8 Sayfa (Baş tarafı 1 inci ıahılrde) |ğır bir lisanla hücum etmektedirler. Bu Yhücuma sebeb futbolcularımızın sert oy- madıkları iddiasıdır, Futbolcularımız ne diyorlar? Millt futbol takımımız dün sabah Bel- graddan dönmüştür. Bu neşriyat müna- sebetile takımın kaptanı Boşiktaşlı Hüs- nü ile görüştük. | Milli maçta gözünden sakatlandığı için temsili maçta oynamıyan Hüsnü bu maç hakkındaki ihtisaslarını şöylece hulüsa ediyor: — Türk - Yugoslav maçı tahminin fev- kinde sert cereyan etti, bu sertlikte Yu- göslav seyircilerin çok tesiri oldu. Ma- çın temiz bir hava içinde oynanmaması- na onlar sebeb oldular. Sert oyuna Yugoslavlar başladı. Nite- kim gözümün bu hale gelmesine, Niyazi- nin kaşının patlamasına ve diğer oyun- euların sekerek yürümelerine sebebiyet verdiler. Esason maç ta çok sinirli bir ha- va içinde başladı. Yugoslavları geçen se- heye nazaran daha iyi oynar gördüm. Onların bizden daha İyi oynadıklarını da tasdik etmek lâzımdır. Daha sür'atli, atılgan ve görerek oynuyorlar.» Biz ne diyoruz? Büyük bir esefle kaydettiğimiz bu hâ- dise üzerinde bizim fikirmize gelince, Türkiyenin samimi bir dostu ve mütte- fiki olan bir memlekette iki tarafın spor- cuları arasında böyle bir hâdisenin zu- bur etmiş olmasından dolayı fevkalâde mMmütcessir ve müteessif bulunduğumuzu bildirmek ilk işimiz olur, Bahsin esasına gelince, oyun esnasın- da orada bulunmadığımız için asıl haki- kati bilmiyoruz ve bundan dolayı da her iki tarafın iddiaları arasında bir tarafı veya öte tarafı haklı görmek ve göster- mek yolundan gitmiyeceğiz. Bizce, ne Yüugoslav matbuatının, sebebsizce bizim sporcularımızı tenkid etmek istiyecek derecede bir haksızlık yapabileceğine inanmak, ne de bizimkilerin gene sebeb-| sizce ekırıcıs bir oyun oynayacaklarını kabul etmek kabildir. Olsa olsa arada | karşılıklı bir fena anlayış olabilir. Fa-| kat, bu acıklı hâdise karşısında düşü: düğümüzü bütün samimiyetimizle söy- lemiş olmak için diyeceğiz ki, bırimkıle- rin mühim bir kabahâtleri vardır ve o da şudur: Bu kabahat, hâdiselere en evvel Türk- lerin sebeb olmuş bulunmaları değildir; bu ciheti bilmiyoruz. Fakat, şunu biliyo. Tuz ve ona kanliz ki bunlara Yugoslav oyuncuları sebeb olmuş bulunsalar dahi bizimkilerin onlara ayni tarzda muka: bele etmemeleri elzem ve zaruri idi. Ar- kalarında daha dünkü vukuatın ağır yü- künü taşıyan ve kulaklarında Başvekili. mizin, anlıyanlar için çok ağır ve çok haklı şikâyetleri çınlaması icab eden Türk futbolcuları, beynelmilel bir oyun — -— “ Son Posta ,, nın lcfrıkııı Fehamet, gene atıldı: — Mutlaka Şemsünnisa olacak!.. U- zun yol, elmaslar, sahiden hepsi üstü- he çıkıyor!. Şerife teyze: — Elbet çıkacak, a kızım... Kahve bu, yalan söyler mi?, Ta Yemenden geli - yor!. Hem bak, oğlum, otomobilci mi- sin, nesin, pek yakında bu işden çıka- caksın, Bugünlük pek üzülüyorsun ama hiç nafile tasa etmel!, Hepsi düzelecek. Gönlün kimde ise, işte o kadın, seni sevmiyor sanıyorsun, hâalbuki o da se- nin için deli, divana oluyor. Şimdi, sö- züm ona, seni pek horluyor; hiç yüz| gibi görünüyor aldırma... İlk| gündenberi onun da içine kurt »» hem de ta burasına, cap evi- Fehamet, nedense helecan içinde idi. | Kendi fincanını da uzattı:; — Küzüm teyze, dedi, benimkine de bakar mısın? Şerife teyze fincanı aldı. Bir onun sahasından maglhp olarak çıkmak — pa- hasına dahi olsa centilmenliğe muhalif en küçük bir harekette bulunmıyacak- lardı. Bunun için işin esasında haklı ol- salar dahi bu noktada haksızdırlar ve kâ- bahatlidirler. Kırıcı bir galib olmaktan- sa kırılmış bir mağlüp olarak oynama- nın onlara daha fazla şeref verobileceği- ni düşünmek vazifeleri idi. Bu vazifele- rini hatırlamamış ve yapmamış olmak'a büyük bir hata işlemişlerdir. Onları bu hataya sevkeden ruh, bizim Bugünkü program 6 Ağustos 1987 Cuma İSTANBUL Ölle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 1260: Havg G, 1305: Muhtelif PlAK noşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla danâ Mmpsikisi. 19: Radyofo- nıı komedi (İhtiyar kız).'20: Fusıl saz heye- H, 20.30; Ömer Rıza tarafından arapca tüy- lev. 20.45: Fasıl sa& heyoti, (saat fyarı). 21. 15: Orkestra. 2215: Ajans ve borsa haberleri. 2230: Plükla sololar, opera ve operet purça- ötedenberi şikâyet ettiğimiz dövüş ruhu- |ları dur. Türk milleti, kendisini temsil ct- mek namma beynelmilel oyun sahaları- na çıkanlardan dövüş ruhile değil, oyun ruhile oynamayı ister, Biz döyüşçü değil, oyuncu istiyoruz. Türk milleti, dövüş- mesini bildiğini asırlardanberi isbat et- miş bulunuyor. Onu bir daha isbat et- mek lâzım gelirse zamanında ve yerin- de gösteririz ve dört tane oyuncu ile de- ğil, bütün bir millet halinde! Futbol sa- hasında bize lâzım olan ancak ayuncu- dur! Başkaları bunü bilmeseler bile biz bilmeğe mecburuz. Dostane neşriyat Belgrad 5 (AA.) — Avala ajansı bil- diriyor: Dünkü “Yugoslav — matbuatı, 'Türk ve Yugoslav milli futbol takımları arasında yapılmış olan iki temas dolayı- sile uzun mütalcalar yürütmektedir. Bütün gazeteler, Türklerin güzel bir futbol oynadıklarını ve fakat beynelmi- lel temaslarda lâzim olan tecrübeye ma- lik olmadıklarını yazmakta müttehiddir- ler. Politika gazetesi, futbol mevsiminin bir Türk . Yugoslav maçile başlamış ol- masını meserretle kaydettikten — sonra Türk takımının gösterdiği oyunla, henüz büyük Avrupa takımlarına karşı —oynı- yamıyacağı hakkındaki yanlış telâkkile- ri kâmilen izale etliğini yazmakta ve mü- taleasına şu suretle devam etmektedir: Bu takım, Yugoslavların — cn müşkülâtla ve bütün varlıklarını ort dökmek suretile yenebildikleri bir kım olmuştur. zeteler de Türk ekipinden si- a ta- dıııplım kaydederek zuhür. eden âdişelerin Türk takımı tarafı bik edilmekte olan İngiliz doğduğunu yazmaktadır. Sofyada eskl Nazırlardan biri Tevkif edildi Belgrad 5 (AA) — Sofyadan bil- dirildiğine göre sabık nazırlardan — ve çiftçi fırkası reisi B. Guitchef, Avrupa, ve bilhassa Parise yapmış olduğu se - yahatinden avdetinde Sofyada trenden inerken tevkif edilmiştir. Mumaileyhin tevkifi esbabı hakkında hükümet ga - YARINKİ PROGRAM “ 7 Ağustos 1937 Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyalı: 12,30: Plâkla 'Türk musikisi, wmyem a0Vü- dis, 13,05: Muhlelif plâk neşriyatı. . Akşam neşriyatı: 13.30: Plâkla dans musikisi. rans: Dr, İbrahim Zati: Mücrim çocuklar ve islâhhaneler. 20: Cemal Kâmlü ve arkadaş - ları taraftından Türk musl ve halk şarkı. ları. 2090: Örer Rıza fından arabca söylev. 2046: Belma ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkıları, (saat â- yar). 2115: Orkestra. 2215: Ajans ve borsa haborleri. 2230: Plükla sololar, opera ve o- peret parçaları. Büyük Manevralar (Boştarafı 1 inci sayfada) mevzilerinde yer almaktadırlar. İstanbul ve civarındaki garnizonlar- irak edecek kıtaatı - mız da gitmektedir. Kara ve hava ha - kem hey'etleri tayin edilmiştir, Manevrayı müşahede edecek olan Balkan Antantı ve Sâdabad paktı dev- letleri büyük ve hey'etleri önümüzdeki hafta şehri - mize gelmeğe başlıyacaklardır. — Bu hey'etler, askeri merasimle kar- şılanacaktır. Bilâhare hey'etler bura - dan İzmir vapurile Tekirdağına hare. ket edeceklerdir. 19.30: Konfe- Dün geni tifo vak'ası Tespilt edilmedi (Baş tarafı 1 inci sahifede) Bostanlar terkös suyu ile sulanacak Bostanların da kır sulanmaları yasak edilmiştir. Bostan - lar münhası terkos suyu ile sula - nacaktır. Belediye tarafından verilen sekiz gün mühlet zarfında her bostan sahibi bostanına terkos musluğu tak - dırmış olacaktır. Kasap ve balıkçılarda buz dolabı bulunacak Her balıkçı ve kasap dükkânmda soğuk haya tesisatı - bulundurulacak - tır. Balık ve etler müşterilere buz do. zoxc'ırc hiç bir tebliğ vcrmc"mqtır laplarından çıkarılarak satılacaktır. erkânıharbiye Treisleri | çeşme suyu ile| (Baştarafı 1 inci vaudn) Benim oldum olasıya, köpekle, kedi ile başım hoş değildir. Fakat geçen gün, bir ahbabın, gözüme nasılsa şirin görünen köpeğini okşamak gafletinde bulundum: «Sen misin okşa- an?> Hayvanın yattığı yerden fıuflama- sile iki parmağımı dört yerinden dişle- mesi bir oldu. Bana kalsaydı, tentürdiyotu basıp ge- çecektim, Fakat ahbabımla zevcesi: — Olmaz... İhtiyaten bir muayene lâ- zım. Şimdi yazdır. Kuduz tehlikesi faz- ladır. Vakıâ köpeğimizin bir yere çıktı- ği yok amma, belli olmaz! diye tuttur. dular. Ben: — Adam siz de... dedim. Fakat bahane kâr etmedi. Sonumda, köpeği otomobile atıp, Topkapının yolu- nu tuttuk. j Kuduz tedavihanesinde, bedava tedavi edilen hastaların gördükleri irdet ve ik- ramı, meşhur hekimlere bir muayene için beş lira veren zengin hastalar bile göremiyorlardır. Orada on para harcamadan gördüğü- müz itibar bizi âdeta mahcub etti. Geçtiğimiz taş koridorların kenarla- rındaki ahır yemliğine benziyen mahal- ler, tavşanlar, kobaylar, beyaz fareler- le dolu... Hele tavşanlar, sayılamıyacak kadar bol. | Yanımızda bulunan memur onları gös- terorek: Beşeriyeti kudurmaktan kurtaran bunlardır! | Diyor ve ilâve ediyor: Kuduz mikrobu, henüz keşfolunmuş dir. Bundan 30 küsur yıl önce Negri kuduz hayvalt beyninde mikrobları görmüş. Fakat yal- yaşadığı için, robları görmeye imkâ Biz, kuduz şüphesi altında hayvanın beynini, tavşan be e aşılı- Di Eğer tavşan kud diğer hayvan tarafından isirilan insanı tedavi bulunan altına alıyoruz. Ondan sonra arlık onun tedavisi tamamlanmadan elimizden kur- tulmasına da imkân bırakmıyoruz. Eğer iğnelere muntazam devam etmezse, za- bıta vasıtasile zorla getirtiyoruz. Kanun bize bu hakkı veriyor. Yukarıya çıkıyoruz. Hüviyetimi tes- bite hazırlanâan memurun karıştırdığı defterde gözüme aşina bir isim ilişiy Bayan Neclâ... Şehir tiyatrosu sa- natkârlarından! Soruyorum: — Demek Bayan Neclâ da ığırılmış! — Tabil... Hem o resmen kudurmak tehlikesi atlattı. Çünkü buraya beraber getirdiği beyaz Rus köpeğinin adamakiıl- UZAK K. R. Enson Sanki kendini tuıımıyonnu.ı gibi bir kaç kere: —A, a.. B Dedi. Sonra, ev sahibine döndü: — Kadınım, ne olursun, bana bir su Bgetirsene... Ama, küpten olsun., Ara yerde, belli etmeden Bgözünü | kırptı. Sanki onları biraz yalnız bırak- masını anlatmak istedi, Ev sahibi odadan çıkınca, fısıltıya benzer bir sesle dedi ki: — Bu yaşa geldim, ben büylesini gör” medim, A)o.. sizin ikinizin falı da bir çıkıyor. İkinizin kahvesi de bir, elleri- hizin çizgisi de !.. Yollarınız bir,.. Niye- tiniz bir.. düşünceleriniz bir... Senin yüreğin pek kabarmış!. Bugünlerde inde bir korku var.. bir erkek var, ©- sen edemiyorsun! O da senin Üstüne titriyo! a... Bir erkek daha var ayol.. bu da kim?. Boylu poslu, kuzu |gibi temiz yürekli bir adam.. sana pek yakın... Ama günün birinde ayrı dü- Şi ).vrşunın' Darılma ama kızım, sen biraz çok bilmişsin!. Çok fettan bir ka- Yazan : sın, Şimdi de aranıza bir soğukluk gir- , Ş nedir? Yedi deser, z|Biydi, Başını bile çevirmeden: & çarpınacaks xdın da uzun bir yolculuk iyor.. sonu iyi olur, inşallah!.. Sonra, düudağını büktü; gene İn..ıdın elini aldı, baktı. Sonra Fehametin elile şyınynııa getirdi İşte, dedi, ikisi de bir.. birbirinizin yatağına — düşüyorsunuz. İki de çocuğunuz olacak!. Fehamet, yerinden fırladı: — Bu kadarı da saçma!. Dinleyemem, artık!, Diye bağırdı. Çantasından bir lira çı- kardı, Şerife teyzenin önüne attı. Kapı- ya doğru yürüdü. İhtiyar kadın baka kalmıştı: — A... A... Avurdun kime, ayol?. Buııhn beu uvdurmııvumm ya, ne gö- raıl.ı uıamp bize qo—wrı: manında kendini sıkı t deme de; tım, Aşiftenin zoruna b: İmad, genç kadmın tu. Otomobile bindiler. Fehamet, £ sından ağlıyacak gibi olmuştu: — Bu karıya, © deli saçmalarını sen Öğrettin değil mi?.. O da sanki fala ba- kıyormuş gibi attı, tuttu... Aklınızca beni tuzağa duşurecelulmz öyle mi?.. oradan ora-| ). Bir karışıklık kopa-| s ikiniz de| , paran da senin olsun!, Ben falcı | lim. Yalvardınız da onun için bak- | y dıyı hapse atsınlar da aklı başına gel- sin!. Genç şoför olduğu yerde donmuş gi. ilk defa görüyorum. Sizin için ne ona bir şey ledim, ne de öteki kadına, ev sa bine... Yarım saat evveline kadar fa- la baktırmak aklımda bile yoktu. Nasıl islerseniz, size öyle yemin edeyim; be- nim hiç bir suçum yok. Sipgene isterse- niz inanınız, isterseniz inanmayınız!.. Fehamet, otomobilin bir köşesine sin- miş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, İmadın bu kadar acı, bu kadar sert konuştuğu- nu hiç duymamıştı. Öna İnanmamak ar- tık elinden gelmiyordu. Fakat madem ki bütün bunları o öğretmemişti; öyle ise bu cadaloz karı nereden bulup çı- karmıştı?. O fincanların dibindeki kah- ve telvesinde, avuçlarının çizgilerinde sahiden insanın içyüzünü ifşa eden €s- rarlı bir kuvvet mi vardı, artık şimdi de buna m: inanacaktı?. Ya bütün söyledikleri do::rvı ise eğer, | düşüyordu?, Bun:ı da bı)v lecı ımalı mıydı?, Dün Şemsünnisayı a. şimdi kendisi de ona m: ben- Neden ise içinde gız’ı'lrı Jaşılmaz bir sevinç vardı bu nedendi?. Kanında tatlı bir ateş yı nıyor; seven, sevildiğini de anlıyan £ sanlar gibi o da gülerken ağlamak, &; larken gülmek istiyordu demek?.. da mı, kendisi de mi?...... Artık buna karşı isyan etmek için o yüzüne baktı, bir de İmadı süzdü. Kaş- | dına benziyorsun!. Bu erkeği de başka |Şimdi gidip şuradan polise haber vere- | çırpınıyor: Jarı çatıldı. Parmağırı ağzına götürdü. |bir kadının yatağından çakartıp almış-|ceğim. Falcılık yasak düeğil mi?. Bu ca- (Arkası var) Tiyatromuzun üç artisti kudurmak tehlikesi atlatti kuduz olduğu sureti kat'iyyede tabifl kuk etti! Memur gülüyor: -— Sâde © mu ya? Hemen bütün ŞJ tiyatrosu Sanatkârları kudurmak tel kesi atlattılar!.. # — Diğerlerine de Bayan Neclâdan lât ta ısırılmıştı! Hem onların atlat ları tehlike, dünya kuduz edıhıyl“" bir garib, orijinal hâdise oldu! — Ya? ğ — Onları, kendi besledikleri bir $f cab ısırmış. Bizim bildiğimiz, kö; kedide, farede, beygirde, merkepte, yunda, keçide, devede, kürtta, çakall ayıda, sırtlanda, hulâsa, bütün meıu" hayvanlarda kuduz mikrobu vardır. Sif cab da bunlar arasındadır. Fakat tıb eğf| biyatı, Sincabın, kuduz mikrobunun ! kili olduğunu anlatan tek vak'a kay memiştir. Yani sincabın kuduz mikrot” nu insanlara da aşıladığı duyulmamışt!” Bu itibarla, biz, Talâtla Cahideyi tedâ' altına almaya lüzum görmedik, Sin larının kuduz olduğunu anladığımız | de, onlara müsterih olmalarını söyled Fakat onların müessesemizden ayrı rından iki gün sonra, harikulâde vak'adan haberdar olduk: Çanakkalenin Ezine kazasından birf dam, doktora müracaat etmiş, doktüj hastayı muayene etmiş, Sıtma ârüzı g0 müş. Fakat hasta yutkunamadığındi şikâyetteymiş, doktor, boğazının — ki kuru yandığından bahseden hastaya * ğuk su içirmek istemiş. Hasta suyu rTür görmez, korkusundan tirtir titremi ye başlamış. Kuduzun en mühim al olan bu su korkusu, doktoru şüpheye Ğ şürmüş, Kısa bir tahkikattan sonra ö renmiş ki hasta, doktora müracaatınd -|30 gün evvel, bir sincab tarafından *f rümiş. Fakat adam, kulağındaki ehef? Miyetsiz yaraya merhemi sürmüş gö miş Aradan geçen günler, doktorun şüpt lerini takviye etmiş ve zevalh adam f bir şekilde kudurarak ölmüş! Biz bu hâdiseyi öğrenir öğrenmez, hideyle Talâtı buldurup todavi altın& dık ve onlar, bu haberin bize vaktind gelişi sayesinde hayatlarını feci bir af betten kurtardılar! Muhatabım bunları anlatarak, parr Bımdaki diş yerlerini muayene eduk’ — Sizin yara iyi yerde! diyor. ve y yerini beğenişinin hikmetini anlatıy0 — En tehlikeli yaralar, beyne yakın (| lanlardır. Onun için, kuduz çocuklar daha tehlikelidir. Zira onlar; boyları #i sa olduğu için, ekseriya yüzlerinden * rılırlar... — Siz şimdi benden korkmuyor 1 sunuz? Mubhatabım gülüyor: — Sizin daha yaranızın kanı kurum” mış! Hem, yanlış telâkkiler hilâfına, düreriların “göğuç; vöaldermanlür; vık* saldıranlar da, hattâ yaman bir kıl"'J kesbedip karyola; pencere — demirlefif çatır çatır parçalayanlar da yok değildi! Fakat ekseriyetle, kuduzlar, kuzu BF dar sakin olurlar, Gülüyorum: — O halde kuduz mikrobu ııxın“o itidale alıştırmaya birebir gelecek! Naci Sadullah Bayraklı faciası İki kurban Daha verdi (Baştarafı 1 inci sayfada) j İtalyan hastanesinde tedavi gdi! >mekte bulunan üç yaralıdan Amele | "valalı Osman gece saat anda, depo ”'* dürü Ali Meftun üa sabah sekizde düler. Ali Meftunun cenazesi uiv (kaldırıldı. Cenazeyi kırk otumob&ı ve akrabaları takip ettiler. İnaze şirketin bürosu önünden gi lerek asri kabristana gölü üştür: , Depo civarında bağ kulesinde $t , met eden komisyoncu Bay Halid, vef İdiği ifadede vak'a gecesi mudllr Meftun'un yanık halde kuleye ,wş ğunu, kendisine su ve karpuz verdi söylemiştir. p Bay Halid yangının gaz OU'W İ parlamasından çıktığını, içel iu" kurtulmasına imkân olmadığını etmiştir.