10 Sayfa — “ Son "osta ,, nın tefrit | numaralı şehit e N F v & (Ertuğru! faciasına karışan aşk macerası) Yazan : A.R. Reşat k2ptan cebinden bir fırlatmıştı. O zaman kayı bakır para çıkarmış denize klardaki Somalili çocuklar vahşi birer feryat kopararak kayıklardan sıçramışlar, balık gibi denize dalmışlardı. — Reşat kaptan!. Bu herifler, ne yaygaracı şeyler?.. — Öyledirlecer.. bunlara, (Somali) derler.. Allah, ellerine düşürmesin. İn- #anı bir anda soyup soğana çevirirler. Şimdi, nöbetçi kaptana söyledim. Nö- betçilere emir verdim. Maazallah, bir kaç tanesi gemiye ayak basmasın.. Mallahi; göz baka baka,, mutlaka bir kaç arkadaşın para çantasını aşırıp gi- derler. — Yok canım?.. — Yok canımı var mı?.. Bana sor, Azizim... Buraya, benim dördüncü Beferim. Bu heriflerin, belli başlı iki Mmarifetleri vardır. Biri, balık gibi yüz- mek.. öteki de ellerine düşen yolcuları türlü şekillerde dolandırarak para çek- mek... Meselâ, posta vapurlarında yolculardan akıllarına uyup ta, karaya çıkan oldu mu, vay hallerine?. — Ne yaparlar?. — Yolcularını kayıklarına alırlar.. Büzel güzel karaya çıkarırlar. Fakat Hönüşte, tam yarı yola gelince; der » hal kürekleri ellerinden bırakırlar. Pa- zarlık ettikleri paranın üç, beş mislini almadıkça, küreklere — yapışmazlar. Böyle yaman heriflerdir, bunlar ... Suat, bir tataftan bu dinlerken, diğer taraftan da sahili göz- Slün geçiriy - Sahilde, çıplak dağ- lar, ve dimdik kayalar yükseliyordu. Bu kayaların üzerinde, sadece bir kaç bina ile bir takım kuleler görünü- yordu. Reşat kaptan, şimdi de memleket hakkında malümat veriyordu: — Asıl (Aden) şehri, buradan gö z. Bir saat içeridedir. Sahilde üğünüz binalar, aktarma yolcuları iğin bir kaç otel ile acente binglarından ve kömür depolarından ibarettir... Bu Mmemleketin, tuhaf bir hususiyeti var- dır. Burada, yedi sene de bir, yağmur yağar. Su denilen mübarek nesne, bu- tada çok kıymetlidir. Onun için İngi- Hzler içeride cesim su depoları yapmış- lardır. Bunları, sarnıç gibi kullanırlar. Bir dirhem yağmur suyunu bile ziyan etmemeye çalışırlar... Zaten, (Aden) demek; suve kömür deposu demek - tir. —K Bir Doktorun ı €) muhavereyi uzum, Reşat kaptan.. nedir bu Notlarından Buhranları Meşhur Fröyd bluğ devrini esasen mev- Cut bir hissin inkişafı gibi kabul eder. Ve daba küçükten beri erkek ve kızlarda gehvani hizlerin iptidal bir şekilde mev- çut olduğunu ve devam edegeldiğini söy- ler, nihayet bluğu da bu devamı odegelen şehvani hislerin inkişafı gibi telâkki eder. Bence bu telâkki doğru değildir. Bluğ devri bedende maddi.yani cismani ve i pek çok tahavrülâtı mucip olan bir ir. Boy da, ses de, azayıtehasüliye de vücudün Inkişafında adetâ yepyeni bir şahslyet ile karşılaşmış - gibiyiz. Bu Meselenin münakaşası çok uzun — sürer, Ve cldden enteresandır. Benim burada söylemek istediğim ci - het şudur ki Erkeklerde ve kızlarda bluğ devri umu- e büyük buhranlarla karışır. Bu çok iyi idare etmek lâ- zaumdır $i? aksilik öden — veyahut tamamen maküs olarak çekingen bir ka- rakter iktisap © böyle gençlerde bil- D ebeveyn çok müta- ar, eteren, hal ve eti elerle — tevafuk rın- etmiyen astırıp kolleksiyon yaptıtır. ızda bu fotlar bir dekter gib imdadınıza yetişebilir. gelenler?.. — Haa.. şimdi görürsün onlan... Bunlar, Somalillilerin çocuklarıdır. Bu veletler, yedi sekiz yaşına gelir gelmez, evvelâ dilencilikle işe başlarlar. Ama, dilencilikleri insanı taciz edecek suret- te değildir. Buna