ORTA OYUNU Kavuklu Âli ile bir mülâkat |mm| Kavuklu Alinin Son Postada ki bir mektubu vardı, bu mektubda yordu ki: «Bazıları, benim için öldü demi: Halbuki henüz ölmedim, hiç niyetim yok. Hâlâ yaşıyorur kında gene cüppe ve kavuğun: dana çıkıp herkesi gülmeden ka tağım!'» Zavallı Aliy türlü elim dej Bu mektub dip evinde ziyar ta oyunu san'atkârlarındar Med, pişekâr İrfan, karagöz zenne Necdet vardı. Bu y burada oynıyaçakları oyunlar Şuyorlardı. Bir aralık Bay Al döndü: | — Bü yaz için, dedi, b im yep- yent oyunlar hazırladık ki bunların a- Tasında «Şair> adlı bir oyunumuz da| Var. Sordum: — Nasıl şair? Gülerek: — Nasıl şair olacak, Halid Fahri, Balih Zeki, Necib Fazıl falan filân gi- bi basbayağı şair! — Mevzuu nedir? — Mevzuu: Hani şu bizim eski (Ya- Zcı) oyunu yok mu? İşte onun bir baş- ka türlüsü... Yani esk? (Yazıcı) ye Ne meydana bir (Şair) çıkacak, ortaya dükkânını, tezgâhını kuracak ve her Gtlen şiir meraklısı müşteriye, Yazıcı #yunumuzdaki mektub, arzıhal — filân #ibi şeyler yerine, birer şiir yazıp sa- tavek! — Bu, pek hoş birşey amma Al; » Şiirin orada yazıp gelen müşte- rilere ği gürler orada irticalen Mi söylenecek? — Amma yaptın ha, kim dedi beni Bana Âşık Ömerin sütbiraderi :iü)('e? Şiirleri tabif önceden hazırla - ! d ler. ölmeğe astanede —iken | te yoklıyamamıştım. | erine bu sefer onu | ettim. Yanında — Kim hazırladı? — Şair rolünü, tabli, Kavuklu oy - hıyacağı için bunların mevzularını tanede iken ben tasarladım, sonra İçimizde kılık, kıyüfet itibarile şaire &h çok benziyen bizim Zenne Cevdet ';:minl. kafiyesini bularak kaleme alır — Aman Aliciğim, şu şitrlerden bir kaçını oku da dinliyeyim bari! Bay Alt bir hayli nazlandıktan son-| | T bir defter çıkararak yeni Oynıy Sukları şair oyunu için hazırlanmış o- d" şiirleri birer birer okumağa başla- Ğ — Al bakalım, sana birinci şiir! oku. Yorum, iyi dinle: — Vay Aliciğim, sen eskiden bur - 4 kandil takmazdın, demek şimdi Tikmağa başladın? m — Ne yaparsın birader, bizim semt —’Ollır berbad, geceleri 'şık namına ee Bahar mevsimindeki ateşböcekle - bi:d!n başka birşeycikler yok, ona se- .:- ayağım bir yere takılıp yuvarlan. Yayım! diye şimdi geceleri burnu - d:'n'ı Ucuna bir kandil takmağa başla -» — Mükemmel! Oyup A sana bu da ikinci şiir. Bizim %k"-erda adına (Balama) denilen ve tor rolüne çıkan oyuncuya karş hlhnmkn'r ki bu şitr, banabu kış Tiş olduğum Güreba hastanesinin “|Doktor yazar ilâcı, & | Hastalar grup grup, ..| Kâh içerim iyodür, |Dün koklattılar eter, “SO'N “PO'STA Konuşma : Türk şairleri Nurullah Ataç Sadeddin Nüzhet Ergun, büyük iş- lere girişmekten çekinmiyen. Her on beş günde bir, büyük kıt'ada bir forma sı çıkanTürk şairlerini (1) görmüşsü- nüzdür; bu eser, neşri bittiği zaman : «Bütün Türk şairlerini ihliva Şimdi önümde, yalnız Ahmı sim ve eserinde bahseden 22 nci var, yani 337 nci say gelinebilmiş; ni bu gid üncü sayfada olacak. Bunu eserin ne ka dar büyük olacağı hakkında bir fikir yvermek için söylüyorum. Bu k zun ve elbette yorucu bir çalışmayı lan bir muharrir tebi iz lâyıktır. vermiş olduğu ilhamın mahsulüdür: t Ra forma Ben yutarım güllâcı, Sıhhatime duacı! * Bakarımı durup dü - rap. Kâh da bir Çatlı * ra * 'Tam yüttüm beş kütü- Lezzeti tıpkısı şap, — | hap, Haplar bitlace kalk - Ben de yürüdüm rap, vm rap! Beyaz başlı ablalı “«Z> harfi, me- ar u- ya hiç şüpl Oldum t bugünkü edemiyor. sarheştan be- ter; Nâlâ burnumda tü - , ter! Yeni bir Mubareğin kokusu: Türk şair- * Geçmiş olsunm Bay A- Karda kızak kay u, aH Karda kıizak kayar Yıldıları say Alit do| Nüzhet kalkışmadığı, «terkibr hevesi için tebrik etmeliyiz. Ç çok kimselerde yerleşim tilâfina olarak bu gibi işlerin nıuhta kısası, mufassalından, uzunundan r. Gerçi ilimde asıii kı — Bu da güzel! — Tabit güze) olâcak, çünkü biz de y ranlari de koştuk! Al sana ( çüncüsü: Tramvayıtı vatnanı, Beğenmedim Kaldırır bin batmanı hasba Nişatılını satmarı kiz * Piçin bir tahlil dev zımdır. Bi de daha ti İdevri çok sonra geleceklir. Şimdi ede- biyat tar zilesi ellerine İ geçen bi inebildikle ri bütün malümatı ortaya koymaklır; bunları tasnif etmek, lüzumlusunu lü- zumsuzundan, doğrusunu şüphelisin - den ayırmak yarınki tarihçinin işi ola caktır. Sadeddin Nüzhet Ergunun'un ese - rindeki meziyetleri inkâr etmemekle beraber kendisine bu hususta itiraz et- mek isterim, Evet, bu kitabın büyük olması lâzımdı; mufassalı vücude ge- tirilmeden muhtasarını yazmak doğ - ru olmazdı... Öyle ama Türk Şairlerin de adeta zoraki diyebileceğimiz bir tafsil hevesi göze çarptığı da inkâr e- dilemez. Meselâ Ahmed Rasım'e bir forma, yani 16 büyük sayıfa tal i. Biz, gazete muharri: med Rasim'i çok sever; kendisine hü met ederdik. Onun gazeteciliktek hizmeti çok büyüktü 0 Tayyarede tedansan Sen de ağaç olursun Buna sen de inansan! Yayrum henüz fi - dansan! Gelin hey dostlar, ge- Kaçırmış bizim gelin! lün; Gece saçını yolmuş Kaytıanası gel (musnur'anın) * Âsir yrmincl asır, — Ne güzel inel ası Bundan sonra pırlan — Yirmi birinci ası taz — Bravo be Aliciğim! — Nasıl, sizin Nurullah Topaç bun- ları tenkid edebilir mi? — Haddine mi düşmüş? — Hele etsin, allmallah, bu sefer de tutar (Münekkid) diye bir oyun ya- par, onu küplere bindiririm. — Başka var mı? — Al bir dâha... Lâkin bu, ötekiler gibi uzun değil, yalnız bir tek beyi- ten ibaret: Hasta düşlüm a dostlar, kan kalmadı ben- zimde; Kotkoca bir salyanzoz dats ediyor genzim- de! — Ne ile dans ediyor cazıa mı? Salyangoz cazdan, sazdı ? Geceleri ben horuldadıkça o bu horultuya ayaka uydurarak ediyor!... Al sana bir de döri misı ve biraz da kübik tarafından bir kı! ar. Demek da ondan kısaca Ahmet Rasim için rler» için de y aki uzunluk» dediğim bı Bugün: kü edebiyat tarihçisi eline geçen bü: tün vesikaları, edinebildiği bütün n lümatı ortaya koymalıdır dedikten son ra, Ahmed Rasim'e o kadar çok yer tah edilmesine iliraz etmem önceki sö- uymuyör gibi gözükebilir, Hal: buki öyle değildir. Sadeddin Nüzhet n, 15 inci, 16 n attâ (8 inci r şaire bu kadar yer 9 teğimiz olmazdı; çünkü onun için söyliyecekleri, bulunması, bi linmesi müşkül şeyler olabilirdi; fakat Ahmed Rasim'in kitablarını herkes ko laylıkla bulabilir; © halde Sadeddin Nüzhet Ergün da- onları zikretmekle iktifa edebilirdi, onlardan uzun uzun parçalar almasına lüzum yoktu. Mamafih eserin lüzumlu uzunlukla rından edilecek istifade bize, lüzum- suz uzunlukları da hoş göstermelidir. Yarin tatlı göstosu dur, Enginar kampostosu! Hasıbaba leyleğin: Ne hoş olur rostosu! — Ayol Aliciğim, hiç leyleğin rosta- olur mu? Engi ın - komp sonra leyleğin rostosu neden olmasın? — Enginar kompostosu da olmaz ca- nım? — Haydi oradan sen*de cahil! Yap. tıktan sonra niçin olmasın? Hatta bi - zim kayınvalde, ben hastaneden çıktı- ğimın ertesi günü, bana kendi el'ceğ; - zile bir portakallı pancar kompostosu yapmıştı, hatta o0 gece Şehir tiyatro - sundan Büyük Behzad da bizde misa. firdi, adamcağız bunu yerken az kal - sın parmaklarını da yulacaktı. — Şiirler bitti artık galiba! — Yok canım, öyle kolay kolay bi - ter mi? A) sana bir daha--- Bu da yarı kübik, yarı dadaiktir: stosü olduktan oldurup: Halideye göndermiş al da bunu ye! diye.. Aşk olsun şu Hazıma çok halırnaz adammış' Hasta iken göndermiş bana bir turp hediye! Dün gece Beyoğlunda selâm verdim almadı: Biz de Âşık oytuyan eski hir sibidiye' Bizim semtin yolları geçilmez hale geldi: Kafamız yarılacak: Yetiş ya belediye! — Demek, bu. yaz - oynıyacağınız (Şair) adlı oyunun şiirleri bunlar? — Evet, bir kısmı bunlar! — Ya bir kısmı? — Bir kısmını da şair Salih Zekiye verdik, rötüş ediyor, ötesmi, berisini Beş darılmış sekize; sekir küsmüş yediye; Dokuz cizdamı çekmiş bu hesab yanlış diye! Bizim bacı söyledi, geçen akşam tavanda: Bulut gibi bir fare kala tutmuş kediye! hih ediyor. h Osman Cemal Kaygılı yu Id | liği, ancak bir | * SI N e |ve delikanlı arkadaşı müşkül vaziyet - “Tahranı n kokusu burnumuzda tütüyordu,, Kazvine geldik. Arkadaşın dediklerine bakılacak | İrandaki eski eserlerden: Sasâniler de 3 kadar ancak| Olursa elimizi uzattık mı Tahranı yakalıyabilecektik | Yazan: İbrahim Hoyl e, 5 veya 6.000 | vrinde satrapların av sahneleri (2000 sene evvel) Kardan tünelleri aşarak, çamur der- vyalarından geçerek — geldiğimiz Kir - manşah, hepimizin üzerinde ayrı ayrı tesir yaptı. Ben, bu eski ve tarihi şeh- :n uzun ve yorucu bir yolcuiuklan son. ra, otellerinden birinin sıcak ouasında kemiklerimin ısındığını duyarak din- İlenebileceğim bir konak olarak telâk - |ki ettim. Genc «esnan erbabı» deli - kanlı ise gene bu Kirmanşaha, bır kehanetler diyarı diye baktı. Nitekim de öyle oldu. Rum vatandaşın gürül |gürü) yanan sobasının etrafında çev relenmiş nefis çayları içerken, banka- ci yoldaş, Arşimedi mezarında kıs - kançlığından tir tir titretecek bir bu - İuşla: «Buldum, buldum.. diye hay - kırdı, Buranın yollar ve şoseler idare- si müdürü benim dostumdur.. Ondan rica ederiz. Haydi delikanlı.. İstika - met, müdürün evi.. Marş marş.» Ve delikanlı ile birlikte otelden çıkıp git- tiler.. Aradan ya çmemişti ki, yüzlerinde zaferin neşesile eri |geldiler. Hakikaten müdürü bulmuş lar meseleyi anlatmışlar.. Ve cidden İiyiliği seven, Amerikada tahsilin! bi -| miş olan müdür, kendi otomobilile arkadaşları ahzüasker şubesine gö n rmıştı. «Hay |kini tadan delikanlı, İbir neşe kesilmişti. Sö gülüyor, gürlüyordu. Bu sırada ak - lıma, bizim Bekir Nüzhetin - filit. geldi. Garsondan bir bardak su iste - dim. İçinde bin bir türlü Mikropların te n bütün zev: tık baştanba 'or, şakıyor, kaynaştığı bir su yerine, temiz, berrax suyu, mahud filitreye lüzum kalma - le içtim. * Kirmanşahı arkada bıraktık.. İki saat- lik bir yoldan sonra, dizlerimizdeki battaniyeler kâfi gelmemeğe başladı. Kulaklarımızda birer yanma hissedi - yorduk. Ayaklarımız çivi kesiyordu. Sanki şimal kutbunda seyaha; eder - mişçesine, üşüyorduk. Altımızdak, ma- |kine hamurdanı ileriye atılıyor, da! yırtmak istermişçesine koşu - yor, koşuyordu. Hiç birimiz konuşmu- yorduk.. Yalnız aradasırada şoför, ak- lına nası! geldiyse, o dille bir iki kü - für savuruyor, babası tutmuş derv ler gibi mırıldanıyor, ve kızginliği yaktığı sigarasından üstüste savurdu - ğu dumanlardan alıyordu. Yolumuzun tehlikeli kısmını atlat - mıştık. Şoförümüz kar zincirlerini çöz- | dü, Ve artik arızasız. olarak meşhur | korkulu Esed dağını aşarak Hemedana ulaştık, donduracak kadar soğuktu. Taş kö - mürle yanan siyaha boyanmış teneke sobaların vördiği hararet otei odasını düzeltip vezin, kafiye hatalarını tas - ısıtmıyordu. 20 derece olan sıcak oda-| Altah rahatlık versin, aziz oki da bulunan musluktan suyun akma - dığını söylersem, bilmem bana inana- *| beklediği Tâkin hava insanın iliklerini| Câk mısınız,. Çenelerim âata ata yemee ğimi yedim ve selâmeti yatakt dum. Ayaklarıma, yastığımın belime sıcak su ile dolu şişeler koy « duğum halde, neden sonra uyumu « şum.. * Hemedandan — ötesi Tâmetti. Ne kar, ne çamur, deta kupkuru şoselerden var sürati« mizle geçerek, hiç bir yerde bile dur. mayı istemiyerek, şarabı, le meşhur Kazvine saat 23 te geldik., Tahranın kokusu burnumuzda tütü « yordu., Bankacı arkadaşın dedikle bakılacak olursa, elimizi uzatıve mi Tahranı yakalıyabilirdik. 4 nihay 4 buçuk saatlik bir yolculuğumuz mişti. Binaenaleyh, burada gecel nin bir manası olamazdı. Biricik Mih« manhaneyi Bozork'anda — nefis — çilâv kebabile, şarabile ve tatlısile mükellef «supe» mizi ettikten bu üç kişilil bovardalığımıza mukabi uş verdikten sonra, tekrar ot bilimize atladık, ve diğer yollar; oldukça bozuk Kazvin - Kereç yo da, bugünkü İranın, ilerliyen, ) artık turşu üks “|len ve başında tarıcı £ yol almağa baş setmiyoruz. İçimizde garib hisler oy « naşıyor. Yep giriyor biyiz. Bilmed! ülkenin füsunile çindeyiz. Şoförümüzün inde bile garib bir ışık yanıyor i caddede aramağa çıkan pro « jJektör gözlü, kalın enseli ve kürklü dört kurdu, bir anda şıyırdık geç ' Tekerlekler dönmüyor sanki. Ve önü- müzde, otomobi) lâmbalarının a: l lun içerisinde kıvrılan, yan siyah bir hat.. Ne bileyim, bi suncunun eli gibi bizi kendisine d çekiyor, çekiyor... Otomobilimiz durdu. — Kereçteyiz. Tahranın varoşu diyebiliriz, burava.., mi bir âleme Na z bucaksız gibi görünen beyazlığı | Asıl Tahrana varabilmek için 45 Va « kikalık bir yol katedeceğiz daha., Pa- saport muamelesi, uykulu ve gocuklu polisin «safa geldiniz!... Temenmnisi... Şimdi, sessiz, ancak ışıkta büyüyen heybetlerile gocuklu polislerin nöbet sıl Tahranın kâh parke, kâh falt yollarında ilerliyoruz. Şoförü - söylüyor: — Hıyabanı Naderiyi geçiyor! te Hıyabanı İstanbula geldik, ş telinizin bulunduğu Lalezara dönüyo- ruz.. Tahranın en işlek caddesi.. $ di issız.. Cihnler top oynüyor., Saat 3,5.. Neredeyse ortalık a) lanacak.. Otelimize geldik.. Şi üy rım.. İbrahim Hoyi