l:'rııım:ıdıı tercüme edebi rOman abib olmağa çalışarak dedim ki: k;ıau kadar fazla söze ne lüzüum var? | diler, Her halde yapılacak iş, fevkalâde da hâkim sizsiniz. İşin sonunda ;::'l!âğmxz şantajın bence ehemmiyeti Hü kendi hayatımı feda ettim. Bu tek- nümi tekrar etmekliğimi mi istiyorsu-| :ı':; Peki, öyle olsun. Tekrar cdiyo- ; ).Ml!kî (Gaspar) açık elini sağdan so- Sallıyarak iliraz etti: Ür Ne kadar inadcı adamsınız efen- M%d:ı hayat, ölüm meselesi yök, U pekâlâ biliyorsunuz. Mevzuu bah Şey, sizin «bir kadının şerefi» tâ- ” Zikrettiğiniz nesnedir. Bu şeref, | intihabınızla, ya kurtulacak, ya, edilecektir. Ne mukabilinde kur-| ği malümdur. Bu kurtulan şere. emali memnuniyetle bir cemile da- Ve edeceğim. Madam de,..* büde- €ve ayak basmıyacak ve büde- yat ameleliği» etmiyecektir. İş- adar. Şimdi söyleyiniz, Madam yoi":'!_sabma siz mi ödeyeceksiniz.; Sizin hesabınıza o mu ödeyecel | ğ P_?nüz sözünü bitirmeden ben ba- » Ağmiştim. Marki o anda ayağa kalk birdenbire: “— Çok âlâ dedi. Muvafakatinizi al- İle ı'lpiıla bir şey istemiyorum. Kont ikont da ayağa kalkmışlardı. Mar- Oniara hitaben: a Eft_'ndıler. görüyorum ki maks İçin anladınız.. dedi. Yapacı Ü De lâzımsa ihzar ediniz. ğ şMeyin. Zira nerede ise sabah olacak. "r-î;ı:îı istirahat edip kendimi topl- _:':*_in, salona girdiğim zaman gözü- anıç Sen, garib şekillerinden hiçbir ş h&':u“hmdı_ğım iki koltuktan birine a &—Mnî, Bu koltuğa oturdu, da- h_hg_“““. Bömüldü. Koltuğun, gayet _'__L Yapılmış olan arkalığına, Yice ve yanlarına bütün vücudün Yerleştirdikten sonra gözlerini ka- gördüm, Xxv h;':;» kendi koltuğumda xnı-:r ve bakıyordum. ) (Fransuva) ve Vikont .(Antu- Rey Esrarengiz bir işle meşguldüler. th:l:l— eşyayı yerlerinden kaldırdılar; Mın duvarların kenarına dizerek b“oı ' Ortasını boşalttılar, Sanki bir 'Çin meydan hazırlıyorlardı. ,hn“ İŞ bittikten sonra, hiç bir söz teâti Sök » evvelden ezberlendiği ve bir tekrar edildiği anlaşılan hare- v :ı:!*ı yu_kında #ikrettiğim şövale. Xh “Unduğu köşeden kaldırarak oda- dr Ortasına getirdiler, Şövaleyi oda- Y "lı".'l Mmihveri tülânisine ve bu mili- takriben üçte birini teşkil eden hi "“hasm yerleştirdiler. Dolabı aç- b“hı'ı içinden garib bir şey çıkardılar, ırdlkkıl ve ihtimamla yerinden Wq“ğx ve epey güçlüke şövaleye| Tan, ' bir vaziyette oturttular. O za- &“dunumm' araba tekerleği üklü- & Ve Ve tıpkı araba tekerleği gibi yas- *h Yüvarlak bir adese olduğunu gör- Adaç Tipki elektrik projektörlerinin ı.ü] benziyen bu âdese, kristalden b.dd:::hiyeıini tayin edemediğim bir 'n mamüldü; tam değil, yarım renksiz, fakat Üüzerinde yakut undan, zümrüd yeşiline varın. dar altının bütün anatı, gayri Zam, çok parlak ve madehi ilti- ,halinde pırıldıyan bir madde... küdh;h—llır. © renksiz ve yarı şeffaf hç (Eye Mezcedilmiş olmakla bera - h“e idan ayrı imiş gibi bariz bir âhdemrünüyorduı Heyeti umumi; % altın zerreleri bulunan bazı iç .&%.Ychud (Layd) şişelerini andırr 4 Fi %:"dl. iki ihtiyar, garib şekilli kol- 4 ©P aynı camid vaziyetle yatan qm: doğru yürüdüler ve hiç g Ü ni 'den koltuğu, tekerlekleri üstün- Mi h[l:'llrıııığı_- başladılar. Döşemenin tasında tesbit edilmiş dört tane görünüvordu. Kont' ve Vi. oturuyor, “|Mütevelli oğlu Mehmet veresesi Son bir defa daha, sallanan irademe | kont, yere diz çökerek kolluğun ayak- larını, bu yerlere birer birer ye nazik bir işe benziyordu, rinci koltuktan sonra, sıra ikinci- Madam de...'nin hayatına muka-|ye geldi. Bu ikinci koltuk boş olmakla 1 sessizlik ve aynı ya- aynı ihtimam ve dik-| yi beraber gene a) vaşlıkla itildi ve katle yerine tesbit edildi, Bütün bu işler bitince, iki ihliyar yerlerine avdet ettiler ve S kalarını duv rak oturdular. Bu işlerin arasında yal: nız bana dokunmamışlar beni yerimden kaldırmamışlardı. Etrafıma bakınıyordum. Odanın va- ziyeti şimdi şöyle idi. İki açatbüşşekil koltuk ve şövale, zerinde sıra ile üç yer işgal ediyordu. Koltuklar karşı karşıya konulmuştu; o suretle tisam edeceği noktada bulunuyordu... Marki( Gaspar) gözleri kapalı, cansız bir cesed gibi, nefes almadan yatıyor- du. Uzun bir süküt başladı... XXVI Çok uzun bir süküt... idayette, sakin mek için bütün irademle mücadele tim, Fakat biraz sonra ş İ gör ra, tabilye bir şekil alma- liyor ve bu şeklin altında sır:tan saretimi kötürümleştiriyordu. O derecede ki nihayet, beni baştan a- |sağı kaplıyan bu heyecafı, düşmanla. rımdan gizleyememekten korktum ve zümün çizgilerini göstermemek için irdenbire ayağa kalkarak bir kaç a- dım vürüdüm, Hep aynı hareketsizlikle yatmak'a o- "|lan ve belki de uyuyan Marki (Gasvı kseeeeraraeA AAA Yeni neşriyat 9T nel sayısı Yaşar Nabi, Nu- , S, Sami Berken, Hamdi Akver- di, Umran Nazif, Orhan Veli, Cevdet Kudret, AlN Mümtaz, Cahit Hümi, Yakup Sabri Ma- cit Aray'ın makale, hikâye ve şülrlerile çık- mıştır. Diş Hekimliğinde Miaddeler Bilgisi — İs- tanbul Üniversilesi doçentlerinden ve de- Berii diş hekimlerimizden Doktar Feyzullah Doğruer, diş hekimliğinde maddeler blipisi- ne dâir gayet özlü bir eser neşretmiştir. Mes- dekle alâkadar her doktorün istifade edeceği kiymetli bir eşerdir. Çığır — Ankarada çıkan bu fikir ve san'at Mmeemuasının 51 İnci sayısı İntişar etmiştir. Siyasal Bilgiler — Hazlran sayısı tanınmış imzaların muhtelif ve alâkalı yamlarile çık- miştir, Tokat sulh hukuk mahkemesinden: Tokadın Porvir sokağında Perviz oğlu mü- teveffa Halil karısı Hafise ve kızı Saime ve oğulları muallim Mahir ve Mehmet Tahir ve müteveffayı merkum Halil kardeşi Fatıma- nn oğlu Osman kızı Hanife beyinlerinde mü- tekevvin bir hane ve bir bahçe ve bir tarlanın izalci şüyuğ davasının icra kılıman muhake- mesinde sâtış xurelile şüyu'un izalesine karar verilmiş olduğunda Tokadın Dabağhanci atik mahallesinde sağı ibni Kemal mektebi, solu 'Tokatlı oğlu Muslafa, arkası ibnl Kemâl mektebi buhçesi önü yol Hle mahdut üst kat- a iki oda bir sofa, alt katta bir çamaşırhane ve bir ahir ve bir