durmadan Niköla... kırçıllaşmış sakallı, altmışın- da, fakat hayli dinç tavırlı bir adam, iki koltuk değneğini takırdata takırdata mahkeme salonuna girdi ve heyetin kar- gısına geçti. Bir bacağı voktu. Bu tek ba- caklı adamın kırçıllaşmış sakalı, - göze çarpacak derecede - çehresini kaplıyordu. Kaşları da kalındı ve saçları, geniş alnı- mın Üstüne inmişti. Çehresi esmer, göz- leri kuvvetli ve keskin bakışlı... İstanbul üçüncü ceza mahkemesine suç işledi, diye çağırılmıştı. İşlediği suç ta, Arnavutköyünde, Todorinin meyhanesin de körkütük sarhoş olarak. rezalet çıkar- ması; gelen polise kafa tutması; karakolu götürülüp ikinci komiser İsmail Hakkı - nın karşısına çıkarılınca da, ona «seni ve #teki bütün polisleri, ben Polis Müdürü- ne gidip şikâyet edeceğim; çünkü...> baş- Tangiciyle, alt tarafı suç, teşkil eden bir isnatta bulunması ve bu arada uluorta sö vüp sayması! — Söyle bakalım, Nikola! İşte, dava evrakı okundu. Senin neden buraya ça- Bırıldığını öğrendik. Ne diyeceksin? Nikola, iki koltuk değneğini koltuk aât larına yerleştirerek, yerinde doğruldu ve: — İsa, Meryem hakkı için, hayır! dedi. — Aşırı derecede sarhoş olmuşsun ve.. — Sarhoş?. Yani içtim. Daima da içe- Tim, içerim. Ama sarhoş olmam. Ben iç- kiye alışığım! — Ne içersin ? — Ne bulurgam! Ama en çok rakı. O dakşam da rakı buldum. Çok değil, bir şi- ge. Yolda yere atmış biri... Baktım, do- luydu, Diktim içindekini.. Sonra durup durürken polisler gelerek, beni yakapa- ça sürü götürmüşler karakola! — Bak, «götürmüşler, diyorsun. Galiba götürüldüğünün farkında bile değilmiş- sin! Ve belki de o derecede sarhoştun ki rezalet çıkardığının, komiserlere polis lere isnatta bulunup sövüp saydığının da farkında olmadın! — Ben, içerim, ama sarhoş olmam, ken dimi bilmiyecek kadar! — Hülâsa, inkâr ediyorsun? . — Evet, kabul etmiyorum.. Polisler ge- lip benim keyfimi kaçırdılar, rahatımı bozdular. Kabahat varsa, onlardadır. Ben, birşey yapmadım! — BHele otur yerine, bakalım. Bir de şahitlere soralım! Şahit olarak dinlenilen polisler, vak'ayı zabıtta olduğu ve baş farafta işaret edil- Ü gibi anlatarak, şunu da bahse kattı- Gaziçinin Rumeli yakasındaki civar yer- CÖNÜL İ Tehdide geçen Erkek.. Hayreboluda oturan bir kadın öku- yucum bana; Ğ — *Aynen derci ricasile» bir mek - tup yollamış, altına" sarih bir de imza atmış. İlk düşüncem: — Bu mektubun hakikaten bu ismi taşıyan kadın tarafından yazıldığı ne malüm? sualinden ibaret oldu. " İhtiyatkârlığı yersiz görmeyiniz: On binlerce dürüst, temiz, mert okuyu - €unun arasına bir tane de yabancı ka- rışabilir, gizli bir maksat takip edebi- lir. Bu düşünce dolayısiledir ki bu sü- W"ul:mh çıkan mektublarda ekseri - yetle tam isim görmezsiniz, A : İnisyal ile Hayreboluda — oturan okuyucumun anlattığına gelince hülâsası şu: — Vaktile bir erkeği - seviyordum, bilâhare beni kendisinden soğuttu. Ay- rıldım, şimdi beni kıskandırmak için ümnnm%% — Bu Nikola, Arnavutköyünde ve Bo|, ŞLERİ aramadan ve içen adam İşlediği suçtan dolayı iki ay hapse mahküm oldu lerde, meşhurdur. Şöhreti, gece, gündüz içmesidir. İçer, içer, hemen hiç ara ver- meden içer. Evinde içer, meyhanede içer, sokakta içer; hülâsa, yer ve zaman farkı gözetmeden, her yerde ayni şekilde içer bu adam! İçkisiz yaşayamaz ve bu iti- barla kendisi parmakla gösterilir! Bunu burada biz söylüyoruz; fakat, Arnavut- köyü ve civarında oturanlardan kime sor sanız, size ayni şeyi söyler! Nikola, bu suretle eşöhret» inden bah- sedilmesine pek o kadar kızmış görün- | memekle beraber, şu yolda bir itiraz ve müdafaada bulunmaktan kendisini ala - madı: — İçerim veyahut ta içmem? Buna kim ne hakla karışır? Zararı varsa ba- na, faydası varsa bana! Fakat dedikleri gibi, o kadar çok ve her yerde içer, ken- dini bilmez takımdan da değilim. Hem de diğim gibi alışık olduğumdan, içince sar hoş olmam ben! Polisler haricinde de, 1€ yaşında bir delikanlı, şahit olarak dinlenildi. Beyaz gül sokağında helvacı dükkânında çırak olduğunu söylüyen Mehmet, hâdiseyi te- yit ettiz Fakat, hem hakaret mahiyetin- de olan sözleri tekrarlıyarak, bunları Ni- kolanın aynen söylediğinden bahsedi - yor, hem de «yani hakaret etti demek?» sualine karşı <hayır, hakaret ettiğini işit- medim!» diyordu. Bu tenakçız karşısında, dudaklarda gülümseyişler belirdi! Neticede Müddetumumi Peridun Baga- na; komisere ve memurlara vazife ifası sırasında ifa ettikleri vazifeden dolayı hakareti sabit ve ceza kanununun 266 ı cı maddesinin 2 inci bendine uygun bu- lara, Nikolaya ceza kesilmesini istedi ve rezalet çıkaracak deretede sarhoşluğa gelince, bunun suç tarihine göre «müru- rTu zamansa uğradığı mütalcasını ileri sür dü. Reis Necip Nadir, âza Hüseyin ve Sa- Him; kısa bir müzakereyi müteakıp, müd delumuminin istek ve mütaleasına uy - Bun olarak karar verdiler. Nikolanın yal nız hakaretten 2 ay hapsedilmesi karar- Nikola, koltük değneklerini takırdata takırdata salondan çıkarken «İsa, Mer - yem Hakkı için, bende kabahat yoktu!» diyördu. Kapının eşiğinde samilerden bi- ri, gülerek: — Ey, dedi, hapishanede tam 2 ay içki eperhiz.ine girince ne yapacaksın? Nikola, canı sıkılmış bir balde, yüzünü elqîml Tıbbr Adli başkâtibi hakkında takibat yapılıyor Geçenlerde Adli Tıp işleri umum mü- dürlüğü başkâtibi Raife, sahte bir rapor bir başka kadınla münasebettedir. Fa- kat bu tedbiri de fayda vermedi, ar- tık tehdit yolundadır ve bana: — Bir başka erkekle konuşmıya kal- kKışmasın, diyerek haber pül dir, Ailemi telâş aldı, beni bir başka | memlekete yollamayı düşünmiye baş- ladılar, ne dersiniz», — * *Mektupta anlatılan hikâyenin gö - nül işleri ile rabıtası zayıflamış ve me- sele gidiş geliş bir zabita işi olmanın yolunu tutmuş. Bu münasebetle söy- Hiyeceğ'ın şu: — Müddelumumiy: görür, mahrem kalması ricasile hâdisevi anlatırsınız. Adam çağırılır. Kendisine bu sahada kanuni hükümler anlafılır. ve o da bü- tün hayatınca mümasil teşebbüslere girişmek arzusundan vaz geçmiş, us- danmış olur. Bunun haricinde sizin için de küçük bir tebdilihava büsbütün lüzumsuz değildir. Fırsattan istifade ederek, münasebete girişeceğiniz er - kekleri daha iyi seçmenim. yollarını düşünmüş olursunuz. TEYZE Bizdeki kuş adam Meşhur kuş adam Şon, Pariste kuş gi- bi kanat takıp kendisini yüksek bir irti- fadan yere attı. Her vakit ona gülen ta- lJih bu son tecrübesinde fena yüz göster- di. Kuş adamın kanatları işlemedi. Ve o erübesi uğurunda bir taş gibi yere düştü.. Öldü. Şimdi bi dünya onun ölümiyle meş gul. Ve bütün dünya ona kıymet veriyor. Böyle bir zamanda Evliya Çelebi seya- hatnamesini elime alıyorum. Ve bir kuş adam hakkında yazılanları. okuyorum: * Evliya Çelebi diyor ki: Hezarifjen Ahmet Çelebi, iptida Okmey danının menberi üzerinde rüzgârın şid- detinde Kartal kanatlarile sekiz dokuz kere havada pervaz ederek talim etmiş- tir, Badehu — «Sullan Murat» Saraybur- nunda «Sinan Paşa» köşkünden temaşa ederken, Galata küulesinin tâ zirvei âlü- sından Lodos rüzgârile uçarak Üsküdar- da Doğancılar meydanına inmiştir. Son- ra Murat Han kendüsüne bir kese altın ihsan ederek «Bu adam pek havfedilecek bir adamdır. Her ne murat etse elinden geliyor. Böyle kimselerin bakası caiz de- gil> diye Cezayire nefjyetmiştir. — Anda merhum oldu. * Bizde de kuş adamlar yetişirdi ama kuşun kanadınmı kıranlar kus adamların yetişmesine imkân bırakmazlardı ki... İMSET kakereeemeenene e en c nenanae erereneneenanan meselesinden dolayı işten el çektirilmişti. | Kendisinin, ağır cezada ihtilâstan duruğ | ması yapılan belediye tahsildarı Nadi Ah | met hakkında Adli-Tıp Meclisince verilen ve «deli değildir; cezai mes'uliyeti haiz- İ|dir» şeklinde olan beş imzalı raporu de- | ğiştirdiği, bu beş İmzayı da taklit etmek İsuretile edelidir, cezai mes'uliyeti haiz geğildir» mealinde sahte rapor hazırladı- , dddia olunuyordu. Bu noktadan Müddeiumumilikçe vam lan tahkikata ait dosya, Adliye Vekâleti- ne yollanmıştı. Çünkü, alevyhinde takibat ' yapılan, doğrudan doğruya Veküâletçe ta- yin edilen memurlardandı. Dava açılıp takibata girişilmesi için, evvelâ birtakım kanuni formalitenin halli, bu hususta 0- raca takibata müsaade olunması lâzımge- liyordu. Vekâlette dasya tetkik edilerek, bu müsaadenin verildiği müddeiumumiliğe bildirilmiştir. Bu iş'ar vâkı olunca, tesmi evrak üzerinde sahtekârlik davası açan müddelumumilik, dün davayı İstanbul birinci istintak daliresine vermiştir. Birinci sorgu hâkimi Rahmi, dosyayı gözden geçirmeğe başlamıştır. Pazarte - siden sonra, başkâtip Raifin ilk sorgusu yapılacaktır. Kendisi, şimdi serbest bu- lunmaktadır. Hakkındaki istintak tahki- katının kendisi mevkuf olarak mı, yoksa gayri mevkuf olarak ma yapılacağı, an- €ak sorgudan sonra bolli olabilecektir. Suç Ağır cezalı mevaddan “d“lundln,hr rehine koymuş Aksarayda Çakırağa mahallesinde hel- vacı Mustafayı dolandırdığı iddlasile, Hü seyin isminde biri, dün Adliyeye getiril. Kadıköyün süren bir edebiyat sezonu * » » Mütareke seneleri idi, çok derbeder bir mecmuası henüz çıkıyordu, diğer taraftan Darülbedayi eh DeD Yazan : Halit Sevgili okuyucularım! sizi bu yeni ha- farat sahnesine seyirci çağırırken ük per- deyi bir programla açmama müsaade e- der misiniz? Önce şunu söyliyeyim ki bu edebiyat sezonu öyle altı aylık kısa bir sezon de- ğil üç dört yıl süren çok hoş bir âlemdi. Mütareke ile başlamıştı, fakat ben mü - tarekenin ikinci yılından itibaren bu â- icme karışmıştım. Bu sahnedeki şahıslar, modern Türk edebiyatının en çok tanıdığınız ve ihti - mal en çok sevdiğiniz çehreleridir. Bun- ların yanında ikinci derecede edebiyat- çılarla bazı figüranlar da var. İkinciler birincileri daha kuvvetle belirtmek için Tâzım.." figüranlarsa bu sahnenin can - Janmasına çok yardım eden sevimli tip - lerdir. Hepsini sırasile nmyıuk’ımz. * Mütareke ilân edilmişti.. Çanakkaleyi İtilâf donanmasına açmıştık. Zorla gire- medikleri kapıdan serbestçe, rahat rahat giriyorlardı! Ben, o kara filonun dumanlarını sa- vurarak Marmaradan İstanbula ilk gi - rişini Bakırköyünden Zeytinliğe doğru Kkoşan tvenin penceresinden görmüştüm. Acı büyüktü. Hâdiseler gittikçe aley - himize açılıyor, tutulur bir uğursuz- luk gibi genişliyor ve İstanbulda hayat göğüs sıkıştıran boğucu bır hava halini arıyordu. İşte bu esnalarda idi ki, bu - gün artık toprakta bir avuç kemik olan babamla, o ızlıraplı günler içinde kendi- mize bir meşgale, mümkünse bir teselli aramak arzusile bir mecmua çıkarmağa karar vermiştik. Faruk Nafız, Fahri Ce- lâl, Reşat Nuri, Ruşen Eşref, Falih Rıfkı, Yahya Kemal gibi kıymetli muharrir ve şairlerin yazılarile yardım vaadleri de bu #rzumuzu şiddetlendirmişti. Hâsılı «Ne- dim> mecmuası o yıl içinde bu suretle or- taya çıktı, 18 nüsha devam etti ve İzmi- rin Yunanlılar tarafından işgali üzeri- ne büsbütün dağılan edebiyat okuyucu- larının eksilmesi ile son nüshasını yalnız kolleksiyon meraklılarına yadigâr bı - Taktı. “Bu mecmuanın çıkışı ile batışı arasın- daki beş aylık zaman zarlında gerek İti- lâf devletlerinin, gerek İstanbul hükü - Metinin iki taraflı sansörü yüzünden ne- İer çektik, sadece buna bir makale tahsis etmek lâzım gelir. Meemuaya yardım e- den muharrir ve şairlerin de halleri, kap- risleri ve her gün siyasi hâdiselerle ger- ginleşen sinirlerinin cilveleri de ayrı bir bahistir. Maamafih bütün bunları bu se- Tiye girecek olan başka bir makaleme bı- Takıyorum. a * Babam bir gün, bana: - Oğlum, ben ar- tık İstanhulda Gdurarmyacağım. Zaten Mütekait bir a m. Anadoluda bir kö- şeye çekileyim de gözlerim İstanbulun şu azin balini daha fazla görmesin!» dedi. Ti hi miştir. İzmirde şoför olduğunu ve tmıl'.“"düm hak verdim. Bir müddet son- bula zayiinden nüfua kâğıdı çıkarttırma. hfA kalktı, aile ile Bursaya gitti ve orada ğa geldiğini söyliyen Hüseyin meşhut suç| Yerleşti. müddeiumumtliğince dördüncü cezaya| Zavallı ihtiyar!.. Yağmurdan kaçar - öcl ir. Davacı, yaşlıcadır; dava etti. | ken Öhıyıı tutulmuştu. Günün birinde ği. orta yaşlıdır. Duruşmada, davacı, elin- ' Bursanm düşman tarafından işgalini gö- deki içi su dolu İki Taşdelen şişesini gös-| recek, o işgal altında inliyerek yaşıya - İtererek, hiç tarsmadığı Hüseyinin sanki | Cak ve Bursadaki bütün esir kardeşleri -| 40 yıllık ahbabıymış gibi dükkânına ge- mizle beraber ölüm tehlikesi geçirdiği Illp selâm çaktığını söylemiş ve devamla | bir gün ordümuzün tam vaktinde yetiş- |söyle demiştir: —— X — |mesi ile kurtüluşa da orada k: . — Bana bu şişeleri uzattı <içinde rakı | Bense o te gene İstanbulda bir lise- yardır, sende emaneten dürsun. Ben, şu-| de muali “Bursanın telâketli-işga- radaki binliği alhıp sana zeytinyağı dol-|linden eyvel bir aralık Bursaya gitmiş, durtayım şuracıktan; v:rbıpı 50 kuruş!, | gene dönmeğe mecbur kalmıştım. Beyoğ- diye binlikle 50 kuruşu kapip gilti. Gidiş| lunda bir Alman pansiyonunda oturu - o gidiş! Meğer bıraktığı iki şişede rakı| Yordum. O pansiyon hayatım esnasında değil, su varmış! Ertesi gün bunu dükkâ- | «Nedim» henüz çıkıyordu. Bir - taraftan nımın önünden geçerken gördüm, yaka-| dâ Darülbedayide «Kendifi bil» namm- lattım! daki adapte bir piyesimin provalarımda Hüzeyin, bilâkis bu helvacıyı 40 yıldır | Pulunuyor, akşamları bazı Ermeni ak - tamıdığını, hattâ kendisine 160 kuruş | "ei amaşme e H borçlu olduğunu, borcunu ödeyemediğin- | şahit olarak dinlenilmişler, müddeiumu- den bu suretle iftirasına uğradığını söyli | mi, ceza islemiş ve heyut te suçu sabit yerek, «hattâ dükkânına uğramadım bi-| görerek, - Hüseyinin sabıkasını da Bözö- lels demiştir. nünde tutup - kendisini üç Dükkândaki ikiçnk,hzeuenikmef gün hapse mahküm ve tevkif v ĞA a B ö Gi Si EÜLAr e ay, on beş, etmiştir. hayat yaşıyordum. (Nedim) | yide“kendinibil,, rında bulunuyor, akşamları da b Fahri Ozansoy 4 Falih Rıfkı Reşat Nuri trislere türkçe okuma ve telâffuz defi” leri veriyor, yalnız mecmuanın gi! güçleşen, karışan işleri arasında Vefa W gesindeki derslerime muntazam devati ederilyordum. Muallimlik — hayatımdâ böyle dağınık geçen başka bir yılımı h* tırlıyamıyorum. O yılın sonunda Beyoğiundafi kaçıp F” renköyüne çekilmiştim. Derslerim de K” | dıköy orta Mmektebine nı Erenköyünde yedi ay Küdar kaldım V€ nihayet Kadıköyünde Alüyol ağzın! A Şemsitap mahallesinde bir eve, ihtiyaf bir matmazelin evine pansıyoner 0 $ girdim, Sonradan öğrendiğime göre © €V" de vaktile Hüseyin Suatla Cenap Şehâ” beddin de ayni suretle pansiyoner ol * muşlardı. Tarih mi tekerrür - ediyi yoksa sadece garip bir tesadüf mi: bilemem. Yalnız bildiğim, fi tarihil üstatların oturdukları odada şimdi bel' ” yorgunluğumu dinlendir:yordum! O tarihte Kadıköy aşağı yukarı bir Şt” — irler beldesi olmuştu. Hepsi de arkadaş * — larım, sevdiklerim, her gün Babıâli yo * — kuşunda ve mecmua idarehanelerindt karşılaşıp saatlerce sohbet ettil 4 Şimdi akşamlarımızı da beraber geçif * — meğe, beraber gezmeğe, beraber şiirlefi bikâyeler yazmağa, hattâ belki de Moda ve Şifa kıyılarında sık sık Bgüzellere beraber fişık olmağa başla Mmıştık. Ne diyeyim, o xzamanlar Üd Bençlik serde csen bir rüzgürdr. YEsİ yapraklarıni”dökmüş ağaçlar gibi henüf — kurumamiştık! n Proloğu —burada - kesiyorum.. — tatlıyü bağlıyarak... Gelecek yazılarımda Kad! * köyündeki edebiyat sezonundan parsö parça hatıralarımı: nakle bışlıîl“p' . Umarım ki can sıkmam. İstediğim de © A 'i Halid Fahri Ozansoy — Müzelerde: Halkevinde bulunan taş Bizans — A devrine ait Ve Eminönü Halkevi arsasında yapılaf inşaat sırasında bulunan taş ünfhg yapılan tetkikat neticelenmiş taşıfi t zans devrine ait olduğu tesbit edilmiş, tir. R Ayni arsada yeniden bazı h!“”m ç taşlara rastlarımıştır. 12 inci asfü # olduğu anlaşılan bir kaç mezar ta$t * — kilabe de çıkarılmıştır. p Pa Polis enstitüsü Ankarada yapılacak, polis hazırlıkları ilerlemektedir. Y 'raya alnacak talebeler seçilecekti!" hususta tetkikler yapmak üzere * yet Umum Müdürlüğü doktorü Vi boratuvar şefi Mecit Lozan polis * tüsüne gönderilmiştir. T e Belediyenin cenaze M’ Belediye tarafından ıçı% g esri ölü yıkama yerlerine ait ölü — tamamen ikmal edilmiştir. Yalnifı yin — gömme işlerinde ıuııuW” c B müstahdemin kadrosunun rılmasında imamlık ve hafızlık VÜ Jerine kimlerin tayin edileceği V y belli değildir. Bunların tayini Sit nınmış hafızların hıkemliâi.l;