27 Yaziran “ Son Posta ,, nın tefrikası: — Ben gelmeden evvel o onunla da! konuştunuz, anlaştınız değil mi?.. Sizinle anlaştıktan sonra onunla da dost olmak pek kolaydı zaten... Fa kat şimdi bunların ne lüzumu var? Bu geceyi geçirmeğe bakalım, Bir kere | üçümüz bir arada herkesin ortasına; çıktıktan sonra biz de alışırız, bizi ta-| rıyanlar da... Ondan sonrası büsbütün kolaylaşır!, Hüsamettin, başını eğdi. Süheylâ - nın, demindenberi güler yüz'ü görün- mek için kendi kendini ne kadar 2or- ladığını anladı. Hiç sesini (o çıkarmadı. Kendi odasına geçti. Genç kadın, aynanın karşısında bir kere daha üstünü başını gözden geçir- dikten sonra dışarıya çıktı. Fehamet de hâlâ misafir odasında, giyiniyordu. Kıskançlıktan artık bir çılgma dönmüştü, Kapıya doğru yürü-| dü. Gene ortalığı dinledi: Süheylânın sesi, şimdi'de yemek salohundan geli - yordu. Apartimanın deniz (tarafında kimse kalmadığını anladı. Kapıdan çık tı. Oraya doğru yürüdü. Süheylâ ile Hüsamettinin odalarını merak ediyor- du. Koridorun sonuna gelince durdu. Ortalığı bir kere daha dinledi, lânın oda kapısı açık duruy 5 ye girdi. Şöyle bir göz gezdirdi. İştel burası kendisinin olacaktı! Fakat hâ - lâ bir başkası yatıp kalkıyordu. İşte! sandalyenin üstünde ipekli bir kimo -| no. Kanapenin üstüne atılmış bir ev| elbisesi... Bunların hepsi Süheylânin! idi, Tuvalet masâsının üzerinde de Hü-, samettinin getirdiği güller duruyordu. Fehametin yüzü öfkeden, hırstan kırışmış, çirkinleşmiş, dudakları âdeta çarpılmış, gözleri kısılmış: İçinden kıs- kançlık alevi fışkırıyor; hep öyle etine yapışacak kadar dar, yeşil satenden es vabı, yatak odasının laşluğu içinde es- rarlı, vahşi bir parıltı ile ışıldiyordü.. Birdenbire atılacak, eline ne geçerse, hepsini parçalıyacak, oçiğneyecek, bu on on beş günlük gelin yatağını, bü - tün bu keten çarşafları, ipekli örtüleri, | yeni açılmış lâvanta şişelerini, krem | kutülarını, kristal tuvalet takımlarını hepsini darmadağın edecekti! Odanın*ortasına doğru yürüdü. El yarın boylu boyunca inen kalın perde- lere yaklaştı. Biraz dinledi: | | İçeriden doğru bir hışırtı duyar gibi oldu. Perdeyi şöyle biraz:araladı. Son ra birdenbire açtı: Hüsamettinle göze geldiler. O da içeride giyiniyordu. Feliametin dudakları hakaretle, is- tikrahla büküldü: — Maşallah, böyle mi olacaktı? Demek ister gibi baktı. Hüsamettin onu görünce şaşamış, elindekileri bırakmıştı: — Ne war, ne arıyorsun burada?, Ni- ye geldin?.. İt, (el. Şimdi burada bir gürültü çıkarmak)ta anlarım: Bu kadın hâlâ seni sevi - SON POSTA 30 BÜYÜK | AŞK ROMANI Yazan: K. R. Enson ak»! hizmetçilerin önünde maskara olmıya- ha heylâ şimdi içeriye giriverse ne ole Git Allahaşi rürlerse ne y uri Fehamet, ona doğru yürüdü. Hüsa- mettin, sevdiği kadının hırstan, öfke - Diye yalvardı. Fehamet gene doğ -İden çizgileri değişen, kırışan, tanınmaz ruldu: bir bale gelen güzel yüzünü görmemek — Ne yaparsan yap, artık! Dayana-| için, başını bile kaldırmaya korkuyor- mıyacağım, istemiyorum!.. du. — Peki amma benim ne kabahatim | — Birdenbire ne oldunuz?., Hizmet- var?, Bunun böyle olmasını sen kendin' çilerden korkuyorsunuz? o Süheylâ, istedin. Herkese karşı enimizi belli et- kuşkulanmasın diye içiniz titriyor. Dün miyelim, diye beni Yalovaya sen gön-!sevmiyorum, diyordun amma bugün derdin!.. rr pek kıymetli olmuş!. — Böyle olacağını bilir miydim?.. Sü! — Gene sevmiyorum, fakat ne yalan heylâyı bir yana birak, fakat senin de söyliyeyim. Şu bir kaç gündür çok ki- verdiğin sözden geriye döneceğini dü - barlık gösterdi, pek ağır başlı davran- şünmedim. Yahulmışım!, |. — Asıl şimdi yanılıyorsun!. Onunla| — Allah ikinizi de birbirinize müba- aramızda hiç bir şey yok diyorum sa- rek etsin! Şimdi öyle ise ben çekilip n gidiyorum!.. Güle güle oturunuz!. — Çılgınlığı bırak, diyorum Feba - Seni burada gö-| — İnanmıyorum, artık hiç bir sözü- ne İnanmıyorum!. — Peki nasıl inandırayım?.. Onu söy- mi — Hiç nafile saklama!, Ben ilk bakış- senin için de rezalet olmaz mı?. yor! — Ne olursa olsun, artık hepsini gö-| — Hiç zannetmem. Sevmiyor, diyen ze aldım. Sen benim değil misin?, Bu-|de sen değil miydin?.. Tası da benim odam!.. Bu apartıman be-| ( Dışarıda bir ayak sesi duyuldu. Hü- nim. Hepsi benim!.. Beni buradan hiç | samettinin gözlerindeki korku & se kimse çıkaramaz. tn arttı, Fehamet de biraz önce, sanki | — Çocukluk etme Fehameti.. Hepsi | kaçıp gidiyor gibi kapıya doğru yürü -| senin diyorum... Hepsini en kısa bir za|müşken birdenbire geriye döndü. Hü -; manda düzeltmek, yoluna koymak için | samettinin boynuna atıldı: sana söz veriyorum. Yalnız şimdi git, (Arkası var) . . . Şirketi Hayriyeden: . Boğaziçinin bütün mesireleri açılmıştır. Rumeli kıyısında: Altınkum: Rumeli kavağı mesireleri, çen Sular (Çırçır, Hünkâr suyu, Kestane ve Şifa suyu ve saire Büyükdere: Fıstık suyu, Gazinolar, Bendler, Sultan suyu, piya- sada Beyaz park gazinosu, Bebek: Bebek bahçesi, Anadolu kiyisında: Çubuklu mesiresi Mu- allâ ve arkadaşları tarafından mükemmel saz. Beykoz: Karakulak, Kaymakdonduran mesireleri bunlara otobüs servisi vardır. Salacak: Park ve Plâjı yeniden ilâvelerle açılmış ve yenileştiril. miştir. Boğaziçi methalinde Marmaradan gelen en temiz ve sıhhi hava burada alacaksınız. FAİDELİ MALUMAT Pazar sabahları nısıf ücretle ehven postalar yapılmaktadır. Pazer günleri her iskeleye mahsus sık sık vapurlar var ve ihti- yaca göre fazla poslalar kaldırılacaktır. Sarıyerde en son sistemde yeni inşa olunan Camlı balık lokan- tası ve gazinosu 3 Temmuz 937 Cumartesi günü açılacaktır. Bu lokantada yemek yemek pek hususi bir zevktir, Sütlüce mesiresi 4 Temmuz 937 den itibaren açılacaktır. —— | jgecek olsam o günleri hatırlarım. Basit Bir salep hatırası... Yazan: Kadircan Kaflı çalışı ü bir fine Ayni yerde yormux. Şakacı, pra -| ti, çünkü hatırlamıyacaktım. o Gk canda bir arkadaştı. Karakterlerimiz. canlık şey benim iştihamı büsbütün kama. çıkmış olamlı ki pek çabuk an - glıyor gibiydi. mik > Bir sabalı üç dört kişi ilerdeki bir çö Bir kış günü tramvayda indiğim sıra-| cuk birdenbire elini kaldırdı. Mubaag da onunla karşılaştık. ” İyaklaştı ve ona sordu: — Ne var? — Merhzbal.. 1 — Merbaha!. — Sütten kıl çıktı. Boğazım yanıyordu. Bir hastalığı önle- Uzun bir kılı kaşığın ucule çıkarıp gös mek maksadile sicak bir şey içmek ihti. verdi. : z yacını duymuştum. Salebin bu gibi hal) Yarısı içilmiş olan fincanı aldılar ve lerde faydalı olduğunu biliyordum. En | dolusunu getirdiler, O anda gözlerimde yakın sahlepgiye saparken onu da kolun- sanki yeni bir dünya açıldı. dan tutarak" Önüme baktım. Benim de fincanım he i müz yarıyı geçmişti. Dua ettim ki şura yek ili resimi dan da bir kıl çıksın, elimi Kaldırıp gös Dedim. R : ;)tereyim ve dolusu gelsin! İ iyi| 0 — Sahi, benim de boğazım o kadar İyi rikat çimi: : nd O gün hesap dersinde bir kurnazlık ak: ie Yıma geldi. Ertesi gün salep vardı. Yarıya kudar içtim. Sonra yavaşça çe ketimin eteğini yukarı çektim ve başım da, masanın altına bir şey düşmüş de ar) yormuşum gibi eğdim. Ceketimin ucun; dişliyerek oradan küçük bir parçayı Ko pardım. Salebin içine attım. Ezdim, k9 Karşılıklı oturduk. Saleplerin üstüne darçın ve zencefil de konmuştu. Yudum yudum içmeye ve şundan bun- 'dan konuşmaya başladık. Fakat arkada - şım birdenbire kaşlarını çattı ve fincanın içine dikkatle baktı: e e ve rıştırdım ve elim! kaldırdım. — Bir kumaş parçası... Mubassır bana doğru yürüdü ve sor; Hemen masaya vurdum ve garsonu Şâ-| pu; pi — Ne var? Ne istiyorsun? — Aman, dikkat edin. Müşterileri ka- çırırsınız! Garson da, patron da bundan sıkıldılar ve hemen yenisini getirdiler. Arkadaşım gülümsedi ve: — Onu selebin içine ben aimamıştım. Dedi. — Tuhaf konuşuyorsun! Elbet atmaz- sın. Bundan ne fayda var? — Vaktile atardım ve çok faydasını gö- rürdüm. Fincanı uzattım: — Bunda bir şey var. Alp baktı: ve attığım kumaş parçasını gördü. Hademeye seslendi. Yenisini ge vrtti, Büyük bir iştahla içtim. Arşimet # meşhur kanununu bulup da çrıl çıplak hamamdan çarşıya fırladığı zaman herhalde ancak bu kadar sevinç duymuş olabilirdi. Her gün ayni oyunu oynuyordum. — Ne zaman? Hem midem oldukça ısınıyordu, hem — iğ iken... de bütün arkadaşlarımdan daha çok içmiş — Nasıl?. olmaktan doğan bir gurur duyuyorum. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmi. yorum. — Ne zaman salep, süt ve hattâ çay İ- bir kurnazlık sayesinde aylarca bütün Diye genç kadına doğru bir adım at- Fısıltıyı andıran, bell belirsiz bir sesle, çabuk çabuk konuşmaya başla- dılar. Fehametin dişleri kısılmış, du - dakları titriyor, bağırmamak için ken- dini güç tutuyordu: — Sevgi dediğin bu mıydı?. Gözüm- le gördüm, bir odada yatıyorsunuz, iş- te... — İnan ki bir odada yalmıyoruz. Ben burada kanapenin üstünde yatıyorum; o da içeride... Hizmetçiler anlamasın diye gündüzleri yatağı toplayıp Kaldı- rıyor, işte bul. — Yalan, hepsi yalan! — Nasıl istersen öyle yemin edeyim! — Demindenberi sizi yanyana gör - mek beni deli etti. Şimdi de böyle ya- tak odanıza girince hiç bir sözüne inan- maz oldum. Dediğin gibi ayrı ayrı yat- sanız bile, geceleyin perdeyi &çıp bir odadan ötekine geçmek güç mü san ki?, Keşke “bugün buraya hiç gelmeseydim, keşke bunları hiç görmeseydim!.. Bu kadar ocı, bu kadar dayanılmaz bır şey olacağını bilir miydim?.. Fehametin soluğu kesilmiş denbire sustu; bayılıp oraya vert- cekti. Hüsamettin de hem sıkılıyor, bem korkuyordu. Hizmetçilerden biri- si görse ne diyecekti?. Yahu: da Sü - EO ANNA ANN İNİN La ALALEMCİ i bir- arkadaşlarımdan daha güzel bir kahvaltı etmiştim. p Anlatmağa başladı. Mektepte iken kışın bize salep veya süt verirlerdi. Fakat tabii istediğimiz kadar içemezdik. Ben o zaman ele avuca siğmi- yan meşhur yaramazlardandım. İştaham pek yolunda gidiyordu ve bir fincan salep yahut süt benim midemi ancak badana edebiliyordu sanki... Yemeklerden, iştihalı olarak kalkmak. Bu his, midenin tıka basa dolmadığına ve yemekleri iyice aktarabilmek için boş yer bırakıldığına işarettir. Kalivaltılar için büsbütün böyle değildir ama, ben sabah- ları hiç bir şey yememiş gibi aç bir halde sofradan kalkardım. Birinci gün: — Ben doymadım. Bir fincan daha İs- terim! Dedim. Bu sözlerim arkadaşlarımda alaylı ve sinsi gülüşlerile karşılandı. — Babanır evinde mi sandın kendini? Dediler. Ne yapabilirdim? Hafta tatilierinde eve gittiğim zaman bol bol içiyordum. Fakat deve gibi hör- gücüm yoktu ki bir haftalığı alarak mek- tebe döneyim, Haftanın birinci, hele ikinci günü gene salep ve süt hasreti başlardı. Hattâ bunü sabahları hiç vermeseler daha iyi olacak- Bir gün mubassır çıkıştı: — Hep sende mi çıkıyor bu! İşi kurcslamadı. Yarıdan aşağıya inmiş olan sütüm gi- diyordu. Yenisi gelecekti. Fakat yanıba- şımda oturan bir orkadaşım ayağa kâlk- U — Onları kendisi atıyor! Dedi. Bu çocukta bir gün önce kavga etmiş ve dayak atmıştım. — Kendisi mi atıyor? — Evet. Ceketinin ucundan koparıyor da... Mubassır ceketimin ucuna baktı. O zamana kadar ben de onu sanki ilk defa görüycrdum. Hiç farkına varmadan orada kocumen bir delik açılmıştı. Kumaş parçasile ceket yanyana ko » nunca benim inkârlarımın da ayrı bir suç olduğu anlaşıldı. Yeni salep geri gitti Eskisi de gel Tara bir hafta sütsüz ve salepsiz kal » dım. Bununlabersber haftalarca süren saltanatın tatlı hatıralarını hâlâ zevkle anarım. Yarınki nushamızda: Hasis şövalye Rusçadan çeviren: H. Alaz Yazan: Mih, Zoşçenko e va ..d