. Fasın 700 karılı S N POSTA ultanı Ölen eski Sultan dünyanın en zalim adamı idi! İçine sevmediği karılarını bindirdiği trenleri birbirile Sarpıştırır, Yaralarına aslanlara Mahlü Pay Şikada ölmü; Yatı geçiren dan biridir, Mülüy tahtından atmasın trmedey, ed Mesel is Kirt Cida wiki İŞİ ihtilâl bastırmaya çalışan Tay k . temizlemek oldu ve bütün sa- eme büyük divanhanesinde top- nn AK ğabeysinden kalan 700 karısı” hn Li önünde, bu zavallıların birer Ba ii bacaklarını budattı. «Suç- “rteğ hafif olanların dişlerini sök- du. m dişleri onlara zorla yuttur- keski, çimlerden bazılarının gözlerini 'N bıçaklarla oydurdu. Yaralarının np mum ile tedavi edilişlerini zevk- ği ye ulanların içinde kıyam hareke- TŞi ordu sevketmiş olan elebaşı Yam, © Vardı. Hafid, bunu en sona sak- di MI İçinde kımıldanamıyacağı bir demir kafese kapatmış, ve Yükleterek payıtahtta dolaş- ir ettirmiş, halkın taş ve çü- ta hücumuna uğratmıştı. Bun- Ve hattâ aslanlşrile maruf bahçesine nakledilen ( Blrubi, bırakılan aslanlara yedirile- > in, emu , yük» Sefirler bu şenliğe çağırıl N Sefizi pu garip huylarına alışkın lerin, Van bi » Du daveti de onun garabet- İnn meyg. i diye telâkki etmişlerdi. Sul. Ti aç Yana ayak basâr basmaz Elruhi- kin ç ortasına sürmüşlerdi. Yaku pp da ümit edilmedik bir hâdise Pektiği ulmuştu. Aç aslanlar, günlerce dönmüş zap ve işkence ile iğne ipliğe Yaklaşı, Olân kurbanlarına kükreyerek Yenecek, yaklaşmaz geri çekilmişler ve Arklarinı Parçalayacak bir şey bulama- ye Böstermek isterlermiş gibi bir Ertogi mişlerdi. Br dey try, daş yumu AN say hay ra Bünlerie cekti, Bu, sek Fiğay Düşte Si Olân, rdi, Bünü, gördükleri bu vahşeti Mulay Hafid mek maksadile saraya topla- ”, Sülteni beklerlerken, dışarı- yi silâh Sesi İşitmişler, biraz e i nm içeriye girdiğini gör- ni çilerin ricâlarını dinliyen 2 ye mütcess' bir eda ile; Mile, ldınız, efendiler, demişti. E- ğe Zi yerine getirmek isterdim am- : Bim daha birkaç dakika evvel *.€limle temizledi i ini Kalem edim. Silâh seslerini GS kiymetli bir define saklıyor di- yakalattığı psyıtaht valisinin ka- Mi türlü i tli bir mahzen- ta Yy Hafid ağabeysinin Bitinya 1, İyon tebaasına ve 700 ka- e Karılarını bip hayvan Tag Psd gören Hafid, bunların gözle Bakir, çırıl plak Mafidin beş sene süren saltanatı kardeşini e başladı. Mahud ihtilâli vücuda ge- “si lebiyat ile uğraşan Hafid, şiir yazar, dini leri kaleme alır ve bunları kendi cebinden Mi Beler, Kardeşinin hazineyi o tamtakır o bırakan iü a Sayışından bıkan çöl kabileleri Hafidi kış- ona bir kıyam hazırlattılar. Muvaffak olun- ODU Sultan ilân ettiler. Hafid tahta çıkar çık- | | | muhaliflerinin gözlerini bıçaklarla oydurarak kaynamış mum akıttırır veya bunları aç yedirir, bıktığı kadınları derin havuzlara attırarak boğuluşlarını seyrederdi a sultanı Mulay Hafid, son günlerde Bel- $ bulunuyor. 25 senedenberi, menfa ha- bu adam dünyanın en zalim insanların- Aç aslanlar Elruhit saray baliçesindeki muazzam havuzun kenarına dizdirtir, kendisi aralarından geçerken dilediklerini iterek suya düşü- rür, ve onlarin isterik bağrışlarla suya yuyarlanışlarını ve sonra da yüzme bil- mediklerinden çırpına çırpına boğuluş- larını vahşi bir zevkle seyrederdi. Kalb hastalıkları olan daha ihtiyarca 'karılırına, başka türlü bir oyun oyna- mak istiyen Mülay Hafid, Avrupa sefir- lerinden birinde gördüğü aşansörden İsti» İade etmişti. Bunun için sarayında beş katlı bir kule inşa ettirmiş, buraya bir a- sansör koydurmuş, ömürlerinde asansör nedir bilmiyen, görmiyen zavallı basta kadınları buraya kapayıp, asansörü dr şarıdan işletince, bir çıkap, bir inerek ne- ye uğradıklarını bilemiyn kadınların he- İecarırdan fıkanışlarını da gene ayni hay- vanca neşe ile temaşa etmişti. Hafid Avrupa seferinde trenleri gör- müş, bayılmış; memleketinde küçük mik- yasta bir demiryolu yaptırmıştı. Trenle- re sevmediği karılarından bazılarını bin- dirir, mukabil cihetten gelen başka bir Yokomaotifle bu treni çarpıştırır, bu hen- gâme esnasında korkudan çığlığı basa- rak, kendilerini trenden aşağı stan 2a- vallıcıklara bakar ve gönlünü eğlendi- rirdi. Hafidin bayıldığı bir oyuncak ta fır dö- nen, kalkıp inen berber iskemlesi idi. Resmikabüllerde, büyük seremonilerde birden bu iskemleye atlayan Hafid, dön- me dolap gibi, iskemlesinde döner döner, kahkahalar atardı. Karılarının resimletni bizzat çekerek, an'aneleri mucibince, onları efendilerin- den başkasına yüzlerini gösterdiklerin- den dolayı aforoz ettiren Hafid zengin ziyafetler merakında idi ve bu ziyafetle- rin sonunda da, erkek davetlilerine, o "gece için, haremdeki karılarından birini peşkeş çekerdi. * Hafidin, 1911 de, Fransadan 20 milyon borç alması, meşhur Agadir hâdisesini doğurdu. Almanya tebaasının menfaat- İerint korumak esbabı mucibesile Pan- yi yememişlerdi ter zırhlısını Fosa gönderdi. Almanya ile Fransa arasında harbin patlak vermesi gün, kattâ saat meselesi olmuştu. Lâkin Fransız Kongosundan mühim bir parça- nın Almanlara verilişi bu tehlikeyi orta- dan kalılırımışlı, General Lyouty Fasta, Fransız manda- sını kurunca Mülay Hafid de kardeşi le- hine tahttan feragat ettirilmiş ve Barse- lona sürülmüştü. Büyük barpte Yastan Fransızların mandasını kaldırmak istiyen Almanlar Hafide yanaştılar, ona tahtını vadettiler. Mulay kabul etmeyince Mata Hariyi başı- na musallat ettiler. Bunda da isabet et- mişlerdi, Zira, Hafidin ne derece kadın düşk'inü olduğunu biliyor ve sehhar ca- susun da bu işde muvaffak olacağına ina- nıyor'atdı. Nitekim, Halid Mata Hariye tutulmuş, ve İspanya sahillerinde bekli- yen U.35 denizalu gemisi ile Fasa geçme- ğe razı olmuştu. Lâkin sun dakikada, ka- dınm önâ karşı beslediği sevginin cali ve vazifesi icabı olduğunu hissettiğinden sözünden caymıştı. ) Harpten sonra, Belçikada gayet harap, sıvaları dökük, çatısı akan ve mobilye namına birkaç sandalya ve bir masası 0- lan villâda oturan Mülay Hafid, yıkan- wak isteyince bahçesinden geçen çaya girerdi. Avuçlar dolusu parayı gözünü kırpmadan; içi sızlamadan *savurani bu Fas sultanının, zenginlik zamanından yalnız bir mirası kalmıştı. O da gümüş İrenkii otomobili idi. Bazı geceler, buna İbinetek Parise yollanır ve eski dostla- İrından İspanya kral on üçüncü Alfons ile buluşur. Parisin kuytu barlarından birinne sabaha kadar eğlenirdi. “ızmitin elektrik işi İzmit (Hususi) — Kâğt ve karton İfsbrikasından İzmitin elektrik ihtiya” cı temin edileceğini yazmıştım. Bu, iş bugünlerde son haddine gelmiş bulun- Imaktadır, belediyenin yaptırdığ: santral binası ikmal iş ve şehre cereyan İ vermek üzeredir. İzmitliler, nihayet 10- 15 gün zarfında bol bir ışık nuruna ka- vuşacaklardır. Tarihi tetkikler: Satılık vil “dala 1 âyetler ve kiralık kadılıklar!.. *y x Vilâyetler kim çok verirse onun üstünde kalıyor; hazinede para tükenince yeniden satılığ mütevelli fermanları sarra çıkarılıyordu. Tımar ve zaamet ve kırdırılıyor; sarrafların gönderdikleri eşkiya kılıklı ve eşkiya kalpli adamlar memleketi soyuyorlardı Yazan : Monteskiyo) müstebit hükümeti güzel bir teşbihle ve cildlerle kitabın anlatamı- yacağı bir kuvvetle tarif eder. (Kanunla- rın ruhu) adındaki kitabında olan bu ta- rif şöyledir: . «Lilizyana vahşileri bir ağacın meyva- gını almak için onu dibinden keserler.» Cumhuriyet devrine, hele 1908 Inkılâ- bna kadar Osmanlı imparatorluğunun da Lüjzyana vahşilerinden bir farkı yoktu. ni padişah ve her yeni vezir'dev- let işlerini düzeltmekten, halkı mes'ut etmekten ve bilhassa imparatorluğu yük- şseltmekten bahsederdi. Fakat bunların içinde muvaffak olanları pek azdı. Fransa büyük ihtilâlinin kopmasile be- raber dünyadaki demokrasi mefhumu, fi- kirden harekete intikal ediyordu. Büyük Avrupa medeniyetinin dolu dizgin ilerle- miye başladığı bu devirlerde Osmanlı im- paratorluğunun hali her zamandan daha berbattı. İstanbulda da bir inkılâp olmuş sanılıyordu. Çünkü hamiyetli olmasına rağmen yavaşlığile meşhur olan birinci Abdülhamit ölmüş ve üçüncü Selim genç yaşta tahta çıkmıştı. Herkes bütün ümidini yeni bağlamıştı. Genç bir padişahın her şeye bedel ol- duğu sanılıyordu. Üçüncü Selim tahta çıkar çıkmaz bu ü- mi küvvetlendirecek sözler söyledi. Ruslara karşı sepelerdenberi devam &den harbi zaferle bitirecek, Rumeli ve Ana- doludaki mezalime rihayet verecekti. Halkuki ordunun bulunduğu hal de, n vaziyeti de her zamandan fena bulunuyordu. Hazinede para yoktu. Fakat ne çıkar? Bunu bulmak gayet kolaydı: İmparatorluğun başlıca büyük vilâyet ve sancaklarına yeni paşalar, yeni beyler toyin olundu. Bunların her biri aldıkları memuriyet mukabili muayyen bir para vermeğe mecburdu. — Filân paşanın Caize verecek parası yokmuş! — O halde falan paşayı tayin ediniz. A- mn dünyalığı var deyu söylerler. Sazdan kslemler pürşümen kâğıtlar ü- zerinde cızırdıyarak tâlik yazı ile bir şey- Jor karalar ve evvelki paşanın yırtılan fermanı yerine yeni paşanın fermağı ya zılırdı. Kazanç yolu genişti! Bir paşa gelip vezire veya bu işle meş- gul olan kâtiplerden birine şöyle fısıldı- yordu: — Paşa hazretleri, Musul eyaletini Ko- cakavak Hasan Paşaya lütuf buyurmuş- sunuz. Dört bin altın vermiş. Halbuki ben ol vilâyete beş bin altınla talip olduğu- mu arz buyurmuştum. Hiç tereddüt edilmezdi. N — Allah sizin gibi hayırlı adamları ek- sik eylemesin! Elbet bu yanlışı hemen tashih eyleriz. Gene birincinin fermanı ya yırtılır, ya- but başka bir vilâyete çevrilirdi ve fkin- cisi namına yeni ferman yazılırdı. Veliler büniardan başka vezirlere, kâ - tiplere, müfti ve kazaskerlerle bu işte eli olanlara ayrıca hediyeler vermiye mec- bur oturlardı. Bir vali yanında ocar tahsildarlar, bı- çaklı ve silâhlı adamlar, bir sürü uşak ve saire olduğu halde yola çıkar; vilâyetin eski memurları stıhır ve yenileri iş başı- na geçerdi. Valiler ne kadar kalscaklarını bilmez- lerdi. Çünkü çok geçmeden gene parasız- lık başlayınca vilâyetler yeniden müzâ - yedeye çıkarılmış gibi yağma edilir; Es- kileri sebepsiz azlolunurdu. padişaha memlike Bunun için her vali gittiği memlekette| ortalığı kasıp kavurur; fıkaranın çanak çömlek ve döşeğini alır; zenginin malla- rını ve parasını müsadere eder; az 7a - manda yükünü tutmıya, hiç olmazsa öde- diği parayı bir kaç misli olarak geri al- Kısa bir zaman sonra onun yerine ve dahâ sonra da ikincinin yerine gelerler de ayni suretle hareket ederlerdi. Böyle- likle mem'eket müthiş bir yağmaya tu - tulmuş olurdu. Turan Can Ötedenberi Anadoluda ve Rumelide (â- yanı memleket) gdile o memleketin sözü geçen adamları vardı. Bunlar halk aâra- sında hürmet ve itibar kazanmışlardı. A- şağı yukarı halkın arzusile iktidar mev- kilne gelen reisleri andırıyorlardı. Esasen büyük mülk sahipleri olduğu için halkı soymağa ihtiyaçları yoktu. Fakat bir kı- sım Valiler kendilerine kafa tutan bu a- damları ya mahküm ettiler, yahut mem- teketlen sürdüler. Yerlerine kendi adam- larını (âyanı memleket) olarak ilân etti ler. Bunlar fakir, serseri ve çapulcu &- damlardı ve efendilerinin arzularına hiz- metten başka bir şey düşünmezlerdi. Hal- kı büsbütün goymağa başladılar ve vali - lerin karşısında onların zulümlerini bin - nisbe azaltan halk mümessilleri de kak madı, Her kazada şehir kâhyaları vardı. Fa- «at bunlar alelâde insanlardı. Sözlerini geçiremezlerdi. Mütegallibe burlara iste- diklerini yaptırırlar; sonra kendilerine sorulunca: — Bize ne, şehir kâhyası bilir! Derlerdi. Şehir kâhyaları cezalandırı lir, asıl fenalığa sebep olanlar cezasız ka“ ardı ılar ve kazaskerler ise memuriyet yerlerine gitmeğe lüzum görmezlerdi. Muayyen bir ücret mukabilinde kendi rlerine dilediklerini gönderirler ve iş vi de onlara gördürürlerdi. Böylelikle adalet te bir takım yağmacılar ve cahille- rin ellerinde can veriy; Bundan başka mi zeamet sahipleri deki mütevelli ve aa kâğıtlarını dolgun paralarla sar. orlar; bir sene, iki veya üç sönraki âşar ve vergileri kırdırarak »şin alıyorlardı. Sarraflar da nerede &- car ve kırıp dökücü, insafsız serseriler yarsa onları yollarlar, iltizam edilen â- şar ve vergileri diledikleri kadar zamme- gerek bin türlü işkence ile tahsil eder - lerdi. Bu suretle meselâ beş bin kuruş gö- Wiri olan bir timar ve zeamet fermanı on beş yirmi sene içinde yirmi beş bin kuru- Şa kadar yükselmişti. Böylelikle memle- ketin vergilerini sarraflara kırdırarak yağmscıları saldırtmsk usulü bir veba g'bi her tarafi sarmıştı. Halk valilerle (âyanı memleket) ten şi- kâyet edince devlet tarafından herkesin hakkı verilmek için (mübaşiri mahsus) namile memurlar gönderilirdi. Fakat bunlar da kayırılmış adamlardı. Ferman okunur ve mübaşirin Ücreti valiler tara- fından bir kaç mislile toplanıp verilerek geri yollanırdı. Şikâyetler yeni bir takım vergileri doğurduğundan halk boynunu büküp ve pabuçsuz ayaklarını kızgın top- rakla buz tutmuş çamurlarda sürür, ses çıkarmazdı; * Üçüncü Selim böyle bir zamanda tahta çıktı. z Celâdet göstermek istedi. Memleketi düzeltmek ve düşmanları mağlüp etmek için kemen işe başladı. Ne yapsa beğenir İZ: «Kendi bendelerini taltif ve terfi ef « tirdi. Şehzadeliğinde onu gücendirmiş ©- len tersane emini (Selim ağa) ile oğlu (Nazif Efendi) nin boyunlarını vurduras rak mallarını müsadere etti Çünkü «mükâfat ve mücazat devlet ku. şunun kanatları demektir. İdam ile saire ibret gösterilmiştir. Taltif ile de teşçi edilmiştir.» > Arlaşılan «fazilet, kanun ve adalet, in kudretini bilmedikleri gib! henüz işitme- mişlerdi, Turan Can Devrakânide yakalanan kaçakçılar Devrekâni: Kastamonuda ( Husu - si) — Son bir kaç hafta içinde I2I ki- lo kaçak tütün yakalanmıştır. Kaçak - içılardan Ayancığın Samay köyi lÖmer Ali oğlu Ali, Kürenin #köyünden Kürt oğlu Zeki mahkemeye verilmişler, sltışar ay hapse mahküm olmuşlardır. Taşköprünün Akçekese köyünden Akman oğlunun muhakeme- si henüz bitmemiştir.