p e p vT DU Na e İttihat ve Terakkide on sene 17 inci kısım No. 17 Azerbaycanda son ittihatçı Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Azeri kütlesinin milli duygu topluluğu başka bir tesirde yaratıyor: Bir Azerinin Sünnt veya Şit olduğunu SON POSTA nin i ".uâ TARİHİ | — ÇA TEFRİKASI | | & ?x anlamak kolay değildir Rüstem vurulan süvarinin yattığı yere kadar ilerledi V Gene meselâ, yeni bir ev yap- tıran, yahut yeni bir eve taşınan 'bir aileyi mutlaka ziyaret Rim dostlarım, benim neye karar ver- diğimi sorarlar, sonbaharda avdet fik- et-|rinde olduğumu söyledikçe beni bun- 'mek ve ona bir çörek ve içi tuz|dan vazgeçmek için teşvikte ve hattâ 1ıs- dolu bir tuzluk götürmek âdetini en|rarda bulunurlardı. Gidip gelirken küçük ve en eski ruhlu bir Azeri dellerde ve köylüler arasında gördüğüm tatbik eder, en ültra modern de, Bu-|şeyler de beni her- gün bir parça daha nun gibi, köyde de, şehirde de bir ev.-| yumuşatıyordu. Yavaş yavaş, kendimi lenme oldu mu, onun bütün tanıdıkları|ber gün takib edilmek fikrine alıştırı- fayreyte gelirler ve eskisi de moderni | yordum. «Varsın, takib etsinler!» diyor- de aynı tarzda, ona eski âdetlere göre|dum. Abdestinden şüphesi olmıyan yardım etmek üzere, hediyeler götü -|bir adam için takib edilmekten kork- Türler, Hattâ terbiyece Ruslaşmış olan-|mıya elbet mahal yoktu. Yalnız biraz lar bile, bizim frenklik taslamakta noel | sıkılıyor, her yere her zaman gidemi. ağacı dikmeğe kadar gidenlere benze-| yor ve herkesle istediğim gibi konuşa- mezler. Bunlar Rus âdetlerile değil,| mıyordum. Bunun da o kadar büyük bir 'mrk âdetlerile çevrilmiş olarak yaşâr-|zararı olmamak lâzım gelirdi. Bundan evvel de münasebet düştük-|&atların yüzgeri kaçtığını gören köpek- Az:rı kütlesindeki bu milli duygu|çe söylemiş olduğum gibi, Azert Türki- toplu'uğu başka bir tesir daha yapıyor:|ye Türkünü çok sever. Onu, büyük bir Bir Azerinin sünni veya şii olduğu - nu anlamak kolay değildir. ağabey olarak ve hattâ biraz da insanlı- ğin üstünde bir mahlük şeklinde tanır. Bunu, bir dereceye kadar onların i-|Dünyanın en emsalsiz muzafferiyetini simlerinden farketmek belki kabil o-|kazanarak Avrupayı susturmuş olan Jur. Fakat, Azert küçük ismi ile değil,|olan Mustafa —Kemal paşa kadar bü- soy adı ile anıldığından bunda da müş- yük adarmı dünyada ne gelmiştir, ne ge- külât vardır. Soy adları, kan nisbetle-|lecektir. Hele Türk koşununa (askeri- rine, hasep ve nesep alâkalarına göre|ne) diyecek söz yoktur. Azeri bu işlere eski zamanlardanberi devam edip ge-| hayrandır ve Türke hakikaten Aşıktır. len bu adlar, şil veya sünni olmazdan | Köyle şehir arasındaki gidip gelmeler, evvel Türktür. Dini ve mezhebi adlar|beni bu müşahedelerde büsbütün kuv. da küçük isimlerdir ve bunlar kulla.