8 Bayta Nasıl eğleniyoruz? Şehir dışındaki bahçelerden birinde | K 7TT için geçirilen bir pazar Yazan : Osman Pazar günü. akşama-doğru, şehir dışın- daki bol ağaçlı, bol gölgeli, büyük bahçe- lerden birine dalmış bulundum, Burasi © kadar ka'abalıktı ki bir düzüne kadar gatson servise yelişemiyor; boyuna müş- terilerdern Jâf işitiyorlardı. Kendime bir boş sandalya buluncaya kadar ayakta dakika'arca bekledim. Bir bakıma, bura- ya girdiğime pişman olmuştum. Fakat, kapıdar bahçeye dalarken içeceğim nes- nerin pararını kapıdakiler benden peşin alıp elime küçük bir âçık bono tutuştur- dukları için param yanmasın diye geriye dörmek te istemiyordum. Güç belâ, bir sandalya bulduktan san- ra bir yere çökebildim. Sağım, solum, ö- nüm, ardım kadın, erkek, çoluk çocukla ©o kadar delu idi ki oraya çöktüğümün ikinci dakikasında kı mi bir kış akşa- mı Harbiye - Fatih arabasında sanarak fena halde sılrılmaya başladım. Etrafımı sarmış olan genç ve orla yaşlı bütün ka- dım'ar (emprime)ğ (jorjet), (markizet), (keten), (pekli), (gandi) filân gibi bü- tün yazlık kumaş adlarile (truvakor), (kostüm), (tuvalet), (rop), (eteklik), (ceket), (bluz) gibi kadın esvabı isim- lerini sayıp döküyor ve ayrı ayrı mâsâ- larda oturmuş olan birbirlerine yabancı bayanlar da, sözde gizli gizli birbirleri- nin arkalarındaki elbiselerin renklerini, biçimlerini, desenlerini tenkit ediyorlar- dı Yaşlıca erkeklerin çoğu aylık, günde« Hk, ev xirası, kömür, odun hesabı gibi geçiame işlerile tektük (ahvali âlem) den bahsediyor'ardı. Delikanlılara gelince; Onların zaten böyle yerlerde neler konuşacakları, ne- lerden dem vuracakları malüm! Yaşlı hatunlar, yani koca ka - rılar, nedense bu karma karışık kalaba- liğmm içinde pek çenelerini açmıyorlar, be'ki de o pek yaman çenebazlık iştahla- rını geceye, eve saklıyorlardı. Çocuklar habre dondurma, fıstık, çekirdek, armut, kayısı, kâğıt helvası, taze findık, şeftali, yiyor ve bir türlü doymak bilmiyorlardı. Masa masa ve öbek öbek oturan kadın gruplarının, ferd itibarile biçimleri en çek şu minval üzere idi: Kaynana uzun mantolu, başı bağlı, yahut yeldirme baş örtülü, gelin bereli, yahut sıkma başlı, baldız şapkalı, görümce spor kılıklı, he- nüz sekizer, onar yaşlarındaki kız oğlan torunlar da boldırı çıplak, yahut ince tu- lure kostümlü idiler. Koskoca, gepgeniş bahçenin ortasında beş kişi'ik bir incesaz çalınıyordu. Amma nDEe İncesaz, ne İncesaz, dinlemiyen can- lara ne mutlu! Vakığ bu sazı oradaki yüzlerce insanın çoğu pekâlâ can ve gö- mülden dinlemek istiyordu. Fakat bahçe- nin ortasmdaki bu beş kişilik sazın sesi- ni duyabilene aşkolsun! Pazar günü öğ- leden sonra çıkan hızlı rüzgârın sert u- Bultusu bir yandan, © yüzlerce insanın, gçolük cocuğun, garsonların cavıltı cuvul- tusu bir yandan, hiç böyle bir yerde, böy- le bir za'nanda incesazın sesi kolay kolay duyulabilir miydi? Yahız herkes uzaktan, kemancının kı- rıtarak yay çokişini, utcunun omuzlarını titreterek mızrap vuruşunu, kanuncunun kollarile birlikte bütün vücudunu oyna- farak parmaklarını telden tele zıplattı- gını, okuyucuların gerdan kırarak ağız- larını açıp düdaklarını kıpırdattıklarını 'bol bol görüyordu. Görüyordu amma ses gününün intıbaları Cemal Kaygılı namıns okuyuculardan birinin arada bir çıkışlarından başka hemen hemen kimse- nin kulağına bir şeyler gelmiyor gibiydi we hu, âdeta bir kulak musikisi değil, göz musikisi idil! Hele o cılız sesli sazların tek tek yaptıkları taksimleri, doğu ile şi- meal arasından pek hırçınca esen sert gün doğrusu, ol'duğu gibi alıp boşluklara doğ- TU uçuruyordu. Hiç böyle içi yüzlerce insanla dolu kos- koca ve gepgeniş bir bahçede, bu kadar şsert rüzgârlı bir havada beş kişilik-ince- sazla halka musiki dinletilir mi? Vakıâ: <Anlavana sivrisinek saz, anlamayana Gavvl zurns az'» sözü pek meşhurdü am- ma, bu sözün yeri orası değildi. Orada o rüzgürlı kavada o kadar kalabalığa bir davnlla bir zurna bile az, yahut vız ge- lrdi. Orada © gün kulakların biraz ok-| ması için hiç değilse otuz, kırk kişi- bir bando gerekti' Bu gibi yerlerde, hâlâ, cılız bir keman, boğuk bir ud, zım- birtar nöne molla bir kanun, bir de paf paf ta paf paf! diye ötmeğe çalışan por- suk bir tefle ahaltye musiki dinletmeğe çalışanlara bilmem ne demeli? Purada alaturka, alafranga, yahut ar- moni marmoni filândan — bahsetmiyecı Bim; salt şe kadar söyliyeceğim ki, o gün, ayni behçenin yanından uçar gibi geçen motasikletlerin gürültüleri oraları güm- | bür bür öttürür ve gene &yni gün tepemizden uçan bir tayyarenin perva- nesi bötün o civar havasını en şiddetli- sine boğarken kiçbir keman, bir ud, bir kânım, bir tefle Allahın bu uçsuz, bucak- sız kırlarında könsere kalkışılır mı? Bir aralık bazı kadınlar garsonlara göylenmeğe başladılar: — Ayol, çalgı duyülmüyor, biz hiçbir şeycikler işitmiyoruz! Garsonlardan biri, kadınların bu şikâ- yetlerine ne karşılık verse beğenirsiniz? — Şimdi caz başlıyacak duyarsınız! Lâkin cazdan önce öyle bir şey başladı ki orta yerdeki beş kişilik sazın pabuç- ları şimdi büsbütün dama atıldı. Bahçe- nin solundaki açık çayırlıkta gayet şen, şakrak, kivrak bir Arnavut örkestrasıdır başladı. Gür sesli bir kadın okuyucu, bir klârnet, iki lâvta, bir keman, bir de kalın kasnaklı, kalımı pirinç zilli teften mürek- kep olen bu küçük ve çok sesli orkestrayı bir gramofon çalıyordu. Çalınan şey, © kadar canlı, o kadar oynaktı ki bu başlar başlamez, bahçedeki bütün çocuklar, haydi birden hurya o tarafa! İçinde, ara- da lir «Ya more ya More ya!» sözleri de geçer bn Arnavut havası herhalde yeni Şıkmış olmalı ki ben bunu o gün gramo- fonda ilk olarak işitiyordum. Yalnız ço- cuklar mı ya, çocuklardan sonra hemen herkes o tarafa döndü, incesazı filân u- nutup bu havayı dinledi. Bazı yerlerde incesaza piyanolar, klürnetler, — neyler, zurnalar, darbukalar, hattâ çığırtmalar ilâve edilerek bu mübarek sessiz sazın ses kabiliyeti artırılıyor. Fakat bazı yer- lerde hâlâ ve koskoca gepgeniş bahçeler içinde, hem de sert rüzgârlı havalarda bin beş yüz kişiye beş kişilik sivrisinek vızıltısı dinletilmeğe uğraşılıyor. Yanımda bizim muharrir ve ressam arkadaşlardan üç kişi daha olduğu halde bana geçenlerde uzun çarşıda sazcıların hepsi de Anadaolulu olmak üzere sekiz cura ve bağlama, bir kemençe, bir çığırt- ma, bir darbuka ile bir alay Niğde, Ür- küp, Konya, Sıvas, Kastamonu, Bolu ha- BON POSTA - HADİSELCER. İKARŞISINDA — Birader sabahtanberi seni arıyorum. Heyecanlı heyecanlı konuşan — doslu- mün yüzüne baktım: — Yahu bu ne hal? Kan ter içinde kal- amışsın; şöyle bir otur, nefes al! — Yok, pek oturacak değilim, hemen gitmek istiyorum. — Hele otur, beni niçin aradığını an- Tat! — Kara gözüne âşık değilim ya, işim var da onun için arıyorum. — Orası malüm.. fakat işin ne, onu an- liyayım! — Bana yüz lira lâzım. — Yanlış getmişsin azizim, ben ne te- feciyim., ne de banka müdürü. — Arkadaşımsın.. yüz lira istersen, senden buz gibi soğu- rum. — Vermiyecek misin? — Olsa belki verirdim.. fakat yok ki! İçini çekti. Koltuğa bir külçe halinde düştü: — Mahvoldum! Dedi. Şaşırmıştım. — Başına bir felâket mi geldi, ne ol- dun? — İşimden kovulacağım! — Anladım. Kasadan para aldın, yori- ne koyamadın! — Namusuma taarruz ediyorsun! — Estağfurullah, aklıma geldi 'de... — Bildiğin gibi değil. fakat işimden kovulacağım muhakkak. — Yüz lirayı ne yapacaktın ? — Söyliyeyim.. on lirasile bir şapka a- lacaktım. Altmış lirasile kostüm yaptıra- caktım.. yedi sekiz Hirasile de ayağıma bir çift iskarpin uyduracaktım.. geri kalan da gömlek, kravat, çorap, şu bu masrafı- na gidecekti. Baksana şu kılığıma, elbi- sem eskice, şapkamnın rengi biraz solmuş, iskarpinim pençel — Beninikiler de öyle, fakat bu yüzden işimden kovulmuyorum. — Tabil kovulmazsın, senin evin ve i- şin İstanbul tarafında, benim evim İstan- |bul tarafında ama işim Karaköyde.. Eğer bu sözlerinden bir şey anladımsa karadut gibi kara © — Anlamazsın, benim gibi başına felâ- İket gelsin man anlamaz musın an- İar mısın gi m. — Anlıyamıyorum vesselâm, | da anlıyayım. Anlattı: — Evvelki gün Köprüden geçiyordum. Baktım köprüyi oyayorlar, Kendi ken- dime: «Hayırdır inşallah, dedim, bakalım | sonu ne olacak?..» İki gün geçti ge | di.. gazetelerd r havadis çıktı. Sırt h- |mallarının köprüden geçmeleri yasak e- dilmiş. Demek oluyor ki boyanmıya baş- hyan, eski hali değişecek köpr malları lâyık görülmemişlerdi. * Köprünün boyanması daha devam edi- yor. Bir haftaya, on güne kalmaz biter.. Bugün sırtları küfeli hamallar nasıl ona lâyık görülmüyorlarsa, boya bittiği za- man da benim gibi elbiseleri eski, şapka- ları soluk, pabuçları patlak, olanlar da lâyık görülmiyecekler ve bir emirle es. ki elbiselilerin de köprüden geçmeleri barl anlat ı'yıısak edilecektir. İşte 0 zaman ben işime | gidemiyeceğim, devamsızlığım yüzünden işimden kovulacağım; aç kalacağım, rüneceğim.. şimdi anladın ya, ne bi bir ihtiyaç karşısında senden yüz lira iş- temeğe geldim. İMSET Trabzonda dükkânların açılıp kapanma saatleri Trabzon (Hususi) — Trabzon bele- diyesi bazı tücecar ve esnaf tarafından yapılam müracaatları nazarı itibara a- larak bütün mağaza ve dükkânların sa- bah yedide açılarak akşam saat on se- kiz buçukta kapanmasına karar ver - miştir. Yalnız zaruri ihtiyaç maddeleri satan ve kullanan müessesat bu karar- dan müstesna addedilmektedir. vaları dinlettiler, doğrusu bunların en hafifi pazar günü sözde dinlemiş oldu- Rum o sersiz, sadasız incesazdan bin kere daha sesli, cünbüşlü, tatlı ve şatafatlı idi. Mademki incesazı büsbütün bırakamı- yoruz, onun çok zayıf olan eski kadrosü- nu bazı yerlerde olduğu gibi başta bol sesli ve bol ahankli klârnet olmak üzere piyano, rtey, yahut flüt, çığırtma, darbu- ka, zil filân gibi şeylerle genişletmeliyiz, Osman Cemal Kaygulu — Arkadaşın olabilirim. Fakat benden | Deniz ve denizcilik: Talhisiz bir gemi 13 K denizaltısı ( 48 ) kişi 57 saat suların altında ümitsiz bir vazi; kaldıktan sonra çelik tabutlarından nasıl kurtarıldı Yazan: Ahmet Cemaleddin Saracoğlu... Tıpkı insanlar gibi, gemilerin de talih- Nleri, talhsizleri olüyor. Siz buna tesadüf deyin, hürafe deyin, ne derseniz deyin bu böyledir. Mezelâ ilk seyahatini yapar- ken bir buz dağına çarpıp içindeki yüz- lerce kişi ile denizin dibini boylayan meşhur (Titanik) e talihli gemji dene - mez ya!... Buna mukabil uzun ve şe- refli ömürlü talihli tekneler de vardır. Her ne ise, biz (K. 13) denizaltısma dö- nelim: 1916 yılı sonlarına doğru — (Tairfleld) tersanesinin kızağından denize yepyeni pırıl piril bir denizaltı gemisi kayıyordu. (K. 13) markasını taşıyan bu yeni de- nizaltı gemisi (2600) tonilâto hacmin - de kocaman bir şeydi. Zamanının deniz- altı kruvaörü ismile anılan (K. 13) 334 kadem boyunda Ve çok sür'atli di O za- manlar dehizaltıların sür'atleri çok aşağı olduğundan -bunların .deniz üstü filola- rile birlikte seyirleri mümkün olamıyor- du. İşte (K. 18) bu yüzden seri bir de- nizaltı olarak resmedilmişti ve İngiliz bahriye nezareti harp için (K. 13) den pek çök şeyler bekliyordu. Yeni denizaltı gemisi düşman casus- larının gözlerinden irak bir yerde tecrü- belerin! yapabilmesi için (1916) birinci- kânununun (29) uncu günü (Firth of Ciyde) deki (Gareloch) koyuna getiril - di ve bir ay müddetle tecrübeler yapıldı. (K, 13) su üzerinde iken istimle seyre- den bir tekne olduğundan denize daldığı zaman küçücük bacşları içeriye alınıyar- du. Mütehassıslar her şeyi muayene etti- ler ve muvafık buldular, Yalmız kazan dairesinin havalanması ile baca kapak- ları tertibatı yolunda değildi. (Falrileld) direktörlerinden ikisi ile nezaret müte- | hassısları teknenin tekrar havuza soku- larak bu mahzurlarının da giderilmesine karar verdilor. Yalnız hâvuza gidilmeden İevvel (15) dakika devam udecek bir dah ma daha yapılacaktı. (K. 13) de mutattan fazla zabit ve ef- rat vardı: (55) bahriye zabiti ve neferi, (11) bahriye nezareti mütehassısı ve (14) tane de (Tairfield) tezgâhları memuru yani cem'an yekün (80) kişi... Son dalış O gün hava mutat hilâfına çok güzeldi. Öğleden sonra saat üçte (K. 18) sonun- €ü tecrübesini yapmak üzere yavüş ya- 1 Lâkin kazan dairesinin dört örü acele ile kapanmamış oldu- |ğundan gemi dalar dalmaz kazan dairesi su ile dolmaya başladı. Vaziyet mühim ve feci idi. (K. 13) ün süvarisi kaptan (Herbart) sarnıçların boşaltılmasını, omurgadaki kurşun safranın lâçka edilmesini emretti. Lâkin (K. 13) bir türlü yükselmiyor (55) kadem derinlikte sanki mıhlanmış gibi durmakta devam ediyordu. Artık geminin kıç kompartımafıları ta- mamile suların istilâsına uğramış ve (32) kişi boğulmuştu. Suların hücumun- dan masun kalmış ölan baş taraf kompart manlarında ise (48) kişi vardı ve bun- lar da her an ölümle karşılaşıyorlardı. Mütchassıslardan, tecrübe görmüş deniz- cilerden mürekkep alan bu (48) kişi va- ziyetin çok nazik ve ümitsiz olduğunu görüyorlardı. Lâkin küçük bir telâş, bir şaşkınlık emaresi göstermiyorlardı. Teknedeki müvellidülhumuza — ancak sekiz saat bu (48) kişiyi yaşatabilirdi. Binaenaleyh bu sekiz saat zarfında ya tekneyi yüzdürmek, yahut ta bir çaresini bulup tekneden çıkmak icap ediyordu. Ölümle karşı karşıya (Fairfield) tezgühları memurları ile bahriye zabitleri (K. 13) ü yüzdürmek için ellerinden geleni yapıyorlar, bütün Bgayretlerini sarfediyorlardı. Mesele kıç taraftaki sarnıç valflerine — irişmekti. Halbuki geminin kıç tarafı su ile dolmuş olduğundan oraya kadar gidebilmek im- kânsızdı. Bereket versin ki (E. 50) markalı de- nizaltı gemalsinin süvarisi (K. 13) ün da- lışını görmüş, dalışı beğenmemiş ve yeni geminin bir felükete doğru gittiğini tah- min ederek (K. 13) ün daldığı yere bir şamandıra atmıştı. Sonra (Komet) 170- morköründe bulunan (Fairfield) direk- törlerinden birisile buluşmuş ve (K. 18) ün daldığı yerden suyun yüzüne çı- . kan çok mikdarda hava habboeleri ğünü söylemiş ve bu suretle bir karşısında kalındığı tahakkuk el Artık tehlike işaretleri kal dalgıçlar iş başına çağırılıyor, herke$ © za mahalline koşuyordu. ©O sularda demir üzerinde yatan samer) ganbotunun süvarisi de eli bütün vesaili (K. 13) ün kurtarılmâ& tahsis etti ve dalışından tam (İ1) ' sonra (K. 13) ün batmış olduğu nok'a ” mamile tesbit edilmiş oldu. . Denizaltı gemisine inen ilk — dali elbiseleri parçalanmıştı. O civarda f yeni bir dalgıç elbisesi olmadığında! mil uzakta bulunan (Fairlield) teri Ü' &inden otomobille alelâcele yeni bir © Bıç elbisesi getirildi ve (K. 13) teknesifl kadar dalan dalgıç çekiçle tekne "1 na vurmaya başladı. ö Bu çekiç darbelerine teknedemi de.: vap veriliyordu. Demek k3 (K. 18) 167 ler henüz sağ idiler, Bütün Bu müddet zarfında (K. 13) hava o kadar bozulmuştu ki çakılan! kibrit bile yanmıyordu. Herkes gü le nefes alıyor, uzun ve yorucu bir Ki dan dönmüş gibi derin derin soluy?' ’ı Nihayet kaptan (Horbert) ile diğer “J zabit kumanda kulesi kapağından # rıya çıkarak su üzerine irişmeğe V? ziyetten yukarıdakileri haberdar - eHi” Be karar verdiler. gb Bu hususta tazyik edilmiş hava ktft' * lerine çok yardım edecekti. (K. lî)dd henüz sağ bulunanlar vasiyetnamel yazarak bir teneke kutuya koy'ı"'hâ (Herbert) ile arkadaşı, bu iki cesüf " fedai insan kutuyu aldılar ve cesâ! kumanda külesine fırladılar. (Herbt sağ olarak suyüü yüzüne çıkabildi, YABİĞ arkadaşı hava tazyiki yüzünden dümed dairesine şiddetle başmı çarparak herteli öldü. Her şeyden evvel hava.. HMI | (K. 13) de bulunan zavallılara her den evvel saf ve taze hava lâzımdi. H men borular vasıtasile ölüm mahküm” |rına temiz hava verilmeğe başlandı. Her ne İse taze ve temiz hava gelmeğ? başlayınca içeridekiler hemen kend”'* ne geldiler. Sonra (K. 13) ün baş tarafının elti Çelik halatlar geçirldi. Geminin kı$ ; ü Pralfı su Ce dölmüuş, yanl ağırlaşmış V€ mura saplanmıştı. Baş tarafında İS€ yoktu. Diğer taraftan (K. 13) (55) ka derinlikte batmıştı ve uzun boylu y tekne idi. Bu itibarla kıç yerinden 0YF mamak şartile baş taraf yukarıya ka rılırsa baş tarafın su üzerine çıkmasi muhtemeldi. (K. 13) ün içinde kalanlar da kenl; rine gönderilen tazyikli hava ile sul istilâsına uğramış — kompartmanla! bir kaçını boşaltmaya muvaffak oldulâfı Nihayet geminin burnu suyun üzef | de göründü. Artık sağ levhaları (OW;»J tilen) lâmbasile kesip bir delik « ğ işi kalıyordu. | Saniyelerin kıymeti büyüktü. Çî';": şayet hava biraz bozmuş olsa (K. 13),," kiler mahvolmuş bulunacaklardı. D', taraftan geminin kayıp tekrar bat da variddi. , Hummalı bir faaliyetle çalışıldı. gd nildi vo nihayet delik kesilerek ÖÜT €| pençesinden hemen zorla lan zavallılar birer birer çelik tabutl rından çıkarıldı. u”’! grrl (K. 13) te kalmış olan 46 kişi (57) saat mahpus kalmışlardı. Bunl4f, | kurtarılması denizaltı gemileri tar h' hemen hemen hiç görülmemiş bir ) (K. 13) ün içindekiler kurtarıldi birkaç saat sonra gemi birdenbire t€ battı. şontâ Altı hafta kadar uğatışıldıktan ’ (K. 13) büsbütün yüzdürülerek bı;v ılmdnıumkdınıonrııckrııipa-' Birdiği zaman (13) rakamı artik & gı müyordu. Eski (K. 13) yeni (K. 14 muştu. Geliniz de (13) Yakamının Bürsuz ve talihsiz teknelerin yetine inanmayınız. A, Cemalettin