— Bu gece Kızılayın — balosu var - mış, diyordu, yazıhaneye bilet getli ler. Şehir tiyatrosunda da kimsesız ço- cuklar için bir oyun oynanacakmış. O- nun için de bir loca bileti bırakm lar. Babam almış: «Akşam tiyatroya dersiniz, sonra da baloda bir kaç saat eğlenirsiniz..» diye bana verdi. Yazıha- neden çıktıktan sonra Beyoğluna ka dar beraber geldik. Onun çiçek mera- kını bilirsiniz. Çiçekçiye uğradı. Gele- cek sene için şimdiden Holandaya sün- bül soğanı ısmarlıyordu; bu güller! de aldı, size gönderdi, Süheylâ!. Hüsamettin, hep Fehametin gönlü - nü almak için uzun uzun bunları an- latmaya çalışıyordu. Süheylâ gülleri aldı: — Çok teşekkür ederim, dedi, lütfet- mişler; beni düşünmüşler!.. Fehamet de atıldı: — Aman ne güzel güller, dedi, Hete Şşu göncenin rengine bakınız!.. Süheylâ, göz ucu ile, onu süzdü.' Dün nişanlısını elinden alan bu kadı- nin bu günde bu kadarcık bir hediye- yi kıskanması ne kadar küçüklüktü!. Hem lâkırdıyı değiştirmek, hem de sanki ona bir ders vermek istedi: — Yemeği hep beraber yeriz, dedi. Sonra da tiyatroya gideriz. Fehamet hiç nazlanmadı: — Bunu iyi buldunuz, dedi, bizi gö- renler artık şüphe etmeği akıllarına bi- le getirmezler. İlerisi için de, di di dedikodunun önüne geçmiş nız, bilmem ki... Bunu söylerken şöyle kendi üstüne başına göz gezdirdi: — Çok iyi olurdu amma, bu kılıkla | baloya gidilir mi?.. Benim - burada ne gece esvabım var, ne de takıp süsle - necek böyle güzel güllerim!. Süheylâ güldü; demeti aldı, Feha-- metin oturduğu koltuğun kenarına koy du: — Buyurunuz, dedi, arada teklif m var?, Hangisini beğenirseniz, onu ta - kınız!.. Fehamet, arsız çocuklar gibi nazlan- dı; böyle yapmacıkları kendisine pek yaraştırıyordu: — Teşekkür ederim amma, bana ge- tirilmiyen gülleri ne yapayım?.. Bir yandan da demeti kaptı, Sühey- lânın kucağına doğru attı, Fakat bir - denbire yakaladığı için eline diken battı. Kendini tutamadı: — Ayf Diye bir çığlık kopardı. Baş parma- ğinı boyalı dudaklarının arasına al - mış, bep öyle şımarık çocuklar gibi e- miyordu. Hüsamettin yerinden fırladı: — Ne oldu, çok acıdı mı7?. Biraz Len-l tür getireyim!.. Fehamet, ağlamayı andıran nazlı bir gülüşle: — Tevekkeli değil, diyordu, dxkvn- siz gül olmazmış'. Hüsamettin, tentürdiyot için odadan çıktı. Bir dakika sonra tek- Trar geldi. Süheylâ da, Fehametin na - sıl olsa akşam yemeğine burada kala-| cağını düşündü. Ahçıya bir xap yemek daha söylemek için dışarıya çıktı. Yalnız kalır kalmaz Fehamert, göz - lerini kaldırdı; dargın dargın Hüsa - mettinin yüzüne baktı: — Getirdiğin güller, dedi, yalnız e- lime batmış olsaydı neyse... Açtığı ya- Ta asıl içime çöktü!. İnsan yeni gelin güveyi olunca, akşamları cve döner - ken; elbet, eli boş gelmez amma neden ise senin ona çiçek getirdiğini görünce bayılacak gibi oldum; pek dokundu ba- na... Ayıp değil, seni çok — seviyorum, çok kıskanıyorum, hele bu kadından!.. Yalnız benim olmanı istiyorum, Başka türlü sevgiyi bir türlü aklım almıyor!. Hüsamettin, onun iki elini birden tuttu: — Neden böyle söylüyorsun, Feha - met?., dedi, biliyorsun ki ben yalnız se ninim; yalnız seni seviyorum. — Öyle ise neden ona çiçek getir - din?, — Ben getirmedim, babam yolladı. — İnanmıyorum, bhiç birine inanmı - gi | get:rım—.k | yorum. Sen arlık çok değiştin, Hüsa —1 mettin!., Beni hiç de eskisi gibi sevmi - yorsun!.. Kağ gündür neredesin?.. Gün- de bir iki sant uğruyorsun, görünmez oluyorsun!.. Telefon etmek bile aklına gelmiyor!. Eskiden — bütün |gün yanımdan ayrılmak istemezdin; ya zıhanede işin olsa her yarım saatte bir -ılele[nn ederdin. Birbirimizden uzakta olduğumuzu hiç olmazsa