halâ ve küçük bahçeyi ha. vi 400 ilra kıymetinde bir bab hane ve pera- kende mahallesinde şarkan, cenuben evvelce Osman hoca iken halen Perviz oğlu Abdur- rüahim bahçesi ve garben Kalhane harkı ve şimalen Barutçu oğlu Etem vereselerile mah- dut iki dönüm ve 400 lira kıymetli eşcarı müsmireyi havi bir bahçe ile içerisinde üç oda ve bir büyük sofa ve bir ahırı havi 100| ” lira kıymetli bir hane ve Körpinar mevkiinde şarkan yol, garben emlâki milityeye nit bağ yeri, şimalen Haylaz oğlu veresesi, cenuben tarlalarile mahdut ve iki buçuk dönüm 50 lira kıymetli tarla (halen Maa gürum bağdır) satışları 25/9/937 tarih cumartesi günü saat 12 ye tayin edilmiştir. Talip olanların pey âkçele- rile birlikte yevm ve saatı meskürda Tokat sulh hukuk mahkemesinde pey akçelerile birlikte bazır bulunmaları ve dellaliye ve salr masrafları müşteriye ait olup bü gayri men- kul üzerinde bir hakkı irtifak iddla edenlerin 20 gün içinde Tokat sülh hukuk mahkemesi- ne müracaat etmeleri ve alsi takdirde dddi darı kabul edilmiyeceği ilân olunur. 18/7/9377 a, yüzleri bana müteveccih ola- bir hattı müstakim ü. , bir tanesi, diğerinin, âdeşe vasıtasile aksedecek olan hayalinin ir- mediği kadar mühim neticeler elde et- « Söri N_*İ_f_’îıstıî.,nm_ Hikâyeleri İnsan, yılan ve tilki * Tercüme eden: H. V. bu vaziyetimi görmemiş gibiydi. Fakat Kont (Fransuva) ve Vikont (Antuvan) irat derecede nezaketle, yorgunluktan mı yoksa can sıkıntısından mi müşte- ki olduğumu sordular. Kant: — Bu derece ağır davranmamızı ma- zur görünüz efendim, dedi. Fakat pede- et tahmin ettiğimiz fevkalâde âne tecrübeye girişmek tasav- vurunda bulunuyarsa bu âheste davra- nış kat'iyen lüzüumludur. Zannediyo- rum ki, çok güç manyalizma tecrübe- |leri arasında en güç olanıinı tatbik et- mek niyetindedir ve pederimiz, biraz İsonra en ufak parçasına bile ihtiyaç hissedeceği kuvvet ve kudretini topla- |mak için, çok haklı olarak, dinleniyor. Durdum, muhatabımın sözlerini din- rdum. Sonra gözlerim, gayri ih leş: tirdikleri âlete teveccüh etti. , Vikont (Antuvan) hemen atıldı: — Bu gördüğünüz adese, irtibâat ce- n neşretliği manyatizma hüz- n teksifine yarar. Onu teşkil madde kont de Saint Germainin di olan bir terkibdir. Cam na. yı inkisar ettiriyorsa, bu hususi lektrik mevcelerini inkisar e buna benzeyen bir takım ki müşarülileyh Bir Hind hiküyesi | Bir gün adamın biri deveye binmiş ol- 'duğu halde bir vadiden gidiyordu. Deve, âdeta dalgalı denizdeki bir kayık gibi ine i|çıka yürüyordu. Birdenbire uzaktan bir parıltı, bir kızıllık görünmeğe başladı. Devenin üzerindeki adam biraz daha iler. leyince, yer yer alev yığınlarile örlülü bir düzlük gördü. Bu yeşil . kırmızı a- levler, âdeta canlı imişler gibi, oradan buraya, buradan oraya kımıldıyor, hare- ket ediyorlardı. Adam, bunun ne oldu- ğunu iyice görebilmek için, devesini ©o tarafa doğru sür'atle sürdü.. Alevlerin yanıma yaklaştığı zaman otların yanmak- ta olduğunu gördü. Her halde