Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
İttihad ve Terakkide on sene —— Ön ikinci kısım No. 35 —— CİHAN HARBİNİN SON PERDESİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — Romanyada halk Almanlara husumetle bakıyor, hattâ bu husumetlerini bir takım hareketlerle açığa vuruyorlardı Bu gruplardanbiri bir aralık yalnız başına ve silâhsız olarak yürüyen bir Alman neferine takıldı. Nefer bir küfür savurdu. Onlar da üzerine hücum etti'er. Henüz mağlübiyete kendini alıştırmamış olan nefer, bu sekiz on kişilik grubu tekme, tokat ve yumrukla darma dağın etti Bükreşte bir Türk istasyön nokta ıumandanhğı vardı. Onun vasıtasile Sağa sola telefon ederek, o gün Ro - Manya limanlarını terketmek üzere iki Vapur bulunduğunu anladık. Bunlardan biri Köstenceden kalka - tak olan Ümit vapuru, diğeri de Kalas- tan kalkacak olan bir Alman gemisi idi. Ben, hinihacette kalkmamasını, bi- Zi beklemesini temin etmek mümkün olan Ümit vapurunu tercihe taraftar oldum, arkadaşlar da bu fikri muvafık buldular. Bunun üzerine tren gelinceye kadar areket etmemesi için Ümit vapuruna telefonla talimat verdirdik ve öğleden tonra kalkacak olan treni bekledik. O tarihlerde Bükreş « Balkanların P ârisi» şöhretini taşırdı. Temiz olma- Makla beraber güzel caddeleri ve bina- Ti vardı. Bununla beraber harp ve iş- 8al görmüş olan şehir harpten evvelki Parlaklığını bir hayli kaybetmiş, bil - ssa sokakları pis bir şehir olmuştu.. Ögün artık pek neş'eli görünen, a- Tada bir grup grup toplanıp konuşa- Tak, sonra birbirlerini neş'e ile selâm- h?& selâmlaya ayrılarak, birbirlerile âvadis alıp veren Bükreşliler daha er- enşlen sokaklara dökülmüşler, keyifli *yifli dolaşıyorlardı. Bereket versin i biz de başlarımızı şapkanın altında “klamış, Türk olduğumuzu göstermi- Yorduk! Sokakta Alman süvarilerin- N devriyeler geziyorz, halk bunlara Üsumetle bakıyor, hattâ bu husumet- THini bir takım hareketlerle de açığa Vuruyorlardı. Almanlara tecavüz ediyorlar Bu gruplardan biri, bir aralık, yal- lüz başına ve şilâhsız olarak yürüyen | "_Alman neferine takıldı. Alman ne- d:"ı bunlara bir küfür savurdu; onlar ket'bı'-ma hücum ettiler. Başından kas- ini düşürdüler. Henüz mağlübiyete ı::"l__disini alıştıramamiş ve belki de aglübiyetten tamamen haberi olma- An bu Alman, bunlara mukabil bir tuCum yaptı, tekme, tokat, yumruk, başına bir nefer sekiz on kişilik Upu darmadağın etti. Fakat, onla-!' &: Yerine başkaları başka gruplar __dl: Romanya, —Almanyaya bir ::um daha yaptı; nefer arkasını bir âra vererek tekme, yumruk, savu- tak, başile tos vurarak kendisini mü- ğ aaıederken bereketversin, polislerle ı:;'n'l devriyeler imdadına - yetişti. .niîli'jîelm::ıeydi halk, son kuvvetleri- x—_ı:tı*nıış olan zavallıyı parça parça — TAKViİM edecekti. Ben bu manzaradan ürktüm. Halkın bizim kimler olduğumuzu bilmesine imkân olmamakla beraber, sebebsiz bir vehme kapılarak geri dönmeği tek- lif ettim ve istasyona döndük; tren zamanı gelinciye kadar bir daha ora - dan ayrılmadık. Romanya artık herşe- yi haber almış, ayaklanıyordu. Bir an evvel kurtulmak lâzımdı. Sürüden ayrılanı Kurt kapar! Biraz sonra ttenin hazır olduğu ha- beri geldi ve biz yerleşmeğe başladık. O esnada farkına vardık ki Celâl bey ge- he aramızda yoktu! Geri kalmasında- ki tehlikeyi düşünerek kendisini araş- tırıirken Alman nokta kumandanlığın- dan öğrendik ki o, Alman sefaretha- nesile telefonla konuştuktan sonra se- farethaneye gitmiş, oradan bir mektup alarak Kalastan kalkacak olan vapura binmek üzere bizden yarım saat evvel o istikamete giden bir trene atlıyarak kalkıp gitmişti. Celâl bey, ikinci defa sürüden ayrılmıştı. Sünüden ayrilanı krut kapacağı darbı meselinin doğru- luğunu da sonra İstanbulda, 5ğrendik. Üçüncü mevki iki vagonu dolduran bu muhacir kafilesi, saat dörde doğru Köstenceye vardığı zaman, denizi gö- renler, vatana kavuşmak hissinin böy- le bir zamanda insan kalblerine vere- bileceği bütün tatlı helecanları duy -| muşlardı. İstasyondan doğruca vapura | (gittik ve kamarasız Ümit vapurunun kıç tarafındaki salonuna yerleştik, Vatan toprağının sevinci Bu vapur, Romanyaya orada top - lanmış olan ganimetlerden Türkiye hissesine düşmüş olan şeylerin son par- tisini alıp İstanbula getirmek vazife- sile gelmişti. Bütün ambarları, bütün güvertesi tıklım tıklım dolu idi. Bizim kân yoktu. Saat tam beşte gemi palamalarını çözdü ve limandan ayrıldı. Ben, artık vatan toprağına ayak basmış olmak ge- vinci içinde, kaç gündür devam eden bir sinir gerginliği, güzel bir sonbahar havası içinde, koyu renklerile ufukları dolduran Karadenize bakmak arzusile yukarı çıktım ve güvertede dolaşacak iyer olmadığı için kaptanın yanına git-| tim. Onunla biraz şundan bundan ko- nuşurken gözüme bir şey takıldı: Dü- mencinin önünde duran pusla hücre- için bunların arasında dolaşmaya im- | sinin içi boştu! Etrafıma bakındım, başka bir şey göremedim. Demek gemi puslasızdı? Süvariye sorduğum zaman «evetl» cevabını verdi. Romanyadan son parti ganimet eş- yasını taşımak için derhal hareket em- rini alan süvari, puslasının tamirde bu- lunduğunu söyliyerek kalkamıyacağı- nı bildirmiş. Fakat, emir tekrar edil - miş,_ hiç olmazsa başka bir pusla veril- mesini istemiş, verilecek pusla bulu - namadığı için derhal hareket bir daha emredilmiş. Emri veren bizzat İsmail Hakkı Paşa olduğu için itiraz edilemi- yeceğinden o da bu çürük tekneyi Allaha emanet ederek yola çıkmış! — ©O kadar kat'i emir aldık ki, ar- kadaşlardan hiç olmazsa bir cep pus- lası tedarikine olsun vakit bulama - dım. Benim de vardı amma kaybettim! Diyordu. Bilahara, muhacir nakle- derken Girit limanlarından birinde demir tarayarak batan bu Ümit vapuru benim için çok tariht kıymeti haiz bir | teknedir. Kaptan köşkünde süvari ile| o gün akşam üzeri yapmış olduğumuz mülâkatı ve gemide geçirdiğimiz ge - ceyi hiç unutamam. Torpil tarlaları arasında — Peki, diyorudum; hiç olmazsa limandan sabaha karşı çıksaydık ta gündüz gözile ve sahili gözden kaybet- meksizin gitseydik, daha iyi olmaz mı idi? — Bir kere hemen avdet için emir aldık. Ben sizlerin yetişmenizi bile sa- bırsızlıkla bekliyordum. Eğer iki saat geç gelseydiniz kalkacaktım... Biz as- ker sayılırız, emir emirdir. Fakat, asıl mesele şudur ki biz sahile yakın gide- meyiz, Bulgar sahillerinde torpil tar - laları vardır; bunlardan çok uzak geç- 9 Çeviren: Nurullah Ataç Regine lâmbasmı söndürdü. Bu genç kadın, odasının tâ dibinde, penceresi - ni açmış, sedire uzanmış, karanlığa ve süküta sımsıkı bürünmüş, gecenin ko- kularını kokluyor, yıldızlara bakıyor, uzaktan gelen kurbağa seslerini din - liyor. Birdenbire bir köpek havlaması bu sihri bir bıçak gibi kesti; sonra hayvanın sesi boğuklaştı ve yolun ü - zerinde, tahta pabuçlarla kaçan bir ka- dının feryadı duyuldu. Regine korka- vak doğruldu; dinlemek istedi ama gene etrafı bir süküt kapladığı için sü- kün buldu. İki dakika sonra da evin ö- nündeki taş merdivenlerden doğru bir ayak sesi işitildi. Regine: — Muhakkak odur, dedi. Âşığı onu görmeğe gelecek. Saat, tam romanlardaki maceraların saati; Regi- ne'in kocasının içeriki odada bulun - ması bu işe bir kat daha harikulâdelik veriyor, Adamcağız şimdi> ya okuyor, Ya Uyuyordu. O zaten garip, hastalıklı, tembel ve okumuş bir adamdır; ak - şamları hep eski yunanca kitaplar o - kumakla geçirir. Demin karısı aradaki ince duvara vurarak: «Allah rahatlık versin!» diye bağırdı; uzak, yorgun bir ses ona: «Sana da!» diye cevap verdi. 