Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ı | d | l y i &i j ! :1 ae dd Ve DÜ DÜ MA M aa SAA el * e DŞ L ÜF — e L A a Dü a — Hergün Dünyanın hiçbir Yerinde görülmiyen şey — Syszan: Muhittin Birgen D ünyanın her köşesini gezip do- laştım, desem caizdir. Pek çok memleket gördüm; az veya çok zaman, bir çok memleketlerde ve bu memle - ketlerin muhtelif şehirlerinde ya otur- dum, ya durdum. İstanbulda gördü - ğüm bir şeyi bu memleketlerde hiç bir zaman görmedim: Ayak satıcıları. A - yak satıcılarının bu' kalabalığını, bü gürültüsünü, bu karma karışıklığın: yalnız İstanbulda görürsünüz. Pis bir işporta içinde balık satan, pis bir tel dolap içinde ciğer, barsak, işkembe do- laştıran ayak saticiısıni ise hiç bir. yerde görmedim. Çok — şü- kür, hiç olmazsa, artık işkembe ile ciğerin uzun bir sırığın iki tarafın- da sallana sallana, sokakların bütün si- neklerile, mahallelerin bütün kedileri- ni etraflarına toplıya toplıya dolaştığı- nı gördüğümüz devirde değiliz. Fakat, hâlâ, sokaklarımızda ciğer ve işkembe| kokusu dolaşmakta, hâlâ şavalyesinin üstüne tazelerini, altına bayatlarını koyup sokakları kokuta kokuta dolaşan gezici balıkçılar gözümüzün önünde,| burnumuzun dibindedir! Fakat, sade bunlar mı? Salata ile so- ğanı yerlere düşüre düşüre satan Sa - latacılardan tutunuz da şişe toplayı - cılara, makaracılara, çalı süpürgeleri- ne varıncıya kadar çarşıda ve pazarda her ne varsa hepsini sokak aralarına getiren ve fırsat buldukça caddelere kadar çıkan ayak satıcıları âdeta İs - tanbulun başlıca sakinleridir. İstan - bulda her adım başına bir ayak satıcı- sı isabet eder, diye iddia etsek belk! de haklı oluruz! * Güya, sabahları sekizden evvel ba - ğirmamaları için nizam konulmuştur, Fakat, saat daha yedi oldu mu, baş - larlar: Her şiveden, her telden ve her " bir takım sesler, türkçeder. başka her şeye benziyen bir dille, ku- laklarınızı parçalarcasına haykırarak, bazan müşteri ile kavga ederek, sa - bahtan akşama kadar sokakları doldu- rurlar, Ne sabahleyin sekize kadar ol- sun rahat bir uyku uyumıya imkân vardır, ne de bütün gün evinizde ra - hat bir kestirme yapabilirsiniz. Uyu - mıya ve istirahate muhtaç olan hasta - ların bunlardan çektikleri de malüm - dur. Bu kadar senelik bir İstanbullu - yum; bu adamların bağırdıkları zaman kulaklarımım yırtıldığını — hissederim; hâlâ, bu sese alışamadım. Daha tuha - fı: Bunların ne sattıklarını bile tamam anlamıya muvaffak olamadım. Bazan durur, dikkat eder, dinlerim, fakat, an- lamak kabil değildir! «Kaymak!» der- ler, ekşi yoğurt, «çiğbal!» üstünde si - nek bulutları dolaşan pis dut satarlar! * Bu unsur, bu gürültü etmekten baş- ka faydası olmiyan bu ayak satıcısı, a- caba niye yarar? Hiç bir şeye! Derler ki: «Bunlar ucuzluğa yarar» inanma - yınız. Bunlar o kadar çokturlar ki u - cuz satacak olurlarsa günlük ekmekle- rini çıkaramazlar. Ucuz satmak için ekseriya karışık satarlar. Zaten bun - lar olmasa, dükkânlarda ciro çoğalsa, dükkânların miktarları arisa, onlar da ucuz satarlar. Benim kanaatimce, bun- lar pislikten, çirkinlikten, gürültüden başka hiç bir şeye yaramazlar, Derler ki: «Bu sayede bir takım in - sanlar geçinirler». Belki miskince bir ekmek parasını çıkarırlar. Yalnız o ka- dar. İstanbulda leblebi satıp, elma sa- tıp geçinmek için buraya gelmiş ne ka- dar insan vardır ki bunlara bugün A- nadoluda ziraat veya sanayi amelesi o- larak ihtiyaç var. Fakat, bunlar orada faydalı isçiliği değil, burada serseri tüccarlığı tercih ederler. Pamuk ça - palamak, tarla biçmek mevsimleri gel- dikçe Anadoluda amele yoktur, bunlar ise burada ham seslerile akşamlara ka- dar bağırıp sokak sokak dolaşırlar, İs. tanbulun öyle sokakları vardır ki ora- lardan geçmeğe imkân yoktur; bunlar doldurmuslardır. Bunlarla alış veriş edenier gözlerini dört açmıya Mmecburdurlar. Ya tartı - ları hilelidir; yahut, elmaların çürük - leri, balıkların kokmuşu gizlenmiştir, ne yapsanız onları size sokacaklardır. Yahut ta, beşe verecekleri bir mal için e Ş NŞ S SON POSTA A ——— A A —et di v z a a e a TT i İ SI H Korkak can yakar B Resimli Makale: Ü Hayatta insanın en büyük düşmanı korkudur. Korku muhakemeyi bü- zar, iradeyi kırar, insanı vehmin e- siri yapar. Bir defa korkmaya başla- yan, korku illetine tutulan, her da- kika vehim ile sarsılan adamın bir daha bu illetten kurtulması mümkün değildir. Sokak kavgalarından çıkan cina- yetlerde katillerin ahvali ruhiyeleri- ni tetkik ediniz. Yüzde doksan — do- kuzunun korkak olduğunu görürsü- nüz. Rovolverin tetiği, karşısındaki beni öldürecek düşüncesile korku i- çinde çekilmiştir. Korku hastalığı ekseriya anne ve babanın düşüncesizliği dolayısile ço- cuklukta «umacı» kelimesi ile baş- lar, müphem bir his olarak yavru- nun kalbine siner, orada müstahkem bir kale yapar. Çocukları korkut- mıyalım. Bilâkis cesür yapalım, kor- ku yerine içlerine muhakeme hissi koyalım. Vergi vermemek İçin yer Değiştiren köyler Amerikada bir kanun vardır. Bir köy kurulunca o köy halkı beş sene vergi vermez. : İşleri bazuk giden Plenfild köyü ver gilerini veremiyeceklerini anlayınca bütün müştemilâtlarile beraber 25 ki- lometre ötede başka bir su başına yer- leşmişler ve bu suretle vergilerden ken dilerini kurtarmışlardır. Bu işin kârlı olduğunu gören başka köyler de Plenfild'i takip edince hü - kümet ciddi tedbirler almıya karar ver miştir. Bu gibi köyler hakkındaki ka nun meriyetten kaldırılacaktır. Dünyanın en orijinal sergisi Londrada meşhur bir lokantacı bir sergi açarak, dünyada mevcut yemek listelerini teşhir etmektedir. Lokantacı bu sergide toplamış ol- duğu 5000 yemek listesi hakkında da izahat vermektedir. Lokantacı işe gar- sonluktan başlamış, ve bütün dünya- yı dolaşarak bu listeleri toplamıştır. Listelerin arasında, Çin, Japon, Hint, Groenland, Tibet, Cenubi Ame- rika, ve Eskimolara ait yemeklerin kartları da vardır. on istemekle başlayıp sizi aldatmıya çalışacaklardır. —. Hülâsa dünyanın hiç bir tarafında görülmiyen bu tarzda ayak satıcılığı her ne taraftan bakılsa zararlı, çirkin, pis bir şeydir. Şehrin alış veriş iktisa- diyatında bir şuriş, bir nizamsızlık un- surudur. Her türlü mazarratı çok, hiç bir faydası yok, orta tarih devrinden kalma bir şeydir. Bunlardan ne zaman kurtulacağız? (SÖZ ARA Hi INDA ) S HER GNÜ BİR FIKRA | Dalgının şemsiyesi Dalgınlığile meşhur bir muharrir yağmurlu havalarda evinden çıkar- ken şemsiyesini alır, Fakat bir yer- de unutur ve akşam evine şemsi - yesiz dönerdi. Bir akşam evine döndüğü zaman kendisine kapıyı açan karısının yüzüne sevinçle bak- tı: — İşte karıcığım, dedi, ilk defa şemsiyemi bir yerde unutmadan geliyorum, Karısı hayret etmişti: — Bir yanlışlık olacak. — Ne yanlışlığı, işte şemsiyem elimde. . — Öyle amma, sen evden çıkar- *k_eıı şemsiyeni almayı unutmuştun! t Londrada kuşlaşan Bir çocuk Ötmeğe başlamış Londranın Mitleks hastanesi dok - torları günden güne kuşa benzemek - te olan 7 yaşında çocuğun tedavisile meşgül olmaktadırlar. Çocuğun burnu yavaş yavaş kuş ga gası şeklini almakta ve Çocuk da yü- rümesini kuş gibi sıçramıya tebdil et- miş bülnmaktadır. Konuşmasını unutmuş ve ötmeğe başlamıştır. Bu garip hâdise hayretle karşılanmıştır. Çocuğun bir gün kartal olacağı tah min edilmekte imiş. İngilizlere göre tarihin tahrifi ne demektir? Kraliçe Viktorya huzurunda kim- seyi oturtmazmış. Bu mazhariyete ilk defa Başvekil Beaconsfield mazhar 01- muş, ve kraliçenin karşısında müsaa- desiz oturmak iznini almış. Geçenlerde Kraliçe Viktoryaya ait bir piyes Londrada tiyatrolardan birin- de gösteriliyormuş. Kraliçe, bu piyes- de yalnız Beaconsfield'i değil, odaya her gireni oturttuğu için, halk «tarih tahrif ediliyorm diye kıyameti kopar- mışlar ve sahneye hücum ederek tem- sili yarıda bıraktırmışlardır. Bu havadisi veren Fransız gazetesi şu mütaleayı ilâve etmektedir: «İngi- lizler fevkalâde — muhafazakârdırlar. (Tarih tahrif ediliyor) diye yaptıkları Muhittin Birgen gürültüye bakın, bir de şu tarihin tah- Hapishaneden Bir türlü ayrılmak İstemiyen mahküm Amerikada Conneeti hapishanele - bulunan, 72 yaşında ve 45 senedir bilâ fasıla mahpus olan bir adam affedile- rek dışarı çıkarılmıştır. Bu adam büyük bir suç işlememiş, yaptığı ufak kusurların neticesinde 146 sene hapse mahküm olmuştur. Kendisini artık ihtiyarladığı için bir şey yapamıyacak hale geldiği söylen- diği zaman müteessir olmuş: «Ben yine buraya avdet ederim.» demiş ve filhakika, çıktığı günün ak- şamı dört tane yankesicilik yapmış ve tekrar hapse girmiştir. Hindistanda kartallar tayyarelerle çarpışıyorlar Cenubi Hindistanda, — filler nasıl trenleri durtuyorlarsa şimali Hindis - tanda da kartallar tayyareleri düşür - mektedirler. Yalnız geçen ay zarfın - da 16 fayyare - kartal çarpışması ol - muştur. Bunlardan 12 sinde tayyare- ler düşmüş ve bu meyanda da 8 pilot ölmüştür. Bu havadisi veren bir İngiliz mec - muası Vedrine isminde bir pilotu ha - tırlıyor ve onun Pireneleri aşarken bir akbaba ile nasıl mücadele etmek mec- buriyetinde olduğunu hatırlıyor. Semaların hâkimleri şerik kabul et- mek istemiyorlar. rif edilişine bakın? Bizde krallara söy- lemediklerini söyletirler, yapmadıkları harpleri yaptırırlar da kimse ağzını aç- maz.)») daha gördük: * l B MR' , T KUN — «Vedaa geldim, gene gidiyorum, dedi, İSTER İNAN İSTER İNANMA! Gayet yakından tanıdığımız bir arkadaşımız beş yıl önce çiftinin çubuğunun başında bulunmak arzusile mem- leketi olan Eirzincana gitmişti, bu kadar uzun müddet orada kajmak kendisini sıkmış, geçen hafta ailesini toplı- yarak Istanou'a geldi, dün sabah arkadaşımızı bir defa —- ıSebep? — «Beş sene içinde İstanbulu unutmuşum. Burada ilk işim bir aparııman aramak oldu, Erzincanda oturduğum ev gibi bir genişçesi için ayda 130 lira istediler, Hesap et- tim, Erzincanda ayda yüz lira sarfederek sürdüğüm ha - yatı burada yaşıyabilmekliğim için ayda tamam bın İira lâzım, bu ise bende yok, Allaha ismarladık!» İSTER İNAN İSTER İNANMA! » a Paj —Ki — A A | dÜ ERE'AĞ DA RAL A AY " piet Sözün Kısası | H İsimleri müsemmalarına Uymıyanlar İsmet Hulüsi —* S abah evimden çıkıyorum. Tan" zifat amelesinden birt sokaği si%' pürüyor.. Süpürgesinin havalandırdığ! toz toprak yüzümü, gözümü kaplıyOls Yürüyorum; bir dostuma rastlıyorunmu Hoşsohbet diye tanımnmıştır. Selâmlar , şıyoruz. Yanıma geliyor ve anlatıyori | Amcası ölmüş, cenazeye gidiyor * — müuş.. Paraca sıkıntıda imiş; çocuklarla nı mektebe gönderemiyormuş. ) Ayrılıyoruz. Tıraş olmak - için bi berber arıyorum, Bir dükkânın önün " de bir tabelâ var: : «Asri berber» İçeri giriyorum. Berber avuçlarilâ yüzümü sabunluyor, Ve dedesinin kule — landığı sapının kirinden belli olan uS* — $ turasile yüzümü tıraş ediyor. * Öğle oluyor, karnım aç, Nezafet 104 kantasında karnımı doyurmak istiyo * rum. Önüme balık kokan bir çatal KOt nüyor. Peçetede yağ lekeleri yemek * - teki yağdan daha bol. Ve pis önlüklü ” » bir garson, kenarları üç gün evvelii — | yemeğin bakiyesini muhafaza eden bif çet tabakta istediğim yemeği getiriyor. —— —© * Akşam oluyor. Doğruluk bakkaliyt — mağazasından bir kilo pirimç, ikı kilö şeker, bir kilo Trabzon yağı alıp evim& — dönüyorum. Evimde kantara vuruyorum. Pirinf sekiz yüz gram, şeker bir buçuk kil0: Trabzonyağı tamam amma; margaril — — kokuyor. * Gece oluyor, Eğlenmek için Family& — | bahçesine gidiyorum. Etıafımda aiîEŞ' berizer bir şey yok. Yalnız bir aile babası olduğunu bildiğim bir adam lesi olmıyan bir kadınla birlikte ya * nımdaki masada oturuyorlar. yit Eğlencelerin başlamasını bekliyö " rüm. Biraz vakit geçiyor. Masadan mâ* saya savrulan bir küfür —duyuyorulll Bıçaklar çekiliyor, polisler geliyor. hercü merç İçinde ben de bir yol bu * lup dışarı fırlıyorum. Pe İsmet Hulüsi! f Biliyor musunuz ? 1 — Dapsang dağları nerededir ve yüksekliği ne kadardır? 2 — Şarabı ile meşhur olan Portâ - şehri nerededir? Kalabalığı ne kadaf* dır? - 3 — Beethovenin Fidelie opeı'a:îmıi söz tarafını kim yazmıştır? B (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları:) *0 | — Epaminodas eski Yunanistaf’_ıı D payitahtı olan Thebe şehrinin hâklm, çe meşhur generallardan biridir, Milât*“’-_ evvel 410-420 yıllarında şöhret bul " Ş muştur. Ispartalılarla Leucteures M | Mantindede iki büyük harp yapmifı — D ikisinde de galip gelmiştir. Manü_l_'?; - A harbinde yaralandığı zaman, «ben ölür S a yorum, fakat ebediyete Leucteures VÜN | Mantin&e gibi iki kız bırakıyorum!» dee | miştir. 'a 2 — «Biz burada halkın isteğile d“ ruyoruz ve buradan ancak süngül©? kuvvetile çıkabiliriz!. sözünü meş Fransız ihtilâlcisi Mara söylemiştir. " — 3 — «Fransadan kaç dedikleri zam g AŞ «Tabanlarının altında insan vatanl” da beraber götürebilir mi?» diyen ne Fransız ihtilâlcisi Dantondıî-_/ - M —a €| Amerikada gramofon plâkları satışı artıyor Radyolar bu mükemmeliyeti buld tan sonra, dünyanın her tamfındlh:;' 5 mofon ve plâk satışları azaldıği Fi Amerikada bilâkis artmıştır. : 4 | - Birlaşik Amerika hükümetleri Be Ti hilinde, gramofon olarak iıtifıde_ kwî lebilecek radyo makinelerinin m! 22 buçuk milyondur. Halk !dY*'f_;l; istifade ettiği nisbette istediği T ab parçalarını dinlemek için plâk ' dığı için satış orada eksilmemiş V* K ge: mlştll'- 1932 yılında satılan plâkların yon iken 36 da bu miktar 30 çıkmıştır. gazke 1