| vetlendirdi. Türk okuyucularına Azeri- nulmaz. Küçü.k isim olarak «Ali» yi ta-|nin Türkiye hakkındaki duygularına şıyanların şit olduklarına hükmetmek | dair daha sağlam bir fikir verebilmek müşküldür; çünkü sünniler de bazan| için bu müşahedelerden birini buraya bu ismi taşırlar. Küçük ismi «Ömer» o-| bir hikâye olarak kaydedeceğim: lanların sünni olduklarına inanabiliriz;| Bir gün, Bakü'den Bizovna'ya dönü- çünkü şii, demokrasiyi sevmiyen otori | yordum. Yanımda, bizim köyde oturan ter Ömere karşı asla dost değildir. Rus- | hanımını ve çocuğunu ziyarete giden yadaki 905 ihtilâllerindenberi, içine|sefaret başkâtibi Ferid vardı. Trende küuyvetli bir demokrasi haraketi girmiş| giderken biz onunla konuşuyorduk. O elan Azerbaycan, mollalar ve hânlar ta-|sırada karşımızda oturan yaşlıca bir a- rafından bir vakitler hayli kuvvetle kö-|dam mütemadiyen bize bakıyor, - bil- Tüklenmiş olan mezhep ihtilâflarını u- | hassa beni tetkik ediyordu. Tetkiki o nutmuştur, denebilir. Değil mezheb ih-! kadar musır ve o kadar âşikâr idi ki bir tilâflarını unulmak, hattâ mezhebi va- aralık bunun, yeni bir takibci olduğu- ziyetini izhar edecek hareketlerde bu. na hükmettim. Fakat, kıyafetinden, lunmaktan bile çekinirler, çehresinden Türk olduğu anlaşılan bu Çünkü, Azeri sünni veya şii olmaz-/ adamda takibci hali de yoktu. Türkler dan evvel Türktür. Üç buçuk ıuıeye'ırısındı takibci de mahduttur. Bunun yakın bir zaman aralarında yaşadığım. için bir hayli merak ettim. bu insanlar arasında bir hayli dostum Fakat, merakım uzun surme&l Ye-| ve pek çok da tanıdığım insan vardır. , rinden kalktı, bana doğru geldi ve dost SÖY Buna rağmen, içlerinde hangi mezheb- , ten olduklarını pek sağlam olarak ve kendileri ile bu hususta konuşmuş bu- lunarak bildiğim pek az insan vardır. Kaide şudur ki şimale doğru gittikçe Azeri sünnileşir, cenuba doğru indikçe şiileşir; fakat, bu Türk oğlu Türk Aze- . Ti, kendi içinden bu mezhebi duyguyu çıkarıp atmış denecek derecede, bu iş- lere yaklaşmaz. Halbuki, Azeri kuv- vetli Müslümandır da! İşte, Azerbaycan budur, işte, Türki- yede yakın zamana kadar gâh Meşhedi, gâh Acem diye kendisile Osmanlının ve Osmanlı ruhlu insanların alay ettikle- ri, tanımadıkları Azeri de budur. Bun. lar o kadar hâlis Türklerdir ki ben, bir İstanbullu sıfatile, onlar kadar hâlis 'Türk olduğumu iddia edemem. Çünkü 'onların bir kısmı, aşiret içinden daha 'dün çıkmış, yahud hâlis bir Türk be- yinin hânlık muhitinden dün ayrılmış, bütün Türk renkleri ve Türk çizgileri yüzlerinde duran tam kanlı Türkler- dir. Hiç bir mübalâgaya kapılmaksızın okuyucularımı temin ederim ki ben "Türklüğümün derinliğini, ilk defa A- “zerbaycanda duydum. AZERBAYCAN'DA TÜRK SEVGİSİ Yazhk zamanında köyde otururken, mearif komiserliğindeki teşkilât işleri arada sırada benim şehre inmemi icab sederdi. Köyde bulunduğum sırada pek az takib edildim. Yalnız iki defa için /Azeri bir dedektif köye kadar gelip 0- rada ne yaplığım hakkında köyün ko- münist «yovası» ndan tahkikat yaptı. Bittabi köylü de hikâyeyi bana olduğu gibi anlattı. Bir kaç hafla devam eden bu az ta- kib benim sinirlerimi biraz rahatlan- dırmıştı. Arada bir şehre gidip geldik- ıırbeıoeo- hom.ıhruuo- OA SAĞ e ğ R bir çehre ile: — Efendim, dedi; bağışlayınız (1) siz Türkiyeli meellim, Mehettin efendi- siz? — Beli! —Yoh... ebeli» değil, gerek ki hemi- şe siz diyen kimi «evets diyesiz, İndi biz hemişe «evet» deyirih. (2) Güldüm ve: — Evet... Dedim. O, devam etti: — Şükür olsun Allaha ki seni tapmı. | şam. (3) Siz benim aoğlanın meellimisiz. — Hansi (4) oğlanın? — Ben Musa Hanlı'yem, benim oğla- nın... Ben onün atası (5) yem. (Arkası var) (1) Affedersiniz. (2) Hayır, «belir değil, her zaman ölünün sağ şakağına saplanan okunu gösterdi Bu zamana kadar.. diğer, dokuz kişi,|çadır, örtü ve yiyecek lâzımdı. Sonra,) Dedi. Kumandanla Hurap ta on kadar köpek avlamışlardı. Fakat kö. peklerin çoğu sağdı ve otuz adımlık bir mesafeye kadar yaklaşmışlardı. Artık, boğazlaşmak zamanının yaklaştığını gören Rüstem, son okunu atarak iri bir siyah köpeği devirdikten sonra: — Arkadaşlar; Okun zamanı geçti. Kılıçlarınıza, hançerlerinize — sarılın!. Herkese, ikişer köpek! Dedi; fakat öyle bir şey vukua geldi, ki ayağa kalktığı zaman, kılıcını çek- meyi bile hatırından çıkardı, Ve şaşkın şaşkın baka kaldı; çünkü, aralarındaki ler, bir an, dillerini sarkıtarak durdu- laı-_ sonra, onları, saldırılacak birer av telâkki ederek, çevik sıçrayışlarla birer küçük daire çizdikten sonra, havlıya- Tak, atların peşinde koşup gittiler. Kumandan.. Rüstemin, bu manzara- ya hayretle baktığını görerek, bu hâdi- 'senin sebebini izaha lüzum gördü: — Rüstem! Bu tehlikeyi de, gene se- nin sayende atlattık ve felâketten xur— tulduk. Sen, avcıbaşı ile köpekçibaşıyı tepelemeseydin işimiz yamandı. Onla. rın ölmeleri hâdiseyi yarattı. Atlar, ge- risin geriye koşmıya başlayınca, pek de zeki olmıyan kurd köpekleri, onları da avlanacak bir şey sandılar. İki av ara- sında bir an mütereddit kaldıktan son- Ta, onlara saldırdılar. Rüstem.. kumandanın verdiği bu i- zahatı dinledikten sonra, geniş bir ne- fes aldı: — Kumandan! Ben; süvarileri öldür- | mekle, köpekleri, — kılavuzlalarından mahrum edeceğimi.. bu suretle onları şaşırtacağımı tahmin etmiştim. Atların, başıboş kalmalarının da köpekler ara- sında bir kargaşalık uyandıracağına ih- timal vermiştim. Fakat atların, geriye kaçarken, köpekleri de beraber sürük. liyeceklerini hayalimden bile geçirme- miştim. Tesadüfün, burada da lJütfuna uğradık, Köpeklerle allara Allah selâ- met versin! — Köpekler hakkında bir şey de- mem, ama atların Çermise selâmetle gi- deceklerini hiç zannetmem. Köpekler, atları, av diye kovalıyorlar. Onlara sal- dıracaklar.. takattan Gdüşürünceye ka- dar uğraşacaklar.. nihayet parçalamıya muvaffak olacaklardır. Eh.. bu kadar yorgunluklarına göre böyle bir ziyafe- ti, doğrusu, hak ettiler. Rüstem.. atin sürükleyip götürdüğü cesedin de köpekler tarafından yenilip kumandana söyledi. Kumandan, «Allah bilir!» manasında kollarını havaya kal-| dırmaktan başka bir cevab vermedi. Rüstem.. vurulan süvarinin cesedi , bulunan yere kadar ilerledi. Süvari, kolları birbirine kavuşmuş, yüz üstü yatıyordu. Arkasından gelip, cesedi çe- | virmek isteyen Give: — Beyhude uğraşma! Yediği oktan, söylediğiniz gibi «evet» deyiniz; biz daha yere düşmeden canını teslim et- şimdi daima «evete diyoruz. (3) Bulmuşum. (4) Hangi. (5) Babası. Nöbetçi Eczaneler Bu gee nöbetçi olan eczanclor şunlar- dir: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziya Nuri), Alemdarda: (Bşret Neş'et), Beyazitte: (Haydar), Sa- matyada: (Brofilos), Eminönünde; (Be- Hir Kemal), Eyüptle: (Arif Beşir), Fener- de: (Emüyadi), Şehremininde: (Nazım ), Şehzadebaşında: (Azaf), Karagümrükte: Bakır- (Ari, Küçükpazarda: (Hulüsi), köyünde: (İstepan). Bayoğtu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Kanzük), Galâ - (Nizamettin), tada; (İszmet), Taksimde: miştir, Ne ise, ıztırab çekmeden öldü. Dedikten sonra, ölünün sağ şakağın- daki, epeyce beyne saplandığı aşikâr o- lan okun yerini gösterdi. O sırada, oraya gelen Hurap, hava- da, pek yüksekte uçan bir takım kuşla- rı gösterdi: — İşte.. ölü müjdesini çabucak alan akbabalar; dedi. Şimdiden daha, ken- dilerine hazırlanan ziyafete geliyorlar, Öteden kumandan da: Fena ziyafet değil! Derebeyinin avcıbaşısının cese- di. Güzel bir tesadüf! dedi. —15— KÂHİNİN ÖLÜMÜ Rüstem.. bu son taarruzdan sonra, artık, mücadelesiz bir yolculuk yapabi- leceğine ihtimal veriyor.. başka şeyler [ıllın © kadar bitkin ve harap idi, ki in- tahminine iştirak ettiler, san taşımıya değil, kendilerini bile gö- türemiyecek bir hale gelmişlerdi. Za- ten geçecekleri yerlerin vaziyeti, atlar- dan istedikleri gibi istifade etmelerine mani olacaktı. Bundan doları, atların | yerek yürüyen atları gemlerindef |) yerine esterlere mühtaç bulunuyorlar- | kerek yaya yürüdüler. Bereket vef dı. yolda, başka bir büdireye uğran Rüstem.. bu ihtiyaçları temin etme-|lar. j den yola devam etmeyi imkânsız gö-| Karyak mabedinde, kâhine büyük ? rüyordu; çünkü, bu defa, hiç insafı ol-|hürmet gösterdiler. O gece için, b Rüstemle arkadaşları. Karyak bedine, dört saatte gidebildiler; çü en küçük bir çocuğu bile taşıyı cak halde bulunan, ayaklarını süre |) mıyan tabiatla, açlıkla boy ölçüşmiye kalkışmış olurlardı, ki neticesi ölüm. den başka bir şey değildi. İhtiyaçlarını hallettikten sonra, dağ yolundan doğruca şarka gidecekler. Bu yolun ovaları takib eden dolaşık yo- la nazaran, güçlükleri daha fazla ise de, daha kısa olmak gibi bir faydası vardı; doğru hududa gidiyordu. Kâhin.. şimdiye kadar bir işe yara- madığına mukabil bu ciheti üzerine al- kafilenin istirahatini temin ettilef! * kat, kâhinin dini mev'izeleri.. seyg” lerine ehemmiyet verdirmek için dettiği delilleri, ancak, o da hatır " kabul edilen atlara mukabil, e rine bir keçe çadır.. örtünecek eşya " zak ve dört ester verdirtebildi. Y maddeleri arasında, yarım karati bulunuyordu, ki bu, kâhine büyük ikramdı. Yolcular.. ertesi günü, erkendefi d. Karyak mabedinde, kâhinin nüfu- zundan istifade ederek atları vermek |mukabilinde ester vesair şeyleri temin edecekti. Rüstem.. kâhini dinledikten sonra güldü: — Hem on esteri.. hem çadırlarla er- zakı, bütün sarfedeceğin talâkete ve göreceğin hürmete rağmen, on ölü atı- mmza mükabil vereceklerini hiç zannet- miyorum. Alsak alsak, çadırlarla erzak ve onları taşıyacak kadar eşter alabili- riz. Bize, yaya yürümek düşecek! BuI kadar felâketlerden, hele Givi kurtar. dıktan gonra, ben, bu fedakârlığa razı- yım, la çıktılar. Eşyaları üç estere ler. Boş kalan iki esterden birine bindirdiler, Diğerlerini de yo hastalanacak olanlar için ihtiyattâ raktılar. Ertesi geceyi, «Karçol mebdelinde, — çadırlarında Burada, ilk defa şiddetli soğuklarla ” şılaştılar. Bütün gece, rüzgüârların 0 tusunu dinliyerek örtüleri altında reştiler, Bundan sonra böyle bir İ& altında ve pek can sıkan dümdüz arazide yedi gün yürüdüler, Yü dağların eteklerine geldikleri 24 bu arazi değişikliğinden çok sevind (Arkası İstanbul Limanı Sahil Sıhhiye Merkezi Satınalma Komisyonundan : Merkezimiz ve mülhakatı ile Çanakkale merkezi Ve Urla tahaffuzhanesi barlarına tesilm edilmek şartile 567 ton kriple ma: kömürü ile Çanakkale # barına teslim 12 on iki ton yerli sömi kok kömürü kapalı zarf usulile satın caktır. A — Tahmin bedeli, Kriple maden kömürünün beher tonu 17 lira 50 kurüğ sömi kok kümürünün 24 Hradır. B — Kömürün şartnamesi Merkezimiz levazımından parasız alınır, € — 3 Ağastos 937 Salı günü saat 15 de Galatada Kara Mustafa Paşa s0l yenilmiyeceğini merak ediyordu. Bunu | da İstanbul Limanı Sahil Sıhhiye Merkezi Satmalma Komisyonunda yapılacı D — Eksiltme kapsal: zarf usulile yapılacağından isteklilerin eksiltme ba; dan bir sağt evvel teklif mektuplarını Komisyona vermeleri ve teminatların! tırıp mekbuzlarını almaları şarttır. Aksi takdirde eksiltmeye giremezler. F —- Kriple ve kak kömürünün muvakkat temina* parası 765 lira 83 kuruş” F — Etsiltmeye girecek olanların kömür tüccarı olduklarına dair Ticaret ? «4170> sının 1937 çenesine alt vesikalarının ibrazı şarttız. | Bundan başka: DİKKAT: sakıt olur. İstanbul Orman Direktörlüğünd'ıe! 1 — Kaslamonu vilâyetinin Daday kazası Türk Hava Kurumu BÜYÜK PİYANGOSU 4.lincü keşide 11/Ağustos/1937 dedir. Büyük ikramiye: 50.000 liradır... 15.000, 12.000, 10.000 Liralık ikrami; (20.000 ve 10.000) liralık iki adet mükâfat vardır.. Bilet alan herkes 7 Ağustos 937 günü akşamına kadar b değiştirmiş bulunmalıdır. Bu tarihten sonra bilet üzerindeki deki hudut ve evsafı haritasında yazılı Ballıdağ ormanından 1504 metre 072 desimetre çam ve 1728 metre 703 desimetre mikâp köknar ağacı kapalı zarf arttırmaya çıkarılmıştır. 2 — Yevmi ihale 14/8/937 tarihine müsadif Cumartesi Mh“ ' " Kastamonuda Orman Müdürlüğünde müteşekkil komisyonda icra tir. 3 — Çamın beher metre mikâp gayri mamulü 515 ve köknarın 385 hın’ 4 — Muvakkat teminat mikdarı 1081 Hira 11 kuruştur. 5 — Müddeti ihale bir senedir. 6 — İstekliler bermucibi kanun tanzim edecekleri — teklif ıııktııplıru# maddede gösterilen saatten bir saat evvel Kastamonu Orman » ;I müteşekkil komisyona makbuz mukabilinde teslim elmılldlrler. Po üsümnü Ş i gönderilecek teklif mektuplarının arttırma saatinden bir saat y l BZ rr n yolun büyük bir kısmı, köysüz, insan. * ız.. boş bir arazi idi, Onlara, ilk evvel, 'AF.,"_*'!J' masrafları alanelitin ç( 5oĞ LĞ YAY