'ROBOT Yazan: Pierre Dominigue Bunun üzerine Regine lâmbzasını sön - | dürdü ve âşığını süküt ve karanlık için- de beklemeğe başladı. : Hizmetçi kadın yatmağa gittikten sonra Regine yerinden kalkmış, aşağı inmiş ve beklediği geldiği zaman ses- sizce içeri girebilsin diye kapiyt açık | bırakmıştı. Ama onun âşığı dâa kocası | makineye meraklı bir mühendistir, va-| rını yoğunu tuhaf tuhaf icadlar uğru- na sarfeder; bundan başka da, esası el- de ettim ya! deyip memnun olacağına Regine'i illâ ki nikâhla almak sevda - sındadır. Evet, garip ve bazan insanı endişeye düşüren bir aşk. Kim bilir? belki de sonunda tehlikeli olur. * Aşağı katın kapısı açıldı. Şimdi mer- diven de giıcirdiyor. Her basamaktan, belki her zamankinden biraz daha yük- sek, inler gibi bir ses çıkıyor. Uslu ve sahtekâr bir adamın adımları olduğu belli. Regine bu ayak sesini pek ivi bi- lir. Belki bu akşam her zamankinden daha uslu ve daha sebatkâr bir adamın ayak sesleri... Regine gözlerini kapatıp yüzünü ,pencereye çevirmiş, arkasında kalan oda kapısının açılmasını bekliyor. Bu hâli pek sever; kendisi için âdeta dini bir merasim sayar. .Âşığının gelip en - sesinden öpmesini bekliyor. Fakat bir- denbire dışarıdaki ayak sesinin istika- meti değişiyor. Ziyaretçi koridoru ge - çiyor, Acaba neden? Kocasının odası- na mı gidecek? Yoksa bu gelen âşığı mek lâzım. Gündüz sahili takip ede - meyince gece yıldızlarla gitmek elbet hayırlı olur. Demek, biz yıldızlarla gidecektik. İşimiz yıldıza ve semaya, yani Allaha kalmıştı. — İşin asıl fena tarafı da şu ki bi - zim boğazın dışında geniş torpil tarla- ları vardır. Bu tarlaların arasındaki ka- nalı bulmak güç olur. Bunun için ora- ya gündüz gelmek lâzım... (Arkası var) K YaSSER d TuLdl MART —"x_—_ Rumr sen3 15 Arabl_geııo — bi 1300 ST t (Resntsene| — Kasım ü 1947 128 —"—K_—_—— PAZARTESİ _Ö_A_li_l_ı__ ' Tüzüü Muharremğ— | 10 G7 2 I 10 | 18 _E_'__—._ ket TAkşam| 14 ö g | K E ĞK . ı HG Bd 8. FUFi |W $ 610 dizslsa| —) 1 |81 OŞ 2 15 lgy |18' 10 |19 lar — - Inhisarlar U. Müdürlüğün Paşabahçe Müsxirat Fabrikamızda mevcut (6-0) adet boş bidon / 16/HV/1937 tarihine rastlıyan Salı günü saat 10 da pazarlıkla satılacaktır. İsteklilerin bidonları görmek üzere hergün Paşabahçe Fabrikamıza ve pazarlık için de tayin olunan gün ve saatte * 7,5 güvenme para- lariyle bizlikte Kabataşta İnhisarlar Levazım ve Mübayaat Şubesi Mü- | dürlüğündeki Satış Komisyonuna müracaatlar . ... ** den: TALE TFT (1215) Kumkapıda Bali paşa yokuşunda Fası peşin veri'mek şartile yılda 102 alacakları resimli vesikalar ve yüzde ' be günü saat 14 de Milli Emlâk Müdü:lüğünde toplanan komisyona gelme- deri, (M.)(llğB) İstanbul Defterdarlığından : ne için açık arttırma usulile kiraya verilecektir. İsteklilerin ve diğer şeraiti- ni öğrenmek istiyenlerin hüsnühal ve seciye sahibi olduklarına, mahkümi- yet ve sari hastalıkları bulunmadığına dair zabıta, adliye ve sıhhiyeden Kumkapı orta okulu bakkaliyesi ki - Yüz iki lira bedel mukabilinde bir se- 7,5 pey akçelerile 18/3/937 perşem- değil mi? Regine bir sıçrayışla yerinden kal - kıp pencereye gitti. Bahçede, içeri gir- meğe hazırlanan bir adam'ın gölgesini gördü. — Siz misiniz, Desire? — Evet, benim. Bu sefer, hiç şüphe yok, M. Lesourd.. Koridora girip kayboluyor. Regine ka- pıyı açıyor. ÂAşığı merdiveni dörder dörder çıkıyor ve birden, titriyen ve buz kesilmiş ellerini uzatıyor. — Hasta mısızın? — Ne münasebet! M. Lesourd'un etrafı dinler gibi bir hâli var. Regine: — Demin biri kocamın yanına gitti, dedi. Kimdir, bilmiyorum. Kocamın gece misafir kabul etmek âdeti hiç yoktur ama... Âşığı: — Ya, dedi, içeride biri mi var? Sanki güçlükle nefes alıyor. Duvarın öte tarafından bir şey gı - cırdar, bir şey kırılır gibi oldu; sonra Regine'in kocasının «Aa!» diye bağır - dığı duyuldu, daha sonra bir inilti gel- di. Regine âşığını omuzlarından tuttu Ve onun zıngiır zıngır titrediğini his - setti. : — Ne oluyor? Söyle, dostüum, ne var? Kocası onun için yabancının biri a- ma olsun! #ene işi bir anlamak lâzım değil mi? Belki bir insanın yardımınâ ihtiyacı vardır. Kadın dinliyor. Ama / yartık ses kesildi, çıt yok, Şimdi de ha- kadar garip bir adamdır: M. Lesourd aB . lecana tahammül imkânsız. — Gidip bir bakayım. Aşığı sert bir sesle: — Hayır, dedi; ben izin vermiyo | Kadını elleri ile sımsıkı tütuyor. R&; gine bu işin içinde bir facia olduğunu anlıyor. Karanlıkta âşığının yüzünü görüp bir şeyler keşfetmesine imkân yok. Şimdi de içeriki odadan ayak sesı 'leri geliyor. Şüphesiz deminki adam, Artık geri dönüyor. Gene deminki gibi sakin v& sebatkâr adımlar atıyor. A - caba Regine'in kocasına bir iki keli - melik bir söyliyeceği mi vardı? Öyle ise deminki feryad ne idi? Regine, ken.-. dini böyle sımsıkı bir tutan olmasa du* vara vuracaktı... Makat M. Lesourd o:- nu sımsıkı, acıtırcasına sımsıkı tutu * yordu. Koridordaki adımlar uzaklaştı, sahanlığa vardı, ağır ağir Merdivenle- ri indi; ondaki bir makinenin intizamı vardı. M. Lesourd boğuk bir sesle: — Ârtık bitti! dedi. — Biten ne?. Ne bitti?.. Regine karanlıkta, âşığının buz gibi yanağına alnını dayadı. Artık taham- mülü kalmadı. Aklına deli deli şeyler geliyor. Bu yarı deli âşığı acaba gene neler yaptı ki? O kıskanç herif acaba para ile adam tutup bir takım vahşice işler mi gördü? — Bana bir kelimecik olsun söyle- yin. Bir şeyler söyleyin de kendimi böyle yalnız, büsbütün kimsesiz his « setmiyeyim. : Ama M. Lesourd'un cevap verecek | vakti yok. O pencereden sarkmış, şim: di gene sakin sakin adımlarla kendi e- vine doğru gitmekte olan adama ba « kıyor. Regine onun yanına sokulup sor- du: — Bu adam da kim? Birdenbire M. Lesourd bir küfür savurdu. ÖO adam tam yokuşun orta « sında duruvermişti. Lesourd bir sil « kinip Regine'in yanından fırladı, ayak seslerinin duyulmasına hiç ehemmi - yet vermeden merdivenleri dörder dör. der atlıyarak aşağı indi. Regine, kol « ları boş, elleri şakaklarında, etrafına bakıyor. Bu odada hiç bir kımıldama, dı, Hiç bir şey. Aklına ne de manasıi şeyler gelmişti! Korkuyor. Lâmbayı yaktı; aynaya koştu, o kadar şaşkın bir hali, aynada kendini tanıyamadı. Yum- ruğu ile duvara vurdu: — Paul... Paul... Cevap alamayınca içinden: «Uyu - muş olacak!» dedi ama deminki inilti- yi hatırladı. — Paul.. Paul,.. Cevap versene! Gene ses yok. Halbuki kocasının uy- kusu gayet hafiftir. Regine dışarı çık- tı, koridoru koşarak geçti, kocasının kapısına vardı. Kapının âltından ışık görünüyordu. Cevap alamıvacağını bil- (Devamı 11 inci sayfada)