az evvel burada mola veren hir kervan, bir şey - iler pişirmek için, bu ateşi yakmış, gider« ken de bunu söndürmeği unutmuştu. Bu suretle civardaki kuru otlar tutuşmuş, a- levden seller , acayip ve parıltılı çiçekler y Tini bir çok tatbikat ve teecrübelerle tekemmül ettirmişler ve sonra, bu ana kadar hiç €e doktarunun hiç bir ilim ruh nın ve hattâ en mucize sa- hidi addedilen izme âliminin yapa jmeğe muvaffak — olmuşlardır. Uzağa İgitmeğe ne hacet. Sizin üzerinizde ya- enA kurtar. NEVROZİN kaşelerini tecrübe elmiş olsaydı ona cehennem hayalı — yaşalan bu muannid baş ağrısından eser kalmıyacaktı. NEVROZİN Bütün ıstırabları dindirir, baş ve diş ağrılarile üşütmekten müte- vellid ağrı, sızı ve sancılara karşı bilhassa müessirdir. NEVROZİN pi n tahmin ettiğim ameliye, bu-| gibi - kâh araya, kâh buraya akmağa baş- Gayri ihtiyari kaşlarımı çattım. Vi-|Sihda kocaman bir yılan gördü. Yılan, a- kont, ihtiyatkârahe: cayip kavisler çizerek şuraya buraya sal- * (Arkası var) |'ttrıyor, onu gittikçe saran alev çembe- — L G iS0 yanacaktı. Oraya bir adamın ya - aei naştığını görünce yalyarmağa başladı.. Çektlgı lstlrabla_ Acı ve korku, onun s#oğük, ve korkunç mes'ulü rln s u u — Bana merhamet et!. Beni Görüyorsun ki yanıyorum. Devenin üzerindeki adam, çok merha - he yok ki fena bir mahlüktur. O, insanın düşmanıdır. Fakat ben ona iyilik yapa - cak olursam, ona iyilik aşılıyacak olur - tirir. Herkese fenalık yapmaktan vaz ge- Çer.> Yolcu, elindeki uzun sopasının ucuna içinde torbanın içine girdi. Yolcu torbayı devenin eğerine bağladı.. Ve — devesini sürdü. Bu süretle yılanı alevden çembe- durdu. Ve yılana hitaben: — Artık sen yoluna devam edebilirsin, dedi. Seni kurtarmama vesile teşkil etti- yapma!. Yolcu sözünü bitirir bitirmez yılan tor: badan fırladı. Adamın yüzüne atılarak o- ce hiç bir yere gidemem.. Evvelâ seni sok- mam lâzım. Yolcu büyük bir hayret ve dehşet içinde: mek senin minnettarlığın böyledir. İyilik yapanlara böyle mi hareket edilir?, — Ne yapalım, umumiyetle insanlar Mideyi bozmaz, kalbi |- »- . göre muamele ediyorum. ve böbrekleri yormaz Hayır, dediğin doğru değil. Sen in- AAA C | SAN İara iftira ediyorsun!, Kendin fena ah. nun muazzam' bir Misülini size göste-| lamıştı.. maaaaşaşas e0 seasasasaase |Tinden kurtulmağa çalışıyordu. Alevden gözlerinden yaş getirmişti. Yılan, acıklı kendisidir metli idi. Yılana acıdı. Kendi kendine sam her halde bu onun Üzerinde de iyi torbasını bağladı, ve bunü yanmakla o- rin içinden çıkardı. Tehlikesiz bir mınta- Bi için talihine düua et.. Bu vak'ayı hiç u- nu kıskıvrak sardı ve: — Nasıl, dedi, seni ölümden kurtaran böyle hareket ederler. Ben de sana, in - — Jâklı olduğun için _mın_nlın da lıotülumk İrecektir. Adam, birdenbire, yanan otların ara - | gember gittikçe daralıyordu.. Yilan, nere. bir sesle yalvarmağa başladı: | şöyle düşünmeğe başladı: «Yılan hiç şüp- bir tesir yapar, O da bu ahlâkını değiş - lan yılana üzattı. Yılan