27 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

27 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Bay De Martel Türkiyeden geçerken Yazan: Muhittin Birgen G elen haberlere göre Fransanın Suriyedeki Yüksek Komiseri Kont De Martel, Suriyeye gitmek üzere bugün, şehrimize gelecek ve burada dev- let adamlarımızla görüşmek üzere dura- gaktır. Dost memleketin kıymetli mü- messillerinden biri olan Bay De Martel'in yaplığı bu ziyaretten dolayı memnun ol- mamak kabil değildir. Okuyucularımız bilirler ki, Hatay me- selesi Fransa ile aramızda münakaşa mevzuu olduğu sralarda, biz, arada sı- yada Bay De Martel'den şikâyetlerde bu- Junduk. Siyaset böyledir: Bunu yapan- lar arasında, bazı noktalar iyice anlaşıla- madığı müddetçe mütekabil şikâyetler " ve ahlaşamamazlıklar zuhur eder; fakat, güh gelip te her ik: taraf birbirini tamam anlamaya muvaffak olduğu zaman da derhal şikâyet sebebleri ortadan kalkar ve her şeyin dostlukla bitmesi lâzım ge- len bu dünyada her şey yeniden dostluk çerçevesi içine avdet eder, Bunun için, biz de bugün Fransa ile aramızda tama- men halledilip bitmiş olan bir meseleden sonra, Bay De Marteli hem dast bir mem- leketin kıymetli bir müme: hem de bizzat Türkiyenin bir döstu olarak ka- bul ediyoruz ve kendisini bu sfatla se- Jâmlhıyoruz. Eski bir Framsız halk şarkısı, «Karan- lik bir fırtınadan sonra altın şualı bir gü- neş> geldiğinden bahseder. Fransa ve Bay De Martel'ie Türkiye arasındaki bu- günkü münasebetleri, ayni tablo içinde görebiliriz. * Bay De Martel aramıza iki sıfatla ge- liyor: Fransanın mümessili olarak ve Su- riyenin de beynelmilel menfaatlerini ko- rumakla mükellef bir büyük memur sı- fatile. Ümit ediyorüz ki, aramızda - receği kısa müddet içinde ve Başveki mizle yapacağı temaslar esnasında, Tür-| | kiyenin gerek Fransaya ve gerek Suri- yeye karşı en halis ve en güzel duygu- larla mütehassis olduğunu görmek vesi- delerini bulacaktır. Ötedenberi söylediğimiz şeyleri bu gü- zel vesile ile de tekrar edelim: Türkiye, Fransaya karşı yalnız dostluk duygusu besler. Bütün tarihinde Osman- h imparatorluğu Fransa ile yalmız bir de- fa, o da Almanya ve Rusya dolayısile XKarşı karşıya geldi. Fransa ile dövüştük, fakat Çarlığa karşı Almanya ile birlikte dövüşmek mecburiyetinde — bulunduğu- muz için «resmen» dövüştük. Hiçbir za- man Fransaya karşı düşmanlık hisset- medik. Hatay meselesinde münakaşa ct- tik, fakat buna mecburduük. Zaten müna- kaşasız dostluk dostluk değildir ki! Fran- sızlar iyi dostluğun iyi hesapla yapılaca- ğomı söylerler. Biz de böyle yaptık: İyi dost olmak için hesapta çekiştik ve niha- yet dostluğu ker zamankinden daha sağ- Jam bir hale getirdik. Bugün Türkiye ile Fransa, hiç olmazsa dünyanın küçük bir köşesinde, bırbirlerinin müttefiki vazi- yetindedirler. Bu neticenin elde edilme gine çalışanlardân biri olan könt bugün mişafirimizdir. - Bunun için - kendisinde Türkiye - Fransa dostluğunun gayretli #melesinden birini” ğörüyoruz ve bu da bizi ayrıca sevindiriyor. * Suriyeye gelince, muhterem misafiri- miz görecektir Ki Türkiyenin Suriyeye Karşı hiçbir fena niyeti yoktur. Türkiye- nin bütün davası, milli hududu içindeki varlığının müdafoası davasıdır. Hududü- muzun yanı başında, Hatay Türkleri- nin huzursuzluk içinde bulunmaları Su- riye ile aramızda büyük meseleler çı| rabilirdi. Hatay meselesinde bu nevi ih- timallerin bir defa da önüne geçmek Maksadile bu kadar ısrar ettik. Hatayın Türkiye hududları içine girmesini iste- mek bile hokkımızdı. Bumu istemedikse, sırf yanlış anlamalara mahal vermeme| için yaptık ve Hatay Türklerini huzur ve emniyet — altında bulundurmaya — kâfi şartlardan başka bir şey iddia etmedik. Ürmit ederiz ki Bay De Martel bu haki- kati yakından daha iyi görecek ve Suri- yeye döndüğü zaman da hakikati herke- se anlatacaktır. Eğer aziz missfirimizden bir de rica dermeyanına hakkımız varsa şunu rica etmek isteriz: Beyrutta, Fransız orgunı olarak neşredilen La Sirie gazetesinde arada sırada bizi gücendirecek bazı ya- gılar görüyoruz. Bunlara mâni olmanın Amerikada yaşlıca bir adamı deli olduğu iddiası ile timar- haneye götürdüler. Adam süstu. muşyeneden geçirdiler, ge- ne sustu, arkasına bir hasta elbisesi giydirdiler, gene sustu, talihine boyün eğmiş gibiydi. Fakat tam sakalını kesmiye teşebbüs ettikleri zaman feryadı bastı, ağzından köpük sa- çıyordu, sahiden deli gibiydi. Adamı biraktılar, derhal sü- kün buldu, fakat ertesi gün ayni teşebbüs tekrar edildiği zaman _ıdımı kalp sektesi geldi. ( soz Yumurta ile vöz Patlatmak tal 'k Sebebi olmaz mı? ı bir çürük yumurta ile nü kaybetmiş olan bir zavallı açmıştı. Mahkeme kadına bir ay hapis cezası vermiş, fakat adamın istediği ta- lâk hükmünü reddetmek zarureti kar- şısında kalmıştır. Zira bu adam evle- jnirken mukavele ile karısını kızdırma- İmayı kabul etmiş, ve böyle bir hal v kuunda karısının kendisine ürük İyumurta atmasına razı olacağını söyle- mişti. Zayıflamak imkânı d'n mahrum olan kadın ne yapar İngilterede 51 dâa, uzunca boylu bir kadın gitgide şişmanladığını görünce kendisini bir tasadır almış. O- na buna derd yanmış. Her kafadan bir ses, her ağızdan bir tavsiye çıkmış. dıncağız ne yapmşı, ne etmişse, bir lü zayıflıyamamış, Bunun üzerine ak- “lına bir çare gelmiş, yola düzülmüş ve tam (17 gün yol yürüyerek, 'ar deme- miş, güneş dememiş, yağmur dememiş, bütün İngiltere sahillerini dolaşmış, İlk günlerde ayakları şişmiş, yara olmuş #ldırmamış, Ve bütün seyahati esna - sında geceleri saat sekizde uyumuş. Sa- bah kahvaltıları etmemiş, öğle ve ak - İiçmemiş. Pek muztar kaklığı zamanlar bir bardak çayla iktifa etmiş. Tekrar e- vine döndüğü zaman muradina erdiği- ni görmüş, zayıfladığı gibi, olduğundan 10 yaş da genç görünüyormuş. jmkânı bulunduğu takdirde, Fransaya karşı daima dostça yazı yazmış olan bir 'Türk gazetecisi sıfatile, bilhassa mem- nun ve müteşekkir olacağız. Muhittin Birgen «Bahçıvan mahallesinde ihtiyar ve fakir bir kadın ölmüştü. Kimsesi olmadığı için cenazesini belediye kaldıracaktı. Fakat hüdisenin belediyeye haber verilip, belediyece de tertibat alı- nıncaya kadar aradan iki gün geçti. Bu müddet zarfında ce- İSTER ları gayet az yemek yemiş. Hiç su|“ BEKEL AT B Hi Slar |i levhayı alabilir. Levha benim elime | Karşırnızdakileri en ziyade hangi hareketin müteessir ve- ya muztarip edeceğiri tahmin etmek, yahut ta kat'iyetle kestirmek mümkün değildir, bize ehemmiyetsiz görünen bir söz, basit bir hareket muhatabımıza kurşun tesiri yapabilir, onu bilfheden, istemeden incitebiliriz. bu hergün herkesin başına gelebilir. Bu takdirde yapacağımı&t şey özür dilemek, velev lâtife şeklinde de olsa o söz ve © hareket üzerinde ısrar etmemektir, insan kalbinde en yakınlarına da tevdi edilme. miş sır hazineleri vardır. Ona dokunmayınız. A HERGÜN BİR. FIKRA Deli değilim Padişaklerdan biri bir gün tımar - haneyi gezmiye gitmişti. Twmarhane- deki zararsız delilerin bulunduğu ko- guşa girdi. Deliler birer birer padişahin yanına gelip eteğini öptüler. Yalrız bir ta nesi yerinden kımıldamadı. Padişah ona döndü: — Sen neye öteki deliler gibi yanı- ma gelip eteğimi öpmedin? — Ben deli değilim! İstanbullu bir leylek Maraşta öldü Üniversitedeki sahibi mirasını almıya davet ediliyor Maraştan mu- allim Ali Oğuz imzasile — yazılı- yor: « Andırın ka- zasına bağlı köy- lerden Birinde ö- len bir leyleğin bacağına bağlı a- lüminyom bir lev- ha görülmüştür. Bu leyha çıkarıl- mıştır. Levhanın iâzerinde — şunlar yazılıdır, A, W, Ali Vehbi Üniversite: İstanbu No. 118 Büu meraklı talebe eğer isterse, Son Posta vasıtasile bana müracaat edip gin öldükten sonra miras bıraktı- geçmiş bulunmaktadır.» Hayatlarını ucuzça feda eden insanlar Canbazların ehemmiyetsiz bir ücret Mükabilinde hayatlarını tehlikeye koy- duklarından bahsederler,' Fakat, can- bazların yanında o çeşid adamlar var- dır ki hayatlarını fevkalâde ucuzca or- RASINDA Sür'atli ygemek Yemekhk müsabakasının kası olan bir Amerikan firması Boston şehrinde 10,000 dolarlık muhtelif mü- kâfatları olan garib bir müsabaka aç- mıştır. Bu müsabakada beş çeşitten mürekkeb bir yemeği azami sür'atle yemek mevzuu bahsoluyordu. Müsabakaya 74 kişi girmiş ise de bunlardan ellisi daha ikinci yemek ta- bağında yarıştan çekilmişlerdir. Filha- kika sümüklü böcekten yapılmış olan Hor Dövr'ü müteakib sofraya bir tatlı su balığı getirilmiştir. Bu balığın o ka- dar Çok kılçığı vardı ki yalnız ayıkla- mMası en aşağı 15 dakika sürerdi. Müsa- bakaya devam edenlere bunu müteakib birer tane rozbif, ondan sonra da kızar- tılmış keklik ve en nihayet birer tabak dondurma verilmiştir. Müsabakayı bütün bu - sayılan ye- mekleri 2 dakika 36 saniyede bitirmek suretile bir kasab kazanmıştır. Bu zat sümüklü böcekleri kabuğile balığı kıl- çığı ile, kekliği kemiklerile yutmuş, dondurmayı ve rozbifi de olduğu- gibi midesine indirmiştir, Şurasını dâ tgöy- İiyelim ki Browri adını tüşyan bü zat at canbazhanelerinde demir ve sopa yutmak gibi numaralar yapan bir san'- atkârdı. Gameeneenaelenn eee sinün eee ebinek |taya koyarlar, Bunlar Cenubi Ameri- kadaki timsah avcılarıdır. Bu avcılar kayıkların içinde gecenin zifiri karanlığında, ellerinde bir zıpkıin ile timsah beklerle, bir dakikalık bir dalgınlık hayatlarına mal olabilir. E- ğer zıpkını hayvanın boğazına yerleşti- remezlerse, gene timsahin sert dişleri arasında kıkırdamağa mahkümdurlar. Bu adamlar bir timsah için kaç para a- hırlar bilir misiniz? Bizim paramızla üç buçuk lira... İSTER İNAN İSTER İNANMA! «Van» da oturan ölr dostumuz anlattı: nazeyi Sion adını taşıyan bir Musevi komşusu bekledi ve bu sile defnettirdi.> Müsevi komşu yardım gelmesirin duha ziyade gecikeceğini sanarak bütün masrafları üzerine alıp cenazeyi kendi vasıla- İNAN İSTER İNANMA! mecbursunu. Gazinolardan birinde her gün caz var- dır. Fakat halk umumiyetle müziği dışa- *Sözün - Kısası Yar, bana Bir eğlencel!. #lence kelimesinin biz, ya med E Milmi anlamamışız, yahut ki dün yanın en kanaatkâr, en alçak gönüllü in« sanlarıyız. Sıkıntı içinde beklemenin bile bizde adı: Eğlenmektir. Tozlu, ki E. Talu tenç kabak çeki hırpani yahudi çocuğu, <eğlence' satar. Dün gazeteleri karıştırırken, bir an - ket gözüme ilişti. Muharrir, İstanbulun en yakın ve hem kalabalık, hem de ma- mur bir semtinde, halkın nasıl eğlenmek- te olduğunu, müşahode üzerine nakil ve tasvit ediyor. ı Bu yazının bazı parçalarını aynen a- hyorum: «Köyün bu aylarda en güzel ve en ne- zih eğlencesi mehtap safasıdır. Amma, bu, İstanbulun bir çok sahil semtlerinde olduğu gibi sandalla yapılmaz. Sahile gi- der ve sırtınızı bir ağaca dayayarak de- nizde gümüşten bir iz bırakan ayı ve en- - Ein. ufukları *seyredersiniz!. Yok para !le eğlenmek istiyorsanız de- niz k mdaki dört gazinodan birine ve ya köyün yegâne sinemasına — gitmeğe ryıdan dinlemeyi tercih ediyor... Deniz ortasında kurulmuş ve bir salaş Köprü ile tutturulmuş olan gazinolardan' biri ayni zamanda deniz hamamıdır. On kouruş verdiniz mi, güzel bir banye yapa- * bilirsiniz:. v Gündüzleri ve akşam üstleri, gezile - | arlar akşamları ka- attıkları — iskemlelerle komşuya sohbetle vakit geçi - pılarının önüne komşud. Eski zamanın hayal oyununda Haci - vad, Karagözün kapısı önünde uzun bir tekerleme okuduktan sönra, keskin bir nâra atardı: — Yar, bana bir eğlence!!, Eminim ki, onun bu temennisine kar- » şılık biri çıkıp ta muharrir arkadaşın ağ- zından alarak sıraladığım <ceğlence» lers den birini teklif etmiş olsaydı, Hacivat çelebiyi o saat perdeden kaçırırdı... Zira, koca İstanbulun en kalabalık ve #a mamur bir semtinde, zavallı halkın: eğlence telâkki ettiği bu iptidal şeylerin yanında Hotanto'ların eğlenceleri mut - laka daha çok eğlence vasfına sezadır! Va İstikbal harpleri ve insanların sakalları Gelecek harpte bir gaz hücumu esna- sında, sakallı adamların, sakallarından vazgeçmek ile, gaz ile boğulmak şıkla- rindan birini tercih etmeleri icab ede- cekmiş, ; *Zira İngitereli bir ğaz maskesi mü- tehassısına göre, sakallı adamların yü- züne gaz maskesi takmak oldukca güç bir işmiş. Maske lâyıkile oturtulamıyor- muş, açık menfezler kâlıyormuş. Do- loyisile, böyle bir hücum esnasında, sa- KN insanların gazdan lâyıkile koru- namamaları muhtemel imiş. Onun için sakallarını kesmeleri lâzım imiş, _Bl!—lyor musunuz ? 1 — Edirne Bulgarlardan ne zaman istirdat edilmiştir. 2 — Büyük Okyanosun büyüklüğü ve derinliği ne kadardır? ğ 3 — Dünyanın en büyük adası hangi- sidir? (Cevapları yarın) (Dünkü suallerin cevapları) 1 — Hasan Sabah Şeyhüccebel ismile anılan bir adamdır. 11 inci asır sonların- da yaşamışlır. Haşaşın yani esrarkeşler züimresinin teşkil ettiği bir tarikatin mü- essisidir. Bu tarikatı Havarim şahı Mah- mut Helagü kan kökünden silmiştir. 2 — Kanın vücutta devranını ilk defa İngiliz tıp âlimlerinden Vilyam Harvey bulmuştur. 3 — Top 134 de icat edilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: