SON POSTA l Kitaplar aı—'ısıııdl_ı “ Suçlu çocuklar ve ıslah evleri ,, Müellifi: Doktor İtrrahim Zati Öget İstanbul coza müesseseleri başhekimi İbrahim Zati Öget, neşrettiği üçüncü bir ilmi, içtimal etüd- Je memleketin iç « timaf marazlarını teşhisteki —diraye- Sayfa 7 Küntükülür ” ” aaEaERENMMdün l K A l I Güzel görünmenin sırrını güzel görünmesini bilen Rontken gözlü çocuk Gözleri ile değil, alnı ile görüyor; doktorlar hayret içinde! Gözleri bağlı olduğu halde gızeterokxuyor. bilârdo oynıyor, otomobil kullanıyor, mektup yazıyor —a - | karanlık dimağ - tine ve isabetine bizi bir defa daha inandırdı. «Suçlu çocuk - lar, ve islâh evle - Ti> adını. taşıyan bu üçüncü etüdün her — sahifesinde, hattâ her satırın - da ilmt ve bâkir bir hakikatin en — Dr. İbrahim Zati Öget lara bile kolayca aksedebilecek parlak aydınlığı sezilmektedir. Okunaklı harflerle 22 küçük sahifeye sığdırılmış olan bu eser, belli ki, muhte- lif tecrübelerden sonra dimağa biriktiril- miş yeni ve ileri fikirlerin hülâsa edilmiş , mahsulüdür. Londrada «Royal Hospital» hastane-|Hiç bir aralık bırakılmamasına son de- si müdürü doktor Cecil Reynolds Ame- rikada bulunan ve (Rontken gözlü ço- cuk» ismi verilmiş olan 13 yaşında bir çocuğun Londraya gelmesini temin ey- lemiştir. Çocuğun ismi Pat Marguis'tir. «Kaliforniya» da doğmuştur. Bu çocuk şayanı hayret bir hassaya maliktir, Gözlerinin yardımı olmaksı- zın görmektedir!... Çocuğun gözleri sıkı sıkıya bağlan - dığı halde mükemmel surette okuyup yazmakta; gördüklerini anlatmakta, kalabalık sokaklarda bir otomobi. ida- Te etmekte; bilârdo oynamaktadır. Doktor Cecil Reynolds bu şayanı hay- ret çocuğa 1934 senesinde Kaliforniya- da'rdttgelmiştir. Londrâya avdetinde doktar, bu çocuk hakkında Avrupa tıb âleminin dikkat nazarını çekmiştir. - Cecil Reynolüs Londrada çocuk ü Tinde bir çok tecrübelere girişm Bu'tecrübeler şu surette yapılmakt d 4 “Çocuğun gözleri ilk önce pamuk ile, sonra geniş kıt'ada albuplast bandları ve siyah çuhalar ile bağlanmaktadır. 78 yaşındaki Hırsız ihtiyar (Baştarafı 1 inci sayfada) anlaşılıyor. Biraz sonra da iki kişinin pe- rişan, kılıksız, kıyafetsiz, saçı sakalına karışmış, bir ihtiyarı âdeta sürüklerce- sine polis karakoluna doğru götürdük - leri görülüyor. Herkes birbirine soruyor. — Kim miş? — Ne yapmış? Biri bilgiç görünmenin gururile ce - vap veriyaor: * — Et çalmış, saçından, sakalından da utanmamış. İhtiyar karakola götürülüyor ve kü - Çük kalabalık dağılıyor. * Dört, beş saat sonra bu ihtiyarın Sul - tanahmet sulh ceza mahkemesinde bir po lisin yanında beklemekte olduğu görü- lüyor. Bir müddet sonra da hâkim hu - zuruna çıkıyor. Hüviyeti tesbit edilmiş: Adı Kadir, yaşı yetmiş sekiz. Tahkikat evrakı suçunu da tavsif edi - yor: Kasap dükkânından et çalmış. Hâkim ihtiyarı sorguya çekiyor ve ka- Tarını bildiriyor. Suç sabit olduğu için Kadir 25 gün hapse mahküm edilmiştir. Fakat kanun 65 yaşmı geçmiş suçlular için müsamahakâr davranıyor. Hâkim de bu müsamahaya dayanıyor ve ihtiyarın eezasını tecil ediyor. Eğer 78 yaşındaki et hirsizı bir daha :ıç işlerse bu cezasını 6 zaman çekecek- ir. Bekçilerden Müteşekkil bir hırsız Çetesi yakalandı (Baştarafı 1 inci sayfada) Bu bekçiler nöbetçi oldukları vakit 3“_*'? yarısından sonra ellerindeki ve - saitle mağaza ve dükkânları açıyorlar bir ev için haftalık veya aylık ne lâ - zım ise o kadar mal, çay şeker, kahve ve sabun gibi şeyleri alıp çıkıyorlar ve destelerle Hraya tesadüf dahi ettikleri halde meselâ yüz lira destesinden bir recede dikkat edilmektedir. Buna rağ- men Pat uzatılan kitab ve gazeteleri okumakta; mükemmel surette yazı yaz- makta; önünden geçen ve tanımadığı insanların elbiselerini tarif eylemekte- dir. Uzun bilârdo partileri bile oynamış- tır. Pat bir otomobilin direksiyonuna 0- turtulmuş, ihtiyaten yanında bir şoför yer almış, şehrin bütün sokakları do- laşılmış; en kalabalık mahallerde bile otomobili mükemme! surette idare et - Miş; seyrüseler memurlarının işaretle- rine derhal uymuştur. Doktor Cecil Reynalds'a göre aydın- lik şuaları çocuğun alnından gözdâ <|. marlarına geçmektedir... *-Demek Pat gözleri kâdâr alnı ile da- hi görmektedir... Bu nokta kat'iyet | peyda eylemiştir. , Pat'ın alnı bağlanmış, ve hiç bir şey, görmemiş. Pat Marguis üzerinde devam edilmektedir. tecrübelere “Bu kadınlardan Üa çekininiz!,, Amerikalı ruhiyatçının er- keklerin muvaffakiyetine engel bildiği sekiz kadın tipi Nevyarkun meşhur ruhiyatcıla- rından Doktor Murray, yap ü rübelere istinaden şu iddialarda bu- lunmaktadır: Erkeğin muvaffakiy li nisbette karıs yal ha: C vardır. ki, bunlardan hazer lâzımdır, Zira, bunlar bir kocanın terakki ve saadetine mani olurlar. 1 — Kocasına düşmaa olan ka- din, 2 — Vırvırcı kadın, 3 — Kocasile alay eden, meselâ konuşmasını, yürümesini tashihe çalışan kadın, 4 — Kocasının parasını, bol bol harcamayı seven kadın, 5 — Mütemadiyen temarüz eden kadın, 6© — Daima kocasını küçük düşü- recek hâareketler yapan kadın, 7 — Herlsere, hattâ kocasına bile tesahüp etmeğe çalışan kadın, 8 — Evde hâkimi mutlak olmiya alışan kadın... —irleniremeş güü menniz iki lira almakla iktifa ediyorlardı. Bu yüzden dükkân sahibleri işin far- kına varmıyorlardı. Hırsız bekeilerin Yüzde el- r. Ve sos- zevce tipi «Hapishaneierde, korkunç fenalıklar yapan müthiş caniler bulunur. Fakat on- ların yanıbaşında gazaptan ziyade yar - dıma ve tedaviye muhtaç olan — yoksul, bahtsız suçlular da vardır. Bu «bahtsız suçlular» sözü insana garip görünür. Fa- kat bu tabir, hele genç suçlular için in - kâr edilmez bir hakikatlir!'» İşte, İbrahim Zati Öget, bu bahtsız suçlulara iyice yaklaşmış, onların ruhla- fına nüfuz etmiş, yıkılışlarının, düşüşle- rinin sebep ve kaynaklarını, pertavsızını zengin bir kültürden alan geniş bir dik- katle arfaştırmış, ve viedanının mahke * mesine çektiği o küçük ve talihsiz müc- rimlerin beraetlerine karar vermiştir. Çünkü, anlamış kf, o küçükleri mücrim eden sebep, ya marazi bir veraset, yahut la meş'üm bir aile ve cemiyet muhitinde çok acıklı yaşama şartlarıdır. Anlamış ki, Bu sebeplere kurban giden talihsizleri <tedip> değil, <tedavl: et - mek, cemiyetin vicdan borcudur. Fakat bu tedaviyi tahakkuk ettirmek | için, hangi- Dağlara baş vurmak lâzım - dır? İşte İbrahim Zati Öget, yirmi Iki sahi- feciğin dar hacmi içine, bu sualin geniş cevaplarını da sığdırmış. Süçlu gençler için bir müessese kurul- mağını İstiyor. «Girme ve müşahede pa- viyonu>, callevi vasıfla tedavi ve mua - mele paviyonu», «kendi kendini idare pa- viyonu» ve «yarım serbestlik paviyonu> diye dört kısma ayırdığı bu müessese - nin göreceği vazileleri, her muterizi ik- na edebilecek kadar zengin bir manlık ve vukufla tesbite muvaffak olmüş. Gönüllerimiz istiyor ki, bu yirmi hifeyi dolduran hakikatler, kütüph raflarında, birer fikir konservesi gibi çü- rütülmesin. Ve yakın bir günde biz, bu muhayyel yicdan müessesesinin bir hakikat olduğu- pu görelim Çünkü kaniüz ki, İbrahim Zati Ögetin uzun tetkiklerin ve tet ülerin mahsulü olan bu teklifleri, üzerine davet ettiği - miz ücil ve engin alâkaya lâyıktır. Ve bu teklife muhatap bulunan salâ - hiyettarlar için, bu alâkayı göstermek bir memleket borcu, bir vazife mecburi- yeti, bir viedan vazifesi, ve bir hayati zâr rurettir. N. S. Çekoslovakya menşe şahadetnamesi istiyor Çekoslovakya hükümeti almış oldu- gu bir kararla bazı mevadın Çekoslo- vakyaya idhalinde menşe şahâdetna- melerinin Türkiyedeki Çekoslovakya elçiliği veya konsolosluklarınca vize edilmesi mecburiyetini — koymuştur. Bunlardan 1.000 Çek koronundan aşa- ğı malların vizesinden harç alınmıya- caktır, Vize edilecek maddeler arasında pi- rinç, portakal, sarımsak, keten, kendir, at kılları, barsak, pamuk, yün, bakır vardır. Beyoğlu Halkevinde stenografi kursu Beyoğlu Halkevinden: Evimizde tem - yakalanmasına girdikleri bir dükkânın kapısını açık bırakmaları sebeb olmuş- ti Hırsızlar yakalandıktan sonra ev- aranmış, bin bir çeşid eşya ile dolu olduğu görülmüştür. Bu işin meydana çıkarılmasında em- niyet memuru Sırrı ve komiser İrfanın liyakatleri görülmüştür. muzdan itibaren Stenografi kursu açıl - mıştır. Kurs haftada iki ders olmak Üze- re üç ay sürecektir. Dersler pazartesi ve perşembe günleri saat 19 da başlıyacak - tır. Kursun hitamında imtihan yapılarak /kazananlara ehliyetname — verilecektir. Kursa iştirak için orta tahsilini bitirmiş plmak lâzımdır. kadınlardan öğrenelim !, Üç güzel İngiliz kadınının kendi yüz tuvaletleri hakkında anlattıklarını ay - pen alıyoruz: Lady Temple diyor ki: «Genç kızlar, genç kadınlar olduğu - nuz gibi kalınız».. Benim bugünün ka - dımına en birinci güzellik tavsiyem bu - dur. Saçının, teninin rengini tabiate ta - ban tabana zıt olacak şekilde değiştir - mek bence İnsanı güzelleştirmez, çirkin- Jeştirir, en güzel görünen kadınlar, ta - biatin kendilerine verdiğini değiştirmek- sizin güzelleştiren ve güzel gösteren ka- dınlardır. Esmerken sarışın olmiya uğraşmak ni- Ççin? Siyah saçın, esmer tenin güzeli yok (mu? Ben şimdiye kadar tabif renklerim- den hiç birini değiştirmemeyi tuvaleti - me esas bildim. Kullandığım pudranın rengi, rengim- le hemen hemen birdir. Saçlarıma şimdi- ,ye kadar ne bir zerre boya, ne de «oksi - jen> sürdüm. Gece gündüz ayni pudrayı kullanırım. Dudaklarıma daima en göz alıcı bir «ruj> sürerim. Yanaklarımı yalnız geceleri - o da hafifçe - boyarım. Gündüzün hiç al « lik kullanmam. Soluk renk üstünde kıp- ormızı dudaklar bana daha hoş görü - nüyor. Gündüzün «erimel> kullandığım vaki değildir. Allık gibi onu da yalnız akşam ,elbiselerile severim. Geceleri önce yüzümü sıcak su ile yı- karım. Sonra soğuk sütle çalkalarım. Da- ba sonta da soğuk su ile yıkanıp besleyi- el bir krem sürerim, Yüzümü havlu ile değil, kuru ellerimle hafif hafif basarak kurularım, t zaman kremin yüzümdeki iz » lerini silmeden yatmam. Esasen yüzün- de yabancı bir madde ile yatağıf girmi- ye insanın nasıl razı olabileceğine aklım ermiyor. Çünkü: Yüzümüzde bütün u - zuvlarımız gibi nefes almak ister. Delik- leri yabancı bir madde ile tıkalı bir yüz nefes alamaz. Sabahları yüzümü önce ılık su ile yı - kar, sonra soğuk su ile çalkalarım. So - Şuk su açık mesemelerimi sıkıştırır. Bu suya bazan bir parçacık «yulaf unu» ka- tarım. Pudram tutsun diye biraz gülsuyu sürerim. Bence bu makyaja zemin elmi- ya yeter. Yalnız burnumun ucu biraz yağ h olduğu için oraya yağsız krem koya - Tım. Yüzüme yaptığım bütün ihtimam bun- dan ibarettir. Güzelişmek için şu iki şeyden daha gü- zel ilâç bilmiyorum: Açık hava ve uyku, Yatakta mümkün holduğu kadar dümdüz ve arkaüstü yata- rım. Bilhassa yorulduğum günlerin ak - şamı erken uyumuya çok itina ederim. * Mrs. Charles Suvecny kendi yüz tuvaleti için şunları söylüyor: «Benim makyajım gülünecek kadar sa- dedir. Sabahları yüzümü sıcak su ve sa- bunla yıkarım. (Mrs. Charlesin cildi her balde çok yağlı olmalı, Çünkü: Sıcak su sabunu ancak yağlı cildler için iyidir.) Akşamları yatmadan evvel yüzümdeki pudra ve boyayı (köld krem) le temizle « Tim, Gözlerime rimel ve boya sürmem, Kaş- larımı kalın birakırım. Yalniz müntazam dursunlar diye yağlı bir madde süre « rim, Ayni şeyden göz kapaklarım için de kullanmaktayım. Bu, hem gözleri daha parlak gösterir, hem de pudra Izlerini te- mizler. Makyajda en büyük itinamı pud- ra seçmekte gösteririm. Pudranm- daima en ince ve en iyisini kullanırım. * Misa Gertrade Lairence de şun « ları söylemektedir: «Ben insanın fazla boyanmakla güzel « JJeşsceğii kanâatinde değilim. Fakat lüzus gmu kadar boyanmayı da hiç bir zaman ihmal etmem. Her günkü makyajım şudur: Yüzümün her köşesini boyamaktan ,hoşlanmam. Bence yalnız gözlerle dudâk- ları boyamak insanı en ziyade güzelleş « tiren tarzdır. Dudakları en canlı kırmızı- ya boyarım Yalnız giydiğim elbiseye de uymak şartile... Göz kapaklarımın bo « yası tatlı egri» dir. Tabil kirpiklerimi de «rimel» lerim. Allık ya kiç sürmem, 'yahut ta pek az. Yüzümü döaima sokağa çıkmadan yarım saat evvel boyarım. Bu yarım saat içinde pudra iyi yatışır. Boyalar daha tabii gö - rünür. Pudramı daima aşağıdan yukarı- ya doğru sürerim. Cild pudrayı böyle daha iyi içer. *Hollywoode da uzun zaman bulun « dum. Oradan bir çok şeyler öğrendim. En sevdiğim makyaj «Joan Crawford> unki gibi parlak boyalarla a amma bu kadarı bana uym bir*saman yapmadım. Bir kadınır. güzelleşmek 1 şeye muhtaç olduğuna ka or diye hiç v en çok iki ynuşak, sert bir çok tuvalet fırçasına. Ben boyanırken fırça çok kullanırım. Fudramın fazlasını fırça ile alırım. Kaş- larımı fırça ile düzeltirim. Kirpiklerime «rimel> sürdüğüm fırçanın bir eşile ge - geleri gözlerimin köşesine hafif bir allık dokundururum. Yüzümü de fırça ile su ve sabunla te- mizlerim. Zaten ben yüzümü çok yıka « vım. Cildin bütün gün aldığı tozlara kar- şı bundan başka çare de yoktur. Bu ka- dar yıkanmalan bozulmaması için de &ık Bursada koza satışları Bursa (Hususi) — Bir kaç gündenberi kö- za mahsulü her taraftan akın akın geliyor, Koza hanında ve Kapalı Çarşıda geçecek yer bulunmuyor, Sabahtan akşama kadar mütemadiyen satılıyor. Piyasa 75-30 arasın- dadır, Ceblerini para ile dolduran köylüleri- miz sevinçle, köylerine dönüyorlar. Evi, yuva yapan kilerdir. Ev kadı- nı, esvab dolabın kadar kilerini de düşün: Her mevsime göre reçel ve şurup- larını hazırla..