! —Aya 19 Savfa -— “Son Posta ,, nın tefrikası: 48 151 numaralı Yazan | AR. (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) şehit Ertuğrulu bir filo takip etmiye başlayınca içindekiler katıla katıla gülmüşler:“Yazık boş yere kömür yakıyor- lar, keşke o kardif kömürünü bize verseler,, demişlerdi Nöbetçi çavuşu, bu sözl istememişti. Nöbetçiyi sıkı bir isticvap- tan geçirmiş.. aldığı cevaplara gülmek- le iktifa ederek: — Ben bunu, tekmil haberinde nö- betçi zabitine söylerim amma, sen ce- Za görürsün. Sana; yemin ederim ki nöbet yerinde uyumuşsun. Ve, rüya görmüşsün. Dikkat et. Bir daha böyle şey yapma. Diye nasihat ederek, güverteye in- mişti. Fakat tam, saltabarbaya inile -| çek kaportanın kapısına gelir gelmez, koarku ve heyecandan boğulma dere - cesine gelen, bir ateşçi neferine tesa- Hdüf etmişti. Bu nefer, çavuşa sımsıkı sarılırken; — Aman çavuşum.. talvundan, ma- kineye inerken, uzaktan gözüme bir hayal ilişti. Yarısı kadın, yarısı balık... Evvelâ, gördüğüme inanmadım. Dik- katle baktım. Fakat, gördüğümün bir hakikat olduğunu anlar anlamaz, kor- kumdan kaçmaya başladım. Dedi. Nöbetçi çavuşu, bu sefer gülmemiş- R. Bu cahil ve saf köy çocuğunun dı- Mmağında, derhal bir takım garip hisler belirmişti. Derhal nöbetçi zabitine ko- parak meseleyi haber vermişti. Nöbetçi zabiti, hesap memuru mu- avinlerinden (mülâzim Basri efendi) |di. Bu genç zabit de bu işe gülmekle İktifa etmek istemişti. Kısa bir muha- kameden sonra: — Bu, bir hayal olamaz... Ayrı ay- ri iki adamın.. ayrı ayrı yerlerde, ayni ;:k'ıldc birer hayal görmeleri, imkân icindedir. Bunda bir hikmet var amma.. acaba, ne ola?.. Demişti. Mülâzim Basri, temkinli bir gençti. Birdenbire or! ğ velveleye verme - mek için, soğukkanlılıkla hareket et- miş.. evvelâ, ateşçi neferinin heyeca- nını teskin ederek onu iş başına gön- dermiş.. ondan sonra da nöbetçi çavu- şunu arak: — Gel bakalım.. biz de şöylece bir bariton sesi Tatyana Li fağa karıcığım, dedi, aşları ka gibi genç ve Bunlar bize gelip git- klar ve kocamı baştan le yatak a yanına çağır- € ı, ondi | Yarınki nushamızda : (Paşo Selim ) Yazan: Melâhat Tezer || Demişti. Üst güverteyi, saltabarbayı, bura - daki — topların üçüncü katı olan - Tavlunu. sintineyi, tamamile gezmişler; en kü- çük deliklere varıncaya kadar gözden geçirmişlerdi. Fakat; en küçük bir şüphe uyandıracak en ehemmiyetsiz bir şeye bile tesadüf etmemişlerdi. Ertesi sabah, tam zamanında gemi hareket etmişti. Mülâzim Baari de nö- süvari Ali aralarını; - geminin nihayet bet değiştirdikten sonra, beye gitmiş.. bu garip hâdiseyi, oldu- ğu gibi haber vermişti. Ali bey; çok ciddi bir asker olduğu için, bu hikâyeyi başından sonuna ka- dar dinlemiş. Ve sonra, şu emri ver- mişti: — Vazifeleri başında uykuya dal - dıkları için, her iki neferin birer hafta Siz de; derhal iz