Dolandırıcılıktan suçlu bir kadın muhakeme ediliyor Dünkü muhakemede dolandırıldıklarını söyleyen 10 davacı hazır bulundular, kadın inkâr ediyor Dün, asliye 4 üncü ceza hakyerinde bir dolandırıcılık davasının duruşması yapılmıştır. Davanın suçlusu Koca Mus- Yafapaşada, Ağaçkakan mahallesinde otu- ran Hayriye isminde bir kadındır. Suç artakları ise, Ali ve karısı Eminedir. Hayriye tarafından dolandırıldıkla- ,rını iddia eden davacılar tam on kişidir, Dünkü duruşmada bunlardan dokuzu hazır bulunmuş, biri gelememiştir. Dünkü celsede, reis Fazıl davacılara, Hayriyenin kendilerini nasıl dolandır- dığını sordu. Onlar da, birer birer ayağa kalktılar ve dertlerini anlatlılar. Önce ayağa kalkan bekçi İrfan: — Bu kadın, dedi, benim 33 liramı dolandırdı. Beni, — «Benim yüksek memurlarla ahbaplığım vardır, seni a. liyeye mübaşir yapacağım diye aldattı. Kendisinden, davacıyım. İrfandan sonra, 70 yaşlarında Behi- ye kadın da, Hayriye tarafından 5 lira 75 kuruşunun dolandırıldığını söyledi. 60 yaşlarında Hanife ise: — Benim, küçük bir torunum var- dır, bu kadın torunumu yatı mektebi- ne yazdıracağını söyliyerek 30 liramı aldı. Ne çocuğu mektebe yazdırabildi, ne de parayı geri getirdi. Dedi. Davacılardan seyyar satıcı Hüseyin ve Mustafa da, kendilerini gümrüğe y ğın yüyerek birinin , 12.5 kuruşunu, diğerinin 17 Hi- rasını dolandırdığını iddia ettiler, Seyyar satıcı Ali'ye gelince, o da şöy- le dert yanıyordu: — Benim de 32 liramı aldı, bir da- ha vermedi. Şirketi Hayriyeye kapıcı yazdıracağını söyliyerek, kandırdı be- ni.. davacıyım, bu kadından.. Bu sırada nefes nefese mahkeme sa” lonuna bir çocuk girdi, dinleyicilerin arasına karıştı. Meğer, o da, davacılar- dan Mustafaymış, Hayriye: «Seni Sul. tanahmetteki san'at mektebine yazdı- Tacağım» diyerek, 6,5 lirasını almış.. iş anlaşılınca, Mustafa da davacıların ya- nına oturtuldu. Bundan sonra, veis davacı Zeynebe sordu. Zeyneb, şunları söyledi: — Bana nikâhımın - tescili için yar- dım edeceğini söyledi. Sırayla, 10 lira değerinde bir duvar hal Tamı, sonra ayrıca da 6 || dı. Bir iş de, yapmadı. Bu anda suç ortaklarından Ali ayağa kalktı ve: — Beni suçlu rak getirdiler. Hal- buki, ben de Hayriyeden davacıyım.. 300 lira kıymetinde para ve aşyamı do- Jandırdı.. Bir yanlışlık olacak, ben niye suçlu olayım.. GÖNÜL İ Aldatıyor' eminim,, Adını yazmaklığımı tablatlle istemiyen bir kadın okuyucum bana bu fena ha. beri verdi: — « Kocam beni aldalıyar, eminim. Gö- zümle görmüş gibi biliyorum, haftanın Mmuayyen bir gününde muayyen bir yerde birleşiyorlar, hayasızlığın derecesine ba- kanız ki kadın benim allece konuştuğum birisidir, bu telâkiyi müleakip bize gel- mekten, bir dost gibi konuşmaktan çe- kinmiyor, henüz iskandal yapmadım, fâ- kat sabrım son dereceye geldi, bir gün patlıyacağım.. 51 hira pa- ni dolandır- * Bu ökuyocumun mektubunda alile va- ziyeti hakkında malâmat maalese? yok- tar. Bunu bilmek, hele çocukları olup ol- madığını üğrenmek İsterdim. Fakat mek- tubunda kullandığı ifadelere bakarak se- viyesi hakkında lehinde bir hüküm vere- biliriz. Ümit ederim ki ainirlendirici bir vaziyet karşısında bulunmasına rağmen irade ve muhakeme kudretini henüz kay- betmemiştir. Dedi. Reis, Hayriyeye sordu: — Ne dersin?.. Sen, bunların muhte- lif zamanlarda paralarını dolandırmış- sın. Hepsi, şikâyetci senden.. Hayriye: — Bunların hepsi yalan.. benim eski kocam polisti. Polisleri tanırım, İrfan bir hüsnühal varakası çıkartacağını söyliyerek, tavassutumu istedi. İşi ü. zerime aldım, yapamayınca geri verdim parasını... Şeklinde bütün iddiaları tevi) ederek, birer birer hepsini reddetti. Mahkeme bazı şahidlerin dinlenmeleri için baş- ka güne bırakıldı. Sirkeci cinayetinin Sebebi bir alacak Meselesi imiş Evvelki gün Sirkecide oteici Reşadın ağır surette yaralanmasile neticelenen cinayetin tahkikatına müddeijumumilik el koymuş ve müddelumumi muavinle- rinden Hikmet Sonel tahkikata başla- mıştır. Tahkikala nazaran cinayetlin se- bebi şudur: Bahrisefit oteli hissedarlarından Ali Memduhun Adem babaya 800 lira bar- cu vardır. Ali memduh ölünce bu borç karısı Fatmaya intikal eylemiştir. A- dem baba borcun ödenmesini Reşaddan istemiştir. Ölen Alinin ortağı Reşad da: — Bizim bu para sermayemizdir, borcumuzu sana ilerde veririz.. Şimdi- lik ayda (0 lira faizle iktifa et.. demiş- tir. Adem baba, buna razı olmuş ve Ana- doluya gitmiştir. Fakat, vaded'len 10 iranın i görünce, 3 mayısta tekrar İstanbula gelmiştir. Borcunu müteaddid defalar Reşaddan istediği halde, bir netice alamayınca yaşından da istifadeyi düşünerek, bu cinayete teşebbüs etmişt Gizli mezbaha Balatta Kâtip Muslihittin mahalle- sinde 76 numarada oturan maruf et ka- çakcılarından Mehmedin evinde bir a- rama yapılmış, 750 gram kaçak et, bir canlı koyun, satır, bıçak ve kıyma ma- kinesi gibi alât bulunmuş ve müsadere edilmiştir. Bir çocuğu köpek 1sırdı Fethiye mahallesinde Vaiz sokağında 47 numaralı evde oturan Bürhan is- iminde Bir çocuğu, aynı mahallede otu. ran Sıdıkanın köpeği ısırmıştır. Çocuk, köpekle beraber, müşahede altına a- lmmak üzere kuduz tedavihanesine gönderilmiştir. ŞLERİ Birimcisi: Hüdiseyi hiç fark etmemiş Börünerek susmaktır. Erkeklerin arasın- da kadını kostüme bengeterek arasıra de- Kiştirmek bevesinde olanlar epeyce çok- tur. Fakat tetkik ediniz, arzuları müka- vemete uğramak suretile hırsları artma- dıği takdirde bilâistisna hepsi de ârisi kadından çabuk bıkarlar. Esasen hakla. tında takdir hlasi besledikleri de yoktur, bilâkis onu, umum! bir kadınla aşağı Yü- karı Ayni seviyede görürler, Bu, başkasın- :ıı'oldutu gibi sizinkinde de böyle olacak- İkincisi : Mutlak sürette susmaya ta - bammül edemediğiniz takdirde kocanızla değll, rakibenizle konuşmak ta bir enre- dir. «Biliyorum, fakat izyan etmiyeceğim, hattâ bildiğimi kocama da söylemiyece- Kim, fakat evime gelip gitmenizi seyreklet- seniz çok memnun olurum.» Şeklinde ba- Kit bir cümle işi halle kifayet.etebilir. Bu takdirde kadın hâdiseyi kocanıza söyli- yecek, kocanız da belki size nakledecek- tir. Bunu böyle yapmayıp da isyan edecek alursanız kocanızı inada, hiddet arasında a istemeksizin kırıp dökmeye sevkede- HRatırıma makul ölürak iki hareket şek- & geliyor: bilirsiniz. TEYZE Gazetemi okuyordum: «Yirmi dört saatte yirmi altı tifo vak'ası kaydolunmuştur.» Gayri ihtiyari bağırdım: — Hay mikrobu kahrolasıca... — Bir dakika beni dinleyin! Başımı kaldırdım.. karşımda eli Ur- panlı bir adam, daha doğrusu bir iske- let vardı. Acaba nereden ge 1? Ka- pının açıldığını da duymamıştlı — Bana inkisar etmekte haksızsınız, — Ben mi?. Ben mi size inkisar et- tim?, Bir yanlışlığınız var, Sizi daha ilk defa görüyorum. — Beni ilk defa görmüş olabilirsiniz. Fakat inkisar ettiğiniz muhakkak.. ken- di kulağımla işittim. Gazetede, tifoya ait havadisleri okurken: «Hay mikrobu kahrolasıca» demediniz mi? — Dedim, bundan size ne? — Ben tifo mikrobuyum, — Müşerref oldum! Diyemedim. Hem şaşırmıştım. Benim bildiğim mikrob; elle tutul: gözle görülmiyecek kadar k hayvancık olurdu, Karşımdaki ise bas- bayağı bir insandı. Düşündüklerimi anlamış gibi: — Farzedin ki, mikrobum, dedi, ya- hud da farzedin ki bir hayalım. Fakat her ne 'olursam olayım, biraz beni din- leyin, haksız yere inkisar etmiş oldu. ğunuzu anlıyacaksınız. — Peki dinliyorum. — Ben bu şehre fenalık etmek mak- sadile gelmedim. Belki kendim istemi- yerek bazi fenalıklarda bulunmuşum- duür. Fakat bütün bu fenalıkları neti- cede gene iyilik olsun diye yaptım. — Anlıyamıyorum.. — Anlatmıya çalışıyorum: Şehrin suları temiz değildi. Yiyecek dele- ri lâyıkile kontrol edilmiyordu, lâğım- lar muntazam yapılmamıştı; hir çoğu a- çıktı. Çöpler şehrin içine lâalettayin a- tılıyordu. Bazı semtlerde kara sinekten yer gök görünmüyordu. Böyle şehir olmazdı. Sular temizlenmeli cek maddeleri koöntrol edilm ğımlar öteye beriye akmamalıydı. Çöp- ler sıhhi bir tarzda toplanı bir tarzda imha edilmeliydi. Karasinek: g— Bunları üç ay evvel lâalettayin bi- ri Söyleseydi kulak asan olmazdı.. de- ğil mi? — Evet! — Benim, ötekine berikine musallat olmam, şehirdeki bu noksanların ta- mamlanmasını tamamile değilse bile, kismen temin etmedi mi? — EBtti. — Bu iyilik değil midir; ve siz, benim için - kahrolasıca - demekte haksız de- ğil misiniz?.. ö Başımı önüme iğmiştim. Başımı tek- rar kaldırdığım zaman karşımdaki ha. yali yerinde bulamadım. Birdenbire kaybolmuştu. Düşündüm: Haklı id.. Gerçi bir musibetti ama, bin nasihatten daha faydalı olmuştu. İMSET Bir motosiklet iki kadıma çarptı Şişlide Ebekızi sokağında Kâmil a- partımanının dördüncü katında oturan | 'Tahir karısı Maşuka ile hizmetcisi Sa- tanik evvelki gece Bomonti caddesin- den geçerlerken İsmetin bindiği Dimit- riye ait 66 numaralı motosiklet çarp- mış, ikisini de ağır surette yaralamıştır. Yarali kadınlar Şişli çocuk hastanesine yatırılmışlar, yakalanan İsmet hakkın- da takibata başlanmıştır. Dost Yunanistanın muharrirlerine yakışmıyacak bir münasebetsizlik kelimelerinden temizlemeli imiş! Fenalık, kötülük, pislik Türkçenin kelimelerinde değit olsa olsa bunuğyle telâkki _ed_en kafalardadır (Baştarafı 1 inci sayfada) neşrettiği — makalelerle, . yunancadaki Türk kelimelerini çıkarıp atınayı ve yu- nancayı temizlemeyi teklif ediyor. Son nüshalarının birinde yazdığı bir maka- lede muharrir şöyle söylüyor: «Bu kötülük bütün Balkan dillerinde vardır. Bunlar türkçe kelimeleri birbi- rinden almışlardır. Möselâ Romenler (sofrayı Fener beylerinden ılını;îır. Türk parazitleri dilimizin tatlı ıııloduf» 'ni dinlememize engel olmaktadır. Bir Bulgar gazeteri de bu şekilde mücadele- ye atılmıştır. Kestirme, çiroki, kemeri, sastizo v. &. gibi yabancı kelimelere hiç te muhtaç de- giliz, Ergenis kelimesini Türkler bile bi Takmışlardır.» * Evvelâ, şunu söyliyelim: Her memlekette bir takım — gövenler vardır; nitekim bizde de bulunur. Fakat, şimdiye kadar bizim aramızdan kjm- se çıkıp lodos ve poyraz ke!imdemuı.ı rumcadan alinmış olduğunu ve mesolâ poryaz mı, yoksa poyraz mı demek daha münasip olacağında henüz ittifak ede- memiş bulunduğumuz bu kelimeleri türkçeden söküp atarak türkçeyi temiz- lemek fikrini müdafaa etmemiştir. Çok, pek çok ecnebi kelimenin una uğra- maiş, ecnebi dillere 'Türk k_ı tülâsyonlar wermiş olan Türk dilini ecne! kelimeler- den ve bilhassa bu kapitülüsyonlardan kurtârmak hususunda Türkiyede büyük bir mücadele açılmamış değildir. Fakat, bizde bu mücadele, türkçenin halk tara- fından anlaşılabilmesini temin için yapı- lan zaruri bir prensip mücadelesi idi. Bu arada bizlerden biri çıkıp ta poyraz keli- mesini, pis bir parazit gibi, dilimizin tatlı ahengini ihlâl etmekle itham elmedi. Bu- nun sebebi, bizdeki hareketin filân veya falan dil aleyhine değil, türkçeyi halk için anlaşılabilir bir hale getirmek lehine yapilan bir şey olmasıdır. Bundan dolayı, battâ Yunanlılarla aramızda en kötü bir siyasi düşmanlık rüzgürı estiği zaman- larda dâhi, biz yunancadan dilimize geç- miş olan kelimelere karşı, hususl surette, ne bir 'nezaketsizlik, ne de bir istiskal gösterdik. Bunun gibi, meselâ, türkçeleş- miş kelimeler arasında, dilimizde rahat rahat oturup, her kış halkın giren rusça kapuska, yahut italyanca bo- ra kelimelerine karşı da ayni suretle ha- reket ederiz. Niçin? Çünkü bunlar, bi- zim dilimize girmiş, bizim kanunlarımızı Kkabul etmiş, halk ile anlaşmış ve nihayet uzun bir ikametlen sonra, natüralizasyon kaldesince, Türk dili vatandaşlığımı ka- bul etmiş kelimelerdir. Bizde böyle olan bü hareket, neden A- tinada başka türlü olsun? * Moshopulos'un bütün Balkan dillerin- de mevcut olduğundan — bahsettiği bu akötülük», esas itibarile hiç te kötülük değildir; bunu «kötülük» telâkki etmesi için Insanın, milletler arasındaki müna- sebetlerden, dillerin taamüllerine hâ - kim olan tarihf sebeblerden tamamen ga- fil, bir cahil ve yahut milli vazlığını can- sız kelimelere bağlayan bir şover: olması icap eder. Hakikaten bütün Balkan dil- leri türkçe kelimelerle doludur, Bulgar nasyonalistleri umumiyetle daha şoven ve daha turkfob oldukları için orada böyle bir temizleme hareketi vardır; fa- kat, medeni Avrupaya daha yakın ve da- ha münevver ve daha nusyonalist olan Sırplar ve Hırvatlar, dillerindeki Türk kelimelerinden —memnundurlar, - onları seviyorlar ve hattâ meselâ, <çorabı keli- mesi mukabilinde sırpça başka bir keli- me olduğu halde bizim <eşsk» yerine «merkep» dememiz gibi, salonda sırpça kelimeyi değil, türkçe eçorab> 1 kullan- mayı daha âdaba muvafık buluyorlar. Demek oluyor ki türkçı kelimele- rinde bir fenalık, bir pislik ve bunları kabul etmiş olmakta da bir kötülük yok- tur; fenalık, kötülük, pislik, olsa olsa, bunu böyle telâkki eden kafatardadır! * Bunun için Bay Moshopulor'a bazı şey- leri hatırlatmak ve bazı tavsiyelerde bu- lunmak istedim: sofrasına * ü Türkçe, dünyanın büyük millet KİP leleri arasında Belgraddan Tokyoya f dar söylenmekte olan bir dildir. BU konuşan millet, tarihte çok müsbtt aralıcı röller oynamış ve İstanbuli rümüş bir halde bulduğu Roma M ati hâkim kılmıştır. Bu d ini Balkani bazı keliri rinin rumcaya, bulgarcaya ve ilâh d"y' re gizmiş olması, bu dillerin şeret ve HÜ siyetini düşürmez. Çünkü Türk milt” | nin, hiç değilse diğer milletler # dar şerefi ve haysiyeti vardır. y Diğer taraftan, şunu bilmeliyiz Kİ Bak kan milletleri birbirlerine - dayanmöll | birbirle sevmeğe, birbirlerine hürf . | etmeğe çok muhtaçtırlar. - Bunun Üİ Balkan muharrirleri Balkan milletl? gücendirecek tarzda yazı yazmaktan $i kelleftirler. Biz yunaniSt | 1 garba karşı bir istihkö y anın da T'J'”'î yeyi kendisi için emin bir kale ©8 * baktığına eminiz. Balkan dillerinde t-:;_ ' çe kelimeler, Balkan medeniyeti tâ” nin, bizce en kıymetli yadigârlarıdır. t tekim, bizim dilimizdeki Balkan kel lerine biz ayni gözle bakarız. Bu meleri, karşılıklı bir dostluk ve sevBi hu ile, rahat bırakalım ve bugünkü rimize bakalım. Katimerini arkadaşımızın bu ıöl:'d' şoven Mochopulos'tan daha iyi anlıyâf Bından da emin! M.B Kaybolan : Kadın tayyarec Bulunmasından ümit kesildiği için sinemacıla hayatını filme alıyorlar * | niyetini canlandırarak Yunaniı Amelia Earhart ve filmde rolünü yaprcak olan Katharin Hepburn > Hollyvood, 21 (Temmuz) — OKY nusla kaybolmuş olan kadın u.w'îbu, Amelia Farthard'ı diri olarak bült' 4 mek ümidi artık tamamile terkedi” de için film kumpanyaları bu cesur F 'nın hayatını sinema vasıtasile Ehf_c' te nakletmeye teşebbüs ulmişlcf”'rfnı,, Rivayete göre kadın 1ıyy$“’“"1. zevci Palmer Putnam bu yapılaca' 5, min hakikate tamamen muvafik n,ill’l şı için şimdiden Jessi Laski ile Ve kereye girişmiştir. Bu filmde v Earhard rolünü Katharin Hepbuff p. pacaktır. Filhakika bu iki kadın * üf da muhakkak bir benzeyiş nıc"'_c yt Garib bir nokta olarak şunu da İ7 gi delim ki Katharin Hepburn nki_i-”“k, işleri ile uğraşırken bu mesleği Ü ir derek Amerikanın çok mükemmt ile pilotu olmuş olan Hovard Hül nişanlıdır. e—i e SA ü Bir kamyonet bir kızcağif! — , Fındıklıda Emniyet odun dğıaıı:i:îl Sid, şoför Yusuf Ziyanın Kü 456 numaralı kamyonet Dolft camii önünden geçerken, mb.xîdî kuşunda olturan İse müştür