Zabit efendi evvelâ şunu - bili- hiz ki karşınızda memleketin en nü- Muslu üç şahsiyeti vardır. Şu gördü - ğünüz el, tek bir damla kanla lekelen- Miş değildir. !770 senesinde dünyaya *Belen oğlum (Fransuva), ihtilâli kebir esnasında, Fransanın o gülünç ve hay- Vanca çılgınlığını gördüğü için cellât- lardan ve kiyotinden cbedi bir iğrenç- lik duymuştur. Torunum ise öyle bir larihte dünyaya geldi ki mecburen yu- Muşak kalbli kaldı ve bütün dü! ya hevmidi ve hüsranlarını terennün Mekle vakit geçiren bir nevi Muxset ol- du. Böyle bir adamdan cinayet hiç bek- KÇA l Ct- KA A LĞ t, bu asrın gü- kil ediyor ve”ha- Yalperest insanlar üzerinde pek fena tesirler bırakıyor. Burada hiç kimsenin ölmesi, öldürülmesi mevzubahs değil- | dir. Ne madam.., denin, ne de sizin! Alelâde fani insanların kısacık hayat- larmı daha ziyade kısaltmak, uzun ö- Mür sırrımı taşıyan insanlara yakışmaz. | ö — Allaha çok şükür - nedretleri Zünden ihmal edilen kazalar müstesna- Sırrımız, bu gibi ihtiyaçlardan vares- tedir. Ben kendi hesabıma, hayalımı Uzatmağa müuvaffak oldum ve bu bi asrı başkalarının hayatından çalmad yır efendim, biz adam öldürmey Lâboratuvarımıza giren kadın, erkek bir çok gençlerin arasında, hiç bir fer- dinin buradan kılına hata- gelmeden Çıktığını, gerçe İddla edemem. Benim Smrüm kadar uzun ve uslu akıllı geçen F ömrün bir tek günü bile çok kıy - Mettar olduğu şüphesizdir ve buna kar- © bir fedakârlıkta bulunmak, zahmeto er. Tekrar edeyim ki bu fedakârlık çok| büradaki vazifelerini ila ettikten son- Ta, evlerine, pürsıhi i 4 Misal olarak muhibbeniz de...'yi hm. Kendisi sizin tahmin ettiğiniz ka- dar hasta değildir. Yarın akşam evine Göndüğü zaman, en yakin! olanlar bite, Onun, gene Beaulieudan, ağırlığından bir kaç llbre eksilmiş, kendi genç cev- inden çıkarıp aldığımız bir kaç lib- Fe sikletinde kan, kemik ve eti kaybet- Miş olarak avdet ettiğinin farkına var- Miyacaktır. * Görüyorsunuz ki hiddetiniz mübale- Balıdır. Sözlerinizden anladığıma gö- Te, kendi maceranızın bir an evvel bir Süreti halle raptından başka arzunuz Yok. Pekâlâ! İster misiniz bu sureti alli sizinle müştereken arayalım? İkinci defa olarak, vücudümü sıkan Senber, göz açıp kapıyacak bir müddet, Yani Marki (Gasparın) teklifine ceva- « Ben, kabul makamında başımı eğecek kadar bir müddet çözüldü... XXI Marki (Gaspar) koltuğa iyice yaslan- ©. Koltuğun yaldızlı dirsekleri üzerin- de, parşömen derili, kuru, ufak elleri, eski bir fildişi gibi parlak görünüyordu. Kont (Fransuva) ve Vikont (Antuvan) da onu takliden koltuklarına yaslandı- lar. Onların daha geniş ve daha etli o- lan elleri de oturdukları koltukların tenarlarına dayandı ve avuçları dayan- rı yeri kavradı. O zaman, görünüşte zararsız insan tllerinden ibaret olan bu pençelerin be- kıvrak yakaladığını ve sivri uçla- Mnın, işkence içinde kıvranan vücudü- Me battığını çok vazih bir surette his- Settim, Marki gene söze başladı: — Zabit efendi, sizin zeki bir adam Olduğunuza eminim. Her emrinize ita- at edeceğimi söylerken müteaddid de- falar, kasden zikrettiğim islisnanın ne- Ye müteallik olduğunu derhal anladığı- Niza şüphe etmiyorum. Bunu açık açık Söylemenin şimdi zamanı geld! ve bu bahse intikal etmekle, emin olunuz ki, n_ sizden ziyade müteessir ve müte- ğlmfim Evimiz, demin de söylediğim Bibi, kendi evinizdir. Fakat siz de tak- dir edersiniz ki, sırrımıza muttali ol. Gduktan h & Fransızcadan tercüme edebi roman imkân kalmamıştır. redöedilmiyecektir, hiç birisi. bir tek şey Müstesna, hürriyet! eseri «fâl zaman her şey bitmişti. Bizim yaşadı. ğımızı, nerede yaşadığımızı ve ara sıra |halde haydudlar gibi böyle dağlar, te- evimize vaki olan ziyaretlerin şeklini mundan çok fazla şey öğrenmiş bulu-lknhyoruz. nuyorsunuz. BON POBTA * Son Posta,, nın tefrikası : 21 V. Zabit efendi. Sırrımız sır olarak kal- Yalnız|dıkca laymet ve tesiri vardır. Bu sır- yrın bir kaç «Ölmez Adama: hâs olarak Sizi, arzunuz hilâfına burada abıkoy-| kalması ve fâni insanlar gürühunun o Tercüme eden: H. Hiç bir arzunuz maktan mütevellit teessürümüzün çok | sırrın mevcudiyetinden bile haberdar büyük olduğuna lütfen inanınız, Üçü-|olmaması lâzımdır. müz namına söylüyorum. Bu .sı-'ıîumdj Bu sırrın cevherinde asalet vardır. ne kont ve ne de vikont tekzib edecek- lerdir. Fakat elden ne pgelir? Evimizc—l geldiğinizden dolayı tahaddüs eden şu aleyhinizdeki vaziyette bizim zerre ka- | rab çekmesi ve tehlikeye maruz kalma- dar ğinı biliyorsunuz. Ve sizin tecessüsü-| —Asrı hâzırda hüküm süren zihniyet, nüz bunun yegâne saikidir. unun mevkii tatbike vaz'ı için aşağı abakadan bir çok mahlükatın, bir kaç üstadın penne olarak yorulması, ıztı- kabahat ve mes'uliyetimiz olmadi-|sı şarttır. her türlü insani hislere bu kadar aykırı Binde bir vaki olabilecek bir tesadüf |bir şey kabul edemez. Hükfümet adam- İ dün akşam, dünyada hiç bir|larınız, yüz yetmiş beş senedenbheri öl- insanin» görmesine cevaz olmı- | memek cür'etkârlığında bulunduğumu yan bir şeyi; yani Madam de..'nin Gaut- | haber alacak olsalar, her türlü müsavat hier'nin ölümü boğazından paçuğ':hıl esaslarına bu derece mugayir hareke- timden dolayı aleyhimde ateş püskü. rürlerdi. İşte bu sebebledir ki, memle- ketin en nâmüslu insanları olduğumuz gördünüz. Bu kadını takib ederek evi- mizin yakmına kadar geldiniz. Arlık o Wpeleı'. uçurumlarla dolu.çorak arazinin öğrenmekle, çok şey öğrenmiş, lüzu- | ortasında saklanarak yaşamağa mecbur (Arkan var) Te RADYOLİN iLE Sabah ve akşam her yemekten sonra mutlaka dişlerinizi fırçalayınız. Zira bir veya iki defa yapılan her iş mutlaka yarım demektir ve bu kadarile dişlerin sıhhatini tam temine imkân yoktur Yemeklerin kırıntı- ları, salyanın ifraz et- tiği mikroblar, dışa- rıdan ahnan — muzir mevad karşısında diş- ler ve diş etleri eğer mütemadiyen temizlen- mezse bozulmağa ve çü- rümeğe mahkümdur. Çürük dişler, mide ve barsak — ihtilâtlarından za- türriye kadar her nevi has- tabığa yol açabilir. RADYOLİN Ve muhakkak sabah, akşam ve her yemekten sonra, yahud hiç değilse günde 3 defa fırçalamak şartile... ZERK NNUN SA LVE UDO AMAĞ AA itosu Esas No. Yeri No. su Nev'i rnL C 10/5 — Beyoğlu Bedreddin mahal- (5,7) Abuaf apartımanının lesi Orta Şimal sokak. 