Fransızcadan tercüme edebi roman ; Düşmüştüm, uçurumun — dibini görmek için eğildiğim zaman, el'an vü- cudümde berelerini nazarların enseme ve omuzlarıma vur- duğu darbelere benzer büyük bır dar. be, ansızın üzerime çökmüştü... Hatır- hyorum... Cesşede, kendi cesedime bakıyorum.. eski bir ceset haline gelmiş bile... Üze- rinde sinekler uçuşuyor... Etrafında akan su onu eskitiyor, eritiyor, dağıtı- yor... Evet hakikaten eski bir ceset... Tabutçu biraz acele etse... Ve ben, ben de ihtiyarım, Biraz ev- vel bu kadar ihtiyar mı idim? Yoksa Büneş, semada, uzun müddet, bir çok seneler ilerlemedi mi? Bilmiyorum, hiç bir şey bilmiyorum.. Bayılmıştım, bunu hatırlıyorum... Uçuruma yuvarlandığım zaman başım Ve ellerim döşemeye çarpmıştı... De- Mek ki «Ölmez adamlar» beni bu odaya Betirmişler... Bu yatağa yatırmışlar... ABelki de bu akan su... Yağan yağmur, Ve esen kış rüzgârı beni ihtiyarlattı... İhtiyar, ihtiyar, ihtiyarım.. Ve anbe- an, saniyeden saniyeye daha ihtiyar Oluyorum... Çenemi yokluyorum. Sakalım uza- Mağa başlamış, kır bir sakal.. sür'atle Çıkıyor... Ellerimi şakaklarımda — gez- dirdiğim zaman, buruşukluklar hisse-l diyorum... Üç defadır kapı açılıyor ve odanın içinde «Ölmez adamlar» ın müdekkik Çehrelerini görüyorum. Her defasında, Bözlerimi yarı kapıyarak, ne yaptıkla: Tımı gözetledim. Adamların, ihtiyarlığı- Mi, ani ihtiyarlığımı, hayretler içinde Seyrettiklerini göndüm,. * Acaba saat kaç? Hangi senenin hangi “Bünündeyiz acaba ? * Kır sakalım ağardı, onu görüyorum, Şimdi geniş ve uzun bir sakal oldu. Ö- lülerin, dağılan vücutlarında da saçlar Ve sakal böyle sür'atle büyüyor... Elle- tim çok zayıfladı... Derilerinin altında boğmaklı kemikleri hissediyorum... Zannederim güneş batıyor. Mahbes ©da kararmağa başladı. Parmaklıklı Pencereden içeri sızan gündüz ışığı bel- li belirsiz bir hale geldi... Ve ötede, a- kan yeşil su, silikleşen, gevşiyen ve pa- Talanmağa başlıyan cesedin etralında Tâlanmağa başlıyan cesedin etrafında €x“mer bir renge bürünüyor... - Evet işte gece oluyor. «Ölmez Adam. gene yanıma geldiler. Fakat yalnız ibaba ile oğul. Büyük babaları meydan- da yok. Yatağıma yaklaştılar. Endişeli yüz- lerle beni uzun uzun tetkik ettiler. Sonra bir kelime söylemeden, geldik- Teri gibi çekilip gittiler. Üç kollu şamdanda, şimdi üç mum yanıyor... Ötede gece karanlığı gittikçe koyü. L’ışıyor ve esmer renkli su kararıyor. riyor... A! O ne? Odanın içinde meş'aleler Mi yanıyor? Adamlar mı bağırıyor? Hg! Anladım! Bu gürültü ve aydımlık ö- tede; uçurumun etrafında! Meş'aleleri uçuruma doğru uzatıyor- » Gözler uçurumun dibini araştırı- Yor... Kırgşızı, mavi üniformalı adam. lar görüyorum... * Bir de sedye var... Anladım, anla- ©m... Beni arıyorlar... Bağırmalar, küfürler.. sonra diğerle- Fini susturan bir ses! İşitiyorum, mü- me) işitiyorum; konuşuyorlar: — Gördüm diyorum efendim, işte dipte yatıyor. Aşağı inmeli! — Aman dikkat, çok