23 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

23 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BON POBSTA Temmuz 23 - Pazara yapılacak deniz - yarışlarının programı Geçen seneki deniz yarışlarından bir görünüş Moda denizcilik klübü tarafından ter-| profesyonel müsabaka ile tahlisiye san - tip edilen senelik deniz yarışları 25 tem- | dalları, kadınlar arasındaki dörtlük klâ muz pazar günü Moda klübünde yapıla- caktır. Müsabakaların intizam içinde cereyan ' etmesi için üç kişiden mürekkep bir jü- h Ti tarafından idaresi kararlaştırılmıştır. Kürek ve yelken hakemleri de müsaba- kaları takip — edeceklerdir. Hazırlanan Ptroğrama göre müsabakaların bir kısmı öğleden evvel, diğer kısmı da öğleden sonra yapılacaktır. ş Müsabakalar kürek ve yelken olarak 1 iki kısma ayrılmıştır. j 16,000 metre masefe dahilindeki birlik $ klâsik, iki çifte klâsik, dörtlük klâsik ile h kadınlar arasında ve 800 metrelik iki çifte klâsik müsabakalar öğleden evvel icra edilecektir. 13 buçukta başlıyacak programın ton kısmı ise 1600 ve 800 metre mesafe da - hilinde beş çifte alamandalar arasındaki (Baş tarafı 1 inci sahifede) dursa da, durmasa da mücadelenin gizli voya âüşikâr daha uzun müddet sürece - ğinden şüphe etmemek lâzım, * Mesele yeni değildir: Geçen asrın sonunda küçücük Japon milleti muazzam Çin imparatorluğunu ez mişti, Japonya az sonra Mançuride Rus- ları da yendi ve büyük devletler safı - na geçti. Japonların o dakikadan bu da - kikaya kadar takip ettikleri yol, büyük Avrupa devletlerinin — vaktile çiğneyip geçmiş oldukları yoldur. Ayni iz üzerin- de yürüyorlar, * Japonya tıpkı İngiltere gibi oldukça , çorak, fakir bir adadır. Toprakta bulama- | dığı serveti sanayide bulmak için sana - yileşme yolunu tutmuş, Asyanın bir Al- manyası, bir İngilteresi olmuştur. Gittikçe artan nüfusu için toprak, sa - nayii için mahreç bulmak ızurarındadır ve gözünü Çine dikmiştir. Vesile mi lâ - zım? Bundan kolay ne olabilir? Az evvel B Japonya Avrupa devletlerinin izi üzerin- | de yürüyor, demiştik. İngiltere Hindis » tana, Fransa Cezayide, İtalya Habeşistana İ € koymak için ne aöylemişlerdi? Japan- | 'ya da onu yapmakta, asayiş yoksuzluğun- dan şikâyet etmekte, civar memleketle- rin asayişini bizzat temin etmek zarure- j tinde kaldığını anlatmaktadır. ğ * ğ Plân geçen asır sonunda Çin - Japon harbi ile başlamıştı. Bu asır başında Rus- Japon harbi ile ikinci safkasını Beçirdi, gimdi bütün şimali Çinin işgal veya nü- fuz altına alınması ile devam etmekledir. fade edilerek Mançurinin zaptediımiş ol- 1931 yılında bir iğtişaş hâdisesinden isti- ması bu yürüyüp giden plânın bir cüz'ü 4 idi. Bilâhare şimali Çinin bir kısım vilâ- yetleri alındı. Şimdi mevzuu bahsolan şey bu son senelerin fütühatının tamam- lanması, kökleştirilmesidir, * Haritaya bakmız: Japonlar şimali Çi- | nin başlıca limanı olan Tien-Tsini elle - İ rinde bulunduruyorlar. Şimdi Mançuri - | nin limanı olan (Kalagan) a ve bu nok- i tadan başlıyarak Mongolistanın içerile - kç rine doğru sokulan demiryoluna mMmuhtaç- ' tırlar. İki parmağınızı bu iki şelirin üze- E rine koyunuz, (Pekin) in ortada kaldığını Börüssünüz. Japonya gerek tübiye, gerek |lacağımı sanıyordum. Karşıma rahipler Bik, su Üzerinde kayan, yedi çifte lüks piyade, altı çifte kanca başlı, can kurtar- ma manevraları, mübareze, tekne yarış- ları, iski yarışları, mübareze, tekne o - yunları, yağlı direk ve roket atma ve fahlis manevraları ile bitmiş olacaktır. Saat 13 buçukta başlıyacak olan — O- limpiya Yola, Dingi, Şarpi, Yola, yelken li Dingiler deniz mili mesafe dahilin - de yapılacaktır. Saat üçte Miçi, Kanat, Hüseyin, Cey - lân, İnge Horozorta yatları ie İpar, Rüya, Bomonti, Seavulf, Lili büyük yat- ları arasındaki müsabakalar da saat on beşte başlıyacaktır. Orta ve: büyük yatlar rotası Modadan başlıyacak, Kınahadaya gidilerek dönü- Jecek, Fenerbahçe karşısındaki taşın ö- nünde müsabaka bitmiş olacaklır. sevkülceyş, gerek haysiyet bakımların - dan Çinin bu en eski şehrine muhtaçtır. Harpli veya harpsiz onu almıya çalış - paktadır. ü * Japonyanın bu gayesine varmak için is- tinat ettiği kuvvet, tablali ile ordusudur. Yakından tanıyanlar bu ordunun hele er bakımından hiç bir Avrupa ordusuna benzemediğini söylerler. Bugün öe Ja - ponyada yaşamakta bulunan bir meslek- daşımızın sözlerini nakledelim: — «eYarım asır evvel Japon ordusu tü- fek taşımaktan imtina etmişti. Bunun bir şerefsizlik olduğunu söylemişti. Tüfek korkakların silâhıdır, demişti. O zaman Japon hükümetinde Avrupadan alınmış 300,000 silâh vardı, Fakat bütün memle- kette «bu taşınması ayıp olan nesneyi> e- line almıya muvafakat eden “ ancak 4(18,000) kişi bulunabildi. O zamandan bu zamana kadar 50 yıl geçmiş ve bu elli yıl içinde Japon ordusu fennin son icatları jle cihazlandırılmıştır. Fakat ruh itiba- pile Japon askerinde değişmiş hiç bir şey yoktur. Geçenlerde ben bu Japon askerini kış- lalarında, kendi muhitlerinde görmek is- tedim. Sert, zalim, yırtıcı, bir ruh bu- çıktı, diyorum, çünkü kışlaları bir ma « nastır. gibidir. Güne dua ile başlarlar, günü dua ile bitirirler. İbadetlerı manev- yra, ibadet sahaları talim meydanıdır, ha- yatları da vatan uğrunda ölmiye vakfe - dilmiştir.> İ * Fakat Japon ordusu ne.kadar mü - kemmel, Japon askeri ne kadar fedakâr ,olursa olsun Japon plânı harple latbik e- dilecek bir şekle girdiği takdirde bu ser- güzeştin kolaylıkla yürüyeceğinde bütün mütehassısların müttefik olmadıklarını da kaydtmeliyiz. Nankin hükümetinin vaziyeti Nankin 22 — Salâhiyetli mahfeller, Nankinin Sung Şeh Yuan'ın kabul et- tiği bildirilen suretf tesviye münderi . catından malümatı — olmadığını temin etmekte ve hükümetin ihtilâfın başlan- gicindaki vaziyetini yani evvelemirde tarafından — tasvip edilmiyen her türlü suretl tesviyeyi hükümsüz addetmek kararını muhafaza — ettiğini ilâve etmektedir, ŞİRENEA Kedi cinsleri İstanbul belediyesi kedilere karşı bir mücadele açtı. Ne iyi ediyor bilseniz.. Gerçi kedinin bulunmadığı yerde fâ- reler baş kaldırır ama; varsın, kediler olmasın da fareler baş kaldırsınlar, Hez halde kedilere nisbetle fareler daha az tehlikeli mahlüklardır. Kedilerin bir çok cinsleri vardır: — Biliyoruz, diyeceksiniz, Van ke - disi, tekir kedi...... BHayır, hayır.. sözün gelişinden anla- dım ki bilmiyorsunuz.. ben size öğrete- yim.. * Kara kedi: İki dostun, iki sevgilinin, karı koca- nın aralarına girip aralarını açar; kav- gaya, dövüşe hattâ cinayete bile sebe- biyet verir. * Sirke içen kedi: Bu cins kediye herkes bayılırsa da haddizatında tehlikelidir. Kendine aid olmıyan sirkeye başını soktuğu için şir- ke kabını devirip etrafı altüst eder, Kül kedisi: Hiç bir zaman miyavlamıyan kedi- & ** & ! * Üze b a 2 B - & Y AAA dir. Bu yüzden itilip dürtülür, haka- rete maruz kalır. Bu cins kedinin ma. Çinde harp durdu, fakat yarın gene başlamasını beklemek lâzımdır! zarratı yalnız kendi nefsirit ölduğu i- çin pek de muz:r addedilemez. * Dil yutan kedi: Bu cins kedi insan dili ile taayyüş e der. Böyle bir kediye bir kere dilini kaptıran bir insan bir daha ömrü ol- dukça dilini döndüremez, * Yetişemediği ciğere pis diyen kedi: Yetişemediği ciğere yalmız kendisi pis demez, başkalarının da o ciğer için |pis demelerini ister ve bunun için pro- paganda yapar. * Kuyruğuna basılan kedi: Tek kuyruğuma bassınlar da sesimi çıkarayım; diye ayak altlarında dolaş- maktan hazzeder, * Dört ayak üzerine düşen kedi: Buna asri kedi dahi, derler.. Rengi ve şekli muayyen değildir. Her mev- simde tüy değiştirir. * İşte benim bildiğim kedi cinsleri!. Benden daha bilgilisi her halde daha fazlasını bilir. İMSET Balkanlarda Koca arayan - Amerikalı kızlar Bu üç Amerikalı kız kardeş, yedi hafta Balkanlarla Arnavutlukta dolaş- tıktan ve gönüllerine göre bir koca a - radıktan sonra istediklerine nail ola - madan tekrar Parise dönmüşlerdir. Kızlar gazetecilere: «Evet demişler. dir, gönlümüze göre birer koca bulama- dık. Gördüklerimizin hepsi güzeldi, ya- kışıklı üdi amma., bizim tiplerimiz de- ğildi.. ( KORKU HİKÂYELERİ KANLI BİR GECE Nakleden: Klüpten, çok sevimli bir zat olmasına rağmen yüzünde dalmi bir hüzün olan dostum Maru ile beraber çıkmıştık. Bir kaç adım attık, ona: — Bir saniye, dedim, şuradan bir tele- fon edeyim, gelirim. Maru telefon sözünü duyunca titredi, elinin bastonunu şiddetle sıktığını gör- düm, Telefon edip dönünce, bu anlaya- madığım heyecanın sebebini - öğrenmek ve onu içine düştüğü derin süküttan kur- tarmak için, Jâf olsun diye dedim ki: — Şu telefon ne mükemmel icaddır! İlim ve fennin terakkiyatı bize her gün ne paha biçilmez hizmetler temin ediyor! Maru acı bir gülüşle: — Öyle mi? dedi, bana öyle geliyor ki ilim ve fen bize yardım etmekten ziyade, beşeri imkânsızlığımızın , sonsuzluğunu müstehzi bir şekilde tebarüz ettiriyor ve ıztıraplarımızı bir derece daha artırıyor. Başımdan geçen bir hâdise, size ne de- mek istediğimi daha sarih bir şekilde an- latacak ve aradan seneler geçmiş olması- na rağmen hâlâ hatırladıkça titrediğim ızlırabını izah edecektir. Bakınız, dinleyi. niz: Ö yaz mevsimini, karım Luiz ve oğlum Marsel ile birlikte, Marsilyadan beş on kilometre ileride Moraud denilen yerde &lmış olduğum köşkte geçiriyorduk. İh- tiyar bir hizmetçimiz bir de, aslen Mar- silyalı olduğu için bu civara gelişimize son derece memnun olan Blez isimli bir uşağımız vardı. Blez, ayni zamanda bah- çıvanlık ta yapıyor ve bahçenin dibinde bir kulübede oturuyordu. Bu tenha yer-« de bol avda olduğu için karım ve oğlum ile beraber, hergün ava çıkıyorduk. Eve, telefon da almıştım. Hergün, Parise te- lefon ediyor, yazıhanede olan bitenden malümat alıyordum. Bir gün, yazıhaneden telefon ettiler. Gayet mühim bir münakasa için bizzat Pariste bulunmam icap ottiğini söyledi - ler. Gitmeğe karar verdim. Fakat hava- lar güzeldi, karım, yalnız gitmemi, ken- disinin Marsel ile beraber evde kalaca- Bimı söyledi. Lâkin, hareket etmeden ev- vel, müthiş bir. yağmur yağımağa başla- dı, hava karardı. Ve manzara ö kadar mahzun bir hal aldı ki, kalbim sıkıştı ve sanki bir hissi kablelvuku altında imişim gibi, karıma, beraber gitmemizi teklif ettim. — Ne münasebet, dedi, iki gece için gidip dönmeğe değmez. Hem merak et- me korkacak bir şey yok. Nanet bitişik odada yatar. Blezin de yanına senin tü- fengi veririm. Köpekler de var.. Müsterih oldum ve yola çıktım. Bunun- la beraber bir türlü, içimden duyduğum © fena hissi silemiyordum. Trende bütün gece uyuyamadım ve Parise gelir gelmez hemen telefona koştum. Bir müddet bek- ledikten sonra karım ile görüşmek kabil oldü, sordum: — Allo... Rahat uyudunuz mu?.. Kork- madıniz mı? — Doğrusunu istersen biraz korktuk.. Uyuyamadık ta... Bilhassa Nanet çok korktu... Amma merak etme! Nanet bah- çede ayak sesleri duyar gibi olmuş. Kö- pekler de birçok havladılar, Fakat bağ- larını çözmeğe unutmuşlar.. Belki de on- dan havlamışlardır. Pencereden - sesleğ- dik, Blez duydu, tüfeği alarak geldi. Kö. pekleri çözdü. Bahçeyi aradı. Bir şey bu- lamadık. Marsel hiçbir şeyin farkında olmadı. Mışıl mışıl uyudu. Biz de sabaha doğru yattık... Dur.. Allaha ısmarladık.. Çocuk uyandı, beni çağırıyor.. Gidiyo- seviyor. Bir taraftan da bi rakmak istemediğini söylüyordu. bah olur olmaz giderim> diyordu amma;, öyle bir bakışı vardı ki, kendisine gitmi sini dıncağız gece ölüverirse.. Blez sevindi dayalıdır.. Şimdi gider bak.. Marsel gelmiş, eteğimi çekiyor ve sana «gecen hayrolsun» diyor.. K idi ki, namadı: Fikret Âdil ) rum.. Kğer. vaktin olursa akşama tekraf telefon et... t Karım telefonu kapadı. O gün akşa! kadar pek fazla meşgül öldüm ve anı saat sekizde telefonu açtım. Bir hay! bekledikten sonra karım telefona geled bildi: , — Allo.. Lujz.. Sen misin? Telafona nef den bu kadar geç geldin? a — Şey... Tuhaf bir şey oldu da.. Penç cereleri kapamış, köpekleri salıver I: Nanet dün akşam çok korktuğu - içi Blezin gelip, kapının iç tarafındaki arbĞ bkta yatmasını söylemişti. Tam onun tağını yaparken, bir çocuk geldi, Blez'i bir mektup bıraktı. Annesi fena halı hasta imiş, âdeta can çekişir vaziyetti imiş, kendisini istiyormuş. 5 Blez fevkalüde şaşırdı. Annesini de çoJ yalnız <«Sad söyledim.. Öyle ya. Ya zavallı ka: ve kemen gidip, döneceğini, daha çabulç 'olsun diye, dönerken araba ile geleceğl söyledi ve şimdi gitti.. Tam ben arkasın- dan kapıyı sürmelerken de telefon çı onun için geç Kaldım. Sen ne yaptın? İ; lerin iyi mi? — Şimdi işi bırak.. Senden bahsedeli Blezi bırakmamalı idin, Araba ile dönsel bile, on birden evvel dönempz. Ben sizi, yanınızda o var diye bıraktım.. Şimdi ©, da yok.. Bari tüfeği bıraktı mı?.. Köpek” ler nerede? — Köpekler, kapının dibinde uyuyor“ lar. Tüfek to herhalde kapının yanında bakarım.. Sen Filhakika onun sesi duyuldu: — Gecen hayrolsun.. Babacığım... — Geceniz hayrolsun benim cicilerimea Haydi, ben yemeğe gidiyorum, dönüşle tekrar telefon ederim. ? Yemekte, hep karımın anlattıkları ile meşguüldüm. Fevkalâde canım şıkılmuştle — merak ediyorum. Lâkin endişelerim:, kâ*, rimı beyhüde korkutmamak için saklâ-, mışlım. Evet, tam akşam üzeri, Blexz'e O Mektup neden gelmişti? Acaba sahidett annesi hasta mıydı? “Yoksa bu, evdeki tek erkeği uzaklaştırmak için yapılmI$ birtuzak mıydı? Öyle bir raddeye gel* miştim ki, yemeğimi bir türlü bitiremes. dim. Kalktım, tekrâr yazıhaneye — dön” düm, telefona koştum. Lâkin tam o eenâ“ da, Parise gelmiş olduğum iş ile alâkadaf birisi geldi, onunla görüşmek icap etti: Yarim saat kadar onunla konuştuk V€ ancak o gittikten sonra telefonu açtıfik Ellerim titriyardu. Karımın gelip te'efo*, nu açmak için sarfettiği zaman, bara 8“ sırlar gibi geliyordu. Nihayet telefon ö“, çıldı, sordum: — Allo.."Lüiz.. Sen misin?.. CevâaP ver.. cevap verdi. Sesi öyle kısılmif öyle litriyordu ki az kalsın =h""' Ki den ahizeyi düşürecektim. Karım: — Ah.. diyordu, bir saattir çılgın gible yim. Tüfeği bülamadım. Muhakkak mö tubu getiren Çocuk giderken sşım“!.o' lacak.. Blez de daha dönmedi., Galibt onu kaşden dişârı çıkardılar... Çünk Müthiş birkaç saniye geçirdim. DAYİ” . Sördüum; (Devama 8 inci savfada) |

Bu sayıdan diğer sayfalar: