| y - Gazetecil unda bir ekzersiz için toplanacağını — Bazetelerde okumuştum. İşi gücü bırak- fım, stadyoma gittim, kapının önünde Ümer Besim duruyordu. Yolumu kesti: — Marka alacaksınız? “ — Markayı ne yapayım? Şapkarm ka- — Öyle marka değil, imtihana girmek 'İçin marka! ' İmtihan sözünü duyar duymaz, geri tönmiye hazırlanmıştım. Bu sefer de dı- Barı bırakmadı. —Buraya niye geldin? — Matbuat futbol takımının ekzersizi w duydum da. — İşte iyi ya, bir marka alırsın, o mar- Bösterirsin, takıma kabul imtihanı- ha girersin.. — Yok Besimciğim, ben böyle niyetle gelmedim. Şöyle kenar - ta durup bir seyredeyim istiyordum. — O başka, öyleyse gir! Girdim. Meydan kalabalıktı. Bütün yâ. l sefa; patronlar muharrirler, muha - ler hepsl hazır nazırdılar, Tam da vak- - Fnde gelmişim.. Ben girer girmez bir ses Yükseldi: — Matbuat futbol takımına girme im- 'anı başlıyor. " İmtihan heyeti; futbolcu, koşucu, peh- ilivan, boksör, tenisçi Felek Bürbaned - , gene futbolcu, koşucu — pehlivan, boksör, Gtenisçi, atıcı Eşref Şefik Ve denizde kaptan, karada kahra- Man gâh nalına, gâh mihina — vurmakta TMahareti bipayan Abidin Daverden mü- Tekkepti. Avazı bülent ile bağıranı tanımıştım. $hur çene şampiyonu Sait Çelebi idi. eit Çelebi çağırdı: — Kurun gaüzetesi sahibi Bay Asım Us. — Mevcut! — Buraya gelin! « Asım Us imtihan heyetinin huzuruna Stkarıldı. Tiril tiril titriyordu. Eşref Şe fik sordu: — Siz futboldan anlar mısınız? — Henüz top atmadım amma bu işi iyi bilirim. — Peki öyleyse, gol nedir? — Bir mecmuadır. —< — Bek kimlere derler? ç —li: Bey, kelimesinin tahrif edilmiş şek- — Sağ hafın vazifesi nedir? “,, ” Sahafın vazilesi Beyazıttaki Sahaf- . Çarşısında kitap satmaktır. Amma biz Stün elinden bu vazifeyi aklık. — Kafı! Ası;n Us çekildi. Ş — “Mtihan heyeti mübaşiri gene ba - Ürdi: — — Bay Ahmet Emin Yalman! -trm — Neredesin? " “ Buradayım! — Seni görmüyoruz. z Jlumedaı_n Nazif Ahmet Emini kuca- a aldı: — — İşte burada. — Ç Getir gu çocuğu ağabeysi? Nizameddin, Ahmet Emini imtihan he- “hin karşısına getirdi. Sualler başladı: Ki " S Boyunuz? — — Bir metre 10 santim. — S Sikletiniz? — S Otuz beş kilo. İK7 Kat ğötür ağabeysi. Nizameddin Nazif, B hmet Emini kucağında götürürken im- b " heyetinden biri önlerindeki kâğıda çümleyi yazdı: 1 L MizamH | “içük çocukların futbol oynamaları|tarzında telâffuz ederdi; kaçmak, tüy - “BON POSTA erin futbol imtihanı Yazan : İsmet Hulüsi «Efendim sabah şe- rifler hayırlar ol- sun!..> bu ses üzerine gözlerimi — zorladım. Paslanmış bir kerpe- sıhhatlerine muzir olması dolayısile ta -| mek rlemnıhl,r kıma alınamamıştır.» Ğ — Poehaltı? Sıra Nurullah Ataçta idi. Bastonunu sa-| — Evaltı, köprüaltı, Pangaltı, hasıraltı, okka altı gibi kelimelere benziyor değil mi? — Evet. — İşte bu da onlar gibi bir şey olacak. — Peki bir sual daha, Pas nedir bilir misiniz? — Poker tabiridir. Türkçede buna - geç yiğitim - derler, "|Uyanmışım gibi mu- amele yaptı. İma ile Köstenceye gele diğimizi anlatmak istiyordu galiba., Sa- — Bu hususta tenkidi mahiyette bazı şeyler