derin ha! — Korkma, evvel Allah beceririz. ay canına, herif bayatlamış yahu! Tüü Allah müstahkını versin! — Ne bağırıyorsun be? Biraz ya . Vaş ol! — Çavuş efendi! Bunun insana ben- Zer yeri kalmamış! Kakmuş. £ — Ne dedin, ne dedin? Çürümüş mü? Kendine gel oğlum, öleli yirmi dört sa- #t olmadı daha! hissettiğim eıiclı — Yirmi dört saafini filân bilmem a- ma, bayatlığına bayat doğrusu! Belki de suda kaldığı için böyle olmuştur... chIc siz ÖNüyü aşağı sarkıtın, ip de hım... Bu mübarek adamlıktan çıkmış da çorba olmuş. Toplamak için kaşık is- ter... — Sakın başka birisi olmasın bu? Yarlış bir halt etmiyelim, ceblerini bir karıştırın bakalım! , — Dür bakalım... Evet, ta kendisi! İşte hüviyet cüzdamını buldum.. kart- vizitler de var... Daha bir sürü kâğıt.. şodur o... Örtüyü sarkıtıyor musunuz? | | —AL, sarkıttık. — Yallah, bir iki üç! Çekin... Aman, aman dur... — Gene ne oldu? — Ne olacak ,herifci oğlu çok hafif yahu | — Çok mu hafif! Çorba gibi diyor- sun, sakın kolunu, bacağını filân yere gönderin... Dört ucundan bir bağlıya» | Ormanda bir gece Çevizen: Nurullah Ataç Yazan: Jean Fossard Tercüme eden M. V. Görmüyorum, hissediyorum... De- mir parmaklıklı pencerenin müstatil deliği henüz karanlık. Fakat gece, ni« hayete ermek üzere. Kalın camların arkasından sabah ayazını duyuyorum.. Şamdandaki mumlar sonuna kadar yanmış. Son mum damlalarının ortasın- da bükülüp kalan fitiller, artık belli be- lirsiz, sallantılı ve ara sıra sönen bir ışık veriyor... Uyku bana biraz, pek az kuvvet ver- miş. Acaba yataktan kalkabilecek mi. yim? Hesab etmeğe çalışıyorum... Bida- yettenberi, maceranın başladığı andan- beri acaba ne kadar zaman geçti? Dur bakayım... Bugün... Bugün işte şafak söküyor... Dün.., Buradaydım... Evet... İhtiyar oluşum dünkü gündü.. h taklid dün, akşam/karanlığı ile şafak srasında Cellemsise arkasından torbasını etiı, karı n A G Jey di enu ea evine evvelki gün, evvelki akşam gir- tam üç garib hayvanın geldiğini görünce | bi... İnsanlar, hep bir arada yaşamaktamı jbir ziya süzülmüyor... düşürmiyesiniz? Yerlere bir bakın' tim... De , . mek , bir — Hayır, çavuş, kafası bile )'erinde:ln-ı—lş MKS uruyor... İ d Haydi! Yisa! Yalnız bir gün... Bununla bera. ber, ibtiyar yüzümün buruşukları ne kadar küru ve ne kadar derin!... Ya ya- Sımsıkı bağlanan çarşat başımı sıkı- naklarımdan sarkan, çenemden sarkan yor, kolumu sıkıştırıyor... Sedye!bu kırağı rengindeki demet... Yalnız ysarsıla sa gidiyor... Hep görüyo-| bir gün.. evet fakat benim için bir asır- Jrum, gayet iyi görüyorum... Meş'alele-|dan daha ağır... Sö e hiç kimse i- rin ziyasile, odada yanan üçüzlü şam- panmıyacak, hiç, hiç, hiç kimse... dun!n Z iîıîl». blıı;:ıiğiıne karışıyor.., Acaba yataklan kalkabilecek mi. firi kerânlık bir gece... yim? Belki de kalkarım, fakat evvel e- Demir parmaklıklı pencereden, artık mirde şu vücudümü saran ve sıkan çar- hiç aydınlık girmiyor, ve bütün