* - aziyetini 10 Sayfa 'Son Posta ,, nın tefrikası: 74 151 numaralı şehit (Ertuğrul faclasına karışan aşk macerası) Vazan : AR Kazazedeleri barındıran 60 hanelik köyde kıtlık baş göstermiş, vaziyet Tokyqyıpülün fecaatile bildirmişti Mâbet de, bir. umumi — mut - fak tesis edilmişti. Evvelce fenerde, na binaen kazanın sebebi hakkında ve- rilen malümat, doğru değildi... Er - (Avrupalı bir mühendisin yanında bu-tuğrulun bu felâkete uğraması, kaza- Junmuş olan (M. Bunimun Kashida) — eminde bir köylü, Avrupalılar gibi — yemek pişirmeyi öğrendiği için, ka- — zazedelerin yemeklerini pişirmek işini — memnuüniyetle deruhte etmişti. Bu ha- “ yar sahibi adam, işini gücünü bırak - mış.. köylülerin taşıdıkları pirinç, pa- “ tates, tavuktan mürekkep — yemekler Hişirmeye başlamıştı. köylüler, yiyecek hususunda oldur ğu gibi, giyecek meselesinde de feda- kârlık göstermişler; sandıklarında sak- ladıkları fazla elbiselerini derhal orta- ya dökerek çarçabuk - kazazedeleri giydirmişlerdi... İşte o zaman, hem gü | —e lünecek, hem ağlanacak bir manzara husule gelmişti. O levent gibi Türk bahriyelileri, kısacık ve rengârenk - Japon kimonolarını, entarilerini giyer giymez,.o muhit, acemi figüranlarla Yolu bir tiyatro sahnesi şeklini alıver mişti. Birinci gün böylece geçmişti. Fakat ikinci gün, derhal bir yiyecek buhranı — başgöstermişti. Bu fakir köy, altmış haneden mürekkepti, Bu altmış hane halkı da; fedakârlık etmişler; kasaba- min' çarşısından tedarik ettikleri yiye- geklerini, kâmilen kazazedelere ver- mişlerdi. Köyde, ne bir tek tavuk ve Be de bir tek patates kalmamıştı. Prinç movcudu ise, ancak bir kaç gün daya- Hacaktı. Bereket versin ki, belediye reisi be- terikli bir zat idi. Bir taraftan, burada” Bi kazazedelerin hayat ve istirahatle - Bini temine çalışırken.. diğer taraftan — #a köy halkını sahile göndererek, de - güizdeki cesetleri toplatırken; ayni za- gaanda da (Hiyogo) valisi (M. Ha - aşi) ile ( Vakayama ) valisi ( M. Tadasuke İshü) ye acele birer telgraf iş.. hem Ertuğrulun feci âkibeti- Hi ve hem de buradaki kazazedelerin bildirmiş.. sür'atle yardım edilmesini istemişti. (Tokyo), bu faciayı nasıl haber aldı?.. Ertuğrul faciasını, telgrafla (Tok- yoya ilk bildiren; (Hiyogo) valisi (M. - Hayaşi) idi. - Bu büyük felâketin ha- tırası olduğu için her Türk tarafından bilinmesi lâzım gelen bu telgrafın #üretini, aynen buraya dercediyoruz. Tokyoda: Haşmetlâ imparator hazretlerinin saray nazırı kont Hici Kana cenapları- Ha : “Ertuğrul ismindeki Türk fırkateyni, Yokohamadan Kubaya giderken, ve ayın 18 inci günü zevalden sonra, A(Kaşinozaki) fenerini geçerken ka - zanında kaza vukubulmakla (Oşima) givarında (Vakayama) hududu dahi- lindeki kayalar üzerine düşüp- batmış- tir. Osman paşa ile beraber, (587) can telof olmuş, bunlardan (4) ünün biruh tleri bulunmuştur. (Oşima) aha- â tarafından kurtarılan (36) nüfu - cümlesi mecruhtur. Halâz olan - lan iki zabit, Osmanlı şehbenderli- gî vekâleten polisler ve memurlar fakatinde (Hiyogo)ya getirilmiştir. Tarafımızdan istikbal ve kabul olu- narak kendilerine bir hususi ikamet - gâh gösterilmiş; lâzım olan eşya ve #airede verilmiştir. Şimdi, (61) nüfus (Oşima) da, belediye ve hükümet me- murlarının himayesindedir. Sıhhat ve selâmetleri temin edilmiş ise de, mec- Fuhların tedavisi için doktor ve konu- şabilmek için de tercüman yoktur. 19 Eylâl 1890 Hiyogo valisi Zevakden evvel -2,5 Hayaşi İstitrat olarak şunu arzedelim ki; M. Hayaşi, faciayı haber alır almaz bu telgrafı çekmişti. Kazazedelerle konuşmak imkânı olmadığı için, kaza- nın şekli lâyikile öğtenilememişti. Bu-| nının bozulmasından ileri gelmemişti. Çünkü gemi kazaya uğradığı zaman, kazanlar tamamile faaliyette olup ge- mi iki mil üzerinden yoluna devam et- mekte idi. Kazadan kurtulanlar, İs - tanbula geldikten sonra, tahkik ko - misyonu huzurunda böylece ifade ver- mişlerdi. Netekim, bugün hayatta bu- lunan (mülâzim Haydar bey) (1) de bu ifadeyi teyit etmektedir. Ertuğ- rulun felâketine sebep olan — yegâne âmil, bu dehşetli fırtınada, hiç bir suret- (Arkası var) (l) Şimdi, lıııiıp ınlt*ııdıdı İzmirde Akdeniz Güzelini seçmek İçin müsabaka (Baştarafı 1 inci sayfada) Güzellik müsabakasının ciddi bir şe Kkilde yapılması için gereken tertibat alınacak ve beynelmilel müsabakalar- daki şartların tahakkukuna çalışılacak tır. Bu müsabakada birinciliği kazanan güzele İzmir Fuarının güzellik tacı giy dirilecek ve müddeti bir sene olacak- tır. Güzellik müsabakasının yapılacaği gece bir suvare tertip edilecektir. Fuar Gelinleri Fuar komitesi, İzmir fuarıina hariç.- ten ve memleketin içinden gelecek zi- hyaretçiler için cazip eğlenceler hazır- larken bir de fuar düğünü hazırlamış- tır. Fuarda bir gecede 40 çiftin düğün- lerj birden yapılacak ve çiftlerin bü- tün düğün masrafları, elbiseleri fuar komitesi tarafından temin edilecektir. Her yıl kırk çiftin evlenmesini te - min için hazırlanan bu cazip düğünler daha şimdiden muhitte çok iyi karşılan mıştır. Bu düğünlere iştirak için şim- diden müracaatlar başlamıştır. Bu dü- ğünler yalnız İzmir halkına mahsus de ğildir. Türkiyenin her yerinden iştirak edilebilir. Ancak evlenecekler, müraca A&t sırasına göre tesçil edilecek, her tür lü nikâh masrafları, evlenme muame- leleri belediyece tamamlanacaktır. Kırk çiftin evleneceği gece bir «Ye-| ni Evlilere süvaresi tertip edilecektir. Evlenecek erkek çiftlerin elbiselerini Sümerbank müessesesi, kadın elbisele- rini İzmir Kız Enstitüsü temin edecek- tir, Meyva geceleri Fuarda her gece bir meyva gecesi halinde tes'it edilecektir. Üzüm, incir, zeytin, fındık mahsullerini iyi reklâm | j etmiş olmak ve iç sürümünü arttırmak * için her mahsulün adına izafeten birer gece tertip edilecek ve o gece bu mey- vaların satışlarına itina edilecektir. Ayrıca bir de çiçek bayramı tertip edilmiştir. Çiçek bayramının yapılaca- ği gece 10,000 mektepli Kültürparkta büyük bir çiçek resmi geçidi yapacak- lardır. Halkta çiçek sevgisini arltırmak hususunda bu müsabakanın büyük yar dımları olacaktır, Harp malülleri Terfih edilecek (Baştarafı Tinci sayfada) Bu maksatla yapılan tetkikler ne- ticelenmiş ve maaşları pek mahdut bulunan bu gibi malüllerin ancak bin yüz kişiyi geçmediği anlaşılmıştır. Balkan harbi, umumi harp ve milli mücadelede vatan uğurunda malül düşen bu fedakâr vatandaşların ma- aşlarına muayyen bir formül dahilin- de zamlar yapılması için lâzimgelen kanun teklifinin hazırlığına başlan - mıştır. Harp malüllerinin du) ve ye- timlerinin de bu maaştan İstifadeleri temin edilecektir. Millet Meclisihin ve Cumhuriyet hükümetinin göster - iği bu kadirşinas hareket yakında kuvveden fiile çıkacaktır. Milli Mücadeleye iştirak etmiş bu- lunan ve eski tekaüt kanunile, tekaüt edilmiş olan ordu mensupları ile mül kiye memurlarının ayni karardan iz- tifade edebilmeleri için dı tetkikler devam etmektedir. SON POSTA Hâmid hakkında Belgrad kalesi ü B. Şükrü Kayanın ihtisasları 'Dırülfı'mundı Tevfik Fikretin, Cenabın şiirlerini bilmek bir zevk- ti. Fakat Hâmidi bilmek ve oku- Ankara, 15 (A.A) — Türklerin en büyük şairi Abdülhak Hümid hakkın i hi l ve hatıra- Bay Şükrü aya yarın sabah çıkacak Ulus gaze- tesinde şu suretle anlatmaktadır: «İhtiyarlıyorum diyordu. Senelerden beri memleket muhabbet ve şefakat ka natlarını açmmış, -onu her türlü ıztırapr tan esirgiyordu. Millet, onun üstüne titriyor, menhus fakat mev'ut âkıbet bari geç olsun diyordu. Hepimizi ma- temli bir süküt sardı. Dışımızda sükün fakat derunumuzda mahşer vardı. O- nun tel'in ettiği sükütu hiç sevwmediği sitayişlerle biz bozduk. «Yaşasın nesi varsa kâinatın, lâkin bu derin süküt dinsin.» Herkes hissini, hâtıratırı anlatıyor ve kendine bir teselli arıyor. Çok severdim, anlattıklarını yaz de- diler, Acı arasında peki demiş bulun- dum, Belki bu ona karşı hürmetkâr bir vaziledir. Fakat mevzuunun büyüklü ğü önünde bunun ne kadar güç'olduğu nu daha yazmağa başlarken anladım. Herşeyi unultmuş, dibiydim, bir şey hatırlamıyorum, ona (âyik bir şey bula- Mmiyorum: O, bizim hepimizin büyük şairimiz- di. Ve çok güzel yazdı. Ben pek az ©- kumuşturm. Ben onun, o büyük haya- tın ancak son devrinin arkadaşı ol - muştum. O, az fakat öz söyler, ve çok dikkatle ve zevk ile dinlerdim. Ben say Bi Ve sevgide kusur etmemeğe çalışır - dım. O da iltifatını ve teveccühünü ben den esirgemezdi. Ben onu bütün Türk- ler göbi okumak öğrenir öğrenmez ta- Tumaştım. Namık Kemal ve arkadaş- larının Midilli, Rodos, Sakızdaki men- filikleri veya memuriyetleri Akdeniz- lileri Kemale çok bağlamıştı. O mühit Mmünevverlerinin şiir, edebiyat, siyaset ve felsefesi hep Namık Kemalden «Bey merhumdan» menkul ve mülhemdi. Süylenilen her şiir, okunan her gazel Bey merhumun ya yazdığı, yahut sev- diği idi. Onun manzum küfürlerini yal nazca okumak bile istibdada karşı bir |hakaret ve bir hissi intikamdı. Bey mer humun iyi dediği kötü olmaz, kötü de- diğine iyi denilemezdi. Evlerde, mok- teplerde, Ekremler, Hâmidler okunur, ezberlenir, Naciler bile bile tanınmazdı. Hâmidin eserleri elden ele gezer, şiir- leri dilden düşmezdi, Galatasarayda Tevfik Fikret edebi - yat dersine onunla başladı. Ondan imti |han olduk. Fikret için Türk edebiyatı öğrenmek demek, Hâmidi bilmek de - mekti. «Muallâ bir derinlik şiiri Hâmid, şiri vecdayer..» Darülfünunda gençlik arasında Tey- fik Flikretin, Cenabın şiirlerini bilmek bir zevkti, bir meziyetti. Fakat Abdül- hak Hüâmidi bilmek ve okumak başlı başına bir haysiyetti, Biz onda yalnız şiiri, edebiyatı değil, felsefeyi, kiyaseti de öğrenmeğe çalışıyorduk. Tabiatin kanunlarından gelen zulme bile kahir ile hücum eden, tabistin kuvvetleri üs tüne çıkacak bir hamle ile haksızlığı, kâinatın yüzüne hakaretle çarpan yük- sek duygulu ve yüksek haysiyetli bir insan.. «Herkes insanlıkta herkesle yeksane diyebilen ve cumhurun kad- rini o vakit herkese anlatan büyük bir yatanperver, büyük bir demokrat diye seviyor ve okuyorduk, Çirkinliği, kö- tülüğü, ölümü ve beşeriyeti muztarip eden maddi ve manevi elemleri ve ha yatın takazalarını sevmiyen bu şair tabiatten ölüm ve ıztırap dilenen bazı şairler ve şiirler gibi hasta, ezgin, bit- kin ve bedbin bulunuyordu. O hay vatana bağlı canlı bir varlıklı. Bizim onda kavuştuğumuz felsefe, kudret, kuvvet, hayat ve neş'e felsefesiydi. Bu felsefesini akiyde haline çıkarmış, yüksek ve derin bir hassasiyetle bin bir şekilde terennüm etmişti. O, zıd- larla dolu bir âlem, bir mahşer idi. Bu şajr filesofun bazı hayat telâkkilerini bile kendisine hâs büyük bir mazeret bilirdik. Cumhuriyet senelerinde klüp- te ve mecliste çok buluşur ve konuşur- Nisan 16 nde Türk bayra ğı (Baştaralı 2 inci sayfada) canlandımak ve bir Türk âbidesini ha- rap olmaktan kurtarmak için Kale Megdanı'nı bir park haline getirmeğe ve kaleyi de bütün eski haliyle mey- dana çıkarmaya karar vermiş. Sene - lerden beri burada çalışılmış ve işin harici ve en mühim kısmı bitmiştir. Mükemmel bir mühendis, mükemmel bir inşaatçı olan ve geniş paralar sar- fetmeğe kadir bir milletin buraya kur- muş olduğu şey, alelâde bir kale değil, beki de her tarafı müstahkem bir şe- hirdir. Büyükçe bir tepenin her kıvrı- mından, her dalgasından istifade edi- Yerek, duvarları ile, kuyuları ile, mah-| zenler! ve burçları ile kat kat, Tuna-| nın kenarından tepenin en üstüne ka- dar kademe kademe yükseltilmiş olan | bu âbidenin emsalini ne ben bir yerde gördüm. Ne tarih başka bir nümune- Bimli bir tarafta kaydetmiştir! Şimdi, Yugoslavya, tarihin bu haş - metli öbidesini bütün canlılığı ile mey | dana çıkarmakla ve ayni zamanda tet- kik ile meşguldür. — Pek çok enteresan şeyler buluyo: ruz, diyorlar; öyle şeyler ki, hepsi de Türkün ne mükemmel teşkilâtçı, ne mükemmel mühendis, ne mükemmel inşaatçı ve ayni zamanda her şeyi yer- Hi yerine kaymasını bilen ne tanzim edi el bir kuvvet olduğunu göslerir. Eser her teferrüatiyle meydana çıktığı gün, bunu görenler, Türkün yaralıcı kuvve- ti kafşısında parmaklarını ısıracaklar- dirl, Onların ısıracakları - parmakları, ben, bugün birkaç defa isırdım bile... Herhangi taraftan gelirse gelsin, Muh- temel hücumlara karşı muhtelif tarzda müdafaa tertibatı, inşaat tarzı, su ihti- yaçları, müdafaaya olduğu kadar ziya- ay da olan ihtiyaç düşünülerek yapıl- mış tertibat, hülâsa herşey, taştan ya- pılan istihkâmat devrinin en büyük eseri karşısında bulunulduğunu göste- riyor, Sırplar bütün bunları, seve seve, isteye isteye meydana çıkarıyorlar, es- Ki halini bozmaksızın tamir ediyorlar, Bunun içine kendilerine ait olarak koy dukları askeri müze henüz çok zayıf- tır. Asıl, müze, umumi heyeti ile, ka- lenin varlığı ve içinde keşfedilip bi- Seksenlik ihtiyar İstanbul yolunda Toronunu öldürdü (Baştarafı linci sayfada) Bekir adında biridir. Bu adam dört se- ne evvel torunu olan on sekiz yaşında ki Ayşeyi tedavi ettirmek üzere köy - den alıp İstanbula götürmek için yola çıkmıştır. Bir müddet sonra köye boş dönen Bekir soranlara: «— Torunumu İstanbulda bir hasta haneye yatırdım. Tedavi edilecek de- |miştir. Fakat dört senelik bir zaman geç- tiğt halde Ayşenin köye dönmediğini götenler keyfiyeti jandarma kuman - danlığına anlatmışlardır. Jandarma ta- rafından yapılan sıkıştırma sonunda Bokir ber şeyi itiraf etmiş ve şimdi ye- rini tesbit edemiyeceği br semtle to- rununu öldürüp gömdüğünü söylemiş- tir. Bekir ykalanarak Adliyeye teslim SÖÜ oe ai SÜveL ae duk. İdeallerimizde tam bir birlik var- dL Vazifemde beni daima teşçi ederdi. Arasıra mektuplaşır, — telgraflaşırdık. Hastalığımda müteessifane mütessir ol dum diye hatırımı sormuştu. Geçen se- neki rahatsızlığımda çektiğim telgra - fa bana iltifatlı ve teveccühlü cümleler yazdıktan sonra aranmadığımdan, ar- tık unutulduğundan şikâyetler ederek cevap verdi. Şikâyetinde haksızdı, bu- hu sonra kendisine söyledim. Eğer bu gün ölümünde ve cenazesinde bütün milletin göstrdiği tocssür ve candan a- lâkalara şahit olsaydı, kimbilir o müm taz tebessümü ile, daima genç ve zin- üe zekâsiyle gene nasıl zıdlar dolu za- rif ve nükteli bir cevap bulur söylerdi.. O bizler için gözleri kamaştırap de- rih bir girdap, gözleri karartan yük - sek ve muhteşem bir şahika idi. Kuv- vetiyle, zaafiyle, kudretiyle, azmiyle, kemaliyle, noksaniyle tam bir insandı, fakat büyük bir insandı, Gene Fikretten mülhem olarak di- yebilirim ki o ecramiyle, kevakibiyle, avanimiyle, sitare ve şumusile kendi rer birer meydana çıkarılan âlât ve edevatı ile ve nihayet bütün bunlarla mürekkep heyeti ile, bize aittir. Bunu Yugoslavya niçin yapıyor? Çünkü ölen Kral, Türkiyenin ve Ata- türkün âşığı ve dostu olarak ölmüştür. Çünkü, bu İki memleket arasında çok esaslı bir dostluk ve iftifak kurulması- nı istemiştir. Bunun için bu gteşin ya- yılmasını istemiş ve bugün Yugoslav- yayı idare eden nesil de onun arkasın” dan yürüyerek bize karşı yüksek duy- gular taşıyor. Kaleyi gezerken yanımız da bugün tanıdığım ve beni gezdirmek nezaketinde bulunan diplomatın amca- sı olan yaşlı bir zat vardı. İkide bir, bana, İstiklâl mücadelesinin -safhaları- halara ait nşadıxım bazı şeyleri, bil- hassa bazı heyecan dakikalarını anla « tırken o kadar aşka geliyordu ki sıkıl- masa boynuma sarılıp beni ve benimle beraber Türki i kucaklayacaktı. — BSizin milletinizin yaptığı gibi bir mücadeleyi, diyodu; ancak böyle kale- ler yaratabilen bir millet yapar. Ne bu kaleyi başka bir millet yapmıştır, ne de sizin mücadeleyi başka bir millet yapabildi! İ v İsmet İnönü, bugün bu kaleyi gez- * di. Orada Askeri müözenin, ölen Krala tahsis edilen dairesine Atatürkün İstik lâl harbinde, ressam Mihri tarafından yapılmış büyük Bir portresini koydu. Telgraf haberlerile tafsilâtinı okumuş olacağınız bu hâdise, sevilen bir Krala, seven bir Cumhurreisi tarafından gös- terilmiş en büyük bir hürmet eseri ola- rak telâkki edildi ve şu saatte bütün Beograd bundan bahsediyor. Osmanlı imparatorluğunun en haki- ki hududü, en geniş hudut devirlerin- de bile, Beograd'dan başlardı. Buda - peşteyi de bu kale tuttu. Sofya da bu kale ile muhafaza edildi. Bugün ne © hudut vardır, ne de Belgrad bir kale- dir. Fakat, herşey gösteriyor ki Tür- kiyenin buğünkü mânevl hududu, ge- ne eski zamanlarda olduğu gibi Beog- raddan başlıyor. Türk Cumhuriyeti bu gün bu kalbi fethetmiş olduğuna ta mamen emin olabilir. Muhittin Bi Hududu geçen şakiler Derhal yakalanıyor (Baştarafı 1 inci sayfada) lâtını bildirdiğim Keferalplı Hamit çe- tesinin acı perişanlığına daâj sonra bunu değiştiren şakilerden biri Hasankef nahiyesi şimalindeki Dicle geçidi civarında sağ olarak yakalan « mıştır. Yakalananlardan Ömer, Diyar- bekirin Beşiri kazasına bağlı Sikefte köyünden olup çoktan beri Buriyede yerleğmişti. Çete reisi Hamidin en es- ki arkadaşlarındandır. Üstünde bir Fransız asker elbisesi bulunmaktadır. Bilâhını müsademe sonunda bir değir- mene saklamıştır. Şaki, hududu geçtik ten sonra köylerde çok müşkülâta ma ruz kaldığını, her dakika yakalanma tehlikesi geçirdiğini itiraf etmiş ve ar- kadaşı Hamidin bu müsademe esnasın da yaralandığımı ilâve etmiştir. t Ömer çete dağıklıktan sonra Suriye- ye firar imkânını bulamadığını, ot ye- mekten ölecek hale geldiğini, nerede bir çoban ve köylü görüp te üzerine saklırmak istediyse arkadan takip mül rezelerinin yetişmekte olduğunu gör - düğünü, köylülerin ve çobanların bile açıkgöz bir hale geldiklerini hayretle gördüğünü söylemiş ve : — Ben Türkiyeden ayrılalı gçok ol « müuştu. Türkiyede bu kadar uyanıklık, bu derece sıkı takip göreceğimizi umr muyordum, bunun için yapılan iğfalâta kanarak hududu geçtim. demiştir. Ömer hududu geçer geçmez takibe başlandıklarını, Manav dağında, Mid- yatın Taracümre kilisesi ve Karaorman müsademelerinde çok daralıp bunaldık larını, birkaç ölü ve yaralı verdikleri gibi bu arada çete reisi Hamidin de bacağından yaralandığını, tesadüfen düştükleri köylerde de hayli taarruz ve hakaret gördüklerini anlatmıştır. Aldatıldıklarını, yaptıklarına piş - man ve nâdim olduklarını söylemek- kendine )'nşaıan ve y yınım bol ışıklı, bol hararetli bir güneşti. Sönmedi, yan di..»