Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SON POSTA- —[î kadın okuyucuya cevap I_ Sarişe 9 | EDEBİYAT — İlham denen kuş Yazan : Halit Fahri Ozansoy İi Ü — Bu kürk bana epey pahalıya maloldu. — 27997? *&... — Kocamın darılmaması için ona da bir boyunbağı aldım. — Elli yaşındaki Erkek Sayın Bayan, Arzunuzu yerine getirmek ve elli yaşındaki kadınla elli yaşındakı erkeği ayni yağ kandili altında birleştirmek istedim. Fakat mümkün olmadı. . Elli yaşındaki erkek, bana dedi ki: — Ben sekiz yaşımda idim. Komşu- muzun ellilik kadınına bayılırdım. On beş yaşıma geldiğim zaman leyli bir mektepte okuyordum.. — Pencereleri mektebe bakan bir evde kırk beşlik bir kadın vardı.. Ben © kadına âşık olmuş- tum, Yirmi yaşımda iken kırk yaşında bir kadınla kur yapmıya başlamıştım. Yirmi beş yaşımda kırklık kadinin â- şığı idim. Yirmi sekiz yaşımda oluz beşliklerden hoşlandım. Otuz yaşımda iken de kendi yaşım- dakilerle düşüp kalkardım. Yaşımı kır- ka çıktı, yirmi beş yaşında güzel genç kızları sevdim, Ve şimdi yaşım elli. Gidiyordu, yakaladım ve sordum: — Nereye? Cevap verdi: — Yirmi yaşındaki sevgilimi görmi- ye gidiyorum. Kahkaha — Burun anasının burnu, ağzı büyük anasının ağzı, çenesi büyük babasının çenesi. — Pantalonum da babamın eski pantalonundan bozma! Anasına çekerse — Yakında bir çocuğumuz olacak! — Yakında diyorsunuz bir ay sonra falan mı? — Hesapça öyle fakat belli olmaz ki... — Belli olmaz mı? — Olmaz ya, Annesine çe- ' kerse herhalde muayyen za- Mandan epey sonra gelir. * Dikiş tutturabildin — Gene işsiz misin) — Evet. — Epey zaman oldu gali- İ)a) — Evet üç sene! — Tebrik ederim nihayet bir yerde dikiş tutturabildin demektir. * Tasarruf Bacür y v6 bt ir . — Sevinmen lâzım aşk Yüzünden — tasarrufa alıştın îîgîne insan sensin | 4F v T — Hayatında bir kere bile hayı — Nasıl işlemedim.. Seninle evlenmekle, seni bütün ömrünce bekâr kalmaktan kurtardım, AŞINĞA E' — Tuhaf haller | —— Yeni komşularınızla ta- nıştınız mi? —Hayır tanışmak bile is—[ temiyoruz. — Neden? — Ağlemize tuhaf halleri var. —0002>2? — Erkek köpekleri, dişi baştan çıkarmak karsı bazı # köpeğimizi 4 emelinde de.. * Bir rica Hizmetçi uşağa rica etti: — Sana çok yalvarırım. Aşkının ateşinden bana s0- | guk hava dolabının önünde bahsetme. Biliyorsun birden- N bire soğuktan sıcağa girersem, hastalanıveriyorum. * Ne yaparsın Dilenciye sordum: — Şimdi sana bir lira ver- sem, bu İirayı ne yaparsın? — Ne yapacağım, taklit olmasın diye dikkatle gözden gcçiririm. Söylerim Muallim sordu: — Beş kuruş, üç kuruş, altı kuruş Yirmi para, otuz para daha kaç kuruş tder) : Talebe cevap verdi: — Hepsini verin; ben sayar, kâç ——Umş ettiğini size söylerim. — Tayyare motörünün gürültüsü Sizi rahatsız etmedi mi? tü BAA Hayır, ben bu tarzdaki gü- alışığım; kocam geceleri hep horlar. Anlamak istiyorum Trene acele acele koşmuş, binmişti, — O kadar acele geldim ki, dedi, karımı, kucaklayacak vakit bile bula- madım., — Kaç senelik evlisiniz? — Neye sordunuz? — Bu vaziyet hoşunuza gitti mi, "e gitmedi mi? Onu anlamak istiyorum da... Atlllllaylz Karı koca apartımana bakiyorlardı, Bir tanesinin kapıcısı izahat verdi: — Bu apartımanın bir hususiyeti vardır.. ses bir taraftan öbür gitmez, Erkek, karısının yüzüne baktı: — Tam bize göre, dedi, şarkı söy- lemen yüzünden apartımandan atıl - Mayız. Hediyelik tabaka — Bana hediye olarak bir tabakası mı getirdin? — Evet. — Amma ben sigara içmem ki..., — Bu insanlar ne tuhaftır. Bu taba- kayı bana da hediye olarak getirmiş - lerdi. Halbuki ben de sigara içmemi tarafa sigara Buhale gOMosdğ;m Ata binmeyi öğrenmişlerdi. Fakat attan düşer düşmez kaburga ke- mikleri birbirine geçti, kendine ata binmeyi öğretenlere bağırdı: — Ata binmeyi öğrettiniz. Ne o - lur attan inmeyi de öğretseydiniz de bu hale gelmeseydim. — Karım şemsiyesiz sokağa çık - mıştı. — Yağmur başlayınca her halde bir mağazaya filân girmiştir. — Ben de ondan korkuyorum ya! Nerede uçar, ne zaman uçar, nasıl-u- çar? Kanatları ne renkte? Yeşil__ mi, kırmızı mı? Ne biçim kuştur? Büyük mü, küçük müdür? Büyükse kartala mı benzer, küçükse serçeye mi? Ben görmedim, işittim. İşiden de baş- kasından işitmiş.. O da başkasından..- Ve hep böyle... Demek ki gören yok Ortada dönen bir rivayet... Anlaşıldı: İlham kuşu bir anka... Evet.. anka.. fakat uçuranlar var. Muüuhayyei küş uüçâar mı?.. Uçar! Uçar kâfir! Nasıl mı uçar? Merak ettinizse gelin de şu levhaları beraber seyredelim. Evet, önce şair - ler... En eskiden en yeniye kadar Şairler hepsi... Şekil şekil, her kılıkta..Bakın, | asırdan asra, devirden devre sesleri de kıyafetleri gibi değişik.. işte divan e - debiyatı sedirinde yan gelip çubuğu - na duman attıranlar, işte Tanzimatı.n camlı köşkünde, kadife koltuğa gömü- lenler, işte Üdebayi Cedidenin - Bo - ğaziçi ve Ada çamlarına asılı hamak - larında sallana sallana nice şehri mah: girizanlarla pervanei zerrinlere göz kırpıp gönül açanlar, işte Fecriâtinin avuç avuç vasfı lerkibi ile baharlı ve çeşnili lâalrenk çayından içenler ve nihayet işte aruz udunu ve tanburg_nu bırakıp hece sazına sarılanlar, bugün- küler... Fakat bunların hepsi üstünde ayrı ayrı duramayız, yoruluruz ve şa - şırırız, İyisi mi rastgele yalnız bir ka - çını kendi dekoru içinde coşarken bir görelim. Hele bakalım ilham kuşunu nasıl uçuruyorlarmış! Divan edebiyatı şairi — —Yumuşak, pufla mindere bağdaş kurup oturmuş.. Önünde sof kakmalı rahle. Üç kollu gümüş şamdanın esrarlı muüm ışığında | başı rahleye eğik.. farisi bir divan oku- j—'u:". Sağı solu başka divanlarla dolu.. Kiminin sayfaları açık, ince tezhipler- le nefis tâlik yazılar görünüyor. Fu - zulinin dertli, yanık bağrı şu ceylân derisi kapağın altında kabarık.. Nef'i- nin merd, kahraman sesi şu ötekinin içinden fışkıracak gibi... Naili şu sağ-| daki divanın sayfalarından gülü — ve bahariı çağlıyor. Nedim biraz öteden şakıyor. Süküt içinde gizli gizli fısıl - daşan bu selser yalnız hisli kulakların duyduğu bir besiş! Duvardaki çiçek nakışlı rafta çini - lerle çeşmibillürlariın mum ışığında acayip parıltısı var. Bağdaş kurup oturmuş olan şair, birdenbire, cübbesini dalgalandıran bir hareketle doğruluyor, kamış kalemi yanındaki divite batırıp parlak kâğıda ateşli bir gazel yazmağa başıyor. O - 'danin türbe sükünu içinde ilham kü - şunun kanat seslerini duymuştur. Şim- di, «Sat» harfindedir. Bu gidişle kendisi de divanı mürettep sahibi olacak! Tanzimat şairi — Yaz günü... Ağır kadife perdelerle gölgeli odaya yarı a- çık bir pencereden Marmaranın sefin rüzgârı doluyor. Şair ceketini çıkar - mış, fesini bir koltuğun üstüne atmış. Belli ki bir sahil gezintisinden henüz | yeni gelmiştir. Göğsünde, ihtimal, çamların hâlâ hisseder gibiı olduğu baygin reçine kokusundan bir ferahlık var. Fakat içi yanıyor, İçinde bir ölü - nün gizli hasreti, Ölen evlâdının acısi... İnlemek istiyor, inliyemiyor. Haykır - |mak istiyor, haykıramıyor. Zulme, is- İtibdada kükriyerek meydan okuyan Namık Kemalin aslan sesi kendisinde de olsa, ölüm Canavarına en müthiş lânetleri 'savuracak. Fakat ne müm - kün! Nazik ruhun ıztirabı da nazik o - lur. İçindeki ihtilâl ne kadar derin del lolsa alevden hitabelerle ağzından fış - kıramaz. Hafif hafif inler, hafif hafifi hıçkırır, Zaten kaygusuz günlerinde| bile Benim Nedimei ruhum tefekküra- tımdır - demi tefekkürüm, en hoş de- | mi hayatısadır) der. İşte şimdi de te- fekküratına dalmıştır, eleml: tefekkü- ratına... Derken bir tıkırtı! Yari açık pencerenin camına dokunuyorlar. Ba- şinı çevirir, bakar. Ah ne güzel kuş! aZ L ç gagasile tık tık vuruyor. Şair hemen kalemi eline alır ve kenarı yaldızlı pembe bir kâğıda şu ilk mısraı yazar; Nerden uçmuş zavallıcık bir kus! Kâğıdın üstüne inci damlası gibi bif kaç mısra daha dökülür.. Nihavetj camdaki tıkırtıdan aziz ölünün haı * rasını yâdettiren bir hüzün nağıresi çıkarır. Kuşun kanadı vardır. Derhal düşünür, yazar: Ah olaydı kanatları .. İlham kuşu bu sefer sahici kuşun La- ga tıkırtısile uyanmıştir. Üdebayi Cedide şairi — Tanzimab şairini biraz daha alafrangalaştırın. Şiir kitaplarında yalnız kariler için de ğgil, «Kariatı hülyaçin» için de ithaflar yazdırın, aşağı yukarı ayni tonu ve tipi bulursunuz. Fecriâti şairi — Romantizmi sev - - mez. Daha fazla sembolisttir. IVIah:-il_lîı. renge düşkünlüğü yoktur. Olmadığı içindir ki hep müuhayyel diyarların manzaraları içinde yaşar. Yalnız - bir noktada romantiktir: kuüğusuz göl ta- savvur edemez. Bu ekolün dâhisi bu |yolu tutmuştur. Çömezleri de peşin - den yürürler. İşte Adalardan sesler ge- tiren, Ada çamlarile suda mehtap işik- larını mısralarına salkım salkım çelenk gibi takan en orijinali... Gündüz Ada yollarında bisikletle gezmiştir, akşam çam dibinde sembolik bakışiı sevgili « sini bekliyor. Kayalıklarda kanat çar- pıntıları: martiler. Çamlarda birbirine sürtünen paslı zincirler gibi kulak tır- malayıcı kara hayalet sesleri: kargalar. Bu gürültüde ilham küşü uyur mu? Elbette o da uyanır. İşte uyandı bile.. Şair mırıldanıyor: Örtünde de var bir gece.seyyalv ka- dar nem, Nerden geliyorsun a siyah saçlı mu- hibbera? | Dünkü ve bugünkü hececiler — So nuna kadar aruz üdile yürüyen evvels ki nesiller yerine bir kısmı bu sazı son- radan âşık sazile değiştirmişler, diğer « leri, daha genç ve ateşlileri ise günün zevkine göre telleri”çoğalmış olan bu kopuzu ellerinin altında hazır bulmuş- lardır. Bir huğusiyetlerj de evvelki ne- sillerden ziyade, Babıâli yokuşunda doğmasa bile hep orada büyümüş ol » malarıdır. Ömürleri sabahtan akşama kadar bu yokuşu tırmanmakla geçer San'at gibi rızkı da oradan bekliyor « lar! Maamafih baykuştan serçeye ka « dar bütün ilham kuşları bunların te- pesinde uçup duruyor. Ruhlarının en şair tarafları gazete idarehanelerinde boğulsa bile hiç olmazsa dilleri kuşdi- li değildir. Türkçe ötmesini bilıyorlar. Bu kadarı da az bir şey mi? Halid Fahri Ozansoy Amerika radyosunda Türk müherdisi (Baştarafı 7 inci sayfada) sikisi gibi bir Türk musikisi çıkarmış oluruz. Zaten er geç tutacağımız yol da budur! : — Bunu tecrübe etsenize? Genç san'atkâr gülüyor. , — Şimdi, mesleğimle san'atime güç yetişiyorum. Bir de kompozitörlüğe başlarsam, bir koltuğa üç karpuz sığ - dırmıya kalkışmış olmaz mıyim? Ayrılmadan önce, beni, bu ayın 23 ünde Fransız tiyatrosunda vereceği konsere davet eden san'atkâra son bir sual soruyorum: — Söylenildiğine göre halkın ala » frangaya karşı rağbeti, eskiye nisbeten hayli artmış bulunuyor? — Doğrudur... Eskiden İstanbula Ti- bo, Korto gibi enternasyonal san'atkâr lar gelirdi. Ve biletler bedava dağılıl - dığı halde salonlar yarıya kadar dol - mazdı, Bugün biletler parayla satıldığı hal- de, bizi dinlemiye gelenler bile, konser salonlarına sığamıyorlar. Bu alâkanın, istenilen genişliği çok daha çabuk bulabilmesi için, hüküme- tin beslediği bir senfoni hos:» ' kü- rulması, kâfidir! Sadullah v İ değma