Fransızcadan tercüme edebi roman Ve bunu yapmak için bazan biz- Bt kendi eseri olan bir elektrik pilini mır, bazan da, tabift olduğu kadar &a hayret veren bir usule müracaat e- l. Bazan yaptığı işler, harika derecesi- — Hbulurdu. Gene bir defa gözümle gö Kapalı bir odanın içindeki gül Galinı, üzerindeki iki çiçeği, bir gönce- Ve yapraklarile beraber, kalın du- ların öte tarafındaki başka bir oda- 4 esrarengiz bir tarzda geçiriverdi. “i dalı bu odada yok oldu ve aynen Ür odada vücud buldu. Ağzım hay- açık kaldı. 'fakat kont, o zaman bu hâdiseyi ba- lütfen izah etmiş ve bunda hayret *ilecek hiç bir şey bulunmadığını s: | ]qPİŞU. Her maddenin muayyen bir î“ddet için atomlar halinde 1nhilâl biliyetine malik olduğunu ve bu a - ların taştan duvar, tahtadan kapı A alelâde maniler arasından geçmesi | Bcuk oyuncağı kabilinden işler oldu- h"'u anlattıydı. derdi ki: «Bir gün gelecek, esasen uyn: şey d*mtk olan madde ve hareket de tabii %“k“— seda ve ziya gibi zahirileşecek- a - Zabit #fendi, uzun Ömür sırrının ne| h ı İarzda tatbik edildiğini artık anlamış hılhınd'.ı(r';unuıa şüphe etmiyorum. Nasıl ki saf bir altın külçesi, hususi bir Mayi derununa konulup da dah €n münasib kudrette bir elektrik cere- Yamı geçirildiği takdirde, tedricen te- eder ve cevherinin bir kıs Yyen bir mahalle mevzu bulunan, neselâ alelâde bir demir parçası, üzü- haklederse, canlı bir mahlük da, Tüsald bir muhit dahilinde, icab ği küdrette manyati ( & Maruz Birakıldığı takdirde hüce Tin bir kısmını terkeder ve, bur Yücudüne alabilecek ve kendine teme SÜ ettirebilecek vaziyet ve mesalede lunan diğer her hangi caniı bir mah- | intikal ettirebilir. Görüyorsunuz ki sizden hiç bir şey Bizlemiyorum; en hurda teferrüatı bile ?B!x'.—'nmm. Bu ameliyenin icras: için Üüsaid mahal her yerde buluna! *ter ki bu mahal sıkı sıkı kap Ce seda çıkarmıyan, yarı karan hu—haıs.—ı şimalden cenuba müteveccih b yer olsun, Bunun sebebi de bu ame- h"d! zaruri olan manyatizma cereya- dürç yıldızların ianesile takviye elme! AR Manyatizma cereyanı, amel-yenin una muvalfakat etmesi şartile, kü- “Yyülbünyc bir adamın vücudünden hhhr eden cereyandır. _zıbit efendi, zannıma kalırsa, şim: Beni, oturduğum koltuğa sımsıkı A lyan o muazzam kuvvet, dilirnı hat- büdimağımı bile — kötürümleştirmişti. , Tünce ve muhakeme kabiliyetim ye- k:ıdeydi, hattâ yeisim aymı yeisti. Fa- t artık bende iradeden eser kalma- Cişti. Hiddetim, bu uğursuz, kan emi bl;:“h,ükılm karşı, metresimin katili Ge bu adamlara karşı duydüğuüum hicd- * bile meşkük, belli belirsiz bir bale dş, sönmüştü. rki (Gaspar) bir saniye sustuktan Sohra aynı sıkıcı ve müfret nezaketile Tze devam etti: l.; Zabit efendi, sözlerimin mucibi Tni ü olduğunu bilmekle beraber ,de- bl:ldcnbcri bir kaç defa tekrar ettiğim Bu Sözü gene mevzuu bahsedeceğim. sakafın altında her şey sizin emir iradenize tâbidir. hiç bir arzunuz PY"îledilmlyec:çktlr. Yalnız bir şey müs ta ! Binaenaleyh bütün arzumuza 'ÖMen ve kemali teessüfle sizden diriğ au%Ek mecburiyeti elimesinde bulun- %Ğumuz o şeye ald bahse intikal etme- n ( Yvel, iyice düşünmenizi ve bütün Ularınızı bütün teferrüatile bize , Demenizi rica ederim. Sizi namus ve 'tfimle temin ederim ki, arzularınız, Bdi ihttyarımızda olan şeylere müte- — * isö'tamâümeni is'af edilecektir. a | ü bana terketmek ister gibi sus- tu. Son kelimeyi telâffuz ederken, ga- rib, karmakarışık bir hisle ürperdim. Evvelâ damarlarımda umumi bir ka- rıncalanma duydum. Kanım üdaha sür- atle cevelâna, kalbim daha hızlı atma- başladı. Vücudümü saran gizli bağın yavaş yavaş gevşediğini, bütün âzama klenmiş olan o ağır yükün meçhul r kuvvet tarafından kaldırıldığımı an- | ladım. Bu, tam bir serbesti şeklinde ol- tı. Ve Marki (Gaspar) sualini daha va- — Zabit efendi, arzuların:zı söyler 2, |misiniz? | Si Kİ , Diye tekrar-ettiği vakit samimi ola- rak'cevab vermek küdretini buldum ve bu devabı kalbimin bütün harareti ve bütün samimiyı x Bu sözlerime cevaben, Marki (Gas- par) biraz evvel güldüğü gibi o cırlak sesile bir kahkaha attı. Aynı