aydın. ; ğ |lıkları sönen semadan, Patikaya, hiç tafı Çözreler.... Uangi Z. götağie Sumsıkı ,bağlanan örtü gözlerimi ka- Patıyor... - İçudümü sıkmıyor... Vücudümü sıkıştı- ran nedir öyle ise? Ha; anladım... Öte- Orada gözlerimi örtü kapatıyor, bu- kinin, adarnın Barıldığı çarşaf... Hep rada da uyku.,. Uyku, yarı ölüm... görüyorum, Şözünce de tabiatile'şaşırı- XXXvV ıyonuı, birbirine karıştırıyorum... Tekrar şafak söküy (Arkası var) ——— Memurluk Müsabaka imtihanı T. C. ZİRAAT BANKASINDAN: ! Bankamızın merkez, şube ve ajansları için LÜZUMU KADAR MEMUR A- LINMAK ÜZERE müsabaka imtihanı açılmıştır. Müsabakaya girebilmek için en az orta mektep mezunu olmak ve yaşı 18 den aşağı 30 dan yukarı olmamak şarttır, (Bu yaştan aşağı olanlar imtihana girebilirlerse de 18 yaşından evvel memur- luk sığıfına geçemezler.) Z Orta mektep mezunları için altı ay, lise ve yüksek mektep mezunları için bir seno devam edecek olan staj müddeti zarfında orta mektep mezunlarına 30, orta ticaret mektebi mezunlarına 40, lise ve ticaret lisesi mezunlarına 80, yüksek mek- tep mezunlarına 100 liraya kadar ve imtihandaki muvaflakiyet derecesiyle mü- tenasip surette ücret verilir. İyi derecede yabancı dili bilenlerin ücretleri emsalinden on liradan az olma- mak üzere yüksek tutulur, Staj devresini takiben yapılacak mesleki imtihanda muvaffak olanlar, yirmi Hradan aşağı olmamak kaydiyle yüzde yirmi nisbetinde zamla TEKAÜDE TÂ- Bİ DAİMİ KADROYA alınırlar. Müsabaka imtihanlarına ANKARA, ADANA, ANTALYA, AFYI ON, AYDIN, BA. LIKESİR, BURSA, ÇANAKKALE, DİYARBEKİR, DENİZLİ, EDİRNE, EDREMİT, ERZURUM, ERZİNCAN, ESKİŞEHİR, G. AYINTAP, İSTANBUL, İZMİR, KAS- TAMONU, KARS, KAYSERİ, KONYA, KÜTAHYA, GİRESUN, MALATYA, MARAŞ, SAMSUN, ORDU, UŞAK, ÖDEMİŞ, SIVAS, TOKAT, TRABZON, VAN, YOZGAT şubelerimizde orta mektep ve orta licaret mezunları için 19 ve 20 Ağustos ve lise ve yüksek mektep mezunları için 23 ve 24 Ağustosta saat do- kuzda, başlanacaktır. (Ankara ve İstanbeldaki imtihanlara orta mektep mezunları alınmıyacaktır.) Müsabakaya gireceklerden ne gibi vesikalar arandığı ve nelerden imtihan ya- pılacağı yukarıda izimleri yazılı şubelerimizden elde edilebilecek izahnamelerde görülebilir. İsteklilerin müsabakaya iştirak edebilecekleri mahaldeki banka şubesi mü- dürlüğüne ve Ankarada bankanın personel işleri müdürlüğüne 18/8/1937 tari- hine kadar müracaat etmeleri lâzımdır. — (4673) Teknik Okulu müdürlüğünden : Cinsi Mikdarı — Tahmin bedeli Tutarı İlk teminat Adet Lira Lira Lira Tei Gi ——— Etüd Sıras 80 45 3600 Tabure 200 21 500 B4 4100, 307,50 Derş Sırası 150 26 3750 281,25 Okulumuz ihtiyatı olan yukarıda cins ve mikdarı tahmin bedelleri, tutarı ve ilk teminatı yazılı sıra ve tabureler iki ayrı şartnamede ihalesi yapılmak üzere 9 . 