ç, Üü a amart aa A Tiş AU T d A GAO b K “ 3 . && at ; l'e],jm_ : T - Gam C iddi v F Sayfa 7 Kadıı nlara dair &a 'SON POSTA masal » Tuvalet eşyası çehrelerde bugün yaptıkları değişikliği yapmasalar netice ne olur? Şişlideki Bayan Neclânın apartıma- hrada toplantı vardı. Bir çok süslü bo- Yalı bayanlar bir araya — gelmişlerdi. Konuşuyorlardı: — Bu gece ne kadar güzelsin Neclâ, bilhassa saçlarının rengi, — Ya Necmiye daha mı az güzel, Bözlerine bir baksana. — Hele Aytenin rengi hoş. — Nazmiyeye baksana, bukleleri ne de yakışmış. Uzun zaman bu tarzda konuştular. Ve nihayet dağıldılar. Mitinge hazırlık “Misafirler gittikden sonra Bayan Neclâ elektrikleri söndürdü, yattı. Bu Sirada tuvalet masası üzerinde bir pı- firtı oldu. Ruj batonu pudra kutusunun kapağım vurdu: P — Ne var ruj kardeş? — Seninle konuşmak istiyorüm, pud. Ta kardeş. Pudra kutusunun kapağı açıldı. — Konuşalım, ne haber? — Bu akşam neler söylediler duy - dun mu? n — Hiç duymaz olur muyum? - Hem o kadar üzüldüm ki.. Doğrusu larda sıkılma denen şeyden eser Yok, sayemizde süslenir, güzel, görü - hürler,, Fakat hep kendilerinden bah- Sederler, Bizim adlarımızı ağızlarına hfle almazlar. Doğrusu bu kadar kadir bilmemek olmaz. — İnsanlar böyle.. Ne yapmalı? — Ne yapmalısı var mı, onlara had- lerini bildirmeliyiz! !'iît_ Elimizde ne var ki, ne yapabili - 2? — Amma da söyledin, nasıl ne yapa- biliriz. Yüzlerinde tesirimizi gösterme- fevkalâde saçlarının - Yiz ve onlar tabii hallerini alır, çirkin- leşirler, onlar çirkin çirkin dolaşırken biz de gülmekten katılırız. — Ayol seninle ben bunu yaptık di- Yelim, Fenalığımız bir kişiye doku - hur, Halbuki bütün kadınlar böyle, — Ben de ikimiz yapalım demiyo - Tüum, Hep birlik olup buna karar Ve - — Bak, o zaman iş değişir. Böyle o- i ıul'sl mükemmel! : — Mükemme!| ya! t — Şimdiden tezi yok bir miting ya - — Mitingin yeri neresi olsun? — Neresi münasip, Ayasofya mey - nasıl? ğ Miting ilân ediliyor Rujla pudra evdeki bütün tüuvalet :şyg_sım ayaklandırdılar. Oksijenli su, hdülâsyon maşası, kirpik boyası, tır- ürk cilâsı, krem, briyantin, hepsi bu e arda_n memnundular. Ve bir an için- * Şehrin içine yayılıp kendi hemcins- Tini bu karardan haberdar ettiler, AY_as(ılya meydanındaki miting Mlting başlamıştı. Ayasofya meyda- . *Sasns şişeleri, pudralar, rujlar, cins 'ns kremlerle dolu idi. uî:lı evvel kürsüye çıkan Bayan Nec- Ondğ ruju oldu. Onu kürsüde gören la ülâsyon maşalari takır takır alkış- dılar, Alkış bitince Tuj söze başladı: Ruj kürsüde — - - — Benim mis kokulu arkadaşlarım, Yazan : İMSET Tuvalet eşyası sayesinde bütün kadınlar güzelliklerini bize med- yun olduklarını unutmuş - gibidirler. Renksiz dudaklarına renk verdiğimiz o saygısızlar bir gün bile kadrimizi bil- mediler. Dudağa renk verir vermez, ya lüzumsuz bir şey gibi bir masanın üzerine gelişi güzel atılırız, yahut ta karanlık bir çantaya bir mücrim gibi hapsediliriz. Bu hal ne kadar devam e- decek, kadınlardan öç almamız zamanı geliniştir. Alkış koptu. Ruj kürsüden indi. Bir ondülâsyon maşası ayaklarını a- ça aça kürsüye çıktı. Ondülâsy n maşası söylüyor — Arkadaşlar, Bugün içinizde en dertli, en cefa çe- ken benim.. Yapıldığımdanberi haya- tım ateş içinde geçmektedir.. — Bizi her gün ateşe sokarlar. K: . zarırım. Sonra ateşten çektikleri za - man küstahça da bir kere yüzümüze tükürürler we bizi.süpürge gibi biçim - siz saçların arasına sokarlar. Biz bu süpürge saçları az zamanda kıvırcık, ipek haline koyarız. Fakat kadrimizi bilmezler. Bir köşeye atarlar. Ertesi gün gene ateşe sokuluruz. Gene sü - pürge saçları kıvırırız. Bu ne haksız - lktır, Kadınlara saç güzelliğini veren biz olduğumuz halde bir kere bile ilti - fat göremeyiz. Bu kadar yeter artık. Artık' yeter, sabrımızı suiistimal ediyorlar. Bunun önüne geçeceğiz. Oksijenli suyun söylevi Sıra oksijenli suda idi. O uzun bir şi- şe içinde kürsüye çıktı: — Sayın hemcinslerim, Renkleri manasız saçlara sarı, kızıl renklerini veren bizler.. Tuvalet eşya- sı arasında en zavallı sayılabiliriz. Bu- hemen hepsi saçlarının kanarya sarı - lığını sayemizde kazandıklarını söyle - mekten çekinirler. Bizi inkâr ederler: «Oksijenli su mu? derler. Allah gös - termesin, bir kere bile saçıma sürmiüş değilim.» Ve bizi evlerinin en göze gö- rünmez yerinde saklarlar. Halbuki biz her gün onların saç diplerine uğrar, o- rada eski manasız rengini alan saçları teker teker boyarız. Biz bunu yapma- sak kadınlar alaca saçlı olacak ve gü - lünç hale gelecekler. Bu kadar hak - sızlık yeter. Pudra vakarla söze başladı Püudra da kürsüye çıktı. Çok vakur-| du. Yavaş sesle sözüne başladı: | — Benim tuvalet eşyası kardeşlerim. İçinizde en kidemli, en çok yaşamış o- gün gördüğünüz sarı saçlı kadınların | güzel görünen kadınlar 'Iam sıfatile söylüyorum ki hepiniz hak- lısınız. Biz. yaradıldığımız zamanlar hiç biriniz dünyada yoktunüuz. Zenci - yaz yaptık. Fakat gene nafile, asırlar- danberi hiç kimse iyiliğimizi bilmedi, hiç kimse bir kere bize teşekkür et - medi. Havada uçan zerrelerimiz her zaman asabiyetle titreştiler. Fakat yal- niz başımıza ne yapabilirdik?. Madem ki hep beraberiz. Bundan sonra biz de yapacağımızı biliriz. Sıra esansta Bir esans şişesi kürsüye zıpladı. Or- talığa mis gibi bir koku yayıldı. — Kokuları güzel arkadaşlarım. Ter- li vücutlarınin pis ter kokularını ör - teriz. Leş kokan ciltlere kendi kokumuzu veririz. Amma vermiyeceğiz artık. let eşyası kürsüye geldiler ve söz söy- lediler, Nihavet karar verildi: — Bundan böyle hiç birimiz şimdiye kadar yaptığımız tesiri yapmıyacağız. Tuvalet eşyası öç alıyor Ertesi gündü. Yatağından kalkan ka- dınlar kremlerini sürdüler. — Fakat krem ciltlerini yumuşatmıyordu. Pud- ralar beyazlatmadı. Pembelikler ya - naklara pembe renklerini vermediler. Ondülâsyon maşaları saçları kıvırma- dılar. Kadınlar, kadınlara koştular Tele - fonu olanlar birbirlerine telefonla sor- dular. — Bu halimiz ne olacak? Birbirleri - |nin yanına gelenler birbirlerinden ürk. tüler. Ve bilhassa hiç bir erkek hiç bir kadının yüzüne bir gün evvelki a- lacaklı gözile bakmadı. Kadınlar tu - valet eşyaları önünde dile geldiler. Kadınlar yalvarıyorlar — Kuzum pudra, canım pudra ne o- lursa senden olur, yüzümüzü biraz be- yazlat. Pudra beyazlattı. Ruja yalvar- dılar: Ruj kızarttı. Tükürdükleri ma - şayı bu sefer öptüler: Maşa ancak bun- dan sonra kıvırdı. Z— Canım oksijenli su ne olursa sen- den olur, saçımı sarart? dediler. Oksijenli su sararttı. Sonradan eski- si gibi saklanmadı. Tuvale; masasınin üstünde kaldı. Tuvalet eşyası memnun Şişlideki Bayan Neclânın apartıma- nında toplantı vardı. Bir çok süslü, bo- yalı bayanlar bir araya gelmişlerdi. Başlarına gelenden ürkmüşlerdi. Tu - valet eşyalarını tekrar hkızdırmaktan korkuyorlardı. Konuştular: — Bu gece ne kadar güzelsin Neclâ. Bilhassa bunu saçlarındaki oksijenli suya medyunsun. — Ya Necmiye daha mı az güzel, gözlerine bir baksana, fakat gözlerinin güzelliği sürdüğü rimel sayesindedir. — Hele Aytenin rengi fevkalâde hoş. Pudrası ona bu rengi vermiş. — Nazmiyeye baksana, saçlarımın bukleleri ne de yakışmış, ondüle ma - şasına dua etsin. Uzun zaman bu tarzda konüştulâr ve nihayet dağıldılar İMSET leri esmerleştirdik, esmerleri bembe -| Bundan sonra sıra iİle bütün tuva -| Gülhane parkına düşen plânör bana bir kahraman olmanın zevkini tattırdı Dün harikulâde bir tesadüf — bana, | | bir kahraman olmanın olanca lezzetini, tattırdı. ' Şimdi: — Haydi bakalım... Anlat bize: Kahraman olmağa değer mi değmez mi? Kahraman olmak tatlı mı, tatsız 'mı? diye soracaksınızdır. : Fakat bana kalırsa, kahramanlık ta, birçok şeyler gibi, lezzeti öyle bir ta « dışta anlaşılır marifetlerden değil. Bu itibarla, ben size, kahramanlık | sıfatını, bana hiç yoktan ve muvakka- |ten kazandıran acayib tesadüf, ve yan- lışlıkla bir kahraman sayıldığım sıra- larda başımdan geçenleri anlatayım, #okuyun da sormağa niyetlendiğiniz su- alin cevabını varın siz kendiniz kesti- Tin! ! * - Tayyarecilik' hakkında teşehhüd bo- yu fikir sahibi oluşumdanberi, motür 'sesi duyar duymaz kulaklarım kaba - ,riyor, ve gözlerim havaya dikiliyor. ,Yani meslektaşlarımın daima ağızla - ,rını açmağa alıştıkları havaya ben a- radasırada gözlerimi de açabiliyorum. Dün de öyle oldu: Memleketi attık. şları beyannamelerle bugünkü hava .bayramına çağıran tayyaârelerimizin uçuşlarını seyrediyordum. Tayyarelerin arkalarına birer de plânör bağlanmış. Plânör, tayyareci * likteki keşiflerin en hayırlılarından * ,mış. Plânörde, bir tayyarede bulunan ,bütün kumanda aletleri varmış. Bu ,yüzden pilot olmak istiyenler, ilk ta- Tmlefini, plânöşle yapabiliyorlarmış. .Bunun birçok faydaları varmış. Mese- lâ, yeni talime başlıyan bir pilot, ilk imniş tecrübelerinde bindiği tayyareyi —mutlaka sakatlarmış. Yani, bir pilot yetiştirebilmek için, belki bir düzine tayyarenin sakatlanmasını göze almak mecburiyeti varmış. Halbuki, şimdi bu tecrübeler plâ - mörlerle yapılıyormuş. Üçer, dörder ,bin Hiraya alınabilen plânörler, tayya- relerden çok ucuza mal olduklarıiçin, miyeti haiz değilmiş. Hemı plânörle - rin benzin, yağ masrafları da yokmuş, Hulâsa, plânörler, birçok bakımlar- dan, tayyareciliği fevkalâde iktısadı- leştirmişler!.. /hiti geçsem, tayyarecilikte — ihtısastan yana, Lindbergden geri kalır tarafım olmıyacak! Fakat bunları düşünerek tayyareleri ,seyrederken bir de ne göreyim? Tay - yarelerden birile, arkasına bağiadığı lânör aras).daki'! mesafe bırdenbire Ççoğalmaz mı? Belliydi ki istimbot yedeğindeki mavna gibi, tayyare taralından çeki - ;Llen plânörü tayyareye bağlıyan ip kopmuştu. İpi kopan plânörün havada ,kalamayıp düşeceğini de bildığimı için Aiçim endişe ile doldu. Nitekim, korktuğum oldu. Ve plâ - pör, matbaa balkonundan kolaylıkla görülebilen Gülhane parkının ağaç - ları üzerira düştü. Onun oraya düşmesile benim yola düşmem bir oldu. Fakat otomobille yetiştiğim sukut sakatlanmaları pek büyük bir ehem -| Görüyorsunuz ya? Bir de Bahrimu- | Hâdise mahalline en seri şekilde yetişen ve bir yanlışlık neticesi plânörcü zannedilen arkadaşımız başından geçe nleri anlatıyor Gülhane parkındaki ihtiyar ağaç ve ömründe ilk defa gördüğü kuş Plânör muallimi Âli yerinde karşılaştığım sahne, beni, tah-« min ettiğim gibi dehşetle ürperitmedi, pbilâkis uzun uzun güldürdü: Burnu 'bir ağaç çatalı arasına gir « miş olan plânörün pilotu Âli sapsağı lamdı, Yüzünde kanın, çiziğin değil, heyek canın, korkunun izi bile yoktu. Plânörden ağaca, ve ağaçtalı yere, tıpkı, ötomobilinden yere atlıyan bir milyoner huzur ve sükünile iniyordu, (6 kadar ki, ona: ; — Geçmiş olsun! demeğe bile di « Jlim varmadı. Plânörün, dallarına saplandığı ağa. cın dibinde evvelâ yalnız ikimiz var« dık. Fakat park kapısına bakınca, göz « lerimiz hayretle açıldı. Çünkü birbir« Jlerini ite ite ilerliyen birçok kimseler, bize doğru koşuyorlardı. Çok geçmeden, gelen - kalabalığın teşkil ettiği geniş bir insan çemberi ortasında kalmıştık., Birçok kimseler, elimi sikiyorlar, sartımı sıvazlıyorlary ,hatta yüzümü öpüyorlar ve bu fili ilti» ,fatlarına dillerile de öpüyorlardı: — Maşallah sana... — Burnu bile kanamamış! — Verilmiş sadakası varmıs! — Aslan gihi delikanlı! Ve arkasından sualler: — Nasıl düştünüz? — İkinizden başka kimse yok muy« du? — Sizi tayyareye bağlıyan ip mi « nareye takılmış galiba? Biraz düşününce, onlara hak verme- mek elimden gelmedi. Öyle ya? Beni şorada düşen pilotla beraber buimuş « lardı. Başımda kasket, ve ayağımda | tesadüfen golf pantolon vardı. Bü iti« ,barla, benim de onunla birlikte düştü- ğümü sanmamaları için sebeb yoktu! Kendimi bir taksiye dar atıp ta, al- (k#3lar, yaşalar arasında uzaklaşırken kahraman tanınmanın bende uyandır- dığı ilk-intıba nahoş oldu. Fakat sonra Çiki dakika sürmiyen bir görüşe daya« narak, kat'i hüküm verip te yanılmak- tan çekindim, ve: — EKimbilir? dedim, benim sahte kahraman dır! bu, — ihtimaj, oluşumdan - (Devamı 11 inci sayfada