Iİstanbuldavemsalsiz hava bayramı Tehacüm karşısında trenler bir müddet işliyemedi, halk yollara döküldü, hava bayramına şımdıye kadar görulmemış bir kalabalık iştirak etti (Baştaralfı 1 inci sayfada) fenilen mükemn tizam içinde geç Ta mahal kal: iç bir tedbir, te, hesaplanma: r bandosu te şehir haricine işle 1 gelen müsaade n talebel 1 yüzde el bedava tenzilât- üt etmiş olan cam Zerlerinde: «Türk hava kurumu» ya- Üli kâğıtlar yaj ştirilmişti. Şehrin Taksim bi muay. 38h yerlerinden kalkan otobüsler, bay in yerine götürüp getirecekleri yol- lardan yalnız altmışar kuruş alacak- di. Bayram yerinin inzibatımı Ve â- ihi temin için de, uçuş meydanın- a önceden tahmin olunan kalabalığın Eeniş yekünile mütenasip miktarda :;':nr bulundurulmuştu. O kadar ki, Seyrüsefer memurları, süvari, ya- n, Ve aivil polisler, inzibat memurla- mk“""' bandrollu Türkkuşu âzaları * Mühimce maçlarda stadyomu dol- kih’ın ahalinin miktarımı gölgede bıra- M lecek kadar büyük bir kalabalık 1 etmişlerdi. Bire, va Kurumunun iki otomobilinde, '%.: doktorla eczacı bulunacak, bu o- 'hîd. biller, Yeşilköye giden asfalt üze- habire gidip gelecekler, kendile- hnn:nnhlaç olacak yolcuların imdat- Yetişeceklerdi... luhsa geleceklerin, herhangı bir I.%ı:kml: herhangi bir yoklukla karşı- ları için icap eden her hazır- g'hllm Şti lrrı #kat buna rağmen, izalesi elden İyen bir tek aksi ihtimalin korku- "iıı '4 bayramı tertip edenlerin y he Yüzlerini karartıyordu. * Hemen de, iki de birde rasathaneye tele- îîıyorl.ıır, tabiatın guslcrı.bı ece- velerden mümkün mertebe ha- T olmaya çalışıyorlar, ve: <u brrdz Nm Ya, Şiiyorlardı, fena bir. yağmur | Yı yağmur bastırırsa? Vükı. "“1 fayyare sahibi olmak, hav Uçuşları sey reden halkın heyecanı ve — irenlerde hakun:şeı temin etmek demektir. Fa- kat yüzlerce, binlerce, hattâ milyon- larca tayyareye plânöre, paraşüte, pi- lota, rasıda, makiniste sahip bulunsak bile, havalara, yağmurları, fırtınaları, dilediğimiz anda yağdırıp koparacak, yahut dindirip durduracak kadar hâ- kim olamayız ya? Dünkü bayrama iştirak eden tayyarecilerimiz Ya yağmur bastırırsa? © takdirde, | tayyareler perende atamıyacaklar, plâ. nörler numara yapamıyacaklar, ve halk, gökte paraşüt yerine yerde şem- siye arayacak, hülâsa, havaya, tayya- reler yerine emekler uçacak, ve hava bayramı bir hava matemine dönecek! Bereket, bir kaç haftadır olanca cö- mertliğini takınmış olan tabiat, biz â- ciz insanların naçiz bayranımıza kıy. madı: Ve dün sabah, masmavi gök yüzün- de pasparlak bir güneş gören İstanbul- lular, Yeşilköye erken varmak için bir- birlerile yarışa giriştiler! * Ben, bir kaç arkadaşla, otomobili ter cih ettim. Bu itibarla, trenlerin vazi. yetlerini yakından göremedim. Fakat trenle gidip gelen dostlarımın — söyle. klerine göre, en kısaları yirm! vagon- n rekkep olan kalarların kalaba- ye kadar hiç bir İstanbul tramvayında görülmemiş, hattâ, bay- ramdan mahrum kalmamak isteyen. ler, kendilerini alamı alabalık tren lerin yollarını ke: ler, önlerine do- larak hareketlerine mani olmuşlar... Maamafih, Yeşilköye giden asfalt cadde, bayram yerine insan taşımakta, Dünkti bayram dan bir görünüş tren yolunu bile geride bıraktı, Çünkü asfalt üzerinde, başı Yeşil: köyde, ve nihayeti şehir hudutları i- çinde bulunan bir muazzam katar ha lüni alan nakil vasıtalarını değil, isim- lerini saymaya bile imkân yoktu. Asfaltta, üç tekerlekli otomobil. den üç tekerlekli bisiklete, lüks oto- büsten, kömür kamyonuna, lâstik te- kerlekli faytondan kağnıya, attan eşe ğe, deveden katıra, motosikletten el a. rabasına kadar her çeşit nakil vasıta- ları vardı. O kadar ki, bizim şoför Kemal cid- diyetle: — Eyvah... diyordu, biricik asfaltı- mızın beş senelik ömrü bir günde git- tl.., * Yeşilköye, Sirkecidı hirden bütün bu saydığım vasıtalarla gidenlere bir de civar köylerden yay- ldârile, kağnılarile ve yaya olan gelen- leri katarsanız, Yeşilköy meydanının dünkü manzarasını tasavvur edebilir- siniz! Emzikli çocuklar... Doksanlık ihti- yarlar... Bir İngiliz Aristokratının gar- dcnpamsme gider gibi — giyinmiş | züppe bayanlar... Umacı gibi çarşaflan- Bir paraşütçümüzün güzel bir inişi mış yaşlı ve genç köy kadınları... Birer Şik tuvalet ve kıyafet meşheri - olan derbi koşularına giden lordlar gibi iki dirhem bir çekirdek kesilmiş favurili delikanlrlar... Mangallarından çocukla- rının salıncağına, hasırlarından, sinile- rine kadar, evlerinin olanca eşyasını meydana taşımış göçe alışkın, ve ihti- yata, ihtiyaca, tptidai de olsa konfora düşkün aileler... Saymakla bitip tükeneceğini bilsen. hepsini sıralayacağım! Fakat imkân mı var? Biraz evvel yer bulmak için birbir- Jerini çiğneyenler, şimdi — birbirlerile eğleniyorlar. Öyle bol İstihza mevzuu buluyorlar ki, tayyareler havada pe- rende atmasalar bile, günleri keyifli x geçecek. Şıklar, kılıksızlarla, ihtiyarlar genç- lerle, züppeler kalenderlerle, atlılar e- şeklilerle, eşekliler yayalarla, hususi- lerdekiler taksidekilerle, taksidekiler otobüslerdekilerle, otobüslerdekiler kamyonlardakilerle, kamyonlardakiler faytonlardakilerle, — faytonlardakiler, yaylılardakilerle, yaylılardakiler kağnıdakilerle eğleniyorlar... de, |H — Sen, diyor, biraz otur. Ben şöyle mi r bileşiyor: — Beni böyle dağ b: nereye gideceksin? i gülüyor: « Şimdi koca den Karaköye on kâğıda kü orada kalan taksilerin topunu top- İhtiyar bir köylü, tayy bir isim takmış. Elini siper yüzüne bakıyör ve — Yahu, diyor, bu molörlü uçurtma« lara da ne oldu? Fakat gittikçe artan kalabalık o ha« buüluyor ki, «matörlü uçurtma, ları göremememiz ihtimali var, Çünkü po- edip gök TUT AD Bir paraşütçümüz ha Ikın üzerinden geçerken Hülâsa, her sınıf insan, kendi sını. fından olmıyanı, her çeşitte insan, ken dine benzemeyeni, ve her zihniyette in- san, kendi zihniyetini gütmeyeni alaya almış... Herkes komik, ve herkes seyirci... Fakat içlerinde, sadece komik olanlar da, sadece seyirci olanlar da, hem ko- mik hem seyirci olanlar da var... Genç delikanlılarla, genç kızlar, tayyarelerden, plânörlerden evvel ha- valanmışlar... Maamafih, — beceriksiz davranıp ta bava alan pısırıklar daha çok... Onlar da tesellinin yolunu bul- muşlar: — Oh... diyorlar... ğerlerimizi yıkadı... Hava bayramı bu... Her türlüsü alı- nir tabif Havaya, kimisi gözünü açrrış, kimisi ağzımı... Vakit geçtikçe, sabırsızlık baş- hyar: — Ne zaman başlayacaklar? — Havaya bakmaktan boynum tu- tuldu... Bu iş uzar da, böyle dolaşmaya alışırım diye ödüm patlıyor... Çünkü .gözüm havada dolaşmaya alışırsam, yarın şehirde mutlaka çiğnenirim... Bir erkek, yanındaki bayana; Temiz hava, ci- lisler, değerli polis müdürü Salih kılı. €a bile istisnaf muamele etmeden uçuş meydanını açmaya çabaladıkları halde Muvaffakiyete erişmekte güçlük çı yorlar, ve Türkkuşu Reisi Zeki bağır yor: — Eğer böyle giderse, burada uçma- Ya değil yürümeye bile imkân bulama- yız... * Meydanı dolduran kalabalığın tas. virini, kelimelerin dar kalıbına dcgıl. fotograf objektiklerinin geniş li objektiflerine bile sığdırmay yok. Ben «görülmemiş bir kalabalıka ta- rifinin, hiç bir yerde, ü k rinde kullanıldığını görmedim. O arada, beni en çok güldü günün yegâne hatibi Şakir Hazımı: bir höparlörden bile yardım görmeyen ince sesini, yüz bini kolayca aşan aha- liye duyurmaya çabalamasiydi. Bu nu. tuk, insana gayri ihtiyari, çift motör- lü tayyarede çalınan gramofonu hatır: latıyordu. Halk, plânörleri, medeniyete esir düşmüş birer canavara bakar gibi sey- rediyordu. Operatör Kâzım Gürkan, (Lütfan ııyıı_yı ;cvlrhılı) Biş plânörümüz halkın üzerinden yere süzülürken