için, yirmi hapsine emir veriniz.. vazifenizi ifa etmedi dört saat kendinizi kamaranızda hap- sediniz. * Eğer Ali beyin ba şiddetli emri olma- saydı, hiç şüphesiz ki ertesi gün gemi- de müthiş ve mübaleğalı bir dedi- kodu zuhur edecek; artık - kimbilir, neler söylenecekti. Ali beyin sertliği, bu cereyanın ö - nüne geçmişti. Hattâ meseleden ku - mandan Osman bey bile haberdar e - dilmemişti. Sadece bazı kamaralarda genç zabitler arasında — fısıltılarla bir takım sözler geçmişti. — Ah, körolası deniz kızı.. gelecek yeri bilememiş... Diye, hasret çekilmişti. * O gün zevale doğru; Ertugrulun arkada bıraktığı ufuklardan, bir takım dumanlar belirmişti SON POSTA « San Fosta san Tarihi Tedikam :e 91 Çu-Çen kabilesinin ulusal âdetlerin- den biri de; Suçlunun kendi cezasını bizzat kendisi Sumerde bu âdet hüküm sürmemekle beraber çünkü Sumerlilerin yasalarında ken- di kendini öldürmek yasaktı - Çu-Çen- ler bu âdeti kendi aralarında gizliden gizliye tatbik ederlerdi. Akrepler sihirbaz Mâyanım başında bir damla et bırakmadılar.. yarım saat içinde sihirbazın başı kuru bir kemik yığınından ibaret kalmıştı. Gözleri - yulmuş, derisi yüzülmüş, dişleri mey- dana çıkmıştı. Mâya artık yaşamıyordu, ... vermesi — idi. Gudea muhafızına sordu: Mayanın öldüğünden emin misin? — Akrepler başını öyle didikledi -| y ler ki.. Bir tutam et parçası yüzünde. — Konuşmuyor, değil mi? — O çoktan öldü.. Kuru kafa konu- şur mu, Mellâ > — Ben onun öldüğünden emin de- gilim. İçine girdiği kuyuyu tekrar a « çınız.. Vücudunu meydana çıkarınız! Çukuru açtılar.. Mayanın vücudu - nu meydana çıkardılar. kalmadı Akrepler Mayanın başını yedikten sonra birer birer bir kenara çekilmiş - lerdi. Muhafızlar ilk önce akrepleri ö dürmüşlerdi udu çuku - krovazör ve üç torpidodan mürekkep bir İngiliz filosu Ertugru- lun arkasından yetişmiş.. — birbirinin dümen sularını takip ederek, heybet Aradan çok geç-İ ve azametle geçip gitmişti (Arkası var) run içinde dipdiri duruyordu. Mayanın cesedini o gün sarayın bahçesine gömdüler. Güdea, sihirbaz Mayanın ölümüne inanmıyordu. ... Tanzer, Mayanın ölümünden — çok memnundu. O gün yeni ordu Akat yoluna çıka- caktı. Gudea, ordunun hareketinden biraz önce yeni bir haber aldı: «— Nâraş, Akatlara esir düşmüş!» Bu kara haber, gökten bir çiyan yağmuru yağmış gibi, Sumer sarayını altüst etmişti. Herkes büyük bir felâketle karşılaş- miş gibi titriyor, ağlıyor ve dövünü - ü Nâraş nasıl esir düşebilirdi? İşte hiç kimsenin kafasına sığdıra » madığı bu haberin en zayıf bir ihtimal ile bile doğru olduğuna inanılmıyor - du. Hamat tahtını yere vuran Nâraş gi- bi bir kahraman, Akadlara nasıl esir düşebilirdi > Gudea sihirbazları saraya topladı: — Bu haberin doğru olup olmadı. ğıni yıldızlardan öğreniniz! Dedi. Tanzer o gün yola çıkmadı. Sumer kralı, Tanzeri de saraya ça - ğirmiş ve: | — Bu gece yıldızlar neler söyliye - cek bakalım.. Öğrenelim de.. Yarın - İdan sonra hareket edersin! Demişti. Tanzer bu haberi duyunca içinden sevinmemiş değildi. Çünkü Tanzer, —e Yazan : Celâl Cengiz Hamat tahtını yere vuran Naraş Akatlara nasıl esir düşebilirdi? Nâraşın düşmanıydı.. Onun muzaffer olarak dönmesini istemiyordu. Zaten Nâraşın muzaffer dönmemesi için ne mümkünse yapmağa and içen Tanzer, Akat topraklarında Nâraşla — karşıla » İşirsa, ona meydan okumaktan da çe - kinmiyecekti. | - Tanzer saraya gelince kralın muha- fzile karşılaştı. — Gudea beni niçin çağırdı? Diye sordu. Saray muhafızı, Tanze rin eski ve samimf dostlarından - biri idi, — Gudea çok müteessirdir, dedi; Nâraş düşman eline esir düşmüşse, A- kat sınırlarındaki savaşı kaybettik de- mektir. Tanzer güldü: — Akatlıları Nâraştan kimse yenemez mi sanıyoı başka bir sun?) — Hamat kralını mağlüp eden bir kahramandan zafer haberleri bekli - yorduk. Nâraşın esir oluşu bütün Su> merlileri yese ve ümitsizliğe düşürdü. — Ben Akatlıları mağlüp edereem, ne dersin bu sözüme? — Çocukluk derim. — Nâraşı benden kuvvetli mi görü: yorsun? — Belki sen ondan daha kuvvetli : sin., Fakat, o senden daha akıllıdır! — Akatları yenmeğe ant içtim ben. İstersen seninle bahse de girişeblli - rim!.. — Pekâlâ. Yarın yola çıkacaksın! Eğer Akattan muzaffer olarak dönüp gelirsen, sana, Gudeanın verdiği altın kemerimi vereceğim !Sen de bana ah tındaki kır atı verir misin? Tanzer düşünmeden cevap verdi: — Peki.. Söz veriyorum. Sumete mağlüp olarak dönersem, Gudeanın verdiği (uğurlu at) 1 sana hediye e * deceğim! Tanzer ortalık kararıncıya - kadal sarayda bekledi. Gece yıldızlar doğunca, sihirbazlar sarayın taraçasına çıkarak ellerini gö“ ğe kaldırdılar.. Anlaşılmaz - bir dille Nâraşın yıldızını bulup konuşmağâ başladılar. Gudea müneccimlere çok inanırdı Ur'daki müneccimler o devirde dün” yanın en bilgin adamlarıydı. Uzak v? yabancı ülkelerden bile Ur şehrint (yıldız ilmi) okumağa gelirlerdi. Bir aralık Gudeaya seslendiler: — İşte, Nâraşın yıldızını bulduk Ne emrediyorsunuz? Gudea sevinçle bağırdı: — Yıldıza sorunuz: Nâraş, hasım” larının eline esir — düşmüş müdür? Yoksa bu haber yalan mıdır? (Arkası var) —ii a Nöbetçi Eczaneler Bügece nöbetçi olan eczaneler çunlar” dir: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şerel), Beyazıtta: MA dor), Fenerde: (Emilyadi), Şehreminiü * de: (Hamdi), Karagümrükte: (Kemâl). (Ridvan), Şehzadobaşında? üpte: (Arif Beşir), n nihasya ), Küçül (Hulüsi), Alemdarda; (Sırrı Asım), Bü> kırköyünde: (İstipan) Beyoğlu cihetindekiler: İ İstiklâl eaddesinde: (Kansuk), Deİ rede ineş), Topçularda Ş Taksimde: (Nizamettin), TarlabaşındA? (Nihat), Sişlide: (Halk). Boğariçi ve Adalar ; Üsküdarda: (İzkelebaşı), Sarıyerde a (Osmani, Büyükadada: (Şinast RWM' Heybelida: (Tanaş)