bir marifet ve maha« ret şekli vermişlerdir.... görüyorsun ya, hepsinin altında, tıpkı mekik gibi küçücük bir kayık vardır. Bu kayık, yekpare bir ağaçtan oyulmuştur. — Fakat, kürekleri yok. — Evet.. kürekleri yoktur. Ellerini kürek ve dümen gibi kullanırlar. Ve jbu suretle de, mükemmel manevralar yaparlar. Karga sürüsünü andıran bağrışma- lar, gemiye yaklaşmış.. Ertugrulun et- rafını sarmıştı. Reşat kaptanın da de- diği gibi, oyulmuş ağaç parçalarının içine yerleşmiş olan çırılçıplak, simsi- yah çocuklar, acı acı seslerle bağrışa- rak ellerini havada sallamıya başlamış- lardı. İşi olmayan zabit ve gemicilerin hepsi, güverteye toplanmışlardı. Bu garip manzara karşısında gülmekten Eatılıyorlardı. Reşat kaptan, cebinden bit çocuklara bakır para çıkarmış.. göstermek için havaya kaldırdıktan sonra; denize |fırlatmıştı O zaman, kayıklardaki çocukların hepsi birden, vahşi birer feryat kopa- |rarak kayıklardan sıçramışlar; — balık gibi denize dalmışlardı. Denizin dibinde, bir kovalama ve bo- ğuşma cereyan etmişti. Fakat bu uzun sürmeden çocuğun biri, denizin sat- ha fırlamış.. bembeyaz dişlerile sırı- |tarak elindeki bakır parayı göstermiş- ü. Artık, güpeştelerden denize para ğ a başlamıştı. Bu paraları al - mak için denize dalıp çıkan Somalı ço- cukları; gemi halkını saatlerce oyala- mıştı. * (Aden) den doğruca (Bombay)a gidebilmek için; tam (bin altı yüz alt- mı şiki mil) mesafe katetmek lâzimdi... Vakia; mesafenin uzunluğu, ehemmi. yet verilecek şey değildi. Asıl mühim olan cihet, kömür meselesi idi. Ertugrul; iki liman arasındaki bu açık denizi, ancak, (on bir gün) de geçebilecekti. Bu müddet zarfında ya- kılacak olan kömürü, Ertugrulun kö- mürlükleri bile istiap etmiyecekti. — E, şu halde>.. Kumandan Osman bey, kısa bir dü- şünceden sonra, kararını vermişti: — İcap ederse, güverteye kadar kö- mür yığarız, Derhal işe girişilmişti... Alınan kö- mür, kömürlükleri tamamen doldur - düğu için, büyük paiçelar kâmilen sal- tabarbaya, topların arasına istif edil- mişti. Her tarafı, meraklı bir kadının evi gibi tertemiz olan Ertugrul, şimdi tam bir kömür şilebi haline gelmişti. Nihayet, bu iş de bitmişti... ( 305 senesi) teşrinievvelinin 7 inci günü (Aden) limanına demirlemiş olan Er- tugrul, 10 uncu günü zevalden sonra, |demir kaldırmış.. ağır ağır limandan Şiklek ertli Gek denirlere dükkaş.. Hindistan ufuklarına doğru, yol ver - mişti. * Kamaranın kapısı açılır açılmaz, mülâzim Ali Aşıkana bir tavır alarak ellerini ileri doğru uzattı: — Aylav yü. (sizi seviyorum). Diye bağırdı. Suat birdenbire kızardı. Gülümse - yerek önüne baktı: — Ay Tu. (ben de, sizi seviyorum). Diye mırıldandı, (Arkası var) SON POSTA <-— ca Posta » ma Tariht Telrikas : 84 K Yazan : Celâl Cengiz Gudea kızına şu nasihati verdi: “Nâraşla evle Tanzer: — No istiyorsun, Firat? Diye sordu. Bir boğuk ses verdi: — Ayrı ayrı beklemeğe lüzum yok cevap Tunçayın gözüne de ilâcı sürmesi: tiyorum. Tanzer başını salladı: — Yeğenim doğru söylüyor, Mayal Haydi, onun gözüne de şu ilâçtan.. İkimiz birden görelim dünyayı Maya, Firatın elinden kurtulamı - yacağını anlayınca, Tunçayın gözü - nü de ilâçlamıştı. Maya kendi kendine söyleniyordu: — Şükret, ki, Süz kralının milcile- ri çok insaflı insanlarmış... Kızgın mi- K gözbebeğinin içine değil, göz kapa-| ğanın üstüne çekmişler.. Eğer göz be- beğini söndürselerdi. dünyayı ebediy- yen göremezdin, Tanzer| — Nereden anladın bunu, Maya? — Çok çabuk