büyük bir sövinç kaya geldikleri zaman yolcu deveyi dur- nutma!., Bundan sonra kimseye fenalık — Hayır, dedi, ben seni sokmadan ön- ben değil miyim?. Vicdansız hayvan, de - sanlar arasında hüküm süren kanunlara #stiyorsün!. Rusçadan çeviren: H. Alaz — Bana merhamet et. Seni kurtar! Görüyorsun ki yanıyorum. Yılan, alaycı bir tebessümle: — Peki, dedi, bana inanmıyorsan — bir başkasına soralım. Yolcu ile yılan bu meseleyi bir başkaı sına sormağa karar verdiler. İleride bimi inek otluyordu.. İkisi de ona doğru yol« landılar.. ve sordular: — Senin de, dediler, insanlarla ilişiğin var, sen söyle bakalım: İnsanlar iyiliğe fenalıkla mukabele etmezler mi? — Onlardan başka türlü bir hareket beklenir mi hiç?. Onların prensibi iyiliğe fenalıkla mukabele etmektir. Misal ola-| rak kendimi göstereceğim: Ben uzun se- neler sahibime sadakatle hizmet ettim. Hiç itiraz etmeden bütün sütümü ona verdim.. Zaman oldu ki yavrularım aç kaldı, fakat ben gene ses çıkarmadım. Halbuki geçen gün sahibimin karısına şu sözleri söylediğini işittim: «Bizim inek ihtiyarladı.. Artık onu kesmek zamanı geldi..» Bu sözlerden sonra beni biraz semirt meğe karar verdiler.. Ben şimdi her gün kesilmemi bekliyorum. Bu muamele, iyi. liğe karşı kötülükle mukabele etmekten başka bir şey midir?. Yılan yolcuya sordu: — İşitiyor musun?. Yolcu cevap verdi: — Yalnız ineğin sözleri kâfi değildir. — Peki, şu halde bir başkasına dahâ' soralım, Yolcu ile yılan bu defa da bir ağaca müracaat ettiler. Ağaç hiç düşünmeden şu cevabı verdi: İssanlar mı?. İyiliğe kötülükle mu- kabele etmek onların tabiatidir. Misal o- larak beni alınız: Bu sahrada ben bir tek ağacım. Bi gelip geçenler benim al « tımda dinlenir, benim gölgemden fayda « lanırlar.. Fakat işleri biter bitmez dalla « rımı kırmağa, yapraklarımı yolmağa başı larlar.. İşte insanların iyiliğe mukabelesi! böyledir. Ağacın bu sözlerinden sonra yılan yols cuya döndü: — Görüyorsun ya, dedi, iki kişi benine sözlerimi tasdik etti. Artık sen de bunu kabul etmeğe mecbursun!. Şimdi ben seni ısıracağım.. Zehirimi sana akıtacağım.. Yılan bunları söyledikten sonra zehirli, dilini insana uzattı. İnsan yalvarmağa başladı: İ — Ne olursunuz, dedi, birisine daha so- ralım.. Bu üçüncüsü de ayni cevabı verir., se artık ne yapalım, ben de kaderime razı olacağım.. Bak karşıdan tozu dumana ka- tarak biri geliyor. Hakikaten de karşıdan bir tilki geli « yordu. Yılan yokuya dönerek: — Bir de buna sor bakalım, dedi. Tilki yanlarına gelince insan mesele- yi ona da anlattı. Tilki insanın sözünü bis tirmesine vakit bırakmadan: j — Tabiül, tabii, dedi.. İnsanlar öaima iyiliğe fenalıkla mukabele ederler.. Tilkf bu defa da yılana dönerek sordu: — Dostum, dedi, bu insan sana ne yap-« &z Yılan bütün vak'ayı baştaân sonuna kae dar tilkiye anlattı. Tilki yılanı dinledika ten sonra kahkaha ile gülmeğe başladı. Ellerini sallıyarak: — Biırak şu masalları dedi. Sen kimi kandırıyorssun?. Bu kocaman vücudunla