5 Na lı dairesi, 4ö— € 10/9 » » » 9 No. h dairesi 40ü— cı9 Galatada —Azapkapı Şehit Mehmetpaşa mahallesi Ka- — (6,8) Eski kereste fabrikası lafat yeri cadde ve sokağı binası 182 — 157/1 — Şişli Meşrutiyet mahallesi (5,755) Meşrutiyet apartıma- Küçükbahçe Sok. nainin 1 No, li dairesi — TT — 254/12,13 Galata Kemankeş mahallesi — (21) —Manokyan hamı 2 inci Halil Paşa Sok. kat 4, 8 No, lı odalar — 34 — 302 Küçükpazar, Rüstem Paşa Balkapanı (4) — Dükkân — Yukarıda adresleri yazılı emlâk 1-3 sene müddetle kiraya verilmek üzere açık arttırmaya çıkarılmıştır. İhale 2/8/987 pazartesi günü saat 10 dadır. İsteklilerin bildirilen gün ve sa- atte depozito parasile şubemize gelmeleri, — (404) Kırklareli İskân Müdürlüğünden: Tekirdağından Muradlıya nakil olunacak 2628 motre mikâbı kereste ile 78 ton çıta merkez anbarımdan nahiye ve köylere sevkedilecek 2628 metre mikâbı ke- restenin nakliyesi bir hafta müddetle yeniden açık pazarlıkla eksiltmeye konul- muştur. Taliplerin her gün iskân dalresine müracaatla şartname ve ihale günü olan 26/7/198T inci pazartesi gününde teminat akçeleriyle beraber Kırklarelin- de İskâin Müdürlüğünde müteşekkil komisyona müracaatları ilân olunur. -(4470) Yazan ! Goston Derys Namuslu Kadın Çeviren : Nurullak Atag Lucien, haftada bir iki defa Miratier| mek yeniyordu. İnsan orada kendini, ve madame Miratier ile beraber gezmeğe | Paris'ten binlerce kilometre ötede, tam çıkarlar, yemeklerini bir lokantada yı lerdi; o akşamlar edilen masrafın yarısı- nı Luücien'in vermesi âdet olmuş, sanki bir kanun haline girmişti. Lucien hayatımı oldukça kolay kazanı- yordu; gazeteciliğe intisap etmiş, iyi ya- şamağı sevdiği ve değerli insanların azla kanaat etmesine akıl erdiremediği — için işin Hâncılık tarafını tutmuştu. Löon Miratier ise aksi istikametten yü- rümüştü; o tarih tetkikatı ile uğraşırdı ve ancak iki senedenberi fazla sıkıntı çekmekten kurtulabilmişti. Bir hayli te- reddüt geçirdikten sonra bütün bilgisini, ilmini, tarihçi geçinmek istiyen zengin bir sosyete adamının emrine amade kıl- mıştı. Cebi biraz para görünce Lucien'e: — Artık ben gıkıntıdan kurtuldum, bundan sonra masrafı üçe taksim ederiz, Luclen kabul etmedi ve: — Sen çıldırdın umı? dedi. Fazla pa- ran varsa karına öteberi alırsın... Ne za- man piyangoda büyük ikramıyeyi kaza- nırsan, mukavelemizi o zaman değiştiri- riz. O güne kadar hiç bir şey dinlemem, Sen bizim tâ mekteptenberi dost oldu- ğümuzu unutuyor musun? Aşağı yukarı otuz sene, dile kolay!... N Mortier'nin karısı Gilberte doğrusu gü- zel kadındı. Hattâ o kadar güzeldi ki Lucien, otuz senelik dostluğa rağmen ona biraz korta yapmaktan kendinı ala- mamıştı. Sözümüz yanlış anlaşılmasın: L&on'a kötülük etmeğe, onu gülünç mev- kie düşürmeğe hiç niyeti yoktu; fakat ne yapsın? Kâdınlata korta yapmak — onun âdeti idi... Hem buna biraz da iyi kalbli- liği sebep olmuştu: bütün gü ü kütüp- hanelerde tetkikatla geçiren Mortier ka- rısını, doğrusu hayli ihmal ediyordu. Gil- berte ise, kocasının aksine olarak, yaşa- maktan ve gülmekten başka bir şey dü- şünmiyen bir kadıncağızdı. Löon'u pek anlıyamıyor, biraz ukalâ, biraz tıraş bu- Tüyordu. Günün birinde, bu işin nasıl olduğunun kendileri de pek farkına varmadan, Lu- cien ile Gilberte biribirlerinin kucağına düşüverdiler. Bittabi bu yüzden Lucien, Löan - için beslediği otuz senelik dostluğun zerresi- ni bile kaybetmedi; hattâ diyebiliriz. ki onu bir kat daha sevdi. Gilberte onua e- vine gelip gittikten sonra Lucien kendi kendine: v — Zavallı Lâon! derdi. Çok da iyi in- sandır... Gerçi biraz can sıkar amma ne yapsın? Hayat ta ona merhametsizlik edi- yor... Bir pazar günü sabahleyin erkenden Luclen, otomobili ile gelip Miratier'leri evlerinden aldı: her hafta olduğu gibi o pazar da gidip kırda eğleneceklerdi. Lucien, Chevreüse vadisinde, Yvette suyu kenarında, yemekleri nefis bir 1o- kanta bulmuştu. Sofralar, ihtiyar ağaçla- yın kesif gölgesinde kuruluyor, kuşların gıvıltısı ve çiçek kokuları arasında ye- bir köyde sanırdı. Doğrusu yemek te, şa- | raplar da emsalsizdi. Birkaç tanıdığa rasgeldiler, konuştular, kâğıt oynadılar. O pazar günü, bütün sak adet saatleri gibi, çabucaktan geçiverdi. Saat sekizde hafif bir yemek daha ye- diler. Lucien hesabı istemek için kalktı; lo- kantanın sahibi ile konuşup yemeği 40 yerine 25 franktan saymasını, üstünü kendisi vereceğini söyledi; kahve ile li- körü de kendisi ikram etmiş olacaktı. Miratler'lere: — Lokantacı beni bilir, ben şimdiya kadar onlara çok müşteri gönderdim, ba« na tenzilât yapıyor, demişti. Löon yüz franklık bir kâğıt Lucien elli frank iade etti. Löon: — Hayır, dedi, öyle şey olmaz; beiki benim sana daha borcum var... Lucien: — Neden borcun olsun? dedi; sana an- lattık ya! Bu lokantada bana tenzilât ya« pıyorlar. Üç gün sonta ben onlara Ha« yettan memnun bekârlar cemiyetinin a« zasını getireceğim, senelik ziyafetlerini burada verecekler... Lion bir müddet tereddüt etti, biraz homurdandı, fakat nihayet elli frangı a)- dı. Ba iki dakika elimde evirdi, çevirdi, sonra cüzdanına yerleştirdi. Kalkıp döndüler, Fakat eve girmeden evvel bir gazinoya uğrayıp birer bardak da limonata içtiler. Ertesi sabah saat dokuzda Luclen'im telefonu çalırdı. Löon telefon ediyordut — Merhaba, yahu! Nasılsın... Dün ne üzel vakit geçirdik, değil mi? Sana ni- gİ efon ettiğimi bilmezsin... Dün sen bana &lli frank vermiştin, ben onu neres ye koydum bili; musun? — Biliyorum... — Vallahi, dastum, şaşılacak şey iyica aradım, bulamadım.,, Sen o parayı bana iade ettiğinden eminsin ya? — Kat'iyyen eminim. — © halde düşürmüş olacağım... Anla« şılacak iş değil... Bu mükâleme Lucien'in âdeta sinirini bozdu. İçinden: «Şaşılacak şey! dedi, baa — na bir hırsız demediği kaldı. Masrafın he« men hepsini ben gördüm, limonataların parasını bile ben verdim; bütün bunlare dan sonra bir de benden şüphelensin...a Bir çeyrek saat sonra Ldon tekrar tee lefan etti. Bu sefer sesi değişmişti, meme nundu: Gilberte'in tavsiyesi üzerine cebe — lerini tekrar aramış, elli frangını bulmüş- tu. Meğer cüzdanma değil, yelek cebine koymuşmuş... Lucten, telefonu kapadıktan sonra: — Vay sersem! dedi; parayı cüzdanına koyarken kendi gözümle gördüm... Yoke sa ben m; sersemim? Amma Luclen'in hayreti bununla kal- h. Bil sonra Gilberte çıkageldi; halbuki o gün öğleden sonra buluşacak« lardı. Kadının her zaman güleç yüzünde © gün bir endişe, bir ürkeklik peyda ols müuştu: (Devamı 11 önci sayjada) uzattı,