8 - 837 gününe rastlıyan pazartesi günü Etüd Sırası ve Tabure 14 de ve ders sırası saat 14,30 da açık eksiltmeye konulacaktır. İsteklilerin yıldızdaki —okulu - muzdan alacakları irsaliyelerle ilk teminatlarını Yüksek Mühendis Mektebi mu- hasebeciliğine yatırarak alacakları makbuzlarla ve belgelerile yukarıda sözü geçen gün ve saatte satınalma komisyonunun toplanacağı , Yüksek Mühendis mektebi muhasebesine gelmeleri. (486) — çarşafından başka çarşaf yok, o da vü-| | şaşırakaldılar. Evvelâ onları birer insan sanmışlardı; yağmur yağdı mı, ağaçların |dibinde hemencecik bitiveren şu pis ve | yumuşak şeyleri toplamak için gelenler | çok olurdu. Bazıları da fırtınalardan bile |tehlikeli çıkar, yuvalara hiç bakmadan ağaçları devirirdi. Hepsi de etrafı karış- tırırlar, bazan da felâket saçarlardı. Or- | mandan bir insan geçti mi, daima belli o- |lurdu: dallar kırılır, çiçekler koparılır, çimen çiğnenir, yuvalar bozulur, birla - , kım hayvanlar ölürdü... Fakat Pretentaine ormanı kuşları ©o İ|gün gördükleri üç garib hayvanı, insan cinsinden saymakta tereddüd ediyorlar- G, Gerçi onlar da iki ayak üstünde yü- rüyorlardı; onlar da vücutlarının bir kıs- mını bir kabük altında saklamışlardı; fa- |kat sırtlarında, büsbütün başka bir keâ - bukla örtülü bir hürgüç vardı. Geçtikleri yerlerde de hiç bir şeye dokundukları yoktu; ağaç gövdelerini kemiren o uzun, parlak şeyi de getirmemişlerdi. | O üç garib hayvan, ormanın La Folle- riette denilen bir yerinde durdular. Bü- tün orman, ne olacağını merak ediyor- du. Ortalığı bir süküt, âdeta merasime |mahsus bir süküt kapladı, sonra birden- bire her taraftan hayret nidaları işitildi: © üç garib mahlükun üçü de arkaların - dan hörgüçlerini atıvermişlerdi. Onların birer insan olduğu anlaşıldı: bir erkek, bir dişi, bir de insancık... " * Monsicur Cellemuse arkasından torba- sım attı. Karısı Adrienne ile oğlu Jean da önü taklid ettiler. M. Cellemuse tor- basından, binbir ihtimamla, yepyeni bir çadır çıkardı; ufacık kazıklar, bir hayli ip getirmişti. M. Cellemuse ömründe ça. dır kurmamıştı. Karısı endişeli endişeli sordu: — Bari becerebilecek misin? Kocâsı endişeli endişeli cevap verd: — Öna ne şüphe? — * ” Oğulları da: — Çadırı kuramazsa açıkta yatarız, âe- di. Adrienne kuru odun parçaları topla - mış, bunları Kamp Hayatı adhı kitabın tarifi veçhile yığmıştı. M. Cellemuse a- yaklarının dibinde duran çadıra, küçük kazıklara, ip parçalarına bakıyor, bunla- rın bir araya gelerek bir çadır, içine gi- rilebilir bir çadır teşkil etmeleri için ne yapmak lâzım geldiğini bir türlü kestire- miyordu. Onları tekrar tekrar — gözden Beçiriyor, elliyor, yine yere bırakıyor, al- nını kaşıyor, düşünüyor, bir türlü karar veremiyordu, Jean gene: — Zannederim açıkta yatacağız, dedi, Adrienne oğlunu azarladı: — Babanı rahat bırak! Adrienne'in kibritleri azalıyor, ateş bır türlü yanmak bilmiyordu. Kibritler yir. miye indi, ona indi, nihayet beş tane kaldı. Jean: — Bilmem ama zanncderim açıkta ya- tacağız, dedi. Bir şamar sesi işitildi; Adrienne'in son kibriti yanıp söndü. * Prdtentaine ormanı kuşları — şaşırmış | kalmışlardı. Şaşılmıyacak şey mi? İnsan- lar da yuva kurmağa başlamışlar! Taştan evlerini bırakmışlar da ormanlarda yu- vaz geçmiş, sırilarına yuvalarını yükle« nip, yapayalnız denilecek bir halde, kal — kıp ormana gelmişler! Baykuş: — Ben bunu hayra yormuyorum! dee |ihtiyarladım. Ve «Ölmez Adamlar» m - Pretentaine ormanımın kuşları o ak -ln kurmağa kalkışlar; tıpkı kuşlar g di. j İnsanların koca koca evleri yardır; — halbuki şimdi ormana gelenler basit bir — yuva kurmasını bile bilemiyorlar, İnsan- Tarın ellerinde, ateş saçıp öldüren sopa- lar vardır; halbuki şimdi ormana gelen- — ler ateş yakmasını bile bilemiyorlar... Şakrak kuşu: — Acaba ne oldu ki? dedi; yoksa ma- kineleri kırıldı mı? — Belki de akıllarını kaçırmışlardır... — Yoksa canları mı sıkıldı? İhtiyar bir karatavuk: — Her halde halleri pek parlak değil, dedi. Bakın ağacın dibine ne düşünceli, düşünceli oturmuşlar; yırtık bezleri, bir türlü tutuşamıyan odunları da önlerine de.. İnsanla dişisi kızgın; yavruları da ağlıyor... Çok şükür ki onların yerinde değiliz... — Ne diye burada oturuyorlar da şe köy dedikleri yere doğru gitmiyorlar? — Yorulmuşlardır da andan. — Ya artık köy kalmamışsa? Baykuş gene: — Ben bunları hayra yormuyorum, dedi. Bülbül onlara şöyle bir nutuk çekti: — Arkadaşlar, hiç şüphesiz bilirsiniz ki bizler de vaktile bu halde değilmişiz; eskiden biz kuşlar için yaşamak, şimdi- kinden çok kolaymış. Besleylci kuşlar varmış, onlar ölekilere yemek verirler - iş; asker kuşlar varmış, ötekileri mu- hafaza ederlermiş; jandarma kuşlar var. — miş, hırsızlığın önüne geçerlermiş; hattâ terzi kuşlar, yuva yapan mimar kuşlar varmış. «O zamanlar bizler açlıktan, susuzluk- tan ölmezmişiz. Aman zaman gelmiş, besleyiciler kendilerinden başka kimse- yi düşünmez olmuşlar; jandarmalar jan- darmalıklarından, askerler muharcbele « rinden başka bir şeyle uğraşmaz olmuş- lar... Öyle ki artık kimsede şarkı kalma- mıiş. «Ama bir gün bir kuşla dişisi, betonar- me yuvklarından kaçıvermişler; her gün yemek yenilmezse denenin daha tatlı olduğunu farketmişler, susuzluğa alış « mışlar ve gönüllerinin istediği yerde u- yumağa başlamışlar. ,«Biz işte onların evlâtlarıyız; bugün serbest yaşamamızı onlara borçluyuz. «Demincek insanla dişisini, yavrusu»- — nu öyle becer'ksiz, bedhaht bir halde — görünce ben de eski hâlimizi hatırladım. — İnsanlar kendi kendilerini pek fazla save — diler, birbirlerine fazla yardım ettiler, be. raber yaşamağa fazla alıştılar. Bunun içindir ki artık ötmesini bilmez, ateş yak- mağı beceremez, kısa kollu, çökük göğüs- lü, dar omuzlu birer mahlük oldular. Vaktile ormanın hâkimi idiler; şimdi her şeyden korkuyorlar. İnsanlara acıyahım ve ümidimizi kes » miyelim.., Bütün kuşlar insana, dişisine ve yav- rusuna acıdılar ve onları - eğlendirmek için her biri bir dalda, sabaha kada: en güzel şarkılarımı söylediler,» (Devama 11 inci sayfada)