“Son Posta ,, nın tefril 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk Mmacerası) Yazan : A. R. Hintliler, Cuma namazına çıkan bahriyelilerimizi hararetle karşılamışlar, etraflarını sararak dostluklarını izhar etmişlerdi. Mülâzim Ali, müteessir bir tavırla — Suat!,. Senin öğrettiğin İngili: çe, on para etmedi. Diye mırıldanmıştı. — Niçin, efendim?.. — Na bileyim, ben... Öğrettiğin şeyleri, dün kime söyledimse, hiç biri anlamadı. Suat, teessüf ifade eden bir tavırla başını sallamıştı : — Vah, vah,... Doğrusu, çektiği - niz yorgunluklara acıdım... Maama- fih, müteessir olmayınız. Bu kabahat, ne sizde; ve ne de bende... Size evvel- cede söylemiştim ya.. İngilizçe konuş- mak, çok zordur. Epeyce zaman pratik lâzıtm. Siz, söylemekte devam edin. Herhalde Japonyaya gidinceye kâadar mükemmel konuşursunuz. Fazla vakit olmadığı için, sözü kısa kesmeğe mecbur olmuşlar.. ve, ayrıl- mışlardı... Şimdi Suadın kalbinde, ye- ni bir memnuniyet uyanmıştı. — Ohl.. Ne âlâ, olmuş. Hiç bir ka- dını aldatamamış. Diye mırıldanmıştı. * Ettesi gün, halkın tehacümü, büs- bütün artmıştı, Artık, geminin içi, bir mahşer hâlini almıştı... Merdivenler- den inip çıkmak mümkün olmuyordu. Bir çok kimseler, geminin bordaların- dan sarkan halatlara sarıilarak gemiye çıkıp iniyordu. Halkın arasında, siyah cübbeli, siyah entarili, yeşil sarıklı (Seyit) - lerle, Hint ordusuna mensup bir çok zabitler de görünüyordu. — Bunların çoğu, geminin bordalarını, ve şuraya buraya asılı olan sancakları öpüyorlar.. zabitlerin ve efradın boyunlarına sarı- larak yüzlerini, onların yüzlerine ve gözlerine sürüyorlar.. Türklere karşı besledikleri muhabbeti, söyleye süy: - leye bitiremiyorlardı. Bazen muhteşem bir istimbot, ge - minin etrafını saran kayıkları, sandal - ları yara yara ilerleyor.. geminin bor- dasına yanaşıyor.. içinden, bir prens, bir raca çıkıyor. Zabitler -tarafından istikbal edilerek kumandanın salonu - na götürülüyor. Kahveler, şerbetler, İstanbul sigaraları ikram ediliyor.. isim- leri, geminin hatıra defterine geçirili- yordu, Halkın bu tezahüratı, mahalli hü - kümetinin hoşuna git bayda İngilizçe olarak zeteler; bu karmakarışık — tehacümün bazı kazalara sebeb olacağından bah- sederek, bazı tedbirler — ittihazından bahsediyordu. Geminin etrafında, bir çok resmi istimbotlar ve kol sandalları dolaşıyor; Bu hücumu seyreltmek için tedbirler alıyordu. Fakat, halkın coşkun hissi- yatının önüne geçilemiyordu. * Daha ertesi gün, (cuma) idi... Ku- mandan Osman bey, mahalli hükü - metinin siyasi endişe ve beraber; (Türk - dost! nemnun etmek için küçük bir gö stmekle iş yapmağa ı vermişti. Bahar çiçekleri gibi bembeyaz giy- dirilmiş olan efrat ile zabitanı muhte- f guruplara ayırarak, Bombayın muh- telif derm Büyük bir karaya çıkan bu tertemiz Türk bahri- yelilezi, derhal Türk dostları tarafın dan lerdi. Halkın alkışları arasındı ik bir vekar ve ciddiyet- erindeki büyük camilere gön- sükün ve intizam içinde inata ed. bü le ge mişlerdi tayin edilen camilere git - Nomazdan sonra, bu askerlerin et- cafını binlerce halk almıştı. Saatlerce saüre> bir kucaklaşma baslamıştı... Bu su” de tatmin ede. .yenler; Türk bahcriyelilerini eve müuhakbet hislerini lerine ve lokantalara davet ediyorlar- . Kumandan Osman bey ile geminin ümera ve zabitanı şerefine her gece bir prensin, bir racanın konaklarında mühteşem ziyafetler veriliyor; Hint müslümanlarının Türklere karşı besle- dikleri muhabbet ve kardeşlik hislerini gösteren samimi nutuklar irat ediliyor- du.' Ve bütün bunlar, ertesi gün (Bombay)da çıkan gazetelerde yazılı- yordu. Kumandan Osman beyin programı- na nazaran (Ertugrul) Bombayda an- cak üç gün kalacaktı. Fakat, halkın gösterdiği bu candan alâka yüzünden bu müddet, dört gün daha uzatılmıştı. Teşrinievvelin 26 mcı günü, artık herkese veda edilmişti. ertesi sabah, Ertugrul (Singapur)a — müteveccihen hareket edecekti. İzinli zabitandan hepsi, gece yarısı- na doğru gemiye avdet etmişlerdi. sandallar ve merdivenler yukarı çekil- miş.. son emirler verilmişti. Cemi, şafakla beraber demir alacak.. Singa- pur istikametine yol verilecekti. * GCemide, ses #eda kesilmişti. Nö- betçilerden başka, herkes derin bir uyku içinde idi. Birdenbire, karanlıklar içinde, nö - betçinin dik ve telâşlı sesi: — Kimdir, 09.. Diye yükselmişti, Nöbetçi seslenmekle iktifa etmemiş.. derhal nöbetçi çavuşunu çağırarak gördüğünü haber vermişti Nöbetçinin rivayetine nazaran; ge- minin baştarafında, halka halka yük- selen halât yığınlarının arasından bir kadın vücudü belirmişti. Siyah saçla- rını çıplak omuzları üzerine dağıtmış olan bu kadının göksünden — aşağısı, tamamile balığa benzemekte idi. Nö - betçi seslenir seslenmez, derhal kaybo- luvermişti. (Arkası var) SON POSTA * Son Posta zer! Yurdumuzun ve yurtdaşlarımızın sana ihtiyacı vardı. Tam vaktinde ye tiştin! dedi. Tanzerin alnınt okşadı Tanzer ne (Ölüm kuyusu)nda ge- çen günleri, ne de başından geçen hâ - diselerden bahsetti. Sadece kralın me- rakını izale etmek için, gözlerinin na- sıl açıkdığını şöyle anlattı — Firat kenarından geçiyordum.. birdenbire başım döndü., suya düş - tüm,, Çırpındım.. Bocaladım. — Fakat, kollarım çok mecalsizdi. Suların akın- tıtına kapıldım.. baygın 'bir halde sa- atlerce Firatta sahilden sahile çarpa - rak gitmişim.. nihayet aşağı Firatta (Kıratlılar) kabileşinin eline düşmü- şüm. Beni nehirden çıkarmışlar.. son- rarak ayıldım.. ve etrafımdaki- meğe başladım. Halbuki suya gözlerim — kördü.. dünyayı, (Suz) dönüşündenberi gör- müyordum. Gudea hayretle Tanzeri dinliyordu, — Demek ki, gözüne çekilen kızgın miller hafif sürülmüş!.. — Ben de öyle sanıyorum. Yahut mâbutlar bana acıdılar. Cözlerime tek- rar görmek kudretini verdiler. — Mâbutlar senden ziyade bize a- cıdılar, Tanzer! Yurdumuz ateş için - dedir. Akatlarla (İstiklâl savaşı)na gi- riştik.. ya onlar bizi yenecek. ya biz onları. bütün ordularımız Akat toprak- larına gitti. Fakat, ne yazık ki gelen haberler, çok can sıkıcıdır.. bir aydan beri içime gecelerin karanlığı çöktü. Sen tam vaktinde yetiştin, Tanzer!. ... Tanzer'in İstiklâl savaşına gidişi Tanzer, Gudeanın emrile Akat sa- vaşına hazırlanıyordu. — Tanri seni bize bağışladı, Tan -| Tunçay Tanzerin yeniden böyle şe- refli bir mevkie geçişinden çok mem- nundu,. Tunçay, babası Taner oturuyordu. Tanzer hergün Sumer sarayında savaş hazırlıklarile uğraşıyordu. Bu sırada Gudeanın hiç beklenil - miyen bir buyruğu ortalığı altüst et- mişti. Gudea, uzun yıllardanberi saray e- mektarı olan sihirbaz (Mâya)yı ölü - me mahküm ettiğini ilân ediyordu. Bu cezanın sebebini anlamak mera- kına düşen yerliler saray kapısına top- landılar — Yurdumuza gelen uğursuzluklar rın çoğu bu ölüm cezalarından geliyor. Mâya öldürülecek bir adam değildir. Diye bağrışmağa başladılar, Gudea sarayın taraçasına çıktı.. Ve yüksek sesle halka cevap verdi: — Sumerlilerin en çok sevilen kah- ramanlarından birini benim haberim olmadan (Ölüm kuyusu)na attırmağa sebeb olan bir adam elinize geçerse ne yaparsınız?- Yerliler hayretle birbirlerine bakış- tılar.. Ve hep bir ağızdan bağırdılar; — Onu elbirliğile parçalardık.. — © halde ne diye toplandınız bu- raya? Haydi, gidiniz.. (Mâya)yı bulup parçalayınız! Ur'lular yumruklarını sıkarak saray önünden ayrıldılar. Bu hâdise gösteriyordu ki, Tanzer nihayet başına gelenleri krala anlat - mıştı. Gudea, bu hikâyeyi dinledikten sonra, kendisinin bile ağır bir hüküm vermekten çekindiği Tanzer hakkında Müâyanın yaptığı işi elbette affedemez- -- ———7 ile birlikte telâşın: his| L e LN AM z ö Yazan : Celâl Cengiz 'Gudea sihirbaz Mayayı ölüme mahküm ettiğini ilân ediyordu Mâya halkın galeyan? görünce 8W raya koştu: — Beni parçalamağa geldiler, mtf Iâ! Eğer bana ölüm cezası verdiniztâ benim cezamın tatbikini bana bırak” nız! Size yıllardanberi büyük hi ve fedakârlıklarım vardır.. bunları V nutmayınız! Gudea çok hiddetliydi: 5 — Seni affedemem, Mâyat deli Tanrıdan korkarım. Sen ölüm görmelisin! Ur'lular eenin ölümütü görmek istiyorlar. Mâya, Gudsanın ayaklarına kapt'? di — Müsaade ediniz de kendi cezatf' kendim vereyim, mellâ! Ben sı biliyorum. Siz beni (Ölüm kuyusu)!? atsanız bile, ben oradan da kaçıp Ftf tulmanın yolunu bilirim. Halbuki ktt di kendimi öldürürsem, — insanlar daha benden hiç bir fenalık görmezl” ve ben müebbeden ölürüm, Cudea: — Peki, dedi, müsaade ediyort” Kendini nasıl öldüreceksin? Mâya başını yerden kaldırdı: — BSarayın önündeki meydana çukur kazılmasını emrediniz! Gudea saray muhafızına ıneîd’) bir çukur kazdırılmasını emretti. Çukur kazıldı.. Müâya çırçıplak soyundu.. ıı"" önündeki meydanda kazılam - çulll girdi.. Ve saray muhafızlarına seslendi? & — Başımı dişarıda bırakınız ve cudümü toprakla örtünüz! Mâyanın vücudünü toprakla örtlir ler. F Şimdi ihtiyar sihirbazın başı, küçüt bir karpuz gibi yerde duruyordu: Mâya saray muhafızlarının yürüt ikkatle baktı: — Şurada duran torbamı açınız- içindekileri başıma boşaltınız! —| /e Müâya saraya gelirken bir küçük ba getirmişti. Torbanın içinde V€ dı? Bunu hiç kimse bilmiyordu: — , » Muhafızlar - tereddütle eti bakışırken, Güdes' sarayın tariğil dan bağırdı: — Müya ne istiyorsa verinizİ Şet Kralın emri üzerine muha de duran torbayı aldılar.. MâyaB'” şında açıp boşalttılar. yor * Tanrım, bu ne müthiş, bu N© kunç bir ölüm sahnesiydi! Torbanın içinden birdenbire Misj nın başına yüzlerce akrep dökülm” 4 Mâyanın başı akreplerle sarıld- yüzü gözü görünmez oldu. Birâf © ra bir boğuk ses işitildi: ç — Çu-Çenler kendileri )Gind:::"' rından daha çok zalimdirler. korkunuz! ı.xı—k.ıi"'/') bif di r Nöbetçi Eczaneler Bugece nöbetçi olan eczanelef dırı İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziya Nurl). Nw,,ı (Haydar), Fenörde: (Vitali), $e l"uh ninde: (Nazım), Karagümrüklti Onga " Samatyada: (Teofilas), Şezadt ) gf (Üniversite), Eyüpte: (Hlkmek ', e: 1Mehmet Kizu) Üoi pazarda: (Yorgl), Alemdarda: kadir), Bakırköy: (Merked). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Z başında: (Kinyoll), o” ate | Emlnönüz ciyan), Pan şiktaşta Boğazici ve Adalarda! Üsküdarda: (Selimiye). aatı, Büyükadada ( Halk h (Halki