söylemek isterim. Bizde futbol e- debiyatı cedide mektebinin son sınıf ta - lebesi tarafından icat edilmiştir. Fecri A- ticiler de bir zaman bununla meşgul ol- muşlar, hattâ meşhur Antuvanı antrenör düşününce gayrete geldi.. Fırladım. Yı- olarak İstanbula getirtmişlerdi. Fransız-| Ercüment Ekremin imtihanı da bitmiş-| yertedeydim.. ların Pens Sanrir dedikleri neviden bir| ti. İkinci nazikâne bir tavır ve oyun olduğunu Kant gibi bazı âlimler 1d-| — Bay Banü! eda ile otomobili işaret ettim. «Gümrük — Efendim; Vâünü olacak bendenizim. — Buyurun öyleyse. — Gelemem efendim. dia etmişlerse de 17 inci asırda yetişen meşhur Korney bazı islâhat yapmıştır. Bilhassa ismine izafe edilen korner doğ- rudan doğruya onun icadıdır. — Niye? — Kati — Rasim Us ayağımı bağladı. Kolay ..| kolay öteye beriye gidemiyorum. aalullah bastonunu savura Savura âY- | Üü Nüreddinin imtihan edilmesinden muamelesinden sonra rıhtıma iner!» di- ye cevap verdiler.. Abidin Daverle ben, elele verdik.. Gümrük müamelâtinda her birimiz üzerimize bir vazife almıştık. Sa- ğa sorduk, sola danıştık. İşe nereden baş- lıyacağımızı tahkik cttik.. Nihayet akçe saçlı, şef olduğu şuna buna verdiği emir- — Nüzım Hikmet! 'vaz geçildi: L lerden anlaşılan bir memur bizim yanı- — Hoppalı. — Osman Cemali a miza bir adam kattı. «Kâğıtlarınızı bu Balkanda imiş, aşağı atladı. Osman Cemal koştu, arkasında Eyüp | iama teşlim edin. O size yol gösterir!> — Siz söyleyin! futbol takımının . forması ayaklarında |47 CAğlah razı olsun!» deyip adamın tutbol ayakkabıları vardı: — Emret sultanım. — Futbol bilir misiniz? — Bilmez olur muyum.. Hem her nevi- ni bi , Mmuvaffak ta oldum. Evvelle Topkapı takımının dümencisi idim, son- ra Edirnekapı takımının lostromoluğuna yükseldim. Şimdi de Eyüp takımının bi- rinci kaptanıyım.. — Bir futbol takımı kaç kişidir? — Takımına göre, bizim takım sekiz kişidir. Dördü girişir, dördü kaleci du - rur. Amma ne takım görmeyin.. İşimizde öyle süt çekenler vaf ki... Bizim Barba Kostinin bira çekişi yanında hiç kalır, ben bir avurt atarım. Karşımdakinin a - vurdu yamyassı olur. — Bravo. Vakit gecikmişti, diğerlerinin imtihamı bir gün sonraya talik edildi. Yalnız bu arada kapıdan bir ses duyuldu: — Efendi amca, ne olursun beni de im- tihan et be... Ben de gazeteci oldum. Hep o tarafa baktık.. Böyle bağıran Vasfi Rızaydı: — İsterim de isterim, ben de isterim, ondan sonracağızıma efendim, mademki gazeteciyim. Ben de top oynıyacağım. Hem ben öyle güzel top oynarım ki.. Ha- ni Parise gittim de.. Herkes aferin çocu- — «Futbolda eski kurdum», «Fenerbahçenin forvetleri», « Mahallede kaydırak oynar», «Birer piç kurusu iken>, « Ben>, «En ağır hafbekleri», «Yere vururdum., «Futbolda eski kurdum..> «Santradan alınca pası», «Çakarım hop», «Ben numara top», «Açık ağzından girer, Golkibin karnına.» — Bu da kâfi. Nâzım Hikmet fiyakalı bir selâm verdi: İmtihan heyetinin kâğıda yasdığını oku - dum: «Futbol kavaldine vükıf olmadığı fut- bol topunun, golkiy ağzına alılacağını söylemesile sabit olmuştur.» — Bay Selâmi İzzet Sedes. — Yes, geliyorum. — Futbol hakkındaki fikriniz? — Futbol doğrudan doğruya bir sah- me oyunudur. Buna ne vodvil, ne de ko - medi diyebilirim. Melodram tarzının, A- merikanlaşmış bir şekli demek daha doğ- y olur. Futbolda eşhas vardır. Bu eşhası iki kale ve tribünler dekoru arasında bir peşine takıldık. O gider, biz gideriz, ka- pılardan merdivenlerden düz gireriz.. Nihayet herif «burada bekleyin, ben size haber veririm!» dedi ve gitti... Saat dört, beş, altı... Gidiş o gidiş! Güm- rük yardımcısından ne bir haber, ne bir selâm var... Ayakta duruyoruz: Bacak - larımız agriyor!. Oturuyoruz: Uyku bas- Birbirimizden medet umarız.. O gider do- laşır, bulamaz, gelir... Ben giderim, araş- tırır, göremez, dönerim.. Hülâsa; çilemiz doldukça sabrımız taşar, taştıkça asabı - mız bozülür.. Tahammül son haddine geldiği zamanda herif salına kırıta karşı- ki kapıdan göründü! Çölde su bulmuş Mösyi Beçen iki saat sanki iki seneymiş gibi biz- leri hatırlamağa çalıştı.. «Hani dedik, şu otomobil işi için!» «Hal» dedi, «durun si- ze bir gümrük komisyoncusu bulayım da ona anlatın işinizi çabucak halletsin!!» verilecek cevap yoktu.. İki ahbap sey - yah lâl ve ebkem kaldık. Demek bu ka- dar saat burada boşuna beklemişizi.. Bir müddet sonra: «Allahtan bul! Sen de bi- zim gibi sürünürsün inşallah!» diye ken- rejisör idare eder, Futbolda rejisörün | G dediler. . di x:mw vazifesi pek mühimdir. Her hangi bir ku-| Vasfinin arzusu yerine — getirilemedi. Komisyoncu, para, muamele., Bir uzun sur doğrudan doğruya ona atfedilir. O -| Çünkü artık gece olmuştu. müddet daha intizar.. Herkes bir ağızdan: — Karanlıkta kaldık mum bulamadık! diyorlardı. Sait Çelebi Tâmbaları yaktırmak İste- di. Sözünü dinleyip lâmbaları yakan ol « mayınca, eski koşucultrdan Sünusiyi or- taya çıkardı. Her taraf gündüz gibi ay - dınlandı. Ve gazeteciler bu sayode stad- yomdan caddeye çıkabildiler. yuncular perde açıldığı zaman sahnede- dirler. Gong çalınır. — İzahat kâtidir. — Recaizade Ercüment Ekrem Ermel Talu. İmtihan heyetinden Bürhan Felek. — Müsaade ederseniz bir şey söyliye - ceğim. — Buyurunuz! — Herkes teker teker imtihan oldular, Bu sefer beş kişiyi birden imtihan etmi- ye mana yok. Sait Çelebi — Beş kişi değil, bu bir kişi, Bürhan — Affedersiniz, İspanyol asil- zadesi olduğunu bilmiyordum, — öyleyse gelsinler, Ercüment Ekrem ortaya çıkar: — Size bazı sualler soracağız. —Sorunuz dilimin döndüzü kadar ce- vap vereyim.. — For niye derler? — Fransızca bir kelimedir, kuvvetli manasına gelir. — Frikik ne demektir? — Meşhur Meşhedinin Gostu Torik Necmiden duymuştum. Fakat o fertik Tramvay İstasyonlarında birer Helâ yapmak lâzım Okuyucularımızdan — Buad Durmüş İs- tanbulun bütün tramvay durak yerlerin- de bir tek belâ bulunmamasından şikâyet ediyor. — Meselü, diyor. Sirkeelde Edirneka- pa - Topkapı - Yedikale tramvaylarının durduğu yerde Liman Hanına bitişik kü- tübe köşesi holâsızlık yüzünden bir ab- desthane haline gelmiştir. Hele yazın bu- rası pis kokudan durulmaz bir hal alır. Bittabi bu, yalmıa bir yerdir. İstanbulun daha bunun gibi kaç yeri var ki, geçilmez bir haldedir. Belediye, şehri pisleyonleri gezalandırıyor. Pakat çok müşkül bir vazi- yette Kkalan halk, helâsız bir yerde ne ya- pabilir, sorarım?» — Ne cahil şeyler, Rokfelleri bir cins peynir zannediyorlardı. Güldüm ve sonra öğrettim: Bir cins peymir de- gildir; dedim, bir jransızca kitabın adıdır, K eee AAA i —— Otomeobil ile : |:İstaubuldan Avru'payazl ' ate baktım: Sabahın Üüç — buçuğu..|tipler Ortalık yeni aydınlanmada. Sır.| silâhlı tım yataktan doğrulmak istemiyordu am- | ler üzerinde uyuklıyan iki bedbaht ma, erken, setinlikte yola çıkacağımızı | yah: Yani biz... yeceğim: Belki burada da cürmü meşhut vardır, korkusile kendimi tutuyorum!. Dostum sulzan erbabından! Yazan: Vasfi Rıza Zobu j Aradan bir buçuk saat daha geçti.. Ko- kandım, giyindim.. Her şeyim hazır, gü-| misyoncu geldi. Muameleyi bitirmiş.. A- vuç açtı. Keseye davrandık.. Bir adam daha geldi. Bu daha resmice, Elinde mat- bu evrak ta var.. Senetli sepetli bir istek- li.. Kesşeyi kapamak nasip olmıyacak ga- Hba... Neyse, işimiz bitti ya.. Şimdi ara- bamız vapurdan inecek, Biraz geç te olsa artık yolumuza revan olacağız.. El salladık.. Otomobili gösterdik.. «Mua- mole bitti!» işareti yaptık.. Olduğu yer - den lütfen kımıldadı. Bize doğru rumen- ce ve uzun uzun lâflar etti.. Tabil bir ke- lime bile anlamamıştık.. «Şey!» dedim «hani muamele bittiydi de.. vince emret- seniz!.» kaptan seslendi. Türkçe bilen bir hamal çağırdı. Ona söyledi. O tercüme etti: «Vapur mazot alıyormuş.. Araba an- cak bir saat sonra inebilirmiş!.. «Peki, va. pur mazot aladursun.. Otomobil beri ta- raftan iner!.», «vapurun vinci bu otomo- bili kaldırmazmış. Vapar buradan kalka- cak, karşıki rıhtıma yanaşacak. O rıhtı - min vinci bu arabayı indirecek!..» «İnnal- lahı maassabirin!. bir saat daha bekle- mekten başka çare yok.. ü Saat dokuz, on, on bir... Hâlâ mazot a- lıyoruz., Söğeceğim, ağzıma geleni söyli- Nihayet saat on Iki, Vapur kâfi dere - cede mazotunu zıkkımlandı.. Hareket et- tik. Öbür rıhtıma yanaştık. Vinç otomo- bili kucaklayınca karaya indirdi... Romanyalı bir dostuma dert yandım.. Bize şöyle ettiler, böyle yaptılar, diye... iken otomobili rıhtımdan a- lıpnpuuluyıımhınm' â. Nası o Tur da burada, bu kadar ağırlığı kaldıra- maz! dediler?» diye sordum... Dostum to- bessüm etti: «Bir iki kişinin hatırını so- rup, elini sıkmalıydınız!» dedi. Espriyi pek iyi anlıyamadım.. Acaba rüşvetten, bahşişten mi bahsetmek Istiyordu? Ben biç zannetmem. Nazik, hovarda, Rumen memurlarının, ecnebiler karşısında böyle kötü bir düşünce ile bekleteceklerini hiç ummam. Dostum her halde suizan erba- bındandı... Vasfi R. Zobu Düzcede Selim ağla Mustafa'ya: bir şehir yatı mektebi mektebe girebilmek için ana- dan ve babadan mahrum olmak Jâzımdır. Bir istida e bulunduğunuz yerin maarif memurluğuna müracaat ederek isteğinizi bildiriniz. vardır. Bü * Niğdede Rasim Türksere: — Mevzuu bahsettiğiniz mesele önü- müzdeki — moclis mevzuu bahsedilecek ve bir karara buğlanacak- tir. TARAS,