— Bu kürk bana epey — pahalıya maloldu. —tmmn — Kocamım darılmaması için ona <da bir boyunbağı aldım. Anasına çekerse — Yakında bir olucak! — Yakında diyorsunuz bir AY sonra falan mı? — Hesapça öyle fakat belli olmaz ki — Belli clmaz mı? — Olmaz ya. Annesine çe- kerse herhalde muayyen Za- mandan epey sonra gelir. gçocuğumuz B * Dikiş tutturabildin — Gene işsiz m — Evet. — Epey zaman oldu gali- ba> — Evet üç sene! |— Tebrik ederim nihayet üt yerde dikiş tutturabildin mektir, * Tasarruf — Bu ümitsiz aşk beni iş- fahtan bile kesti, j : — Sevinmen lâzım aşk Yüzünden — tasarrufa alıştın Yeğâne insan sensin | Muallim sordu: z Be; kuruş, üç kuruş, altı kuruş Yirmi para, otuz para daha kaç kuruş 3der) Talebe cevap verdi: k— Hepsini verin; ben sayar, küç Uruş ettiğini size söylerim. SN eeneecararinmün öseseseereese c aReREE e — Tayyare motörünün gürültüsü Tahatsız etmedi mi? — Hayır, ben bu tarzdaki gü- '"“llne alışığım; kocam — geceleri hep horlar, Bir kadın tıü;ıcuya cevap I- Elli yaşındaki Erkek Sayın Bayan, unuzu yerine get aki kadınla elli yaş: ğ kandili altında istedim. Fakat mümkün olmadı yaşındaki erkek, bana dedi k Ben sekiz yaşımda idir un ellilik kadınına bay aşıma geldiğim teple - okuyordum.. mu zaman Jey P vde kırk beşlik n vardı.. Ben o & Yirmi yaşımda klerden hoşlandım. Otuz yaşımda iken de kendı yaşım- dakilerle düşüp kalkardım. Yaşım kır ka çıktı, yirmi beş yaşında güze! genç kızları sevdim. Ve şimdi yaşım elli. Gidiyordu — Nereye? Cevap verdi: — Yirmi yaşındaki sevgilımi görmi- ye gidiyorum. yakaladım ve sordum: Kuahkaha — Nasıl işlemedim., Seninle evlenmekle, seni bütün ömrünce bekâr kalmaktan kurtardım, Anlamak uuyorıııi ; Trene acele acele koşmuş. binmişti, — O kadar acele geldim ki, dedi, karımı, kucaklayacak vakit bile bula- madım. — Kaç senelik evlisiniz? — Neye sordunuz? — Bu vaziyet hoşunuza gitti mi, gitmedi. ni Önü anliümek "istiyordin ea aa eĞ da... Atılmayız Karı koca apartımana bakiyorlardı, Bir tanesinin kapıcısı izahat verdi — Bu apartımanın bir vardır.. ses bir taraftan gitmez. Erkek, karısının yüzüne baktı: — Tam bize göre, dedi, şarkı sö; lemen yüzünden apartımandan atıl - Mayız. Hediyelik tabaka —Bana hediye olarak bir tabakası mı getirdin? — Evet. — Amma ben sigara içmem ki... — Bu insanlar ne tuhaftır. Bu taba« kayı bana da hediye olarak getirmiş « lerdi. Halbuki ben de sigara içmemi hususiyeti öbür - tarafa sigara — Burun anasının burnu, ağzı büyük anasının ağzı, çenesi büyük babasının çenesi. — Pantalonum da babanım pantalonundan bozma! eski — Yeni komşulasınızla ta- nıştiniz. mi? | —Hayır tanışmak bile is-| temiyoruz. — Neden? — Adlemişe karşı bazı tuhaf halleri var. | —2012? €k köpekleri, baştan çıkarmak emelinde de.. * Bir rica | dişi köpeğimizi İenler, işte Üdebay — Tuhaf haller —— ç Yazan : Halit Fahri Ozansoy İi gagas kalemi eline alır ve ker pembe bir kâğıda şu ilk m ne zaman uçar, nasıbu- enkte? Yeşil mi, ? Büyük benzer Nerden uçmuş zavallıcık bir kuş! Ben görr kasından işli hep böyle... gören yök, Ortada dönen ğidin üstüne inci damlası gib: daha dökülür. Niha tıkırtıdan aziz ölünün ha yâüdettiren bir hüzün Kuşun kanadı vardır çıkarır De r seyredelim. önce şalı '_hıı iyaçin» için de ler.. En eskiden| YZ aşağı yukar en yeniye kadar | Puluürsunuz 24 Bakıkı; ( y ğa a slr her kılıkta.Bakın, | p Si n devre sesleri de " |mez. Daha fazla sembolisttir. 4 renge düşkünlüğü yoktur. içindir ki hep muhay manzaraları içinde yaşa: noktada pomantiktir: kuğusuz göl savvur edemez. Bu ekolün dâkl yolu tutmuştur. Çömezleri de pe den yürürler, İşte Adalardan sesler ye- tiren, Ada çamlarile suda mehtap ışık- larını mısralarına salkım salkım Zibi takan en orijinali... G yollarında bisikletle gezmiştir, akşam Jçam dibinde sembolik bakışlı sevgili « sini bekliyor. Kayalıklarda kanat çar- pıntdları: martiler. Çamlarda birbir “|sürtünen paslı zincirler gibi kulak tır- layıcı kara hayalet sesleri: kargalar, |Bu gürültüde ilham kuşu uyur |Elbette o da uyanır. İşte uyandı Şair mırıldanıyor: Evet, I Şairler de yan gelip çubuğu -| ranlar, işte Tanzimatın | sünde, kadife koltuğa gömü- Cedidenin Bo - ğaziçi ve Ada çamlarına asılı hamak - larında sallana ana nice şehri mah: girizanlarla pervanel zerrinlere göz pıp gönül açanlar, işte Fecriâtinin Ç avuüç vasfı lerkibi ile baharlı ve n içenler ve T € aruz udunu ve tanburunu bırakıp hece sazıma sarılanlar, bugün- küler... Fakat bunların hepsi üstünde ayrı ayrı duramayı: şırıriz, İyisi mi rastgele yalmız n: kendi dekoru içinde coşarken bir gözelim. Hele bakalın ilham kuşunu nasıl uçuruyorlarmış tı sedir att Yumuşak, kürüp oturmuş.. hle.. Üç kollu üm ışığında farisi bir divan oku- a divanlarla dolu. 1 açık, ince tezhipler- r görünüyor. Fu - Divan edebiyatı şai Örtünde de var bir gece'si hibbem? Dünkü ve bugünkü hececiler — nun 4 Hizmetçi uşağa rica etti: — Sana çok — yalvarırım. Aşkının ateşinden guk hava dolabının önünde hsetme. Biliyorsun birden: ire soğuktan sıcağa girersem, hastalanıveriyorum. * | Ne yaparsın Dilenciye sordum: — Şimdi sana bir lira ver-! sem, bu lirayı ne yaparsın? — Ne yapacağım, — taklit olmasın diye dikkatle gözden geçiririm. Buhale gelmeseydim Ata binmeyi öğrenmişlerdi. Fakat attan düşer düşmez kaburga ke. mikleri birbirine geçli, kendine ata binmeyi öğretenlere bağırdı: — Ata binmeyi öğrettiniz. Ne o - lur attan inmeyi de öğretseydiniz de bu hale gelmeseydim. — Karım şemsiyesiz sokağa çık - mıştı. — Yağmur başlayınca her halde bir mağazaya filân girmiştir. — Ben de ondan korkuyorum yal! bana s0- * k bağrı şu teylân altında kabarık.. Nef'i. n sesi şu ötekin h âşı adı saz, leri, daha genç nin merd, kah içinden fışkıracak ba Nedim biraz öteden kıyor. Süküt içinde gizl daşan bu selser duyduğu bir besiç! Duvardaki çiçek nakışlı rafta çini lerle çeşmibillürların bile hep orada büyümüş ol » Ömürleri sabah mum ışığında mafih baykuştan serç ltisı var. tün ilham kuşları bun! kurup oturmuş . olan / şair, | pesinde uçup durüyor. Ruhları birdenbire, cübbesini dalgalandıran bir | şair tarafları gazete idarehaneleri areketle doğruluyar, kamış - kalemi| boğulsa bile hiç olmazsa dilleri ku: te balırıp parlak kâğıda| 1i değildir. Türkçe ötmesini biliyorlar, zel yazmağa bi T. O -|Bu kadarı da az bir şey mi? danin türbe sükünu içinde ilham ku - Halid Fahri Ozansoy şunun kanat seslerini duymuştur. Şim- ü EYÇAR di. «Sat» harfindedir. Bu gidişle kendisi| — Amerika radyosunda de divanı müretlep sahibi olacak! Türk müherdisi (Başlaralı 7 inci sayfada) sikisi gibi bir Türk muüsikisi çıkarmış oluruz. Zaten er geç tutacağımız yol da budur! — Bunu tecrübe etsenize? Genç san'atkâr gülüyor. — Şimdi, mesleğimle san'atin kompo: bir koltuğa üç karpuz sığ - Ikışmış olmaz mıyim? 1 yrılmadan önce, beni, bu ayın 23 Ölen evlâdının acısı... ünde Fransiz tiyatrosunda v;'n ği iyemiyor. Haykır -| konsere davet eden san'atkâra son bir Zııln_ıv. İ$- | Sual soruyorum: y okuyan| —— Sövlenildiğine göre b> Namık Kemalin aslan sesi kendisinde | eangaye ğ,,'r'; ğ ö DA de olsa, ölüm canavarına en müthiş| hayli artmış | lânetleri 'savuracak. Fakat ne müm -| —— n ! Nazik ruhun ıztirabi da nazik o bo, Korto gibi enternasyonal sar İçindeki ihtilâl ne kadar derin de| Ja gelirdi. Ve biletler bedava d olsa alevden hitabelerle ağzından fış -|'dığı halde zalöslar yarıya kadar dol - 4 if hafif inler, hafif hafif a Zaten -kaygusuz — günle: n biletler pafrayla satıldığı hat- m Nedimel ruhum tefekküra-| de, bizi din e gelenler bile, k mi tefekkürüm, en hoş de- mi hayatimidır) der. İşte şimdi de te fekküratına dalmıştır, eleml: tefekkü- Derken bir tıkırti! Yarı açık pen; in camıma dokunuyorlar. Ba- şını çevirir, Dakar. Ah ne güzel kuş! 'Tanzimat şairi — Yaz günü... Ağır kadife perdelerle gölgeli odaya yarı a- çıf bir pencereden Marmaranın sefin rüzgârı doluyor. Şair ceketini Çıkar - mış, fesini bir koltuğun üstüne atmış. Belli ki bir sahil gezintisinden henüz yeni gelm Güöğsünde, çamların hâlâ hisseder gi baygın reçine var. Fakat içi eskıye nisbeten bulunuyor? udur... Eskiden İstanbula Ti- ir ser salonlarına © çok ne- ku: daha çabük tin besi