6 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'1' *«Haber» le yarışa girişmiş vaziyette- — Son Posta'nın neşriyatı resmen tahakkuk etti # * he P v| İ 'Dishaneler yaptırıp faaliyete geçmiyor? deki “Bombalı ev,, ma salının İçyüzü (Baş turafı 1 inci sayfada) Ayni arkadaş kaydettiği bu şüphe Verici başlıkların altına şu kabil gül- dürücü satırlar da ilâve etmiş: «Yangın esnasında polis eve giriyor. Evin içinde birtakım insanlar a taraf- tan bu tarafa koşmaktadırlar. Ve ya- hundan geçerken çarptıkları polise apar don» bile dememektedirler!.. Fakat ayni gazetenin, bu dehşet ve-| tici şüphelerini isbat için bulabildiği' Yegâne vesika da, önünden tren geçen İr ev resmi! w Diğer, refikler de, bu çoklan söndü- rülen basit yangına körükle gitmekte, ler,.. İnsan bu satırları okuyunca, gülüm- Semekten kendini alamıyor. İhtiyat ve zavallı bir ana ve canın- dan bezmiş zavallı iki kızımdan mürek kep Ermeni ailesini şüpheli gören ve Bösterenlerle konuşmak ne ifade eder? Bu hareketin, bir dava etrafında âdilâ- he bir kanaat edinebilmek için sade da Vacıyı dinlemekten ne farkı var? Tren yolu kenarında bir ev sahibi ol Mak bir büyük cürümse, adliyemiz ni- Çin, içine binlerce insan sığabilecek ha Kürk denilen şey bir paçavra... Fakat farzedelim ki iyidir. Bir kadının bir- den bire 300 liralık bir kürk edinebil! Mesi bir suçsa, şık bayanlarımız niçın âlâ, manikürlü yumuşak elceğizlerin de deri eldiven yerine çelik kelepçe ta Şimıyorlar... Hele, alevler içinde ne yapacağını şa Şirmış bir biçarenin, kazara çarptığı iİr insana dönüp te, züppece bir reve- Tansla: «pardon» demesini istemek, böy le bir faciaya ait neşriyat sırasına ko- hamıyacak derecede gülünç ve hafif de Bil midir? Akla ilk gelen bu güldürücü sualler- sonra, işi ciddi bir adeseyle tetkik ten Beçiriyoruz: Zabıta, aldığı ihbar karşısında, ihba- nî_l korkunç mahiyetile mütenasip bir | alâka gösteriyor. Buü alâkasındaki çok aklı titizliğinin hududunu tarife im- ân yoktur: Vali, Müddeiumumi, doktoriar, ve kabil hâdiselerde tecrübe göre göre tiyarlamış mütehassıs memurlar, uy Ü adında hayati bir ihtiyacın mevcu- Yetini yetmiş küsur saat tamamen u- Nütuyorlar. k ir gazete muhabirinin kırk yılda a- | edemiyeceği şüphe kıllarını kırk Milli roman bin yararak, bir gazete muhabirinin Â- merikada bile sahip olamıyacağı vası- talarla çalışıp çabalıyorlar. Soruyorlar arıyorlar, ölçüyolar, biçiyorlar ve so - nunda resmen: Şüpheler tamamen asılsızdır... diyörlar... Hâdise, meczup ve yaşlı bir bakirenin tamamen oyna'masından ibarettir. diyorlar. Şüphe altında tut- tuğumuz valandaşları serbest bıraktık! diyorlar... Hülâsa, uyandırılan şüphelerin şah - landı*dığı umumi ve haklı titizliğ! ya- tışmasına boj bol kâfi gelebilecek her şeyi söylüyorlar. Ve beri yanda, «iki muhabirimizi hâ diseyi tahkike memur ettik» diye işe verdikleri ehemmiyeti gözlerde büyüt- mek isteyen gazeteler, o iki muhabir- inin Paris mahallesi sokaklarında ve Paris mahallesine civar kahvelerde din lediklerine dayanarak sütunlarını bir «şüpheler» ambarına çeviriyorlar. Eğer onlar böyle yapmasalardı, bu- gün, bu mevzua temas etmemize bile lüzum kalmıyacaktı. Fakat bugün bir hâdise vardır. Ve bu hâdise, Kadıköyündeki Paris mahallesinde basit bir yangın çıkması değil, bu çoktan sönmüş olan basit yan gının Babıâli caddesinde bir cehennem gibi gösterilmesidir. Ve bizce yapılması lâzım gelen Şey, yorgunluğunu almış olan o itfaiyeyi, bir de bizim caddeye çağırmaktır. — | Şimdi sözü, dün bu işin tahkikatı 1.2| meşgul olan arkadaşımıza bırakalım: * Dün öğleye kadar, bu sözlerime ilâ- ve edecek tek bir kelimem yoktu. Fa- kat dün öğle üzeri çıkan Haber gaze- tesinde, şu şayanı hayret satırları o- kuyunca, Kadıköyüne kadar gitmekterı kendimi alamadım: «Sabahki gazetelerin hepsi, Diruhi ile kızı Hayganoşun gene esk; evlerin- de oturduklarını, bu evin yangından kurtulmuş olan alt kat odaiarından bil rinde bulunduklarını yazmışlarsa da, tahkikatımız, bunun aksini isbat etmiş tir! Yanan evin kırık kapısı iple bağlı ve resmi bir mühürle damgalanmıştır. Bu, eve girilemiyeceğine delâlet etmez mi?» * Hayır meslekdaşım... «Bu», o eve gi rilemiyeceğine değil, senin Kadıköyü- ne kadar geçmek zahmetine bile katla namadığına delâlet eder... No. 1 ——— Bir nisan gecesi. Nöbetçi onbaşıları kalım horultula- h tatlı uykuya dalan askerin baş uç- ı'_'“ndnlci palaska ve kasaturaların tef- tişini yaptıktan sonra garnizonun taş vlusuna toplanıyorlar. Çivili postalların çıkardığı tok ses- ı;' kışla duvarlarında akisler bırakı- Or, Cümle kapısındaki Omuzlarında — süngülü rşilıklı gidip geliyorlar. Bu gece nöbetçi zabitinin odası ka; İabalık, çifte nöbetçi mavzerlerile Yedi genç zabit tahta masanın ba- Hinda oturarak kır bıyıklı alay kuman- ni dinliyorlar. Silâh başına! Şehirden uzak eski topçu kışlası- ı n karanlığa gömülen çatısı altında Ü gece sessiz bir hareket göze çarpı- Yor, dansen bakışlı, kır bıyıklı alay kuman- 1 anlatıyor: — zzi Dğ : ıM grupunun hazır]adığı plân Tn ndeyiz. Dün gece k?ıı_uştugumuz | hareket edeceğiz. İçinizde bu ha- &te iltihak etmekte tereddüt ederi _.4—'*' ._l ' Yazan: Bürhan Cahit Kai - olmadığına göre bu gece burada misa- firiz demektir. Ailenizle, evlerinizle vedalaştınız sanırım, Eğer henüz yapılacak işi olan- larınız varsa üç, dört saat vaktimiz vardır. Gün doğmadan bir saat evvel burada kimse kalmıyacaktır. Alay kumandanının sözleri gözle- ri heyecanla parlıyan yedi genç zabi- tin dik başlarını hareket ettirdi, Arkadaşlarının namına - yüzbaşı Hikmet cevap verdi: — Hazırız kumandan bey, — Obüs bataryası şimdi Yeşilköy- le Bakırköy arasında motörlere yükle- niyor. Ağırlığımızın mühim bir kısmı bizden evvel yola çıkmış buluancak- tır. Elimizde zaten cephane yok, İşgal kuvvetleri bu vaziyette bizden endişe etmedikleri için hareketimiz ilk ham- lede göze çarpmıyacaktır. İki gün son-| ra koöntrol hey'eti teftişe geldiği zaman topçu kışlasını boş bulacak. O zamana kadar biz de milli hudutları aşmiş bu- lunuruz inşağllah. — ’nşaallahl Bu satırlarınla, bana boşuna yaptır- dığın bir zahmtin intibalarını ve müşa hedelerini gözden geçirirsen, «garip» sandığın bu hâdisenin ne kadar basi: olduğunu anlar, ve bir daha masa başın da sütun doldurmanın âkıbetlerine düş memenin yollarını düşünerek davranır sın,.. Bu dersi sana bedava verdiğimi de Yazacaktım ama, benim için de: «— Vay, bizim meslekdaş paraya karşı müstağni hale gelmiş. Bunda mut laka bir iş var!» diye beni de sütunlar tum! z * Yapılan neşriyatın esrarengizliği,, Ka dıköyün Paris mahallesindeki 94 nu- maralı bedbaht evin kapısını, içinde meraklı bir facia oynanan bir tiyatro| kapısına çevirmiş. Evi görmek için, u-| zak mahallelerden gelenler bi'e var... Sokak dolu... Yedi yaşındaki çocuk- ların ağızları, diğer gazetelerin ağızla- rile bir. Hepsi de etraflarını alan safdil lere, bir «Fakabasmaz Zihni» macera- sı anlatır gibi, ha bre söylüvorlar: — Bomba... Nah buradaycaı... — Rusyadan mektuplar zeliyormuş.. — Kadın müthişti... Gözlerinden bel liydi... Anlıyorsunuz değil mi? Kör ölünce badem gözlü olur. Fakat anlaşılıyor ki badem gözlü de ölür ölmez kör edi-| liyormuş!... Ve anlaşılıyor ki, bizim meslekdaş- lar, «çocuktan al haberi» darbı meseli- perest yavruların sözlerile doldurmüuş. lar!., dolduran şüphelere gömmenden kork-| lgeçmemiştir. Keşfin, âdeta toprak ele- ne aldanarak, not kâğıtlarını, bu hayal | AODU (Baştarafı 1 inci sayfada) , Netice, nedir? Ortada kanuni taki- bat yapılmasını gereklendiren hiç bir yıldır ayni yerde ve bir asabiyet ha- vası içerisinde yaşıyormuş. Bu arada kendi aralarında bir huzursuzluk mev- cut olduğu gibi, mahalledeki komşula- rile aralarında sık sık anlaşamamazlık tezahürleri görülüyormuş. Bu vaziyetten bilhassa muztarip o - şlan Maryam, o0 günkü komşu kavgası ile teheyyüce uğramasını müteakıp, komşunun ihbarı üzerine evin aranma sı icap ettiğini hissedince, teheyyücü büsbütün artmış ve şiddetli bir buh - Fyan âninde petrol döküp kibrit çaka- rak evi ateşe vermiş, akabinde de bo- gazından yaralanarak, karşı odada bu- lunan anası Dirohi ile ablasi Hayka - noşun bulundukları yere doğru yürü - ,müş ve kapı eşiğine yaklaâşınca, dü - şüp;, birdenbire ölmüştür. Anasile ablasının, o hali gördükten ,sonra, «biz yaşayıp ta ne yapacağız ar- tık? Biz de yanalım!» yollu evde kal- Mmakta ısrarlarının, teessürün son had- dine vardıklarile, izahı kabildir. Alev- ,şler arasından kurtarılan bu. kadınlar, serbest bırakılmışlardır. Evde bir çakı, bir sapı yanık bıçak ve bir satırdan başka hiç bir kati” âlet bu- Junmamıştır. Hiç bir memnu silâh ele necek kadar esaslı yapıldığını da, bu arada ilâve ederim., Gayet etrafli olarak yapılan tahki- katla ortaya konulan kat'i netice, işte bundn ibaretir! L Ssuç yoktür. Yanan evdeki aile, yirmi | b A N D Resmi makamlar Neticeyi anlatıyorlar Geç vakit Emniyet Müdürlüğünde bir defa daha müracaat ettik, en salâ hiyettar bir ağız bize şunu söyledi: — Meselede şüpheli hiç bir nokta yoktur. Hâdise de kapanmıştır, t Bu - hususta- İstanbul vali muavini ,Hüdai Karataban da bir muharririmize demiştir ki: — Mesele gazetenizin yazdığı şekil- 'dedir. Ortada ne bömba bulunmuştur Mesele mahalli bir hâdiseden ibarettir. 191İ4 ve 1937 ( Baştarafı 9 uncu sayfada ) ahval teşkil ve teşdit etmektedir. Bu » gün de tıpkı 1914 deki siyasi vukuat ve teslihat, birbirini zincirleme, usü- lile takip ediyor, bugünkü sılahların kuvveti ve bilhassa tayyare terakki « yatı ise, bütün medeniyeti ve belki de beşeriyeti haşrüneşr edecek — dere« ceyi bulmuştur. Avrupa devletlerini kısşmen silâha sarılmaktan meneden de Silâhların bu çok müthiş olan tahrip ve ifna kuvvet ve kabiliyetidir. Yegâne sulh ümidini de işte bu vaziyette, bir boğzuşma mes'uliyetini üzerine almaktan her milletin korkmakta bulunması teşkil etmektedir. Maamafih İngiltere ve Fransa gibi harpten muzaffer çıkmış ve çok kazanmış büyük devletler mağ- lüpların hak ve menfaatlerini daha zi« yade tanımak yoluna girerek esaslı bir anlaşma zemini bulmağa çalLşırlaru harp tehlikesi belki ortadan büsbütün kalkmış olur. Süleyman Sıtkı dürdüler!.. Bu sözleri, hıçkıra hıçkıra söyliyen yetmiş beşlik kadıncağızın, yarı dökül.- |, müş, yarı yolunmuş ak saçlarına, sırsık |. lam gözlerine, ve en tabil analık ıztıra bile büsbütün buruşmuş yüzüne bakıp ta sızlamıyacak yürek yoktur... Kendisini zabıtaya ihbar eden kom- şularile aralarında geçen gütültüleri an latıyor... Ve arada bir, ümitsiz ümitsiz Onlardan dinlediklerinize biraz ka -, pılsanız, yangından kurtarılmak için | sokağa atılmış olan eşyalara sokulamı | yacaksınız... İnanın bana, sokulamıyan | lar, hattâ : diye, biribirlerini oradan uzaklaşlırma ya çabalayanlar bile var!.. Bütün bunlar, ve daha acı acı gülü- necek neler var... Fakat yalnız, üst ka daşın hayalen bağladığı ip ve hayalen yapıştırdığı mühür yok... j Ve kapıyı çaldığınız zaman, karşını za, mevkuf bulundukları yazılan biça- re kadıncağızlar çıkıyorlar!. — Görüyor musunuz? Geçen sene saçlarımı yolup bu hale getirmişlerdi... | ğunu söylediği yanmış köşeye bakarak — Aman... İçlerinde bomba vardır! | tı yanan evin kapısına, vehham mezlek , İki sene evvel kızımın ayağ'nı kırmış efradı biraz uykularını aldıktan söonra kaldırsınlar. Zaten yetmiş iki mevcu- dumuz var, Bunları on beşer dakika ara ile dört kıt'aya ayırıp Zeytinbur-* nuna götüreceğiz. Yolumuzun üze- rinde işgal kuvvetlerinin süvari kıt'a- ları var. Onlara tesadüf etmemek için kale duvarları altındaki bozuk yoldan gitmek lâzımdır. Yedikule ile Zeylin burnu arasında tertibat alınmıştır. Her ihtimale karşı kıt'aların başında ikiser zabit bulunmaâlıdır. İsgal kuvvetlerine ait herhangi bir karakol ve yahut in- |zibat kıt'ası şüphelendiği takdirde der hal silâklarını alıp hareketimize kadar işimize mani olamıyacak halde bulun- durmalıyız. Alay kumandanının büyük bir sü- künetle verdiği izahat genç zabitlerin heyecanını arttırıyordu. Hemen hepsinde derhal kalkmak, işe başlamak, topraklarının, haysiyet- lerinin beklediği mücadeleye girişmek için ileri “atılmak alâmetleri t yordu. Temkinli ve düşünceli alay ku- mandanı arkadaşlarının — geçirdiği bu heyecani sezmişti. Dedi ki: — Her şeyden evvel gayet tabii ol- mamız İâzımdır. Memleketin bizden beklediği hizmet kıymetli olduğu ka- dar naziktir de. Küçük bir dikkatsiz- lik maksadı alttüst eder. —Yarın düş- görünüs — Şimdi nöbetçi çavuşu, onbasılar manla mertçe dövüşebilmek için bu- (gün sessizce işgal çenberinden sıyrılıp lardı... Nihayet şimdi de ocağımı sön : : Masak eee GA ÜÜT SŞ y çe ASA AA AAA AAA AAA AAA #at şee .A yanan kızının birkaç gece evvel uyudu başanıyor: — Ne olacak bunları yazacaksınız da?... Kızım geri gelir mi bir daha? Be ni de «fena» bilseler ne çıkar artık? Ve gözleri, insiyaki bir korkuyla do- larak ilâve ediyor: — Bana büsbütün düşman olacak - lar... Yetmez mi başıma gelenler! Bı- rakın beni artık... Sonra gene kızını hatırlıyor: — Zavallı ölümden de öyle korkar- dı ki... «Seni polise verdireceğiz,» diye yüzüne bağıra bağıra ödünü büsbütün patlattılar yavrumun! Ben de öleceğim,.. İstemesem de öle ceğim... Bugün paralarımızı geri vere cekler... Fakat parayı ne yapayım ben? Birşey yiyemiyecek, birşey içemiyecek Sağ elinde sarılmış olan kirli bezi gösteriyorum: — Eline ne öldu? Yaşlı gözlerini, bağlandığını yeni ,farkettiğı' eline hâyl*('tle çeviri_ç()r: — Bilmem... diyor... Kimbilir kimw bağlamış! , — Yaralı mı? j İçinin yarasından elinin atısını du- yamadığı anlaşıları zavallı ihtiyar ge. he : — Bilmem! diyor... Fakat o, kirli bez parçasının düğü: münü merakla çözünce gözlerim hay ret ve merhametle açılıyor: : Çünkü biçare kadının elindeki kös: koca yanığın farkında bile olmaması. .yüreğindeki acının müthiş baskınlığı nı anlatıyor! Kapının önünde çocuklar hâlâ, yeni meraklılara tafsilât veriyorlar: — Bomba... — Rusyadan gelen mektup... — Kadın mütkhişti!.. Bence müthiş olan, üstü yanmış bir evin karanlık ve soğuk odasında, tesel lisiz, ümitsiz ve aç ağlaşan betbaht ana kızın, onları hâlâ haksız itham yaylı mına tutanlara, ebedi bir vicdan azabı olduktan sonra!. mize hâkim olmağa çalışmalıyız. Tunç yüzlü yedi genç zabitin baş- ları sert bir hareketle eğildi. Şu daki kada bu bir avuç Türk çocuğunun ayni duyguyu paylaştıklarına şüphe yoktu. Mütareke ile efrad da terhis edile- rek ancak numara neferleri bırakıldı- gı için iskelet haline gelen alay kad- roşunun yedi zabiti. belki bütün bir fırkanın kuvvetini kafalarında ve yü- reklerinde toplamışlardı. Alay kuman- danı ayağa kalktı. Yedi zabit dimdik oldular. Kesik kır bıyıkları keskin bir bı- çak sırtına benziyen alay kumandanı son emirlerini verdi: — Şimdi takımları tertip etmek için efradı hazırlayınız. İlk defa yüzbaşı Hikmet hareket et sin ve Yedikuüle dışında bekleyen ar- kadaşlarımıza iltihak etsin. Ben kışla- mizi en sön olarak terkedeceğim. Mü- lâzım Fikret benimle kalsın|! Bu emre nöbetçi zabiti rotasının çıplak duvarlarında akseden mahmuz sesleri cevap verdi. Şimdi dışarıda çivili postallar kal- dırımları çiğniyor, sesleri dehlizlere yayılıyor. Sert kumanda- lar, çevik hareketler duyuluyordu. Alay kumandanı hâlâ ayakta du- ran Mülâzım Fikrete oturmasını işaret | etti: — Sen Nâsılsın, ailenle vedalastın kasatura verecek olan vaziyetleridir... g # Genç zabitin mavi cımlanmıştı: — Hayır kumandan bey. Bir asker karısı hayatının her adımında kocası- nın yanında bulunmıyacağını bilir, — Doğrudur. Fakat içimizde en genç sensin. Evleneli henüz iki hafta olmadan ayrılmanın pek tatlı bir şey olmadığını kim inkâr eder. Nikâhında şahit olduğum için kendi hesabıma bu ayrılıktan müteessirim. Bizim gibi çoluk çocük sahibi olsaydın ehemmi- yeti yoktu. Fakat ne yapalım. Memle- ket bu halde iken bir Türk zabitinin evinde kapanıp kalmasına imkân yok- tur. Bizim için aile müstakil bir vatan, çoluk çocuk da bütün bir millettir. Yu va diye bildiğimiz şu taş duvarlı kış- lalardır. Önce memleketi, milleti kurtarma- lyız ki yuvamızın ve onun varlığında kendimize ait insanların saadetini bu- lalım. Genç mülâzım dimdik kumeanda- nını dinliyordu. İçeri giren yüzbaşı Hikmet kuman: danını selâmladı: — Hareket ediyorum. Başka emri: niz var mı kumandan bey? Kumandan ayağa kalktı: gözleri kıvil- larda işgal kuvvetlerine tesadüf edece- ğiniz zaman tavsiyelerime göre hare- ket edeceksiniz. Yüzbaşı seri bir dönüşle mı? Müteessir oldu mü? çıktı. (Arkası var) ve ne de esrarengiz bir cihet vardır. * odadan - &i Ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: