; ğ seseeces seses ea sesAAAAAAAAA AAA Dr. General Besim Ömer, Halit Ziya Uşaklığil, Dr. General Kadri ; Raşit, Reşat Nuri, Mühendis Nigâr Özbirol, Dr. Nadire Sadi, Şüküfe Nihal, Muallim Ahmet Halit anlatıyorlar * * eerekaese AA ALAA AAA AAA ASA AAA AAA AA AAA AAA AAA wo———..o..w»»———mi BÜYÜKLERİN Çocukluk Hatıraları Doktor general Besim Ömer anlatıyor Doktor General Besim Ömeri mua - yenehanesinde ziyaret ettim. Ö, mem- leketin .en tanın- miş doktorudür. 40 sene — hocalık etmiştir. Yaşı ilerzetiştir. Fa - kat elân dur.naz, ri, çok eski za - Mmanda kalmış o - lan sayın doktor. Çocukluk hâtıralarından şunu anlattı: — Ben Kaptanpaşa rüştiyesine gi - derdim. Orada aksi bir hocam vardı. | Yanında upuzun bir değnek bulunur- du. | Birisi dersini bilmedi mı, yahut ta yaramazlık etti mi, sop kaldırır, ev- Velâ sopanın ucile omuzundan ittikten sonra.. Şırak şirak yapıştırırdı. - Ben dayak yemeden bu mektepten çıktım amma. Hocamin başkalarına dayak a - tişini hiç unutmadım. Bir kere de askeri larım beni dövecekleri Şır.. Başka bi K mi herkesten daşlarım ben luş kur uIıluıı ki, bi meden kaputun al dum, Doktor general Kadri Raşit anlatıyor General Kadri çocukluktan çok uzak, fakat çocuklara çok — yakın| bir doktordur. O- muayene - hanesine hep ço cul t getirir - O çocukları $ seve - seve, okşıya tundan sıynlmış ol - nun man da gene mu #yenehane çor ı ın%lıl:kla susturmıya çalışıyor- u. Çocuk sustu. Müavene bitli. Kıy - metli doktorla şimdi beraberiz: Çocukluk hatıralarını anlatıyor cukluk — hatıral ar. Mektebe ilk gi ektepten çıkıyord ğum, bir şey bilm me günün ak- k. Ben de çok um. Meğer en tabura girmedin ha! | -| ya! Bir gün eve bir kuzu almışlardı. "İpek fazla “|kuzuyu evimize y Vve elimdeki pa: “İtım.. Öğle yemeği Toplıyan Mühendis, Bayan Nigâr Özbirol anlatıyor Bayan Nigâr kadınlar arasında he - nüz pek z yetişmiş olan mühehdisler- den biridir. Ba; Nigârı masası başın. da çalışırken buldum. Pergeller, gün - yeler, adla diğim — cins cins lerden birini alıyor, bir'ni bıra - kıyordu. Ve kocaman bir k Çiz - giler, toparlaklar sordu. — Bayan, dedim, bana bir çocuklu hatıranızı anlalır mısiniz? — Çocukluk hatırası mi? Şimdi çocukluğa m: döneceğiz! Hiç| niyetim yok! — Niye? — Baştan okuturlar. Güldüm. Gülüştük ve anlattı: «Ben çocukluğumda sinemayı çok verdimi.. Şimdi de sevmez değilim | Bana, eşime ve bizden de yaşça iyük olmıyan dadıma: Bu kuzuyu bugün otla.ır, karnını | iyice doyurursanız sizi bu gece sine - Dmaya Dediler. Biz bu vadi alınca hemen ın bir arsaya gö - a kadar otiatlık, Akşam eve gelir gelmez de bol bol arpa ye - dirdik, üzerine de su içirdik. Bize ve - rilen işin üstesinden gelmiştik.. Tabi | sinemaya da gittik. Fukat ertesi gün zde ne görelim: götürürüz, | | | | ğer bır gün evve doyurmuşuz ki za vallı kuzüu bu yüzden gece çatlayıver- | âiyan Şukufe Nihal anlatıyor Kendisini telefonla aradım. Çocuk - luk hatırglarından birini anlatmasın: rica eitim. Kıy - Bay Halit Ziya Uşaklığil anlatıyor «Benim bu konağın tenha bir tara - fında dadımla beraber işgal ettiğim bir adam - vardı, ve bu odanın bil- mem neden, ta - ancak sığacak karanlık, vanında bir baş dar Zaten şimdi o- damdan ziyade bu — deliği görüyorum, a vellüdümdenberi emziren, büyüten, erkelmiyen, sonraları bana hikâye et- lerine göre, bana ait çamaşırları yı - karken bir peştemalın ıçine beni sarıp sa lıyarak Çat gölü havalisinden ge | İ üsüle tevfikan sırtına bağlıyan bu dadıyı da hatıralarımın arasında göremiyorum. Gülfidan âadının men - kibelenini hep sonradan dinledim, Oh! Bu tavanın siyah deliği.. hattâ be- kendisine ir dakika $ Bir zaman oldu ki ben gecenin mu - ayyen bir saatinde uyanırdım, ve göz- mi açar açmaz derhal c deliğe ba kardım. Dadımın başucunda yanan kör | bir kandilin titrek ziyasile vazihan düm ki delikten Birbirin: takip ede- türlü garip evza ve eşkâl ile, beyı eli rini savurarak küçük küçük, ancak üç beş karış boyunda, adamcık- iniyor, sonra inlerine, yukarıya tır- | manıyor, birbirine dolanarak, hiıbırî-| ne sarılarak... Ve bu iniş çıkış öyle ça- |buk olüyor ki onları tamamen seçmek mümkün olmuyor. Yalnız ben bütün vücudumu sarsan bir titreme ile göz- lerimi kapıyorum, tekrar onları açmak- an korkarak yorganını çekiyorum, «Dadi!...» diye haykıracağım, fakat bo- | ğazımda bir tıkanıklık var k: setimin çıkmasına mâni oluyor. Yavaşça yor - gamı açıyorum, o deveran yine devam ediyor. Ve böyle bazan örtünerek, ba- zan bir cesaret hamlesile buklıktan son- a gene gözlerimi kapıyarak bir cidal içinde, ktm bilir ne kadar zaman, bel- ki beş dakika, belki saatlerce çırpını- yorum. Nihayet bir gün cesare! edip te bunu m mektepten| get hazır değilse, ba: na para verirler- di, Yemek alırdım. Bir gün gene para vermişlerdi. Yolda bir kaç dilenciye rastladım 1 birer birer dağıt - elimde beş para Ben bir cevap veremedim. — Aç avucunu! Demesin mi?. Avuscumu açtım. geğnekle bir defa vurdu. ! ğ ıdum vücuma koca bi ir âvucuma da Daha o gün mektepten « Bunu hatırlıyorum. Gene buna ben- zer bir ıak 'a daha hatırlıyorum. Hüs jnüme bi azıyordum. Kalemim kırıl aki arkadaşımdan çakı ist Çakıyı aldim, kalemi yonttüm, çakıyı geri verecektim. i nünden kald ersinde nin ılı.ndın ı.ımuııı M geg ben ya « nımdaki arkadaşıma uzatacağıma — bir ötedekine uzalmışım. &un*md:ıkı ..r - kadaşım beni dü dim. Ve gene haşım ön güld işittim, Ve en- Meğer hoca bizim arkamızda imiş, a güldüğümüzün farkına varmış.» kalmadı. Tabil acıkmışlım. Bir arka - daştan istiyebilindim. Mektebin bakka- lından ödünç alabilirdim. Mı"runiunı, bunları yapmama imkân yokdu Te necffüs zamanını oyunla filân geçir d.m. Sonra derslerle oyalanarak akşamı et- üm, Fena halde acıkmıştım. Hizmet - -| çi de beni mektepten alma in geç kalmıştı. Bütün çocuklar gittiler. Ben gelmiştim. Gözlerim karardı.. O halde iken bir de baktım, kapının önündeki vakfesi geçirdim.. Etrafıma bakındım.. Titri « yen ellerimle simidi oradan aldım... Ve dudaklarıma götürmek için de bir an düşünürken gözlerim karardı. Oraya düşüverdim. Tam o sırada hizmetçi de -| gelmişti. Simidi avuçlarımda sıkmış - tım. Beni bir araba ile eve götürdü. Ve wak'ayı anlattı. Evde; simit yemiş te midesi bozul - muş, diye bana iki gün perhiz yaptır » dılar. Ben gururum yüzünden iki dıı daha aç kalmıştım, anlattığım zaman hep güldüler, ve de- liği kapattılar, O zaman hiç kimse keş- fetmedi ki bu korku için için hazırla - nan bir hastalığın pişdarı imiş. Dört : İlk hastalık.» Bay Reşat Nuri anlatıyor Çök kıymetli romancımız Bay Re - şat Nuriyi İstanbul Kültür Direktör - lüğünde aradım. seyahetten yeni gelmişti. O gün yeniden seyaha - te çıkıyordu. Bir çocukluk hatıra - sını rica ettim. Bir dakika du- racak vakti yok - tu. Fakat gene ricam: reddetme- di. Yazıp gönde - ruceğuı vadetti. Ve kendi elile yııdı- Sa- bekliyordum. Açlıktan bayılacak hale | ğı çocukluk hatırasını Ankaradan gön- | .—. derdi: «Çocukluğumda Şakir Ağa diye bir ö- | tahtaperdenin peryazında bir parça si- | lâlam vardı. Kır sakallı, mavi gözlü bir |mit bırakılmış. Bir tereddüt ihtiyar Kemahlı, Çanakkaledeydik. Bir sabah babam benimle lâlayı hastane bayırında otu - ran bir tabur imamının evine bir mek- tup, yahut neçete götürmeğe memur et- ti. Yanımıza bir de komşu çocuğu ta - kılmıştı. Kapıdan girdiğim zaman imam ço - luk çocuğile sabah çayı içiyordu. Zorla bize de ikram etti. Sonra sokokta otur- iması lâlaya kapıdan bir iskemle u- Zzalar; -—Ahıııhııııılınısolıun.suv CHANA 'BEŞİĞİ SALLAYAN EL HÂKİMDİR! ocuk demek her şeyden evvel anne demektir. Çocuğu doğuran, onu, dünyaya gelir gelmez ilk sinesine bastıran, ona ilk gıdasını verdiği gibi, ilk terbiyesini de veren hep annedir, Onun içindir, ki dünyanmn her yerinde iyi çocuk yetiştirmek isteyen nesi milletler, her şeyden evvel çocuk an- e yardım esasını kabul etmişlerdir. «Çocuğun ilk mektebi annesinin ıdır» sözü ne kadar doğru ise, ebeşiği sallayan el dünyaya hâkimdir. sözü bu ilk günü, okuyucularımıza takdim de o kadar beliğ ve o kadar hakimane bir sözdür. Çocuk haftasının ettiğimiz şu levha ise, (Çocuk ve an- ne) denilen kudsi mefhumların, (anne şefakati) denilen yetişilmez fazi- letin âdeta bir timsalidir. Muallim Bay Ahmet Halit anlatıyor Memlekette ilk çocuk mecmuaların: dan birini çıkaran tanınmış Mmuallim Ahmet Halidi so- kakta — yakala - dım. Acele acele yürüyordu. — Hemen ak hnıza gelen bir çocukluk — hatı - ranızı — anlatınız. Dedim, cevap verdi: Her zaman aklıma geleni an- latayım. O anlattı, ben dinledim ve yazdım: «Mevsim sonbahardı, — ramazandı, | dım. yağmurlar başlamıştı. Benim de aya * ğıma giyecek Jâstiğim yektu. Evimiz Cerrahpaşada idi: Çocukluk değil mi, bir gece: — Beni karagöze götürün! Diye tutturdum! — Olmaz, dediler, k göze bu gece| senin gi -| itmek gaydıramıyacağını — anlıyan Cerrahpaşadan, Şehzadebaşına yayan gidip bir çift lâstık aldı. Eve ge- tirdi ve ben lâstikleri giy'p karagöze gittim. Şunu da söyliyeyim ki babam.. Her istenileni alabilecek kadar parası çok bir kimse dqzıldı » lü mü? rL_ve snrclu' Lâlada göğüs hastalığı vardı. Müte - madiyen hırlar, tıkanır, öksürür ve bu- gibi yu -» fat ederdi. Ta- snada bcn enmdı: imamın sof - rasından aldığım bör küç, Çasile sokağı c İâlanın çayına bir iki damla limon sık- tim. Adamcağız keyifle çayını karıştır - mağa başlayınca süt kesildi, iğrenç bir renk almağa ve parça parça oturmağa başladı. , ©O esnada lâlanın mavi gözlerinde u- | ( Doktor Bayan Nadire Sadi I anlatıy.r | Doktor Bayan Sadiyi, muayeneha * nesinde buldum. Bayan doktor çocuk" luk hatıraları a - rasında, — içinde yer etmiş olan ibiı- tanesini he - |men anlı «— Bekiz ya - şımda idim, ÂAn « nem, dört aydır hastanede yatı - yordu. Babam sa- bahları işe giderdi. Ben evde ken” dimden üç yaş küçük kardeşimle yalf : ııız kalırdım. Kardeşime ben bakar * Bir gün kardeşim benden oyuııcıl bir saat almamı istemişti. Oyuncak sas& komşunun çocuğunda görmüş. o | na panayırdan almışlarmış. | Panayır yeri bizim eve aşağı yukari yyarım saat sürerdi. Ben kardeşimi 8i | dım, panavıra gittim. Oyuncak saali | | bulduk. Ancak bir kuruş değeri v rdk — Fakat satıcı beni çocuk gön li saate beş kuruş istedi. Cebimdeki bütün param da beş ku * ruştu. Parayı verdim, saati aidım. Kaf* deşim sevindi. Oradan ayrıldık. İleri” de bir atlı karınca vardı. Kardeşim at“ nu atlıkarıncaya bindirecek — paral j yoktu. * Kardeşimi elinden tuttum ve ora * | dan uzaklaştırdım. Kardeşim yedi ya * | şında iken öldü. Elân onu atlıkarıncaâ" | ya bindirememiş olmanın acısını çek€“ ,â rim. 1 Bir küruşluk saati bana beş ımru<l | satıp kardeşimi atlıkarıncıya binmek | zevkinden malrum ceden © satıcıyA | sereranikürdürünçrere | yanan hayret ve dehşeti hiç unuta * i mam. Biçare udam ne yeniden çay istiye * bilir, ne elindekini içmekten ub“’ men'e kadir olabilirdi. İlâç içer gibi liksin yor ve her yudumdi — Keski südlü istemeymişik... $ lıkarıncaya da binmek istedi. Fakat 0* — elân kinim vardır. ._.__.___-/ eğkimiş, Allah belâsini versin.e