böylelikle ba- na unutturmaya çalışırdın!, — Bugünlerde çok işimiz var, Feha- met!,, Sabahtan akşama kadar yazıha- nede kapanıp kalıyorum. Bizim mühen- diş Talât Süreyyayı bilirsin, zaten tar- tısı eksik bir çot uk, hele bug_mıer.m bir çok güçlükler çıkarıyor. Sonra sık sık öteki mühendisler de geliyor; saatlerce oturuyorlar, Onların yanında nasıl te- lefon edeyim?.. — Ne olursa olsun, senin yalnız be- nim olmanı istiyorum. Gündüzleri ya- |Lıhzneue akşı nında oldu den, kıskançlıktan kendi kendimi yiyorum, |Güya beni sevdiğini söylüyorsun, son- ra bütün ömrün bu kadınla beraber ge- giyor, Hele bu akşam geldim, kendi gö- zümle de gördüm, Büsbütün deli ;_ıhı oldum, | sonra hiç SON POSTA BÜYÜK | AŞK ROMANI Uslu Yazan: Georges Reyer (1) H Yazan : K.R. Enson — Baoşuna üzülüyorsun Fehamet?, Y..ııhnnedelu işlerimiz pek yakında a- ak, hafifleyecek!.. Süheylâ ile de ün birinde büsbütün ayrılacağız. O İzamana kadar çaresiz, bir arada, bir dam altında yaşayacağız; fakat bu ya - şayış birbirimizden o kadar uzak, bir - birimize © kadar yabancı ki... Bunu sa- na kaçtır söyledim. Artık neden korku- yorsun?.. — Doğru sâylüyorsun değil mi, Hü- samettin?.. Onunla aranızda hiç bir şey yok degil mi?, Barışmadınız, gene bir- birinizden uzak yaşıyorsunuz değil mi? Söyle, bir daha söyle, yaksa deli ola- cağıı Fehamet yalan söylemiyordu; bu ka darı yapmacık değildi. Onları sahiden deli gibi kıskanıyotdu. Hele bu akşam, buraya geldikten sonra büsbütün çile- O pazar günü ressam Durner, öğle ye- den çıkmıştı. Burasını ilk defa görü -| meğine madame Blois'ya davetli idi. Sof- yordu. |caya oturacakları sırada: Onların bu kadar güzel bir apartı -| — Etienne burada değil mi? diye sordu. mana yerleşmiş olduklarını, baştan ba-|. — Hayır, aziz üstadım! (2) İkimizden İ DenlEr e — boşka kimse yok. Bilirsiniz ki ben yalnız şa yeni eşya ile süslenmiş bir yuva kur kendimi düşünür bir kadınım; sizi - ele duklarını- bilmiyordu. Beçirmek de öyle kolay işlerden değil, (Arkası var) | Böyle bir fırsat düşünce de bundan baş- —— |ka bir kimsenin de istifade etmesine hiç razı olur muyum? Durner müstehzi bir tebessümle: | Sizi iz'aç İ Kullanışı : Tesiri : KAT'I Derosu: Sultan Hamam Dikranyan Han Grip Baş veDi şağnıLarı NEVRALJİ-ARTRİTİZM-ROMATİZMA ve elbiselerin'zi TERİn İizalesi için SU-DO-RO- PEK KOLAY -İstanbul » — Nereye varmak istediğinizi anlıyo- rum! dedi. — Nezaketinize de diyecek yok! Be- nimle başbaşa kalmak sizi bu kadar ür- kütüyor mu? Bilâkis, fevkalâde mahzuz eder. Ressam bunları da yine o müstehzi te- bessümle söylemişti. Sonra daha alaycı bir tavırla ilâve etti: — Ya Etlenne ne âlemde? Madame Blols gülmekten kendini âla- madiı: — Alayı ne kadar seversiniz, Durner! İyi anladınız, size onun hakkında söyli- yeceklerim var! — Bundan bir an bile şüphe etmedi- Kimden emin olabilirsiniz. — Zalimlik etmeyin, Durner! Çok üzü- ; lüyorum! — Siz mi? Neyı. üzülüyorsunuz? Madame Bicis: — Neyesi var mı? dedi. Etienne'e üzü- » Etlenne'in nesine ü- zülüyorsunuz. Yoksa delikanlı fazla ho- vardalık mı ediyor? | Madame Binis biraz sabırsızlıkla: — Hayır, dedi, bilâkis! — Bilâkis de ne demek? Doğrusu du- yulmuş şey değil! Siz şimdi de oğlunu- |zun uslu, son derece uslu olmasından mı şikâyet ediyorsunuz? Şikâyet etmiyorum, Durner, merak tediyorum. — Bunda merek edilecek ne var? — Tabil değil de ondan. İyi dinleyin, Durner. Siz on senedenberi Güzel-Sanat. ler mektebinde ders veriyor, orada genç- lJeri yakından görüyorsunuz. Şimdiye kadar talebeleriniz arasında hiç arkada- |st olmıyan, hiçbir kızımn arkasına düşme- diğinden başka gençlerin pek sevdiği bü- tüh eğlencelerden kaçan, sinemaya, dans yerlerine ayak atmıyan, yemekten kal- kar kalkmaz odasına kapanıp sabahın ü- güne kadar kitap okuyan yirmi yaşında bir gence sasgeldiniz mi? Hiç böylesine tesadüf ettiniz mi, Durner? Ressam: — Doğrusunu isterseniz: hayır, dedi. — İşte bizim Etienne öylesine. Ben de bunu merak ediyorum. Zevkten bu ka- dar kaçıp kendini kitablarla zehirlemesi belki de bir derdi, bir aşkı olduğu için- dir... Durner evvelâ telâşa benzer bir hay- ret gösterdikten sonra yine deminki gü- lümsemesi ile sordu: tahr.p exven NO Pertev ve DEVAMLI Reklâma lüzum yoktur Bir tecrüde kâfidir (©) Bu hikâyenin muharriri M. Ge- örges Royer, bu yılın Renaisance mü- kâfatını kazanmıştı. (2) Fransızlarda san'atkârlara «cher maitre —- âziz ustad» diye hitap et - mek âdetti. Ka TRAŞ BIÇAĞI «Son Posta,, nın Hikâyeleri; Delikanlı Çeviren : Nurullak Atag Sayfa 9 — Bir kere şurasını anlıyalım: odasınf kapanıp okuduğundan emin misiniz? Madama Blois gayet kısa bir tereddidi den sonra: — Elbette eminim, dedi. Yoksa odznıı ne diye kapanacak? — İşte orasını söyliyemem! Fakat bu akşam bir tecrübe edin: sabahın saat ik$ sinde gidip oğlunuzun kapısını vurum Açarsa hakikaten şaşılacak şey olur. — Aklınızdan nelor de geçiyor' — Aklımdan geçen öyle feci değil. Yirmi yaşında bir genç... — Yani Etlenne eve kadın alıyor de mek mil istersiniz? Durner cevab vermedi. Herhalde bu mevzu onu artık yormuştu. Başka şeyı lerden bahsetti; yemek sonuna kadar da Etienne'in sözü açılmadı. Fakat oğlunun gece eve kadın — götin >mesi ihtimali hatırına geldikçe madama Blois ne yapacağını bilemiyordu. Durner gittikten sonra da hep onu dü« şündü, boğulacak gibi oldu. Her zaman samimi, açık kalpli olan oğlu şimdi yask lana mi başlamıştı? Uslu bildiği oğlu se- fahete mi kapılmıştı? Daha sabahleyir merak edilecek biz şey saydığı usluluğu, oğlunun usluluğu- nu şimdi bir ana için en büyük bahtiyar. hk saymağa başlamıştı. Fakat artık Dun ner'in haklı olduğundan da şüphesi yok- tu, Kocası ölüp iki kızı da kotaya varalı. beri madame Blois oğlu ve bir de ihtiyar bizmetçi ile Neuiliy'deki konağına çekil mişti. Birdenbire hatırına bir şey geldi: bir yıl evvel Etienne çalışma odasını en aşağı katta bahçeye bakan salona indirs mek için çok ısrar etmişti. Bu da oğlunun sefahetine bir delil değil miydi? Madame Bicis, Akşam yemeğinde oğ- lunun her hareketine dikkat etti. Etlenne her zamanki gibi gamlı idi amma annesi Onun yüzünde, çapkınlığa başladığına de« KI sayılacak ©n ufak bir emare bile gö- remedi. İçinden: «Bana böyle oyun ede- ceği, beni erkenden bırakıp kızlarla va- kit rmeğe gideceği kimin aklına ge- lirdi?» diye düşündü. Yemekten sonrag oğlunu yanında alıkomak istedi amma delikanlı durmadı, odasına çekildi. Sabahın birinde madame Blois daha uyumamıştı. Odasında gezinip duruyor- du. Oğlunu «cürmü meşhud» halinde ya. kalamak kendisine ağır geliyordu. Amma annelik şefkatl de, evinin haysiyet ve şerefi de bu hallere nihayet verilmesini âmirdi, Saat ikide odasından çıkıp merdiven. lerden yavaşça indi. En alt kata vardığı zaman kalbi parçalanacak gibi çarpıyor. du. Oğlunun sesini duydu: kapıların ka» palı olmasına rağmen her sözünü tane tane duydu. Oğlu acaba kiminle konuşur yordu? Bunu sormağa da hacet var mı$ Etienne elemli ve istihzası âdeta kamçe layıcı bir eda ile bağırarak ucuz elmas lerdan bahsediyor ve bunları bile vere mediği için sevgilisinden özür diliyordu Madame Blois ölke ve kederden titrk yerek: — Şıllığın biri! dedi. «Etlennel» diye bağırarak kapıya vure du. Etienne kapıyı derhal açtı: — Ne var anne? diye sordu. (Devamı 11 inci sayfada) r 93