İttihad ve Terakkide on sene On üçüncü kısım — MÜTAREKE GÜNLERİNDE İTTİHAD VE TERAKKİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Mithat Şükrü, Talât Paşanın No.23 alacağı kararı bekliyordu - bile anlayamıyor! O zamanki ba- «9» Punun yanında hiç bir şey değildi. az düşman, içerde ne yaptıklarını BR, <kten âciz, eski devir adamları idi. BE ndaki hükümdar da, herkese vi bir boncuk verip, mavi boncuk ise gönlünün onda olduğunu! ğildim. Balka; fünun talebesinin Babıâli önünde yap- miş oldukları «harb isteriz!» nümayi" şini vesile ittihaz ederek bir müddet sonra bizi Bekir ağa bölüğüne tıktık - İarı sıralarda ben de o gün Mitat Şük- rü gibi düşünüyordum. «Benim ne Muharebesinde Darül. | hakemem, bugün bile bucalıyor; karar İ veremiyorum. En iyisi, o mevkide ol- mamaktır!, Herkesin nazarları değişti ... İstanbul, dünya, hayat ne çapuk değişiyor! Tanini kapadığımızın ertesi gününden itibaren, sokakta tesadüf Sayfa 15 —eaımaııa Tamuçin'in gözyaşı... Yazan: Kadircan Kaflı *yen bir adam olmasına rağmeu, kabahatim var? Bana ne yapabilir - te, na duygulu, hain kalbli ve in-)ler?» diyordum. Fakat, girdikten son” eyi değildi, Bu defa ise, hem mur'ra anladım ki iş öyle değildir. En evve' ; iğ taraftaki İiraslar artmış, hem, bölüğe kaydedilen ben olmuştum. Ben » düşman bizzat işlere el koyacak den sonra birer birer geldiler ve ade - ettiğim İnsanların gözleri bana başka bakmıya başladı. Selâmların öl çüsü kısaldı, çehrelerin ifadesi donuk- laştıt Sözler, kelimeler, fikirler, her şey başka! İşte çize bir dost; matbuat ha- hiç, , Soan olan intikamcı ve haris dia bozulmuş bir sülâlenin ikin- üçe Pdülhamidi gelmişti. Bu defeki dik eskisinden yüz kere daha şid- ve ele geçenlerin âkibet - Ke varacağını Allahtan başka bilemiyecekti. Mü, t beye ben bu fikirlerimi izah hi selmiş, hem de hükümdarliğa lap) Doğru, dedi; fakat, ne yapılabi- e dedim. kiler, T e Bükük Verin, Talâtın, Cemalin vaziyetieri u tüphesiz, onlann vaziyetleri amala rı da daha güç, yakalanmaları N âkibet itibarile, daha vahim idi. $$ zamanlarda, insamlar, kendile.ma rağmen, henüz gençtim, kuvvetle hayatta, insanların, biri görünen, den dahâ beter vaziyette bulunanla- rim yerinde idi; mücadele etmek hoş' ri gürülmiyerek saklanan iki tane Yy İN gör eş ükçe kendi hallerine şükrede: - de o vaziyette idim. Onların ini düşündükçe kendiminkini S #evmediğim Enverin bile, düşman 2. © baldırı çıplak eline düşüp kepa- du, sine gönlüm razı olmuyor » ka Ele geçmemelidirler, dedim; hak Mp olur! hat Şükrü de: iç Evet, dedi; ben de bu fikirdeyim. lay, mizin de aynı fikirde olmamız ko: ği, İkat, gelmekte olan fırtınada si bir saçak altı bulmak ve fırtı- Kana ese kadar deyanabilmek, tu- Vak mârifetti. Mitat Şükrü, bu ve İTeti beratı ederek: > Ben, dedi, saklanmıya bile lü » abiye rmüyorum. Bana karşı ne ya” Yak? Saklanacak bile olsam, ne e kadar, nerede? Ne yaparlarsa YAPeinlay Via , ele vermek istemiyorum. Jir. ben, kat'iyyen bu fikirde deri rakkinin kâtibi umumisi, © dakikada İdimiz yetmişi geçti. Her gün, divanı - İharb reisi Arif paşaya müracaat eder, İtevkif sebebimizi sorar, o da: | — Henüz evrakımz gelmedi, intaç "edeceğiz, efendim, merak etmeyiniz! Tarzında cevab verirdi. Bunur için adını intaccı koymuştuk, Sonradan İ öğrendik ki meğerse, © zamanın mis - İkin hükümeti bile bir aralık zihninden | İbizi - ibret olsun diyel - idam elmeği | bile düşünmüştü. Sonra, kafileyi ka-| yatında tanıdığım bir münevver on > nedenberi kendisi ile dostça konuş - muşum, hattâ arada sirada, bir derdi oldukça bana gelmiş, onun derdine çar re bulmaya yardım da etmişim. Bütün harp esnasında pek çok defa konuşmu- şum, daima, «evet!» diye baş sallamış, Bilir ki, ben her nevi fikri serbestçe münakaşa ederim, ben komiteci değil, fikir adamıyım, fikir hürriyetine hürs met etmesini severim. Karşıki yamaçta kısa boylu, kara bir ata binmiş olan bir adam göründü, san- ki bu bir atlı değil, dağdan son hızla yuvarlanan kara bir taştı. Sonbahar yağmurlarile yemyeşi! 45 lan ovada yer yer koyun ve at Bana her şey! otluyordu. Kıldan yapılmış olan ve üst- labakk görünce bunu yapamıyacağını söylenebilir, her şey benimle konuşula | leri açık kara çadırlar, bu ovanın orta- da Ben yakalanmamıya karar ver -Janlamış, bunün yerine toptan bir'bilir. Buna reğmen, hiç bir şey söyle-| sında toplanmıştı. nefiy karatı vermiş, fakat kendinde vesilesile tevkif edilmiş olduğumuzu) çıkacağımız gün öğrenmiştik. Bunun için, bu defa, benim kararım kat'i idi: | Her ne bahasına olursa olsun yakamı lele vermek istemiyordum. İrademi, is müşküldü. Bizlere nisbetle, sak-İtediğim yerde, istediğim zaman ve İs- da intikam alarak: tediği; gibi kullanmak hakkımı" elimde İturmak istiyordum. Çok yorgun olmas) bir şeydi ve ona alışmıştım. Bunun için Mitat Şükrüye de tekrar ettim: İ bırakmak demektir. Her ne bahasına hut, daha mı kırgındı? Yoka, şaka - lanmayı, dakârlık borcu mu sayıyordu? Bilmi. ve daha meyustu; kendisini mukad- derata teslim ederek, her ne olacaksa bir an evvel olmasını istiyordu. — Belki haklısın amma, ben hiç bir şey tecrübe edecek değilim! Dedi. Bahsi bu tarzda kapattık ve, geç vakit, Şişli yolunu tuttum. Ertesi gün, kâğıtlarımı gözden geçirmek üze- ire matbaaya bir kere daha uğradım. Burası, hiç olmazsa bir müddet için, örümcek bağlamıya mahküm, batırar larla dolu, sessiz bir yer olmuştu. Sonradan anladım ki, İttihat ve Te- İ Talât paşanın vermiş olduğu kararı bi- iliyor ve bundan dolayı benimle bu tarz- ida hasbihal ederek, onların verdikleri kararın muhitte yapabileceği tesirleri anlamak istiyormuş! Eğer bana o za" man, açıkça söylemiş olsaydı, ben ce vap vermekte ve kat'i bir fikir beyan etmekte çok müşkülâta uğarardım. Bu müşkülât exda 6 zaman “değil; "aradan bir hayli seneler geçtikten son ra da hissettim. Bugün bile, kendimi (yorum. Belki de benden daha bedbin | memiş. O gün, ben kırmızı konağa gi- Sen, beffi bir şey değil; asıl öte-|bunu da yapmıya cesaret bulamadığı derken, bana Çağaloğlunda rastgeli - alât yaşa, Enver, Cemal ve sa-|için, vazgeçip bir müddet sonra birer yor. Bu düşmüş adamı, dudaklarında ayl onların vaziyetleri'birer hepimizi de bırakmıştı. Nümayiş bir tebessümle karşılayor: — Bilir misin, Muhittin, diyor; bende senin yazılarından alırmış bir hayli notlarım var! — Ne gibi not? Gülerek, biraz şaka ederek ve biraz — Zamani gelince, görürsün! İşte bu çadırların arasında gittikçe artan bir kaynaşma oldu. Kımız tulum- larını, yayıklarını, ellerindeki örgüleri bırakanlar hep karşıki yamaca ve ora- dan inen kara atlıya bakıyorlardı. Bir kısım İse ona doğru koşuyorlardı.. Görenler görmiyenlere haber veri - yorlardı: — Buka geliyor! Çadırları ortasındaki en büyük ça- dırdan da genç bir adam çikti. Başın * da bol tüylü kuzu derisinden kara bir Dedi, İlk defa olarak anlıyordum ki| küüpdğ, v rdı. Arkasına uzunca ve içi uz leri vardır. Bir müddet sonta, düşman bayrağının himayesi altında, kendisi- ba — Yakalanmamak lâzım... Yaka- ne tam bir emniyet geldiği ve benim) Bibi görüyorum. Hattâ, günahım ka |lanmak, her türlü mücadele ümidini'de meydanda olmadığım zaman, not- ğüm bu dostun ismini söylemiyorum. bu dost, belki de şimdi bu satırları v- san var! Hattâ, ilk tecrübeyi onun'4 şapmış olduğum için kendisine burada çteşekkür bile ederim! Ben bu hâdiseyi unuttum bile, Onunla gene eskisi gibi konuşurum, hattâ bir kaç ay evvel, bana bir de ziyafet verdi! Ben bu nevi hâdiseleri sonradan çok gördüm, Ogünden bugüne, sizle- rin içinde, o zamanın dostlarından öy- İlelerini gördüm ki, onların nevi nevi vefasızlıkları türlü türlü küçük hesap: "ları karşısında, insanın hayat için şevk kırılmaması kabil değil Fakat, Taninin kapatıldığının ertesi igün karşıma çıkan bu dostun, hiç bir ahlâki mahzur görmeksizin, kendisi- İnin bana karşı ikinci bir'çehresi de bur lunduğunu açıkça ifade etmesi, beni hayli şiddetle vurmuştu. Benim mâ- nevi kuvvetlerimi sarsan bü hâdiseyi hiç unutamam. £ ... Siyasi veziydt hergün; hattâ her saat sıkışmakta idi. Bütün hareketler, İzzet paşa hükümeti, mütareke aki: Babsâliden ziyade sarayda toplanmıştı. |* onların yerlerine koyup düşündüğüm !için göndermiş olduğu heyetle muha- zaman müşkül mevkide kalıyorum: İbere ediyor, mütarekenin aktedilmek Memleketi terkedip gitmek mi, yoksa| üzere olduğu anlaşılıyordu. Orta yer- kalmak mı daha doğru olurdu? Hesabı memlekete vermek lâzım geldiği tak- dirde, şüphesiz, kalmak, en doğru ha- reketti. Fakat, hesabı düşmana vermek İveyahut düşmanın pespaye uşakları. nın elinde kepaze olmak ve belki de onların elile ipe çekilmek lâzım geldi- ği zaman, belki de kaçmak daha mü - ik Paya yin nasip idi. Bu iki ihtimal arasında mu- de dönen şayialardan vazihan anlaşı!- dığına göre ne saray, ne de onun etra- fında toplanarak İttihat ve Terakkiye lefet zümreleri İzzet pasa hükümetin- den memnun değillerdi. Mütarekeni aktını düşmanın memlekete girmesin! bekliyorlar ve hattâ bunu istiyor!» (Arkası var) hücuma hazırlanan çeşit çeşit muha- uzu derisi kaplı bir kaftan giymişti. | Ayalrtarına' sahtiyan çizmeler geçir - İmişti, Bu kıyafet diğerlerine benze - İmekle berâber daha düzgün ve güzel di. Yakın çadırlardan da birer ikişer 4- dam çıkmış; birinci adamın etrafını ak mıştı, Hep birlikte, yamaçtan inen ka- kaybetmek, “silâhı kat'i surette elden larından bazılarını neşrettiğini gördü-| ra atlıya doğru yüdüdüler. Bunların ep önde gideni Moğolların olursa olsun, bunu yapmak icap eder! Bana, hayat hakkında ilk tecrübe not-| Durban kabilesi reisi Bulgüday, etra - O, benden daha mı yorgundu. ye-İlarını almama imkân ve vesile veren | fındakiler de başlıca savaşçılardı. Bulguday son zamanlardü, telâş et - mevki ve vazifesinin bir f€- kuyor, Hayatta onun gibi ne kadar in- | 71Y€ başlamıştı. Çünkü babasının on üç yaşında bıraktığı şu Tamuçin yol - lardanberi her belâdan kurtu'üyor; her felâketi savuşturuyor ve etrafındaki İ kabileleri arttırıyordu. Hele Tuğrul Hanla birleştikten sonra artık Moğol illerinde başkasının kılıcı şakırdamaz olmuştu. “ i Kırk altı yaşına gelmiş olan Tamuçin şimdi de Nayman kabilesile harbe tu- tuşmuştu. Bu büyük ve kuvvetli ka - bile de bu adamın hakkından gelemez» se bütün Moğol ilinde herkes onun kı - köna boyun eğmeliydi. İşte bunun için, Bulguday, harbin sonunu öğrenmek üzere en hızlı ve en açıkgöz atlısı Bulkay: o taraflara gön dermiş, şu emri vermişti: — Harbe mümkün olduğu kadar ya- kın bulun, biter bitmez bana gel ve ne olduğunu haber ver! Şindi Bukanın ona sövliyeceklerini büyük bir merakla bekliyordu. Büka yamacı indi, Atının yelesi ve kuyruğu, hızdan dimdik oluyardu, Ret. sin önünde bir bohça halinde sanki düştü ve düşmesile doğrulması bir ol - du: — Tamuçinin kılıcı üstün çıktı. Nay- manlar dağıldılar. On beş bin ölü bı - ( raktılar. Tamuçin kaçanları kovalıyor. Bulguday hiç bir şey söyliyemedi. Olduğu yerde taş kesilmiş gibiydi. Etrafındakiler hep ona bakıyorlar - dı. Bulguday birdenbire başımı kaldırdı ve: — Eğer: * şımdi ortadan kaldıra - İmazsak cı. yakında o bizi yokedecek - tir. Dedi. Çadırına doğru yürüdü. ile konuştuktan sonra he- in emri alna girmemiş i Ül inin veli. si ie Mami olan Kignin, Salcut, Kunkurat gibi ya- kın ve uzak kabile reislerine birer elçi gönderdi. Görüş ve düşünüşlerini bil - dirdi: i — Birleşelim! Dedi, * Çok geçmeden bu kabile reisleri yan- larında en seçme atlılarla Durbanla - rin obasına geldiler, Hepsi de Bulgu - day gibi düşünüyorlardı. Bunların â - rasında Tamuçinin kaynatası ve Kun - kurat kabilesinin reisi (Di) de vardı. Damadına o da kızmış görünüyor; kı « zını istemiye istemiye verdiğini, damı kendi elile öldüreceğini söylü - yordu. ğ Reisler kararlarım verdiler: — Birleşeceğiz! Birbirimizden ay - rılmayacağız! Dediler. - Geniş ve üstü açık olan cadıra bir at, bir boğa, bir çoban köpeği ve bir teke getirdiler. Bunlar Moğullarca hayvanların reis- leri sayılıyordu. Bulguday gözlerini önce yere, sonra a havaya çevirdi. Elini uzatarak hay- kırdı! — Ey, toprak Tâhrı! ey gök Tanrı! Bizim andımızı dinleyin! Ortamıza al dığımız bu hayvan reislerinin kanlarile end ediyoruz ki, eğer sözümüzden dö nersek bu hayvanlar gibi öleceğiz. Arkadaşlarına döndü ve sordu: — Öyle değil mi? — Öyledir! — And ediyor musunuz? — Ediyoruz! Bütün reisler bir hamlede kılıçlari- nı sıyırdılar ve oftalarına aldıkları hay- vanlara bütün kuvvetlerile vurmağa başladılar. z > Hayvanların dördü de kan içindey - di. Cân awsile rastgele fırladılar. Fa * kat çok geçmeden oldukları yere yı - kıldılar. Yalın kılıçlar hiç durmadan inip inip kalkıyordu. Hayvanlar pat- ça parça bir halde cansız kalıncıya ka- dâr bu hal devam etti, : Akşamın alaca karanlığında. reisler çadırdan çıktılar ve doğan ay ışığının gösterdiği yollardan kendi obalarına döndüler. En çok bir aya kadar her türlü hazırlıklarını yapacaklar, Dur - ban obâsındâ birleşerek Tamuçin üze- rine baskın vereceklerdi. Reislerin hepsi de andların: göpü! 7 den yapmışlardı. Yalnız birisi böyle değildi. Bu da Tamuçinin kaynatasıydı. He - nüz obasına varmamıştı ki en çok gü- vendiği atlılardan birisini yanına ça “ gırdı, Olup bilenleri anlattıktan sonra! — Git, bunları Tamuçine haber ver! Dedi. Tarnuçin her zaman olduğu gibi düş manlarından daha erken “ davranıyor, bu uğurda hiç bir şey esirgemiyördu. O sırada bulunduğu Kurtun gölü ke- narından kalktı. Buyun gölüne doğru af sürdü, Daha önce giden atlılar düş- manların burada toplandıklarını haber vermişlerdi. 'Tamuçin'bir yıldırım yibi onların or- talarına atıldı. Otuz yıldanberi en çe * (Devamı 15 inci sayfada) a m ye iü