*Son Posta ,, nın tefrikası: 68 iSi numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan ! A.R. Hat e A p Gövertedekilerin dilinde iki kelime dönüp dolaşmıya | başlamıştı. “ Tayfun... Siklon. ,, Ortalık birdenbire kararmış, binlerce köpeğin olumasına benziyen bir ses eşitilmişti. Herkes korkudan sapsarı kesilmişti Yazan ; Celâl Cengi? Aradan günler geçti, Gudeanın kızi Çünkü, hava sakin ve cereyanlar — Süvari Bey!.. Suyu yenmek ka- da çok hafifti. Fakat şimdi?.. Bütün |bil olmuyor. Makineye de su giriyor. bu mıntaka, bir ölüm kaynağı haline| Ocakları söndürecek. gelmişti. Zevâl vakti, bu boğucu hava, arttık- ça artmış; semadaki koyu renkli bu- lut parçaları, bir merkez etrafında sür» atle dönüp dolaşmıya başlamıştı. Biraz sonra, bu bulutlar üstüste yığılarak bir noktada toplanmıştı. Deniz; artık Ali bey, cevab vermişti: sesinin bütün kudretile — Yaşamak isteyenler, kollarına kuvvet versinler.. suyu boşaltmıya ça- lışsınlar. Ocaklar sönerse, hayatı sönecektir. Yeniden, herkes faaliyete geçmiş - hepimizin hâlâ Samayı bekliyordu .î Hamat krallığından bir erkek - le evlenmiş olsaydı, dediğin doğru idi. Fakat, Sama da nihayet orta Asyadan Dicle-Fırat — gerilerine Türk kabilesinin oğludur.. ana kök"- ra düşüp ölmüştür, diyorlar. — Sen buna inandın mı? — Siz nasil onun Suz'a gittiğine i- göç etmiş bir|nandınızsa.. — O halde düştüğü çukuru araştır den soyumuza hiç de yabancı değil -|ralım. Öyle bir kahramanın yeryüzün- dir. Elâmlar (Suz) şehrinde büyümüş-|de mezarsız yatması, yattığı yerin bel- ler.. hükümet, krallık kurmuşlar.. or- li olmaması hem ayıp, hem de günah- — Herkes onun yakında dün$? geleceğini bekliyorlar. Ulu Tatfi Samayı size bağışlıyacak, mellâl Gudeanın kızı o gün çok siniri Saatler günlere kalboldukça #7 sızlanıyor ,süslü elbiselerini sırtil çıkarıp ağlıyordu. 4 Talihsiz kral kızı, artık iyics M İ büsbütün küdurmuüş.. dalgaların irti -|ti. Artık her şey bir tarafa bırakılmış; |du, hazine düzmüşler. Biz Samayı on-| tır. mıştı ki, kendisi Samadan başkâ | k faa, insan kalblerine dehşet verecek bir |ocakları su, basmamasına ehemmiyet|lardan esir almakla, Samanın kanı bo- erkekle yaşıyamıyacaktı. A 5 hal almıştı... Güvertedekilerin dilinde, | verilmişti. Fakat, kudurmuş tabiat zulmadı ya.. Tanzer, Samanın Suz'a gittiğinden| Sama, onun yıllardanberi arayıp ” 4 iki kelime dönüp dolaşmıya başlamış- | karşısında, insan kollarının kudreti;| — Rahip kralın çok haklı ve çok doğru |emindi.. fakat, onun peşinden gitmek |lamadığı erkekti. İ İr t k h ı tı: — Tayfun. — Siklon... Ortalık birdenbire kararmıştı. Siyah bulutların toplandığı o simsiyah nok- tadan, tıpkı ahtapot kolları gibi bir ta- kım siyahlıklar uzanmıştı. Ve sonra, gene bir ölüm sükütu başlamıştı. çok zayıf ve çok âcizdi... Böyle ol - makla beraber, en cılız nefer bile, be- şeri kudretin fevkine çıkacak kadar varlık göstermekte idi. Geminin başı daldığı zaman havada dönen uskuru parçalatmamak için ma- kinenin regiletörünü bizzat idare e « den, başmakinist miralay İbrahim bey, sözlerine itiraz edermedi. — O halde el birliğile Samayı arıya- hm, dedi. istemediği için Gudeaya yalan söyle- meğe mecbur olmuştu. Tanzer saraydan çıkarken, Akad yo- Rahipler mâbedlere, atlı muhafız-'lunda Samanın geçtiği yerlere arayıcı lar da etrafa yayıldılar, Gudea, Tanzeri çağırdı: — Samanın Suz şehrine gittiğini athlar gönderilmesini emretmişti. Sa- ray muhafızı bu iş için an beş atlı a - yardı.. “ Atlılar yola çıktılar. Artık geceleri rTüyasına ne ihti! geyik, ne kara yılan, ne de iri kafi kartallar giriyordu. O uykusunda muyor.. her gece yatağına girinc€ yuyardu. Demek ki bütün mâbudlar ve © ler Samayı Gudeanın kızına mi görmüşler, ikisinin birleşmesini istt Bu süküt, çok devam etmemişti; Bü-| yerini muvakkaten ikinci makinist| söylüyorlardı. Ben bu hal inanma-| — Aradan iki gün geçti. mişlerdi. tün © korkunç dalgaların üstünden, |binbaşı Ahmet beye vermiş, kendisi o-|miş ve onun nehire düştüğünü ve ne-| Gudeanın kızı hâlâ Samayı bekli -| Fakat, şimdi de Sama meyd binlerce köpeğin ulumasına bânzeyen bir ses işitilmişti. Bu seş, o kadar müt- hiş, o kadar müesserdi ki; güvertede bulunanlar, birbirlerinin yüzlerine ba- karak sapsarı kesilmişler.. bir an için tiril tiril titremişlerdi. Kumandan köşkünde bulunan, ve yerlere yuvarlanmamak için önünde- ki pencerenin kenarlarına sımsıkı tu- tunan Osman paşa, başını arkadaşları- na çevirmiş; heyecandan titreyen bir sesle: — Arkadaşlar!... - İşitiyor musu - nuz?.. İngilizler bu korkunç — sese, (denizin çağırması) derler. Demişti... Bir köşeye sıkışmiş olan im mişti. Derhal okuyup geminin başta- rafına doğru öflediği (ayetülkürsi) ye fasıla vererek yanındaki (hesap me,- muru, Tahsin bey)in kulağına eğilmiş: | tamam. | — Eh, mevlâna!.. İşimiz Artık, tövbe ve istiğfar edelim. Keşki şu gemiye ayak basmasaydım. Diye söylenmişti. Zavallı Ertuğrul.. şu anda, ölüm ız- tırabile kendini oradan oraya çarpan bir hastaya benzemekte idi. Elindeki dürbünü - güçlükle idare edebilen süvari Ali bey, geminin pro- vasında ve sancak tarafında bir nok- tayı göstererek: z — Müjde, paşa hazretleri!.. (Uşi - ma) İfeneri göründü. Diye söylenmişti... Şimdi.* bütün gözler ve dürbünler, o tarafa çevril - mişti. İleride, ancak dürbünlerle gö - n Ali efendinin rengi, kül kesil -| cakların başına inmişti. Ocaklar, ya - nan ateşialmıyacak hale gelmişti. Fa- kat kömür pek âdi cinsten olduğu için hararet kâfi derecede müessir değildi. İslimi yükseltmek aynı derecede muhafaza etmek bile müşkülleşmişti. Bu sırada, tabiat; artık en büyük zulmünü göstermeye hazırlanmıştı. Gaipten gelen, ve (Denizin çağırma - sı) denilen o korkünç uluma, birden - bire artmıştı. Şimdi, meçhul ufuklar - dan, yüzlerce topun bir anda ateşlen- mesini andıran gök gürültüleri işitik meye başlamıştı. * şu tarafa dursun, | hirde su aygırı tarafından yutulduğu- nu tahmin etmiştim. Rahiplerden biri de bunu söyleyince, bu habere inan - mamak için sebeb de yoktu.. muhafız- lara su aygırını bulmalarını emretmiş- tim. Halbaki Sama su aygırının kar - nından çıkmadı. Şimdi gene ilk kana- atim canlandı. Samanın kendi yurdu- na döndüğünü tahmin ediyorum. Seni oraya göndermek niyetindeyim. ö Tanzer birdenbire şaşaladı: — Sama size çok bağlı bir kuman- dandı, mellâ! O ordusunu yüz üstü bı- rakıp da Suz'a gider mi? — Herkes böyle söylüyor.. Sama - yordu. Talihsiz kız, başı ucunda düran ma- salcı kadına sordu: — Su aygırını hâlâ ele geçiremedi « ler mi? — Hayır, mellâ! Biraz önce bütün Fırat gözcülerinin harekete geçtiğini, aygırı elbirliğile aradıklarını saray mu- hafızından duydum. Her halde çok ya- kında ele geçecektir. — Benim içime bir şüphe girdi.. a- caba, Sama bu su aygırının karnında yaşıyor mu? — Umarım ki yaşıyor, mellât Eğer yaşamamış olsaydı, bütün rahipler ay- Henüz ikindi vakti olmasına rağ -İnın Elâm kralına iltica ettiği muhak- gırın karmı deşilmesine razı olurlar men, beş on dakika zarfında her tarafı derin bir gece zülmeti kaplamıştı. Yal- kaktır. — Samadan bu bayağı hareketi bek- mıytı? — Samanın su aygırı tarafından yu nız tepede, tam semanın ortasında, bir lemek çok büyük bir haksızlık olur, (tulduğunu görenler ne diyorlar bu i - tek nokta delik kalmıştı. (Arkası var) | mellâ! Sıı-fı_u. Akad yolunda bir çuku- DA yoktu. Gudeanın kızı iki gecedenberi Y? ğgına bile girmiyor.. gözleri yolda: mayı bekliyordu. .e t ... j Akad yoluna giden arayıcılar, 5e manın izini bulamadan döndüler. Gudea çok muztaripti. Mâbedler rahiplerle dolup boşali yordu. a Gudeanın kızı büyük bir ümidsit' içinde çırpınıyor ve yavaş yavaş O” sının pencerelerindeki kalın perde indirmeğe başlıyordu. ğ O gün birdenbire Ur şehrinde !J dırım sür'atile yayılan bir haber du yuldu: — Nâraş ölmüş.. Nâraşın ölümünü herkes bekliyof du. Fakat, bu kadar kolay, bu k sessiz mi ölecekti? Nâraşın kapısında toplanan halk lerini göklere kaldırarak: p — Tanrım, sen bu kadar meşhuf * yurdsever bir kahramanı nasıl öldüf dün? O ölürken niçin gökler |ülkç yor? Neden fırtınalar, kasırgalar, " P yametler kopmuyor? Onun ulunJ' bir hayvan timarcısının ölümü afâ P sında bir fark, bir başkalık yok mMü dur? Diye bağrışıyorlardı. Nâraşın evinde genç bir kadın dı: Mâra. Mâra, Nâraşın sevgilisiydi.. Ve Nâraş ölmeden bir gün önct ) Kd nişti. komşularına: 4 rülebilen beyaz bir nokta belirmişti. _—? Mâra benim mezarımı “çll'" Osman paşanın çehresinde, bir an- süsliyocek.. da sevinçle keder birleşmişti. Çünkü Demişti, bu fener, onun için bir ümid noktası Onun için gözlerini endişe ile ge - minin provasında gezdirerek : ? ; KesR v - idi. Eğer Ertuğrül'bu feneri geçip de Si “lî".îğıî','mîîî.'.? ç:':ı'ıd i sancak tarafına dümen — kırarsa, artık d?k zini bütün Ur halkı du $ ı> felâketten kurtulmuş addolunabilirdi. ökeceğini bütür y 5- Fakat, bu kudurmuş denizlerin insaf. tdi ) ; sız akıntılarına dayanamıyarak karaya CAĞ vi/ : Boğru sürüklenirse, (Ölüm yatağı)nın z | J' üzerine düşecek.. O zaman, âttık her Nöbetçi | - şey, bütün varlıklar mahvolup gide - 4 cekti. ” Eczaneler İ Bu gece göbetçi olan eczaneler ıııııı“î " İstanbul tihetindakiler: Bi Akxsarayda: (Sârım). Beyuzalla: ıA;; Şehremini — Makineye emir verin.. doc). Fenerde: (Vilali). ’. ğ küvvetlerile fayrab etsinler.. geminin | (Hamdi). Karagilmrükte: 'K'"""“;,W TC a Tönlermim. Erüpler (a mesın. Ballr | 5”"_"33 kaçırmamıya çalışın. önünde: (Salih Necatl) Kuçiıkı—'-"aj 4 Diye emri vetmişti. | (Hulüsi). Alemdarda: (Sırrı Asım). B* h Bu emir, sanki bütü T Köki karköyünde: (Merkez). j . a ün gemiye sira Beyoğlu cihetindekiler; ; yet etmişti. Her taraftan; İstiklâl caddesinde: (Dellâ Suda). Tef y — Fayrab.. fayrabi... başında: (Kinyoli). Karagümrükte: "3; Sesleri yükselmişti. Sanki bütün ü- seyin Hüsnü). İstiklâl caddasinde: ÜÜ : af r’. srleti Si ? u-;-n ç Mmonciyan). Pangaltıda: — (Nargileciyi' | . midler; Ertuğrulun cehennem gibi yar Boşiktaşta: (Nall Halit), ş nıp tutuşan ocakları üzerinde temer -| Boğariçi ve Adalarda: f küz etmisti. " sağıdan, korkunç bir haber gel - Üsküdarda: (İthat). Barıyorde: (ASA :* Büyükadada: (Şinasi Rıza), Heyb (Halk),