Azerbaycanda son iftihatçı Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen 15 senelik siyasi bir tecrübe 2,5 seneden fazla bir zaman Kafkasyada görmüş olduğum şeyler bana şunu gösteri- yordu ki Baküdeki mahalit hükümetin siyaset ve Çeka D Ü üzerinde hiçbir nüfuz ve salâhiyeti yoktur Halbuki on beş senelik siyasi bir tecrübe, iki buçuk seneden fazla bir zaman Kafkasyada görmüş olduğum şeyler bana şunu gösteriyordu ki Ba- küdeki mahalli hükümetin, gerek u. mumi siyaset işlerinde, gerek bilhassa bu Çeka bahsinde hiç bir nüfuz ve sa- lâhiyeti yoktur. Hükümet benim kal- mafnı, sırf muhitteki nüfuz ve üniver- sitesinin muhafazası bakımından isti- yordu. Fakat, bir gün, her hangi bir se- beble Çeka bana bir fenalık edecek ol. sı için beni hayli teşvik ediyorlardı. Kendilerine yargunluktan bahsettikçe, yükün büyük kısmını üzerlerine alma” yı ve beni rahat bırakmayı teahhüt edi- yorlar, yalnız benim kendilerile birlik- te olmamı istiyorlardı. Fakat, doğrusunu söylemek lâzım gelirse, ben ürkmüştüm; eğer Çeka'nın istediği şey de, benim tahminim gibi, bundan ibaret idiyse, itiraf etmeliyim ki, muvaffak olan o idi. İnsan sinirle- rinin muayyen bir gerilme ve dayanma sa, hükümet, ya müdahale edecek va-|Küvveti vardır. Ben de bu sinirlerimi kit, yahud da, etse bile, sözünü dinle- 'azami haddine kadar germiş ve dayan- |diyetini sara tecek kulak bulamazdı. Hususi kalum'mıştım. Daha fazlasına takı müdürü bana: m kalma- miış olsa gerekti ki, nihayet beni yem — Bu defa her nasılsa bir aşıpka(l);)'“eğ' muhakkak olan inkılâb zabıta: Diyordu. Ben biliyordum ki, bu de- fa aşıpka, bir ikinci 'defa çok fena ve | Maz ya, diyerek oturmam icab ederken, Misten kaçmıya hattâ feci âkıbetler de verebilir. İşi tat- lısında kesmek, en makulü idi. Bunun i çin, ben kararımda sebat etmek fik- rinde idim, Fakat, bunu, bana bu ka-! dar nezaket ve ihtimamla muamele e- dip dostluk ve teveccüh göstermiş olan karşı ,bir anda ve huşunetle ifade etmek istemedim. Bu teveccüh ve muhabbete hararetli şekilde teşekkür verdim. Fakat, bu cevaba Agam Alioğlu'nun, kendi-! r cevap getirmeğe me - mur etmiş olduğunu söyliyerek benden müsbet bir cevab istedi. Ben avdet için kararımı vermiş olduğum cihetle anun istediği bu müsbet cevabtan istinkâl et- tim: — Ben, dedi. t A ; kararımı vermiş ol. tün eşyamı satmış k kalmıya hasıl im-| en de her nevi eşyamı, bilhassa irmiş olduğumuz her| yecek eşyasını satmıya başla- O iarihte Azerbaycanda, -bil.| ve yünlüye aid olarak nin bu ürkütme politikası karşısında |mağlüb oldum. Bugün çıkaracaklarına, yle gayet tatlı şekilde neticelenen | *İtt ay sonra çıkarırlarsa kıyamet kop- manası kalmıyacaktı. beni is de kat'i â eden bir ruh gevşemesi için- olarak avdet kararını ver. |dim, Bu kararımı tatbik için, karşımdaki muhalif cereyanı kırmak lâzımdı. Bu- nu ancak Kuliyef vasıtasile yapabile- ceğimi düşünerek gidip kendisini gör- üm, (Arkası var) (D) Rusca yanlışlık demektir. (2) Oldu. (3) Kol çekmek, imza etmek, sened vermek demektir. (4) Para, bedel. (5) baynuna almak, teahhüd etmek demektir. Kafası ve ayakları kesilmiş bir ceset bulundu İzmir (Hususi) — Alaşehir civarında 25-168 kilometrede başı ve ayakları ta - muştur. Cesedin gece Ankaradan İzmire ge - len 1110 numaralı katar tarafından kesi- cak eski bir şeyin bedeli ile İs- tanbulda iki yeni şey almak kabildi, Bu kaçamak sebebi de muhatabımı ikna etmedi: — Şimdi size kol çekeyim (3), dedi; hükümet sizin eşyanızın pulunu (4) ö- demeği boynuna (5) alır, Bu suretle de kurtulmak kabil gö- rünmüyordu. O vakit atlatmıya karar verdim: — Bu halde meseleyi ciddi surette nme müddeti vermenizi rica ede- Nihayet, yirmi dört saatlik düşünme müddetini almak suretile memuru at-| da da bir kısmı ambarlara sokulmuş lattım. Fakat, o gittikten sonra bcnj'duğundım bunlar görülememiştir. Görü- tekrar düşünce aldı. İki yol karşısında | ki uştım, Bu kadar dostluk gösteren anlara karşı, bu kadar hodgâmlık ca. iz miydi? Kalsam ne olurdu? Güzel, Mükrim ve Türk âşığı Azerbaycanın, senelerdenberi yüreğimde taşıdığım a- bütün sami- ilirim ki eğer, sır- r aile yükü bulunmamış ol- ben bu kadar ısrara karşı m alma kararını ver. rşı da vazifelerim var-| ihmal etmek hakkmı haiz L Şâkası olmıyan bir inkılâb i- çinde fazla kahramanlığa lüzum yok- tu. Bunun için, yirmi dört saat hak ten düşündükten ve kararımı değiştir meğe çalıştıktan sonra, nihayet kendi. mi istirahate de çok mühtaç hissederek gitmek fikrinde sebat ettim. Hakikaten çok yorgundum. Tatil müddetini de kısmen çalışmak, kısmen de bu heye- ikuat içinde geçirmiştim. İsmail Hikmet ve Halil Fikret de be- gitmemi istemiyorlardı. Yeni gir- nim dikle yorlar, tecrübeli arkadaşlarının kalma- ri muhitte yalnız kalmak istemi-| leş bir şahsa ait olduğu zannedilmekte - dir, Alaşehir müddeiumumiliğinden şeh - rimiz müddelumumiliğine gelen tel - grafta İzmire gelmiş olan trenin loko - motif ile vaganlarınm tekerleklerinde kan lekesi olup olmadığının tetkik edlüi- mesi bildirilmiştir. Müddeiumumi muavinlerinden B. Na- dir Ender beraberinde hükümet dokto- ru olduğu halde Basmahane isfasyonu - da tetkikat yapmıştır. Mezkür trene ait vagonların bir kısmı başka Istasyonlarda hirakılmış ve bura- l lenlerde ve lokomotifde kan lekesine te- sadüf olunmamıştır. Tahkikata devam e- dilecektir. Tren Amasyada da bir çocuk çiğnedi Amasya (Hususi) — Marşandiz treni Kızrılca mintakasından geçerken 12 ya- şında Arif oğlu Mehmet trenin önünden geçmek istemiş, muvaffak olamamış, kamotif altında kalarak parçalarımı: lo- İ Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetol olan eezaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziya Nuri). Alemdarda: (E- sad), Beyamıdda: (Asador), Samatyada: (Erofilca). — Eminönünde: (Bensason). Eyüpte: (Hikmet Atlamaz). Fenerde: (E- milyadi), Şekremininde: (Hamdi). Şeh- zadebaşında: (İ. Kakkı), Karagümrükte: (Kemal). Küçükpazarda; (Hikmet Co- mt). Bakırköyünde: (İstepan), Bayoğlu cihotindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellâ Suda). Tepe- başında: (Kinyoli). Karaköyde: (Hüse- yin Hüzmti). İstiklâl caddesinde: (Limon- giyan). Pangaltıda: (Nargileciyan). Be- : (Nall Halid), Sarıyerde: (Nu- İW Üsküdarda: (Ömer Kenan). Büyüküda- da: (Halk). Heybellde: (Tanaş), mamen kesilmiş bir erkek cesedi bulun« | Giv'i eli - Giv.. böyle bir şüphe içinde kalınca, içinde derin | disile eğleniyo e disini bu g mülâkatına davet Ne olacaktı? Gidip kapıyın albi çarparak bekliyecek,. he bir şüphe ateşi içinde yanarak saatler geçirecek.. sabaha kadar, orada, kapının önünde, bir dilenci, bir serseri gibi ge- zinecekti. Ah! Bu ne fena! Böyle bir şey Wulırs—n bu kadar ağır hakarete maruz kalırsa, apacaktı? Bütün mevcu- | derin aşkının ıztırabına jpasıl katlanacaktı? Bir daha saraya a- |yak basamıyacaktı. Tomris, onun bu şe- refsizliğini, bu küçüklüğünü, kim bilir, ne kadar isi elki de hakaretle karşılıyacaktı! Kasabada kalmasının da Muhakkak, Çer- 1! Aylar €a arkasından koş: gün lerdenberi ruhunu gaşyeden aşkı bir duman - gibi savrulacak.. uykusunda Bi ü l n biri olacak! | elerle, 'ablarla kıvranırker , aya kaydı. Ay, karşısındaki ufuktan doğmuşken, başı- nın üstünden gi iş, arka tarafındal ufuklara doğru uzanınıştı. Gece yarısı- | nin geçtiğini anladı. Ayağa kalktı. Bü-| |tün düşündüklerini unutarak yürüdü. İ Giv,. sarayın kapısının önüne geldi.| ği vakit, yüreği şiddetle çarpıyor.. şa- Ikakl:ırı yanıyordu. Büyük kapı kapalı idi. Cadde, ay ışığı içinde çok aydınlık- t. Delikanlı, kapının önünde durdu. !Deriıı bir süküt içinde bir müddet din- ledi. Kapının arkasında, hiç bir çıtırdı.. e yoktu. Ne yapa- ği Kız, ona, herkes uyu- | sanin; geç vaktinda gah l n mecbur olacakt ştuğu tatlı haya bu ız sarih bir manası yoktu. O, geldiğini,, | nris de, kapının ark. da bulundu- ğunu nasıl anlatacaklardı? Bunu da ka- rarlaştırmamışlardı. Giv.. yeni bir şüpheyle kıvrandı: Ya geç kaldıysa! Sevgilisi gelmiş., onun gelmediğini görerek dönüp gitmişse!... O takdirde, sabaha kadar, beyhude bek- liyecekti. Can $ıkıntısından içini çekti ve: — Ah.. Tomris! Diye inledi. O anda, iki kanatlı bü- ük kapının arkasında bir demir sesi g- cırdadı. Sonra, bir kanat, yavaş yavaş aralıklandı ve orada bir kumaş hışırda- dı. Giv, göğsünü döven çarpıntılar i. çinde bayılacak bir halde.. nefes alma- dan bekledi. Kapının iki kanadı arasın- dan bir kumaş yığını kaydı. Kızın yü- zü, başından aşağıya dökülen örtüsü i- çinde kaybolmuştu. Tomris.. arkasından kapıyı çekince, bir ceylân çevikiğile döndü. Givin elini yakaladı ve bir söz söylemeden çekti. Giv., kızın yanında yürürken, elini sı- |kan yumuşak elin titrediğini ve hara. jretten yandığını duyuyordu. “Tomris, İsık sık nefes alıyor.. çar gibi delikanlıyı eli rüklüyordu. Sarayın duvari boyunca yürüdüler. Duvarı dönünce bir meydanlığa çıktı- lar. Burası, sarayın üstünde bina edildi- ği tepenin arkasına doğru hafif bir me- yille inen ağaçlıklı bir Burada, tatlı bir meltem esiyor.. büyük ağaçla. rın da koyulaşan karanlıkta, yap- raklar arasında süzülen âay ışığının hüz- meleri titreşiyordu. Tomris., durdu. Geniş bir nefes ala- rak derin bir «ohhh!..» çekti. Yüzünün | üstüne k inen örtüsünü açtı. Heye- canla titriyen bir sesle: | bu çılgınlığı da yaplım. Söyle! Seni din- liyorum. Delikanlı, sevgilisini dinlerken, onun, karanlıkta, gölge gibi görünen yi de iki siyah lem'a gibi ya- or.. bu billür g sihri ile rek kendinden geçiyordu. Gece sonu- nün tatlı havası için: etrafta yaldızlı bir dumana bürünmüş güzel manzara- nde — Giv! dedi. İşte geldim. Senin için| n t nn karşısında sevgilisinin sesile.. onun, mevcudiyetinden taşan cazibesile bü - yülenmiş olan Giv o kadar sermest idi, cunda yalnız bir kaç kelime dolaşıyor- du. Titrek bir sesle: ) “Giv, dedi. İşte geldim, seni? için bu çılgınlığı da yaptım, söyle, seni dinliyorum!,, ı ’ |ki.. söyliyeceğini unutmuştu. Dilinin u- lar gibi sözüne devam etti: —Sarayda, hattâ yalnız zamanlarda, bunu, sana söyliyı ğim.. söylemiye cesaret edemediğim çin seninle, tenha bir yerde, bış::: kalmak istedim. Reddetseydin.. sevmediğini anlıyacak, perişan olacaf , — (Arkas var) Korku hikâyeleri: SALÇGA (Baş tarafı 8 inci sahifede) — Ay ay.-. bunlar horoz mu sanki!.. A- yol bunlar tavuk! Kuluçkaya oturmuş - inr_ Ncrede ise yavru çıkaracaklar!.. Bu sözler Bombitayı harekete getirdi, hasmına bir bıçak sallaı 1 sarılı kolu ile darbeyi karşıladı. Fa - kat ikisinin de gözlerinden sarhoş ol - dukları anlaşılıyordu, dövüşmeğe de ni- yetleri yoktu. Papaz, bana eğildi: — — Hele, dedi, biraz bekle.. 'Kan gör - sünler de bak. Etraftan yükselen haykırışmalar: Ve #«bunlar tavuk!» <hayır, pi sesleri ni- hayet hasımları harekete getirmişti. Şim- di, daha hızlı vuruşuyorlardı. Birisinin omuzuna bir darbe geldi, hafifçe yara « landı. Sesler yükseldi: — Yaşa, küçük!.. Yaşa Bambita.. Gös- ter kendini. Fakat ikisi de durdular, Lagartillo su istedi. Verdiler. Uzun uzun içti. Şimdi, sarhoşlukları geçer gibi olmuştu. Bakış- ları sertleşmişti. Birbirlerine dik dik ba- kıyorlardı. Küçük olan Bombita sordu: — Hazır mısın? Tavuk! Cevap olarak Lagartille hançerini sal- ladı, onun yüzünü parçaladı, etrafa kan fışkırdı. Pap — Eh, dedi, başlıyor. Şimdi herkes susmuştu. Büyük bir ih- tirasla, dövüşenlerin hareketlerini takıp ediyorlardı. Bunlar, mütemadiyen dövü- şüyorlar, bir taraftan da sol kollarını kal- kan gibi kullanıyorlardı. Hançerler, me- şalelerin kızıl alevleri içinde, gümüş ki- vılcımlar gibi parlıyordu. Kollarını o ka- dar sür'atle kaldırıp indiriyorlardı ki, ki- min kime vurduğu belli olmuyor, yalnız, çıplak vücutlardan akan kanlar, ikisi -« nin de yaralandığını gösteriyordu. Bom- bitanın alsandan, bir et parçası sarkıyor- du, siyah saçları yarasına yapışıyordu. Bu esnada, hançeri, hasmının kalkan gibi kullandığı kolundaki şala saplandı, bir &n çikarmak için uğraştı. Largatille bun- dan istifade ederek, hançerini üstüste iki defe, küçüğün ensesine sapladı. Küçük: — Cosarı varsa, şalı çıkart! Diye baykırdı, ve dişleri ile, kendi sol kolundaki şali parçaladı. Lagartille te- reddüt etti, fakat karşısındakinden aşa- Bt kalmağı kendine yediremi ek o da onun gibi yaptı. Buna ra dü ken, istemiyerek gene so) kollarını kal - n gibi kullanıyorlardı. Böylece, —her darbe bir yara or, her yaradan kanlar fışkırıyordu. Birisi bağırdı: — Vur, Lagartillo! Benim güzel bo - Bam! Vur, şunun barsaklarını dök! İsakları fırladı. İki büklüm oldu, b Sanki Lagartillo bu emri bekliyorım gibi, birdenbire hançerini karşısındaki nin karnına sapladı, soldan sağa, srw’_ yukarıdan aşağı çekti. Küçüğün karnıf dan, bir membadan su fışkırır gibi, bif bundan da istifade ederek yıldırım g bir darbe ile, onun sol omuzunun üzdf” ne vurdu, şah damarını kesti. ; Bombita müthiş bir nâra attı, dur8k Jadı; damarından fırlıyan kanlar LA4 * gartilleonun yüzüne fışkırırken, son vE hamle ile kalkındı, düşmanının kalbi' üzerine bütün kuyvetile vurdu. Lagartillo iki kolunu havaya kaldırfi bir yere tutunmak ister gibi bir ha yaptı, elinden hançer düştü, sonra iri “*' cudu, ileriye devrildi. Sanki bu manzara Bambitoya yenidii kuvvet vermişti, hançerini, derhal ölmüf olan hasmının sırtına vurup dunl!’, Patron, sakin bir sesle — Yeter, Bombita., benim cesur har vanım!. Yeter. Sen kazandın! Dedi. O zaman, müthiş bir şey odi Vücudunun kanları mağlüp hasmın! zıl bir kefen gibi kaplamış olan Bombi” iki elile yere dayanarak kalkındı, kal kındı, o kadar ki, karnının yarul"d", bütün barsakları sarı yılanlar gibi * taya fırladı, boynuzunu uzattı ve nin sessizliği içinde haykırdı; — Ko.ka.ri..kol!.. Sonra yıkıldı, kaldı. Dışarı, temiz vaya fırladım. Fakat arkamdan biri kadaşınızı da alınız, çok sarhoşe Döndüm, papaz, gözlerini yerda yatan hasma dikmiş mırıldanıyordu: glP" — Ne güzel «salça!.. ne nefis € Tarihi tetkikler! (Baş tarafı 8 inci sahifede) Septim Sever burayı ynptı:“k“'auf madaki Maksimüs sirkini örnek tüt tu. Hipodrom o zamanki şehre ib"bîx büyük ve muhteşemdi. O kadar hpu!i' rayı şarki Roma imparaıorluğ““'w, taht yapan Kostantin ile dahâ SÜl yg paratorlar zamanında şehir çok iyof” düğü halde Hipodrom ona kâfi gel du. ü Bununla beraber Hipodrom Y& v ler yapılmadan kalmadı. Bizan$ & Ş,gni' torluğu zenginleşerek şehiz £ lka hi .:; V kaldığımd |