dakikada, esrarengiz kuvvet, âni bir yüklenişle o- müğzlarıma yüklendi. Sıkıcı çenber, vü- cudümün etrafına ve sinirlerime kuv- vetle sarıld. Yeniden sımsıkı bağlan- dım ve dilim, cansız bir halde, ağzım- ıd: katıldı, kaldı, Muzaffer düşmanın, müstehzi sesi kulaklarımda gene çınladı: — Nedemek istiyorsunuz zabit efen- di? Acaba maksadımı size izah edeme- dim mi? Karşınızda, beni, hükümetin resmi cellâdı filân gibi bir adam mı ta- savvur ediyorsunuz? Omuzlarını silkti, tekrar güldü, ve enfiye kutusunu yorgun bir tavırla a- çarak: — Anla dıimı dedi. Görüyorum ki fi derecede sarahatla an- latamamışım. Bir haşiye daha yapmak iktiza ediyor. (Arkası var) - TÜRKİYE CUMHU RİYETİ ZIRAAL.B | Bayan Fi Bayan Firdevs o gün Suadiyedeki tey- zesine gidecekti. Erkenden kalktı. Ayna- nın karşısına geçti. Bir gün evvel berberin oksijenli su ile sarartıp, maşayla bukle- lediği saçlarını uzun uzun seyretti: — Güzelim. Kaşlarını cımbızla aldı, kirpiklerini rimelle dörder dörder birbirine yapıştır- dı. Gözlerinin güzelliği bir kat daha meydana çıkmıştı. Aynada sanki iki göz bebeği değil, iki parlak zümrüt vardı: Yüzünü kremledi, her iki yanağına ha- tif bir penbelik sürdü: — Güzelim! Ruj batonunu dudaklarında gezdirdi. — Olmadı! Sildi, tekrar tekrar boyadı. bir beyaz bezle aldı. — Güzelim. Yenl yaptırdığı yazlık ipek emprime robunu giydi, acayip bir külâh şeklinde- ki son moda şapkasını başına koydu. A- yaklarına topukları on dörder santimlik altı var üstü yok yazlık iskarpinleri ge- çirdi, aynaya biraz daha yaklaştı. — Güzelim! Aynadan uzaklaştı: Fazlasını rdevs Yazan: İsmet Hulüsi 'Tekrar aynaya yaklaştı: — Çok güzelim! Tekrar aynadan uzaklaştı: — Çok güzelim! Evden çıktı; sokakta yürümüyor, bir keklik gibi sekiyordu. Kendisine bakan- lar oluyordu, kadınlar baktıkları zaman: — Kıskanıyorlar! Diyordu. Erkekler baktıkları zaman: — Bayılıyorlar! Diye düşünüyordu. Tramyay mev 'inde durdu. Tramvaya binecekti. erkek: — Buyurun bayan. Dedi, yol verdi: — Güzel olmasaydım yol vermezdi Karaköyde tramvaydan İndi. Ka geçecekti. Karşıya geçmek için daha bek- liyenler de vardı. Otomobillere, tramv v.ı lara yol veren işaret memuru, bekliyen- lere döndü: — Geçin İşaretini verdi. — Beni görür görmez bu işareti verdi. Köprüye çıktı. Yeni boyanmış parmak- lıklara dokunmayayım diye uzaktan geçti. Akayın çarklarını kaybetmi, yapuru şeklindeki iskelesine girdi. Yeni « çıkan kitabları yirmi beş kuruşa satan| küçük seyyar kitapcıdan vapurun hare- ket saatini öğrendi. Yarım saat bekliye« gekti. Sıralardan birine oturdu. * Genç yakışıklı bir 'bayan ona doğru yürüdü, sanki bir şey söylemek istiyor« du, yakından baktı, gitti: — Herhalde şapkamın modası hoşuna gitmiş olacak. Yaşlı bir bay sokuldu. O da baktı. Hem belki bu bakış beş dakika, belki daha fazla sürdü: “— İnsan yaşlansa da, gönlü yaşlanmı- yormuş. İhtiyar çekildi, genç bir erkek uzakta durdu. Bayan Firdevsle göz göze geldiler. Bu erkek Iyi giyinmişti. Omuzları geniş, yüzünün şekli muntazamdı. Gözlerinin içi aanki parlıyordu. Bayan Firdevs, gen- ci beğenmişti. Herhalde genç to onu bö- ğenmiş olacak ki gözlerini ayırmadan bakıyordu. Bayan Firdevs düşündü. Ne iyi bir çift olurlardı. İki sevgili. Hayır, iki nişanlı. Hayır hayır; birbirini çok se- ven karı koci Genç erkek bir an mütereddit davran- dı. Sonra birkaç adım attı. Bayan Fir- devgin önünde idi. Bir şey söylemek is- tiyordu. Acaba ne söyliyebilirdi: — Bayan, güzel bayan sizi... Arkasını düşünememişti. Genç daha evvel davrandı: — Affedersiniz bayan! : Başan Firdevs gülümsedi. Bu gülüm- semeyle sözün sonunu beklediğini anlat- mak istiyordu.. Genç devam etti: — Affedersiniz bayan, tam - tarifenin önünde oturmuşsunuz. Tarifeyi iyi göre- miyorum. Lütfen biraz öteye çekilirseniz, tarifeye bakıp vâpurun hareket saatini öğreneceğim. Bayan Firdevs kıpkırmızı olmuştu. De- mek ona bakmıyorlar, önünde oturduğu tarifeye bakıyorlardı. Halbuki o ne zan- netmiş, neler ummuştu!.. Yarınki nushamızda : Namuslu kadın Yazan : Gaston Derys Çeviren : Nurullah Ataç Bir ya!