6 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CİHAN İttihad ve Terakkide on sene — Ön ikinci kısım HARBİNİN SON PERDESİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — No. 26 —— “Memleket bizden şimdi nefret edecek,, söl_Vahdettine intikal etti, Talât Paş -: Muhittin, dedi bizim en büyük talisizliğimiz, böyle bir zamanda padişah olarak başımızda böyle bir adamın bulunmasıdır,, __Burasını ben ©o kadar derin dü - Nmeğe lüzum görmüyordum. Belki & da derin tarafına gitmek, imkânsızlı- ğf_BÖrmek ve felâketin büyüklüğü ile Sözgöze gelmek demekti. Halbuki, her h_'yde bir teselli kapısı arayan insan, bu Üzleşmeden farkında olmaksızın ka- m_yofdu. Bununla beraber,*o da, ben de , ©&t lahza düşündük. Onun gözlerinin nı.ı““den ne geçtiğini biliyorum. Be - “m gözlerimin önünden harbin bü- lân faciaları ve bu facialar içinde irti- P edilen hatalar geçti. Talât Paşa, &vaş yavaş, elleri arkada, dolaşmakta W_'am ederken, zihninden geçen şey - T küçük bir cümlede hülâsa ediyor - Üş:gibi: !ü——— Yazık, dedi; harbi kaybettik, bü- T emekler berhava oldu... , u sözleri söyledi, durdu; biraz dü- hdü, düşünceli gözlerile benim göz- Timin içine bakarak derdini dökmek Öyen bir insan tavrile, teessüfler inde : — Memleket de bizden şimdi nef - et edecek! ıç_DCdi. Talât Paşa, böyle bir teessür ınfi bulunmakla beraber, henüz o llîada. İttihat ve Terakkiyi bekle - Di f'ki'betin ve memeleketin içine dü- ün'?gi felâketin derecesini gözünün Ünde canlandırmış değildi. 1Talât Paşa ne düşünüyor? ğ nsînların içinde yaşayan o sönme- ılaî Ümit, bizi felâketlerin korkunç ikatleri karşısında bile etrafımızı 'İpmdbe görmeğe sevkeden o gizli ve ga a. “VKU Dr_ıda da, bende de bütün Velile tesirini yapıyordu. Ortada enü : a Müz ayakta duran bir Almanya, öte- |, ü haı-.be_ iki taraf arasında küuvvet vi Mü olarak iştirak eden Amerika- k » “'l_eşhur prensipleri varken bu giz- “midin kendisini bu kadar kuvvetle uîletîirmesi de tabii olmak lâzım gelir. , n için Talât Paşa, bir taraftan enleî'SSİr ve hattâ içinden kan döker- -. Ote taraftan da çıkacak — bir yol İ Ordu. Bu yol da onca şu idi: İstan- na gidip hükümeti mutedil ve öte - h. “i garp dostluğu ile maruf bir İt- - t ve Terakki zümresi eline vermek « UU ııııııı — Sir Doktorun &ırından €) Üre İ emi drarın kana drişması eçi hastalık böbreklerin hastalığından böb Belir. Müzmin böbrek hastalıklarının Teğin bünyesini tamamile tahrip et- Netlcesi olarak vücudümüzden fena İrğerın. ürenin çıkmasına, süzülmesine “m“yük vasıtamız olan böbrek süzgeci ıErin:?SEnl yapamamağa başlar. Ve zehir- Üre kanda teraküm etmeğe başlar İ tabilde kanda litrede ürenin mikda- Yirmi beş santigramdan nihayet 40- bi ğamigramı kadar bulunur. Bu mikdar tip Byavaş yavaş ürenin arttığını göste- la' l sebeble gerek tansyonu yüksek 0- '“üntl Ve gerekse böbrek hastalığına bomz la b_ulunanlar yani idrarında al - a!fenn görülenler sık sık kanlarının mu- Esİni yaptırmaları lâzımdır. İdrar İnden ziyade ancak kan tahlilidir M kî îl“ aydınlatır. Ve tutulacak hattı ha- . * hakkında kat'i bir fikir verdirir. bi sreğlln kanda artmasına başka mühim ..mî €p daha vardır. O da prostatın bü- to wn-îi heticesi mesanede idrarın daimi hması ve dişarıya çıkamamasıdır. hdan da evvelki yazımızda bahset- . (* & a)ı Bu notları kesip saklayınız, yahut | ç mtbume yapıştırıp kolleksiyon yapınız. zi doktor j | zamanımızda bu notlar bir £ 'hxllnıdldmm yetişebilir. müzakerelerile fclâketin derecesini tah- fif etmek. , Bu mutedil zümreye de Cavidin rTi- yaset etmesini tabif görüyordu. Tür- kiyenin harbe girmesine itiraz eden, harbe girdiği için de derhal istifa et - |miş olan Cevit değil miydi? Cavit, ve İbittabi onunla beraber Cahit, etrafları- liberal unsurlarla pek güzel bir hükümet ya- pabilirler ve bu hükümet de başlaması mukarrer olan Türkiye lehine pek güzel idare edebi- lirdi. Onun fikrini dolduran ve kendi- sine ümit veren proje bu idi. İstanbulda olsak benimle konusşmak hatırından bile geçmezdi. Fakat, o dakikada Berlinde kendisine en yakın ve en candan dost olarak be- ni buluyor ve içindeki dertleri dökmek ihtiyacı ile bana bütün fikirlerini anla- tıyordu. — Hattâ, diyordu; İttihat ve Terak- ki ikiye ayrılmalıdır. Türkiyede bugün akalliyet meseleleri kalmamış denecek derecede azalmış ve eski ehemmiyetini kaybetmiştir. Sulh bizi, araplardan da ayıracak olduğuna göre İttihat ve Te - na toplayacakları mutedil ve sulh müzakerelerini bunları rakkinin vatansever unsurları arasında böyle bir ayrılıştan hiç bir fenalık çık—l maz. Memleket, biri muhafazakâr, di- ğgeri liberal iki unsur elile ve biri diğe- rini kontrol ederek idare edilirse bun- dan çok büyük iyilikler hasıl olur. Biziı şimdiye kadar böyle bir ihtimali korkü ile telâkkiye sevkeden şebeplerin mü- him bir kısmı ortadan kalkmıştır. İyi veya fena yaptık, Türkiyeyi hiç olmaz- sa Anadoluda milli bir memleket hali- süreek ee GA np .-.7 G YG c0 GGOrOre üA Te giağe ğ he ha Hastalıkların Keşif kolu: KIRIKLIK Neş'enizi söndüren çalışmanıza mâni olan kırıklığı GRİPİN ile izale ediniz ! Bu sayede birçok büyük hastalıklara tutulmak tehlikesini de önlemiş olursunuz. Bütün ağrı, sızı ve sancıları keser, baş ve diş ağrılarma, nezleye; gripe, romatizmaya karşı bilhassa müessirdir. Bütün eczahanelerde satılır. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. ne getirdik. Aramızda fesat ve tefrika unsuru azaldı. O, bu tamgda fikirlerini izah ederken ben böyle bir şeyin tahakkuk edemiye- ceğini düşünüyordum. Aklıma bir şey geldi, sultanı düşün- düm: — Fakat, dedim, Vahdettini unu - tuyorsunuz, paşam... Vahdettin İtti - hat ve Terakkinin de, vatanperverli - ğin de düşmanı olan bir adamdır. Siz bu projenizi tatbik için ona muhtaç bu lunacaksınız. O size yardım etmedik- çe siz plânınızı tatbik edemezsiniz. Halbuki, padişah sade İttihat ve Terakkinin şu veya bu zümresine de- ğgil, topuna birden düşmandır. Meşru- tiyeti de istemez, şimdi İttihat ve Te- rakkinin zaafından istifade ederek ona hücumda tereddüt göstermiyecektir. Talât Paşa Vahdettinn düşüncelerini bilirdi Bu sözüm, onu uzun uzun düşün- dürdü. Vahdettinin İttihat ve Terak- kiye ve her türlü yeniliğe düşman ol- duğu, kendisi sarayında oturmak şar- tile her nevi zilleti kabul edebileceği, bunun için icap ederse, İttihat ve Te - rakkiyi düşman elile de mahvetmeği göze alabileceği benden ziyade Talât Paşaca da malüm bir şey idi. Bunun için, kafasında ne zamandanberi te - şekkül etmiş olduğunu bilmediğim bu projesini tatbik ederken sarayda tesa- düf edeceği müşkülâtı ya hiç hesap etmemiş, yahut âa, hesap etmişse bile, şimdiye kadar bu nevi bir çok müşkül- leri — bertaraf etmiş bir adam pisiko- lojisi ile buna o kadar ehemmiyet ver- memişti. (Arkası var) Buüugünkü Program 8 Mart 937 Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk muüsikisi. 12.50: Havadis. 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı, 13 - 14 de ka- dar Güneş klübünden naklen Güneş korösu. Yarınki program İSTANBUL Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans muüsikisi. 18,30 dan 19 za kadar” Güneş klübünden naklen Bay Bedri Rahmi tarafından konferans (resim ve ressam) 19: Şehir tiyatrosu köomedi kısmı (smarlama koca), 20,: Fasıl saz hey'eti, D,30: Ömer Rıza tarafından Arapça söylev, 20,45: Fasıl saz hey'eti, saat âyarı, 21,15: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haberleri, 22,30: Plâkla sololar, opera Ve operet parça- ları. BUKKREŞ 16: Askeri bando. 17,10: Orkestra, 18,35: Halk şarkıları. 19,15: Dans musikisi, BUDAPEŞTE 17: Balon orkestrası. 18,30: Şarkılar. 19,20: Cazband havaları. 21,40: Çigan orkestrası. PRAĞ 17,55: Almanyadan nakil. 19,15: Brno'dan nakil. 19,35: Bratislav'dan nakil, 20,40: Mü- sahebe. 20,45: Brno'dan nakil. VİYANA 16,10: Karışık neşriyat. 16,55: Plâk neşri- yatı. 18,10: Halk Şşarkıları. 19,10: Operet. VARŞOVA 16,15: Orkestra. 18,20: Hafif müzik 19,30: Oda musikisi. 21: Senfoni örkestra. 23,30: Orkestra. Yarınki program 7? - Mart - 937 - Pazar İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk müusikisi, 1250: Hava- dis, 13: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tara- fından bir temsil, Akşam nesriyatı: 18,30: Varyete müziği Ambasadörden nak- len, 19,30: Konlerans Ordu Saylavı Selim Sırrı Tarcan (Roma), 20: Müzeyyen ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,80: Ömer Rıza tarafından A- rapça söylev, 20,45: Münir Nurettin ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şar kıları, 21,15: Orkestra, 22,15: Alans ve borsa haberleri, 22,35: Plâkla-sololar, oDera * KA F AT peret parçaları, Yazan: Leonid Lenç Bir tatil günü Lenoçka Naydenova babasını ziyarete gelmişti. Lenoçka, çayını içtikten sonra iri siyah gözle - rini babasına dikerek, ona, bu beş gün zarfında geçen vak'aları anlatmağa başladı. — Hesaptan fena not aldım, Kardeş, ben hepsini doğru halletmiştim amma, yanlışlıkla üç kere sekiz yirmi sekiz diye yazmışım. Tabit Mari Polna ba - na çıkıştı. Lüsya Kuliçkovanın babası nişan almış. Lüsyanın kurumundan geçilmiyor. Ne kadar fenal, Halbuk! coğrafyadan sıfırı var. Annem bana yeni bir bere aldı. Kırmızı renkte. Ha- tırlar mısın, hani Ninka Bolerinovaya almıştılar, tıpka onun gibi. Altı numa- ra. Kardeş, o seni sık sık anıyor. — Kim beni sık sık anıyor? Ninka Balerinova mı? — Hayır kardeş, Ninka Balerinova değil, annem. Nikolâ Petroviçin, tıpkı kızına ben- ziyen, parlak siyah gözleri derhal do- nuklaştı: — Beni ne diye anıyor? Bana küfür mü ediyar? Babana fena şeyler söy - lemeni mi sana öğretiyor? Lenoçka kızardı ve dargın bir sesle cevap verdi: — O sana hiç te fena şeyler söyle - miyor, kardeş, Oo sana acıyor, — Onun merhametine ihtiyacım ol- madığını kendisine söyle!.. — Olur, söylerim, O diyor ki sana bakacak ihtimamlı bir kadin eli bulun- mazsa sen perişan olur muşsun! Doğrusu baba, sizinle çattım ben. Lenoçka derin derin içini çekti. E - lindeki bitmemiş pastayı masanın üze- rine koydu. Ayağa kalkarak pencere- nin kenarına gitti. Petnicereden dışarı bakmağa başladı. Mevsim bahardı. pek te sabit olmıyan mart karı yavaş yavaş eriyordu. Tramvaylar, gürültü- lü sesler çıkararak birbiri ardınca ge- çip gidiyorlardı. Nikolâ Petroviç, uzun uzun kızının tıraşlı ensesine, incecik bacaklarına, es- mer yumruklarına, aşınmış ökçelerine baktı. Sonra, yumuşak ve tatlı bir ses- le: — Sen, Lenoçka, henüz küçücüksün dedi. Kardeş, büyüyünce hepsini an - larsın! Lenoçka babasına doğru döndü. Pek te tabii olmıyan bir gülüşle güldü. — Sen beni küçük mü zannediyor - sun, baba?.. Ben on yaşımı geçtim, on bire basıyorum, Kardeş ben hepsini çok iyi anlıyorum. Sizin, ikinizin de, sinirli ve kıskanç olusunuzdan ben mi mes'ulüm? Ben sizi doğurmadım ki... Lenoçkanın dudakları yavaş yavaş büzülüyordu. Nikolâ Petroviç kızının esmer ve mat yanaklarından öptü. — Lenoçka, sevgilim, böyle söyleme kardeş! Ah... Sen nesin!.. — Kardeş, sen hiç «ah» lama!. Sizı barıştıramıyorum diye sınıfta çocuk - lar bana etmediklerini bırakmıyorlar.. Hattâ, doğrusunu istersen, senin yü - zünden tâ mektep müdürüne kadar çı- kardılar. — Benim yüzümden müdüre kadar mı çıkardılar? — Tabii, ya, senin yüzünden, mek - ftep müdiresi, şimdi ne şeraitte yaşa - dığiımı, neye ih_Li_x-'acım olduğunu bana ordu. Ben de ona, iyi şeraitte yaşa - |dğımı, yalnız babama ihtiyacım ol - ZİYARET Rusçadan çeviren: A'-z 0 lduğunu söyledim. Hesap dersinden gürlememe gene sen sebepsin!. Hesajı meselelerini hallederken aklım hep sende: «İhtimamlı bir kadın eli olmaz: sa babam perişan olacak!» diye düşü * nüyorum. Halbuki eskiden hesaptan «pek iyi» alırdım. Baba ile kız arasındaki bu konuşma dan sonra odaya bir sessizlik çöktü, Ni: kolâ Petroviç, karşı evin damına bakı- yordu. Lenoçka, kanapenin üzerine ©o- turmuş, asabi asabi bacaklarını sallı yordu. Sükütu bozan gene Lenocka Suratını buruşturarak: — Baba, dedi, baksana odan karma karışık!. Sen de kendini kapıp koyver- mişsin!. Ceketini ver de. hiç olmazsa düğmelerini dikeyim. — Lenoçka, düğmelerimin hepsi ta- mam, — Ya açık renkli ceketinde? — AÂçık renklide de hepsi tamam. — Ya yeleğinde? — Yeleğimde de tamam.. Vâkiâ... Dur bakayım.. Galiba yeleğimde bir düğmem eksik. Nasıl da gördün, afe : rin. Hem de ceketin üzerinden, — Sen merak etme, benim gözüm * den hiç bir şey kaçmaz!. Nikolâ Petroviç, Lenoçkanın gönlü olsun diye, yavaşçacık yeleğinin düğ- melerinden birini kopardı. Sonra da ceketini ve yeleğini çıkardı. İğne iplik tedarik eden Lenoçka, uzun uzun ba - basının düğmesini dikti. — Al kardeş, güle güle giy. Nikolâ Petroviç yeleğini giydi. Fa * kat düğmenin kendi yerine dikilme - diğini gördü. Lenoçka bunun farkına varmasın diye acele acele ceketini ilik- ledi. Lenoçkaya da bir sürü komple - manlar savurdu. Lenoçka, babasının sözünü keserek: — İyi, iyi kardeş, dedi. Biraz yutkun: duktan sonra âdeta fısıldıyarak ilâve etti: — Baba, sana büyük bir ricam var. Sen evlenme olmaz mı? Ben sana sik sık gelirim. Sen hiç sıkılma, hangi düğ: melerin noksansa bana söyle, e mi? — Elena, sırf senin hatırın için ev lenmiyeceğim.. — Bak dikkat et, kardeş, sonra ka * rışmam. Babacığım, artık benim de gitme vaktim geldi. Eve gideceğim.... Sen beni,.. — Lenoçka biraz daha otursaydın!. — ÖOtursaydin, otursaydın ammal, Benim başımda yalmniz değilsin, ki.. Ânnem muharririn romanını yazı ma:- kinesile yazmağa gitmişti.. Şimdı ne - redeyse o da eve gelir. Tabif onun da canı sıkılıyor, Onunla da biraz konuş- mak lâzim.. Sizinle ne yapacağımı ben de şaşırdım kardeş. Allaha ısmarladık baba! Nikolâ Petroviç kızını öptü. Lenoç kanın dudakları yeniden büzüldü. — Baba, anneme telefon et. Baba cığım, sana çok yalvarırım. — İsrar etme Elen!. O bana peşin et melidir. — O sana telefon ederse onunla ko- nuşur musun? — O zaman düşünürüz. Lenoçka gittikten sonra Nikolâ Pet- roviç masanmı başına geçti. Hokka ta - kımını yanına çekti. Fakat canı, bir türlü yazı yazmak istemiyordu. Önün- de duran mat renkli sessiz telefon onu, oldu (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: