlu, doktor Ceymis Durharn Masson üniversitesinde kimya profe - sörüdür, ve bir ilmi teşrih profesörü - nün kızile evlidir. 1915 de ölen genç kızını da Londra üniversitesi aritropoloji profesörü, dok- tor Makinovski'ye vermişti. Ve gene Sir David'in küçük kız kardeşi, ordi - naryüs profesörlerinden birisile ev - lenmişti. Kız kardeşinin oğlu da, Not- tingham üniversitesinde kimya profe- sörü. bulunmaktadır. Kapıcılıktan profesörlüğe yükselen zenci Edvard dy Harris ismihde bir zenci Birleşik Amerikanin Niçvotrgy üniver- sitesinde sekiz sene orta hizmeti ve ka- pıcılık vazifesini görürken üniversite- nin felsefe kısmında da tahsil etmiş - tir. Zenci imtihanlarını pariak bir su- rette verip diplomasını aldıktan bir kaç sene sonra da ayni üniversiteye profesör olarak tayin edilmistir. Bütün Amerika gazeteleri zenci i- le mülâkatlar neşretmekte ve hayatı hakkında uzun tafsilât vermektedirler. Zenci, en büyük emelinin doktor ol - mak olduğunu söylemiş ve tıbba çalı- şacağını ilâve etmiştir. ———0 — da,! DA Çinlilerin Yegâne ümidi Çin mareşalı Şang - Kay - Şek'in Japon ordusu ile karşılaşırken besle - diği en büyük ümit memleketinin ta - hammül kuvvetindedir: — Japonyayı yenemeyiz, diyor, fa- kat yavaş yavaş, senelerce uğraştıra - rak yıpratabiliriz. Çinin üç bin yıllık tarihine bakınız. Bu memleket kendi - sini istilâya gelen yabancı orduların hiç birini yenememiş, fakat yüz mil - |yonlarca nüfusu içinde eritmiş, temes- sül edivermiştir. Mareşalın zevcesi de kendisile ayni fikirdedir, geçenlerde yüz binlerce ka- dının bulunduğu bir toplantıda bu fik- rini söylemiş: — Yenemeyiz, —fakat — midemizde bel'ederiz. Bir müddet sonra gelenden eser kalmaz, o da Çinli olup çıkar, de- miştir. Gazetede 176 sene sonra yapılan tashih İngiltere hükümetinin resmi gaze- tesi olan London Gazette son rüsha « sında şöyle bir ilân neşretmiştir: «18 Şubat 1921 de, süvari mülâazımla- rından Waller'e dair olan haber şu şe- kilde tashih olunur: «Mülâzım, sıhhatinin bozuk olmasın- dan dolayı istifa etmektedir.» ! Bu suretle London Gâazette, 16 se- ne evvel neşretmiş olduğu bir haberi, 1937 yılında düzeltmiş oluyor, t Kendi suratından kendisi bıkan komik E. Hortin Amerıkalı komedi aktörle- rinden biridir. 16 senedenberi beyaz per- dede çalışıyor. Kendi tuhaf ve komik yü- zünü göre göre bıtan, kanıksayan aktör: — Kendi suratımdan kendim bıktım. Bittabi beni tutan halkın da artık usana- den çekiliyorum!» demiştiz. İSTER derecede tenha bulduk. — Bürası her vakit mi böyle? — Sebep? — Beiki fazla serindir de ondan! —- İNAN Dun akşam Gülhane parkının Sarayburnu kısmına uğ- ramıştık, Çiçek tarhları arasında gezinmeye mahsus yer- leri olduğu kadar, açık hava gazinosunu da inanılmıyacak Yürürken karşımıza tesadüfen bir tanıdık çıktı, bura- ya muntazaman devam eden bir dosttu, ona sorduk: — Evet, cevabını verdi. Maalesef her vakit böyle. —Hayır, fazla serin de değildi, sedece şehir içinde bo- ğucu sıcak bir hava varken burada ciğerlere kuvvet ve- İSTER İNAN _l_STER İNANMA! İSTER İ ren tatlı bir rüzgâ rincaya kadar her bedecek vasıtaları bulduğu sebep bize makul gelmedi. Sarayburnu parkı İstanbulun her semtine en yakın bir dinlenme, bir eğlenme yeridir. Daima sıcak kısmı olduğu gibi daima mutedil, yahut daima soğuk kısmı da vardır, içinde plâjından, varyetesine ve çocuk jimnastiğine va- Böyle olduğu halde İstanbulun bu en güzel yerinin sene- lerdenberi tenha kalmaya mahküm oluşunun halkı cez- inanıyoruz, fakat ey okuyucu sen: X NANMA! r esiyordu, bu itibarla arkadaşımızın eğlence vasıtasının tesisi mümkündür, bilmeyişimizden ileri geldiğine biz "cağı tabiidir»Onun için, ben de sahne -| Sözün Kısası —- — Zararsız delilerden: FHler yerde hazır ve nazır-: E. Talu — Geçen gün bir vapurla bir kaza ger çiştirdik ki.. — Yal! Ben de orada idim.. Az kaldı S diyorduk.. > — Übeydullah Mmerhumun cenaîe" İ çok kalabalık oldu. — Öyle, Ben de vardım. Cidden emi" salsiz bir cemaat toplandı. Hulüsü kalli sahibi imiş. ü visiz yerden geçen bir kadıncağızı pelis enseleyiverdi.. — Sahih! Öyle tuhaf oldu ki!. O ard". lık ben de oradan geçiyordum. — Yirmi sekiz yıl evvel, merhum pP” der, Sarıyerde Hidayetin bağına yak-“ı bir köşk tutmuştu.. — (İçini çekerek) Allah rahmet eyle rinde kuşçubaşının köşkünda idik. H& sabah, merhumla Çırçırda buluşur, taVi la oynardık. : düğününde.. — Ben orada değil mi idim? Hayâ'*Ii müştü! İşte, size hergün rastladığınız bir 2ev' zek tipi daha. Piyazzı sineği gibi her Ş& yin içinden çıkar; hâşâ, Tanrı gibi hei yerde hazır ve nazırdır. En ufak, en de | ğersiz ve manasız bir hâdisenin onsuz C€; reyan etmiş olmasına gönlü razı deği/ dir. Kâinatı tanır, herkesle canciğerdir Her tarafa yetişir; her mecliste yer tü" tar, rol alır; her iâfa karışır; her işe buf" nunu sokar; bilmediği yoktur; hem de bildiğini ilmülyakin ile bilir, çünkü bi | zat hazır bulunmuş, gözlerile görmüği kulağile işitmiştir. Ağız açıp ta bir Ş€9 anlatmağa başladınız mı, muhakkak âl!/ tarafını o getirmek iddiasındadır. ş Acaba söyledikler: gerçek mi? Ne mü* nasebet? -Hattâ yüzde doksan sekizinil yalan olduğuna peşin kanaat getirebilir siniz, Lâkin yüzüne vursanız da o utall" maz. Her şeyi bilmek, her vak'anın içilt de parmağı bulunmak gururu, onda ö bür bütün hisleri körletmiştir. i Kimseye zararı dokunmadığı için ke? disine tahammül gösterilir. Müdahalesi ne aldırmayıp, lâkırdıya devam edilse ©* kızmaz. Bu sefer, öte yanındakine döne? ona anlatır: — Ne günlerdi, onlar!.. Yahut ki: — Hakikaten çok tuhaf bir manzaf? idi, görmeli idiniz.. Diyerek, merakının icablarım getirir. A «Her yerde hazır ve nazır» olmak ’İîe raklısı, sosyetenin içinde salma S_P%-eni'“' binbir çeşid zararsız delilerden birîdir'_ Hafigi fasileye girer? Fahreddin Kerim kardeşim izah etsin! yefm' Dün hava gene sıcaktı 1 Dün hava gene bunaltıcı bir sıcakli oe geçmiştir. Rutübet derecesi J duğu için güneşte hararet — mikdarı daha fazla yük- selmiştir. D ü n ıgölgede en fazla sıcaklık 29, en az sıcaklık 21 olarak kaydedilmiştir. ” Rüzgâr doğu- dan saniyede 7 metre ile esmiştir- tazyiki ise 758 e düşmüştür. Güneş TÜ İ Öğle İkindi 16,08 — Akşam * Yatsı —: 20.51 — İmsak - £ Rumi sene 1353 —— Arabi sene Hızır 103 Ü — Dün sabah, köprünün üzerinde, Ürel sin! Biz de o sena sulara giden yol üZEe — — Bizim ortanca mahdumun sünne! Kâtip Salih hepimizi amma da güldüt | Onun orasilk — | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: