Hamidiyenin seyahati Kahraman bahriyelilerimiz 22 gün süren seyahatin intıbalarını nasıl anlatıyorlar ? Atinada meçhul asker abidesine çele nk konma merasiminden bir inltıba: Heybelideki sahil lokantasında yeme- ğimi yerken, yanım. daki masada oturan deniz — sübaylarının sohbetlerine kulak misafiri — oluyorum: — Burası da Ati- naya dönmeye baş- ladı... Yakında, de- Nize girsek, «eyangın var!» diye bağıraca- Biz! — Orası da çok si- cak demek? — Tabü... Hem o- rada sade hava de- ğil, insanlar da sı- cak... Arkadaşlardan birisi, buradan gider- ken ) ayağını | ormuş. Dün: , dedi, bunları geri vereceğim! sordu: Yirmi gün giyilen kundu- mı? lerek cevab verdi: kundura bir Türk bahriyeli- Si tarafından Atinada giyilirse alırlar... — Sebeb? — Çünkü orada kaldığımız müddet- ce ,ayaklarımızı yere bastırmadılar! * i rıhtımında, belon zemine gö- mülmüş kütükler üzerine konulmuş sı- ralarda birbirlerile konuşan bahriye ef- radının yant başlarına ilişiyorum. Göz- im, Yunanistan yolculuğundan, zen- | eref ve sevgi hamulesile dönen idiyede, ve Lul.—khrım. vınxmd:ıkı] » So Pocar nn elrikası : 66 Heybeli mülâkatı Uzun Sürdü (Baş tarafı I inci sayfada) bi Hatay üşi, müstakbel münasebetler ko- muşulmuş ve mülâkat çok iyi ve samimi bir hava içinde cereyan etmiştir. Suriye Başvekili ile refikalarına, Baş- vekilimizin köşklerinde bir ziyafet veril. miştir. Suriye Başvekili köşkten ayrılır- ken Başvekilimiz tarafından teşyi edil- Traiştir. Numan Rifat Menemencioğlu da BSuriye Başvekili ile İstanbula dön- müştür. Fransanın Suriye fevkalâde komiseri Kont dö Martel be sabahıki semplon eks- presile şehrimize gelmiş, merasimle kar- şilanmıştır. Başvekilimiz İsmet Üİnönü, bugün Heybeltadadaki köşklerinde Suri- ye fevkalâde komiserinin ziyaretini ka- Atatürk dün Yalovadan | Şehrimize döndüler (Baştarafı Hinci sayfada) sonra saat (6,15 — vapurile yanlarında Dahiliye Vekili Şükrü Kaya olduğu hal- de İstanbula inmişler, müteakiben Dol- mabahçe sarayına giderek Atatürk ta- rafından kabul büyurülmüşlardır. Bu esnada -İsmet İnönü, Atatürke Şark tetkik seyahati hakkında izahat wvermiştir. ı sırada kendisile görüşen bir arkadaşı- arıza şu beyanatta bulunmuştur: — Muhterem İsmet İnönü ile güzel bir yemek yedik. Görüşmelerimizden mem- nun kaldım. Pazartesi günü Şama döne- | m. Türkiye ile dost olmak bizim en imi arzumuzdur. Heybeliden ayrıldıktan sonra Pek hürmet ettiğim başvekil motörle İstanbula gelen Suriye b Ş ilai Di , muhakkak ki çök mükemmel bir şahsiyettir.> Cemil Mürdümün bugün de başvakili- mizle görüşmesi çok muhtemeldir. Bu gö- rüşme, ağlebi ihtimal Suriye fevkalâde komiseri Kant dö Martelin iştirakile ya- pılacaktır. mıbex edm.k !—ınm :eizxezhınes.ne Bitmiştir. Cemil Mürdüm, Perapalasdan ayrıldı. a— K Hamidiye Dubrovnikte Onların mevzuları, yeni tamamlanan Yunanistan seyahatinin taze hatırala- bir kundura almış. Kundural'rı, İçlerinden birisi: — Ayaklarım kaşınıyor... Bir Atina seferi daha mı yapacağız der- sin? — Dün gece benim de rüyama girdi!. |t Üçüncü neferin gözleri, Heybeli sırt- larını örten kabartma çam yorganıma — Atina, diyor, güzel şehir... Havası güzel... Suyu güzel... İnsanları güzel... Fakat bana sorarsan geri yamı şöyle kalsın, bir Heybeli adayı, dünmyalara değişmem! *& Rıihtımda kolkola gezinen bahriyeli- İlerimize bakıyorum. Ve oniara bakar. ken, Heybelinin bütün diğer adalatı ıskandıracak kadar çok sevilişinin bir hikmetini daha seziyorum. Ve seziyorum ki, bembeyaz keten es- diyor... | gö: vablarile, esvabları kadar temiz bakış- |tan da okuyup anlatmıya başladı: h gözleri, ve yürekleri güvençle doldu-| — Ben bunları, Yunanistanın en bü- ran çelik yüzlerile bahriyelilerimiz; yük gazetelerinden kestim. Bakım, şu Heybeliadayı, yeşil çamlarından fazla | vesimde, ben de görüküyorum. Bu ga süslüyor, güzelleştiriyorlar!. |zete diyor ki «Hamidiye, bir harb ge- Rıhtım boyunda dolaşan grupmdanımsı değil, seyyar bir şeref, şan, cesa- birine sokuluyorum. jret ve disiplin Üniversitesidir!'» Beni, kim olduğumu bile öğrenmi ye. Ben, bunu nol ederken, o bir diğeri- lüzüm görmeden, kırk yıllık bir dost ni gösteriyor: samimiyetile aralarına alıyorlar. Onlar| — Şu resimde, etrafımıza toplanan da son seyahatten konuşuyorlar. Soru- halkın kalabalığına bakın... Bizim, Vu- yarum: nanistanın her tarafında gördüğümüz — Yunanistanın en çok neresini candan alâka bu kadar genişti! diniz? Şu gazeleye bakın... Tam bir sahife- — Atinayı... Jsini bize ayırmış. Şu satırların altları- — Atinanın en güzel yeri nere mı çizmiştim. Bunu yazan, Yunanista- — Biz ikram görmeklen etrafımızı mın €n tanınmış muharrirlerinden biri- | | y- Tuncelinde kat'i Harekhkâta başlandı (Baştarafı Tinci sayfada) kâta başlarıştır. Şakileri takib için iler- lyen kuvvetlerimiz sergerdelerin sığın- dıkları bütün köyleri işgal etmişlerdir. Mağaralarda —meşeliklerde — saklanan haydudlar şiddetle takib edilmektedir ve ele geçirilenler adliyeye teslim olun- maktadırlar. Kutuderesinin bir kolunda bulunduğu anlaşılan şakilerle bugün yapılan bir mü- sademede eşkiyadan 32 &j imha edilmiş- tir. Ayrıca Demenan aşiretinin ileri ge- lenlerinden iki kişi daha yakalanarak ad- liyeye teslira edilmişlerdir. Pekir dağımın çok sarp şimal yamaçla- rımdaki mağaralara saklanan diğer bir kısım eşkiya çember içine alınmıştır. Harekât sahasında tayyare filolarımı- aliyeli devam etmektedir. senelik tarihi Kutuderesinin ramoan nkzrler—n—.ıun ÇİZ- meleri altındad Bütün bu hareki ıt ve muvafla- kiyetle inkişaf elmektedir. * “ Dersim meselesi (diye bir şey yoktur ,, Dün şehrimize gelen Başvekiltmizi karşılıyanlar meyanında General AlH Sait te bulunuyordu. Başvekilimiz General Ali Saidin elini sıkarken General: — Dersimde askerlerimiz şen mi Pa- şam?... Diye sordu. İnönü buna kuvvetle: — Hepsi şen... Aslan gibi... Cevabmı verdiler ve ilâve ettiler: — Dersim meselesi diye bir şey yoktur. Yürkhuşu Filosunun uçuşları Ankara 26 (ALA.) — Önyüzbaşı Zeki- nin kumandası sltında ve tayyareci Ve- €ihinin de bulunduğu iki tayyareden mü- rekkep bir Türkkuşu filosu dün ve bu- gün Ankara ve cıvar vilâyetler üzerinde k vakit bulamadık!.. Hem ' sidir. Diyor ki: miz yerlerin isimleri de pek| «Her bakımdan, Hamidiyeye ve Ha- aklımızda değil, fakat Atina, hepimize, | midiyelilere gözlerimizin, kafalarımı- Korfo'dan da, Faler'den de hoş gözük-|zın, ve gönüllerimizin verdiği numara, ül. Sonra Atinada insan g n ka-| Yunanistana misafir almüş bütün dün- pasa, memleketten uzak düştüğünü an-|ya denizcilerine verdiğimiz notlardan Lyamıyor. Çünkü türkce bilmiyen he- yüksektir!e men heönen yok!. Hemşeri bulmak bi-| |le işden değil... Orada, Türkiyenin her * Bütün dinlenilenlerden, görülenler- şehrinden, hattâ her köyünden insan |den anlaşılıyor ki, 22 gün süren bir se-, |vart.. Bizi kardeş gibi ağırladılar... | yahatten dönen Hamidiye, Yunan mil- İçlerinden birisi gayet zeki bir Gi-|letinin en yüksek cevherini, yani sı- resonlu. Hem vaktile uzun müddet İz-İcak, temiz, yüksek we dost kalbini bir | mirde bulunduğu için, rumcayı, bir A-İdefa daha fefhetmek zaferini kazanmış- tinalı göbi konuşuyoz, hattâ akuyup ya-İtır zıyormuş, Ceketinin cebinden, gazete- Ben dün Heybeliden, yüreğimde, iki lerden kesilmiş kâğıtlar çıkardı ğ — Bakın, dedi, bizim için neler yaz- L andıkları bu bü: mışlar... bu'ası Ve bir tara , bu şerefli, vel ftan göstermeye, bi Endülüs Şövalyesi Ai ah ettim. B.r gkn Za fıı'in her şe_yı kır - dım, yıktım, devirdim. Koca bir insan kütlesinin başına geçtim. Memleketin bütün mukadderatinı ele geçirdim. Ve! Şu anda, bütün İspanyanın — varlığına| sahip ve malik olan, ben.. yalnız, be - j nim... Fakat bu kudretime acaba ne de- geniş ve hudutsuz ufuklarına atılmak... |di receye kadar güvenebilirim?.. Nitekim, babam da böyle değil miydi?.. Vakti- le o da, bu memleketin bütün varlık ve mukadderatına hâkim değil miydi?. Vaktile o da; bugün dudaklarımı bü - kerek terkettiğim Kralın sarayına yer- Teşmemiş miydi?.. Fakat sonra?.. Bir gün geldi ki; yalnız o sarayı değil.. kı- lıcının hakkı olan bu toprakları - bile, göz yaşlarile terketmek mecburiyetini ti. Rüya.. sanki her şey baba- det, şı ref.. bülün bunlar, bir rüyadan ibaret değil mi?.. Günün birinde, her. hangi bir sebepten dolayı bu n'ıyn hita- ma ererse; o zaman hakikatın bana pek acı gelmiyecek mi?.. Ne yap- malıyım?.. Kafamı bu sertliğe çarp- madan.. bu acılıkla karşılaşmamak için .. Kolay.. yapabilece - Kılıcımı belime hağ i, sizinle — birleştir Bir iş ya Ümidimizden büyük bir muvaffakiyet kazandık. Bunun bütün şeref ve nimetlerini size terkediyorum. Ben de, başka memleketlerde, yeni ma ceralar aramağa gidiyorum. Allahıu . marladık...» dedikten sonra; dünyanta Evet.. bunu yapabilirim. Fakâââât.... Buraya ga.ın"e, Abdurrahmanın iş- leyen dimağı birdenbire duruyordu. Bomboş ve kapkaranlık 'bir mağara- ya benziyen beyninin bir kö;ş de, yeni açılmış bir gül kadar parlak, ca -|bile işitmemişti. Ancak, Abdurrahma-|üzerinde sürükleniyordu. Gece yarızı zip ve ateşli bir çehre irtisam ediyar - du. Ve bu çehre, zülmetler içinde par- Jayan bir ümit yıldızına benziyo Bu yıldız; bu parlak, bu cazip, bu ü - Mit verici yıldız, acaba ona i d)almın karanlık yollarını gösterec ha- yatta istediği bir merhaleye eriştir Tecek miydi?.. Abdurrahman, artik bu ağır düşün- celer altında bunalmıştı. yattığı yerden fırlamış.. biraz saf ha - va almak için pencereyi açmışt: Koca şehir, bir arı kovanı güı uğul- duyordu. Meydanlarda, caddelerde, so-|dı, buna... Bıhndıı nn,ıırlı, aei > « İğrib n u İnin ortasına gelince kapının ünündeki|sil Şövalyem.. ü- | miş: Birdenbire |kaklarda yanan yüz binlerce kandilin çeşit şaraplar.. huk.nudıırlara .ıyik ya- rengârenk ışıkları semaya yükseliyor.. lnkla- dururken, burada bamboş — bir. hafıf bir yangın kızı! uzaklara doi- İmasanın önünde oturmak.. feci bir şey ru sürüklenip gidiyordu. değil mi, dostum?.. Oda, karanlıktı. Fakat, dışarıdan ak-| — Belki, aziz ve muhterem Şöval - seden bu kızil aydınlıktan, her şey gö- | YEM-.. Pakat; şu anda, koca bir mem - | rünüyordu. leketin prestişini kazanmış olan - sizin Abdurrahman, — kılıcı ile n:nçemıızıbı bir zat.. burada, bu mütevazi ote- | atmıştı. Ağır ağır, merdivenlerden in- Sadık uşağının hükümdarlara beline takmış.. burnuzunu omuzlarına 'lin âdi bir yatağında yatarkeı meöye başlamıştı. Fakat tam mdıve—l"“k“ yatması daha feci olmaz mı; a- İ sahanlıkta gözüne çarpan manzara, o- nu hayrette birakmıştı. İhtiyar çizmeci; orada, küçük ve ü- zeri bomboöş bir masanın önünde otu - ruyor.. dirseklerini masaya, çenesini de VÜ Abdurrahman, dayanamadı .Her za- manki gibi neş'eli bir kahkaha a'lı: — Aziz dostum!.. Şu anda; hüküm - darlığı kabul etmediğime çok müteces- sifim. Çünkü, nefsimt hükümdarlıktan rınin içine dayamış; derin derin|mahrum etmekle; dünyaya ancak başl imabeyncilik için gelmiş olan senin gibi ELdnd.ı, Hazreti Âdeme kadar da -|bir adamı da, o parlak ve şerefli mev- yanan asilzade çizmeci, o kadar derin|kiden mahrum etmiş düşünüyordu ki; Abdurrahman onun| — Diye bağırdı. yanına gelip de elini amuzuna dokun-| — Yanyana, çıkmışlardı.. Bü - duruncaya kadar, onun ayak seslerini Mhmmmmâ nın eli, omuzuna temas ederek: Mmm—wmüpr. — Bu vakit, burada ne oturuyorsun,|du. Her taraftan neş'eli sesler yükseli - dostum. W—Gâmııı.hanı—.şırhmy- Dediği zaman, kendine gelebilmişti. |iyen halk grupları, büyük meydana İhtiyar çizmeci, derhal yerinden fır- Ütmıhpmmw “ix layıp, yerlere kadar eğilerek cevap ver-|da halk arasına karışmışlardı. Şövalye, dalgın dalgın mırıldanmış- — Vazifemi ifa ediyorum.. sizi bek -|t: liyorum, Asaletmeap!.. — Tıpkı, bu şehre ilk geldiğim gece- Demişti. ye benziyor. O gece de halk ne kadar Abdurrahman, memnun bir tebes -|neş'eli idi. sümle gülümsemişti: İhtiyar çizmeci, bu benzetişe itiraz € — Beni mi?.. Canım, ne tüzum var- homurdanmıştı: (Arkası var) iw-' birer göster? uçuşu yapmıştır. Türkkuşu filosu gezdiği mıntakalarda Hava kurumuna yardımı, hava hücumla- zandan karunmayı ve Türkkuşuna aza almayı tavsiye eden beyannameler atmiış ve halkın büyük bir alâka ve takdir ile takib ettikleri uçuşlar yapmıştır. Maarif Vekili geliyor Ankara, 26 (Hususi) — Maarif Ve- kili yarın İstanbula hareket edecektir. Vekil İstanbulda tarih sergisi hazırlık- unlemgmılm Kadınların Genç- leştirilmelerinde Bir Mucize: Dünyanın en büyük profesörleri genç ve kuvvetli — hayvanların höceyre - terinden çıkardıkları özü insanlara aşı - hyarak — ölen kuvvetli — ve hayatı fa- de ediyorlar. Ayni esas üzerine genç ve |Sinç hayvanların cilâlerini besliyen hö- ceyrelerin ifraz ettikleri o ktymetli özü |vesaiti fenniye ile ikinci bir koruyucusu olan acıbadem yağı ile imtizaç ettirirler. Yağlı vo yağsız Hasan Acıbadem krem- leri elde edilir. Yüzo, cilde sürüldüğü za- İman mucize denilecek büyük değişiklik görülür. Gevşiyen adaleler gerilir, yüzdeki çukurlar büyük düzen alır, Açılan mesa- mat kapanır. Cild elâstikiyetini kazanır. Çil ve lekeleri kökünden temizler, 60 ya- şında bir kadının bu krem ile buruşuk yüzünü genç bir kızın cildi kadar taze - leştirir ve düzgünleştirir. Bu hal tecrübe ile sabittir. Hasan acıbadem kremleri çir- kinleri güzelleştirir ve ihtiyarları genç- " Kadınlara füsunkâr, tath sıcak bir cazibe verir. Cinsi cazibeyi ziyadeleş - tirir, fakat acıbadem yağı kremini yap- mak çok güç olup bu bir san'at ve fen meselesidir, Bazı ıtriyatçılar Acıbadem e- sansını vazelin ve buna benzer yağlarla kgarıştırarak acıbadem yağı kremi altın - da satmak isterler, cildinizi acıbadem ya- ğından aslâ malüm olmıyan acıba - dem — yağı — kremlerinden — koruyun, aksi halde yüzün cesmerleştiğini ve tüylendiğini görürsünüz. —Yağlı Ha - satı acıbadem kremini gece yalarken yağ- gsız Hasan acıbadem kremini sabahları kalkınca yüzlerine süren her bayan cild- lerinde bu büyük değişikliği görecekler - dir. Her gece bayan teninin güzelliğini, şeffafiyet ve letafetini ancak bu Hasan kremlerile idame ettirebileceğini unut - masın,