göreceksin di « den ellerinle istediğin yere dokur Hiyorsun! — Karşımdaki gölgeleri daha kuv- vetli görmeğe başladım, Maya! Eğer bugün gözlerim açılırsa, seni Ulu tan- rıdan daha küdretli bir mabut olarak tansyacağım! Taptığım mabutların hiç birisi, şimdiye kadar, gözleri sönmüş bir insana tekrar yer yüzünü görmek mucizesini gösteremediler. Tunçay da sevinç içinde çırpınıyor- du. — Mayayı ölünciye kadar unutmı- yacağız, Tanzer! Bu ilâcı kim yapar- sa yapsın, bizim gözlerimiz (Maya) nın elile açılıyor. Beni karanlıktan ay- dınlığa çıkaran odur.. Etrafımı şimdi parlak ışıklar içinde görmeğe başla - dım. Biraz önce sesini işitirken, biraz sonra yüzünü göreceğim, Tanzer! Güdea'nin kizi kiminle evlenecek Bir sabah Sumer #sarayında garip bir telâş sezildi.. Kralın kızı bir ha - yaletle konuşurken görmüşlerdi. Hâ - diseyi Gudeaya haber verdiler. Gu « dea kızının odasına koştu.. Kapıdan dinledi. Şöyle bir ses işitti: «— Ben artık hiç kimse ile evlen - mek istemiyorum. Beni rahatsız etme! Yedi yıl seni bekledim.. Beni cinlerle, peçilerle bağlayıp gitmiştin! Şimdi ne- den — ihtiyarlığından bahsediyorsun? Ne dedin.. Sen Nâraşın ruhu musun? Nâraş.. Oh.. Ben ondan nefret ederim. Ben onunla evlenemem! Ben ıcninlew' yaşıyamam Nâraş!» Gudea kaşlarını çatarak düşündü. | — Bu ne demek?1.. Şimdiye kadar benim biricik kızımı rahatsız eden Nâ- raş midır? Kapıyı açtı.. Yavaş yavaş içeriye | girdi. | Prenses babasını görünce şaşaladı. Ayağa kalktı.. Kralın ayaklarının dibinde eğildi: — Beni rahatsız ediyorlar, baba! Gudea oturdu: — Kimdir seni rahatsız &den?. — Yedi yıldır talihimi bağlıyan si- hirli geyik bu sabah odama geldi. Gudea gözile etrafı araştırdı: — Haniya nerede).. — ©O göze görünmez, baba! Mukaddes geyiklerin göze görün - memesi itikadını taşıyan Sumerliler, bütün geyiklere saygı ve sevgi gös -| terirlerdi. | Gudea: — Senin söylediklerini duydum am- ma.. Onun sana neler söylediğini bil- miyorum, dedi, (Mukaddes geyik) yoksa sana, Nâraşla evlenmeni mi tav- siye ediyor?.. — Evet baba. O, ihtiyarlamış artık. İnsan kılığına girip benim'ile evlen - mekten vaz geçmiş... Şimdi Nâraşın - İruhunu taşıyarak odama gelmiş. — Nâraşla evlenmeni istiyor de - mek?! — Evet, Fakat, ben Nâraştan hoş « lanmam, Ondan nefret ederim, baba! Nâraş sert ve riyakâr bir erkektir. Su- merde onun aldatmadığı kadın kalma- mış — Kim söyledi bu yalanları sana?.. Nâraş çok mert, çok dürüst, çok ce - sur bir kahramandır. Eğer bu dedikle- rin doğru olsaydı, aldattığı kadınların hepsi bana ondan şikâyete gelirlerdi. Halbuki bugüne kadar hiç bir kadın bana onun aleyhinde bir söz söyle - memiştir. — Belki ondan korktukları için.. — Hayır. Bunların hepsi yalandır, -İyavrum! yanlış — haber — vermişler dan daha dürüst, daha na - erkektir. Suriyede alnımızı Sana O, San muslu bi ağartacak yararlıklar gösterdi. Hamat, krahının tacını almış.. Kralı her yıl on talan altın vergi vermeğe mecbur et- miş. Ve yüz elli deve yükü ganaimle muzaffer olarak yola çıkmış.. Yakında buraya alnı açık olarak gelecek, Ma - dem ki (Mukaddes geyik) seni ona vermek istiyor.. Ben de bu fikirdeyim, yavrum! Sen, Nâraş gibi bir kahra - manla evlenirsen mes'ut olursun! Gudeanın kızı, babasına söz ver - di. Nâraş gelince, onunla evlenecekti.. * Nâraş'ın Hamat ülkesinden dönüşü.. kızı, babasına söz Kartal sulh hâkimliğinden: Maltepede eski maliye müfettiş muavinlerinden Rasim Rıza aleyhine hazine vekili avukat Zülfikar Ozan tarafından ikame olunan alacak dava- sının muhakemesi için müddecaaleyh Rasim Rıza namına çıkarılan davetiye zahrıma verilen meşruhata nazaren mumaileyhin halen nerede bulunduğu | meçhul idüğü bildirilmiş olmakla ilâ- nen tebliğat icrasile muhakeme 25/3/ 937 tarihine müsadif perşembe günü saat 10 a bırakılmış olduğundan mu- maileyhin yevmi mezkürda bizzat gel- Mesi veya bir vekil marifetile kendisi- ni temsil ettirmesi muktazi olduğ/ı teb- olunur. (819) nirsen mes’uğ olursun !, verdiği günden beri düşünüyordu: — Acaba Nâraşı sevebilecek mi - yim? Prensesin cariyesi, Nüâraşın © gün büyük ordusile Ur'a geleceğini söyle- mişti, Gudeanın kızı: — Camo, dedi, şehirde hazırlık var mı? Zenci cariye başını salladı: — Her taraf taflan ve hurma dalla- rile donanmış. Bütün Ur'lular sokak: larda bekleşiyor.. Nâraşı görmek için, küçük çocuklar bile yollara dökülmüş- ler.. (Arkası var) Kartal sulh hâkimliğinden: Hazine vekili avukat Zülfikar Ozan tarafından Maltepede Atış mektebinde Yozgatlı Taşçıoğullarından Ömer Lüt fi oğlu Osman Zeki aleyhine ikame o- Tunan alacak davasının muhakemesin” de müddeaaleyhin İkametgâhının meç- hul olması hasebile ilânen icra kılınan tebligata rağmen mahkemede ispatı vücud etmemiş olması hasebile gıya * ben muhakeme icrasına karar veril * miş ve müddei Hazine vekili tarafın * dan Maliye Ve tinin 22/12/936 ta- rihli tezkeresile müddeaaleyhin avans aldığına dair avans ilmühaberi ibraz edilmiş olduğundan bu cihet tetkik o- lanarak hüküm verileceğinden bahisle muameleli gıyab kararının da ilânen tebliğine karar verilmiş ve muhake - menin 8/4/937 tarihine musadil per- şembe günü saat 10 4 bırakılmış ol * makla tebliğ makamma kaim olmak üzere keyliyet ilân olunur. 818 Kartal sulh hukuk hâkimliğinden: Hazine vekili avukat Zülfikar Ozan tarafından Kartalda şoför Şerif ya - nında Sıhhat ve İçtimaiyat Vekületi | Sicil müdürlüğü eski kâtiblerinden Niyazi aleyhine ikame edilen alacak davasının muhakemesinde müddea * Laleyhin ikametgâhının meçhul olması hasebile ilânen icra kılınan tebligata İrağmen mahkemede ispatı vücud etme miş olması hasebile gıyaben muhake - me İcrasına karar verilmiş ve müddel Hazine vekili tarafından nisan 935 a> yina aid bir kıt'a maaş bordro sureti ibraz olunmuş olduğundan bu - busus tetkik olunarak hüküm verileceğinden |bahisle muameleli gıyab kararının dâ ilânen tebliğine karar verilmiş ve mü- hakemenin icrası 8/4/987 tarihint musadif perşembe günü saat 10 a bı * Lrakılmış olduğundan keyfiyet — tebliğ iliğ makamına kaim olmak üzere ilân |/ makamına kaim olmak üzere ilân olu” F ütez, 817 İnhisarlar Istanbul Başmüdürlüğünden: Çamaltı tuzlasında sureti mahsusada tesis olunan İnce tuz değirmeninde sıhhi ve fenni bir surette ihzar olunan ince sofra tuzları yarımşar ve birer kiloluk paketler te mutbak tuzları da “50,, şer kiloluk içi kâğıd kaplı çuvallar içinde satışa çıkarıl- mıştır. Sofra tuzları “64,, ve “128,, narak ambalajlanmıştır. Paketli kabataş ambarında “9,50,, ve sandıklara ko- beher - kilosu beher - kilosu zer paketi havi sofra — tuzlarının mutbak tuzlarının “5,25,, kuruş fiatla satılacaktır. Gerek mutbak ve gerek sofra tuzları bir sandık veya bir çuvaldan daha az satılamaz. Sandık ve çuval bedelleri tuz fia- tına dahil olduğundan müşterilerden ayrıca sandık veya çuval bedeli aranmıyacaktır. Tuz satıcılarının İnhisarlar İstanbul Başmüdürlüğü merkezinde Kabataşambarına müracaat etmeleri ilân olunur. *1184,