14 Sayfa « Son Poste ,, nın tefrikası: 29 E itelicens Servis merkeze verdiği bir raporda şöyle söylüyordu : “ Ertuğrul demir alsa bile Haliçin köhne köprülerini geçerek Marmara deni- zine çıkmıya muktedir değildir. ,, Sonra.. İngilizler, (Ertugrul)an buf — Böyle olursa, ertesi gün hava gü- ı" safere çıkacağına pek o kadar emin de ğillerdi. Hattâ o derecede ki; tam ha- 1 mi olur, efendim?... — Eh.. yüzde yetmiş, güzel olur. reket anında, evhamlı padişahın bu|Eğer, aksi havalar zuhur etmezse... seferden vazgeçeceğine büyük bir ka- — Aksi havalar, ne demektir, efen- naat beslemektelerdi... Ayni zamanda, |dim?.. bu uzun ve tehlikeli seferin mes'uliye-| — Muhalif rüzgârlar " demektir... tini yüklenecek bir Türk kaptanı mev-|Gözlerinden anlıyorum. Galiba, onu cut olduğuna bir türlü kanaat getire -İda soracaksın. Fakat; onu anlatmak, memektelerdi. uzun kaçar. Bir boş zamanımda beni Sonraları gizlise şayi olduğuna göre|bul da sana anlatayım. Entelicens servisin İstanbulda bulunan ajanları, Londraya gönderdikleri son bir raporda: A oplktle odrlin, GA Genç mülâzim, ellerini pantalonu- nun ceplerine sokmuş, uzaklaşmaya (Müsterih olunuz. Ertuğrul fırka -|başlamıştı. Suat, derin nazarlarla ar- teyni; demir alsa bile, Haliçin iki köh- ne köprüsünü geçerek Marmara deni- zine çıkmağa bile muktedir değildir.) Demişlerdi. Fakat (Ertugrul), bu iddianın ak- sini ispat etmişti. Evvelâ Haliç köprü- kasından bakmıştı. — Abh, ne olurdu?.. Keşke, ben de erkek olsaydım... İşte, tıpkı bunun gi- bi güzel bir zabit olurdum. Diye mırıldanmıştı. Ertesi sabah, - uzaktan bir zümrüt lerini, sonra Marmara denizini, ve da-|kitlesi gibi görünen - Rados adasının ha sonra da Çanakkale boğazını mu -|dağlarını da geride bıtakmışlar; artık vaffakiyetle geçmiş.. doğruca (Mar - maris) Kmanına gelerek demirlemişti. Orada da kırk sekiz saat zarfında kö- Mür alarak bu noksanını da ikmal et- tikten sonra, Akdenizin cenup sahille- Tine doğru ilerlemişti... İşte; bunun içindir ki, Londradaki Entelicena servis bürolarında da bir telâş başgöstermiş- ti. * Gemi; Mamarisin yemyeşil sahillerine veda ederken, (Suad) ın kalbi sevinç içinde idi. Çünkü; senelerdenberi okuduğu de - nizcilik hikâyelerinde, türlü şekillerde tasvir edilen açık denizleri görecekti. Temmuzun 9 zuncu günü akşamı, güneş grup ederken Marmaristen ha- reket etmişlerdi. O akşam Suat, gemi- nin güpeştesine kollarını dayamış.. E- genin sakin ufuklarında ağır ağır de. nize gömülen kızıl güneşi seyretmiş - ti. zümrüt gibi Omuz başında bir ses yükselmişti. — Güneş, temiz battı. Yarın hava, güzel olacak. Suat, başını çevirmişk... Cözleri; güneşin son ışıklarile gül rengi alan bir çehre üzerinde temerküz etmişti. Ve, birdenbire kalbinden doğan konuşma ihtiyacile söze girişmişti: — Güneş temiz battı, ne demektir efendim?.. Karşısındaki genç mülâzim, güle - vek cevop vermişti. — Oool,. Galiba, denizciliğe çok meraklısın, sübyan?.. — Evet, efendim. — Güneşin temiz batması demek.. güneş denize batarken etrafında hiç bir bulut parçası bulunmaması demek- tir. engin denizlere dalmışlardı: Gemide, yepyeni bir hayat başla - mıştı... Bütün zabitan ve efrat ara - sında umum? ahenk devam etmekle beraber, dostlar ve arkadaşlar ayrı ay- rı bir takım guruplar yapmışlardı. Midelerini çok sevenler, ( beşinci kaptan- sol kolağası, Tophaneli Tev- fik kaptan)ın etrafında toplanmışlar- dı... Tevfik kaptan, (kozina) (1) nın ve ahçıların diktatörü idi. Vardiyadan çıkar çıkmaz doğruca kuzinaya gider, pişen yemekleri ayrı ayrı tetkik eder- di. Çok zaman da, ocağın başına bizzat geçerdi. En büyük maharetini;” balık kızartmakta gösterirdi... Altın gibi kizarmış olan balıkları, uzun kayık ta- bakların içine dizdiği zaman, bunlara imrenmemek mümkün değildi. Tevfik kaptanın gurupuna, bir gu- rtup daha iltihak etmişti. Bunlar da, ge minin (incesaz takımı) idi... Bu tak- mın başına, çarhçı zabitlerinden (sol kolağası - Hacı Şevki efendi) geçmişti. Hacı Şevki Efendi, iyi bir (kanun) üstadı idi. Fakat, kanunu gemiye ge- tirilirken kursağını — patlattıkları için, bunun bir yenisini bulup yapıncaya kadar, Şevki efendi bir hayli sıkıntı çekmişti. Saz takımının diğer erkânıma gelin- ce: Yüzbaşı Lütfi Efendi — Keman. Müzika zabiti mülâzim İsmail Efen- di — Filüt. senç mühendislerden -Ahmet E - fendi — Ur. Makine zabitlerinden yüzbaşı Cemal Efendi — Hanende. (Arkası var) (1) Mutfak, SON POSTA « Soa Posta » n Tarihi Tefrikmm : 72 Sama Prensesin sillesine ugramıştı © artık Gudeanın kızını sevmiyordu O gece başbaşa kaldığı yeni dostla-İne zaman?.. rından hiç birisi onu rahatsız etmemiş- ti köşede küme halinde yatıyorlardı. Sama, bodrumun bir kenarına o - dar hiç kimseye bir fenalık yapmamış, hiç kimsenin gönlünü kırmamıştı. — Bana bu işkenceyi neden yapı- yorlar? Diye düşünürken bacağının arasın- dan bir karıncanın — geçtiğini elini uzattı. karıncanın sivri boynuz- ları parmağına takıkdı., ürktü.. ayak - larını topladı. — Bu mahlüklarla acaba ne kadar zaman başbaşa kalacağım? Diye mırıldandı, Bu, belliydi ki karnı doymamış ka- rıncalardan biri idi. Ve böyle midesini şişirmeden köşede bucakta kalan ka- rıncaların sayısı gittikçe artıyordu. İşte bir tane daha, Samanın ensesini ısırmağa başlayan bir diğer karıncanın boynuzları bu suç. suz delikanlının rahatını kaçırmıştı. Sama, uyumak şöyle dursun, yerde bile oturamıyordu. Omuzundaki karıncayı yere attı. bir başkası bacaklarına sarılmıştı. O ar-| tık karınca silkmeğe ve hücumlarını | arttıran bu tehlikeli mahlüklarla mü-| cadele etmeğe başlamıştı. Sama mücadeleden, kavgadan yıl - maz bir muharipti, Fakat, bu, ne harp- te dövüşe benziyordu; ne de pehlivan- larla boğuşmaya.. Sama karıncalarla çarpışmak, onlara mağlüp olmamak için bu alçak tavanlı bodrumda ne yapabilirdi? Suçunu düşündü.. zenci hizmetçiye söylediklerini hatırladı. Ve prensesin sillesine uğradığını anlamakta geçik - medi. O artık CGudeanın kızımı sevmi- yordu. — Bu kadar tehlikeli bir kızla ben evlenemem. Yarın kızarsa, benim ka- nımı da mâbutlara nezretmekte te « reddüt etmiyecek. Diyordu Sama bu vaziyet karşısında, bu iş kenceden kurtulsa bile artık Gudeanın gözünden de düşmüş olacaktı emindi. Eğer Gudea kendisini idama mahküm etmiş olsaydı. (Ölüm kuyu- $U) na atmakta tereddüt bile etmezdi. Sama kerıncalar yuvasına atılanla- rın kısa işkence gördükten sonra küur- tulduklarını gözile görmüştü. Sama kurtulacaktı. Fakat nasıl ve e— e— ——— h idi. Fakat bu bağlılık, onun diğer ah-| güçleşmişti. bir| Biz başka bir eve taşınınca Şalka - baplar, diğer dostlar bulmasına mâni teşkil etmiyordu. Onun karnını| nın hayatı büsbütün mürekkepleşti. doyururlar, okşarlar, peşlerine takıp|Onu yeni evimizde hapsetmek — gayri —- şuraya buraya götürürlerdi. Vazifeleri| mümkün bir hale gelmişti. Ninuçkayı gittikçe çoğalmağa başlamıştı. Sabah -| mektebine kadar geçirdikten, ben; de ları Ninuçkayı mektebine kadar götü- | daireme bıraktıktan sonra - eskisinden rürdü. Oradan koşa koşa geri döner,İdazla bir sür'afle eski evimize koçar, beni işime kadar geçirmeğe hazırlanır-| işine gitmek için hazırlanan komşumu- dı. Beni biraktıktan sonra gene nefes| za, işine kadar refakat ederdi. sradan nefese eve döner ona «Şalava» ismini| tekrar eski evimize döner , Lukerya takan komşuyu pazara kadar götü -| İvanovna ile pazara kadar giderdi. rürdü, Şalka, akşamları, pek geç ve bitkin Gündüzleri de sütninelerin hava al-|bir hâlde yeni evimize gelirdi. Ninuç- mağa çıkardıkları küçük çocuklara av-| ka onu paylardı: lüda bekçilik yapardı. Arada da fır -| — Seni edepsiz seni... Bütün gün sat büldukça, tramvaylara, otomobil -| nerelerde sürtersin?. Kim bilir kim - lere saldırır, çöp tenekelerini de ziya-|lerle gidiyorsun?.. Allahın belâsı se - ret etmeği unutmazdı. BiL. Bütün bunları hakkfle yapabilmek | Şalka kulaklarımı diker, kuyruğunu iğa bağlı idi. Bithassa| sallardı. Çünkü ona hitap ediliyordu. dıktan sonra bu işler| Halbuki Şalka, ne şekilde olursa ol - ğır gelmeğe başladı. Eski| şun kendisine hilap edilmesinden pek i kaybetmişti. — Bunun, için, | hoşlanırdı. Hattâ bir konuşma esnasın- zamanında herkese gitmek, zamanın -| 4, kendi ismi geçse, gene kuyruğunu i bitirmek, zamanında her -| Satamağa başlardı. Egoizmin yalnız yemeğine yetişmek — hakikaten | insanlara :ıî'ı;nhmr ıılîı,ndığı nialüm Hdlaka hati bir keyfiyettir. Şalkanın ölümü pek hazin oldu. Bir gün işimden eve Gdönüyordum, Daha merdivenlerde iken bir ağlama duydum, Ağlıyan Ninuçka idi. Âdeta meraklandım. Dairemize girdiğim za - man, ağlıyanın yalnız Ninuçka olma - dığını gördüm. Bütün evdekiler de KU lıyordu. Bundan yirmi dakika kadar evvel bir tramvay Şalkayı çiğnemiş ve öldürmüştü. Şalkayı, arka kapının yanındaki ar - saya gömdük, Mezarın yanında bir de ağaç vürdı. Şimdi oralarda ne toprak var, ne de ağaç.. Oralara döşenen asfalt, değil yalnız Şalkanın rını, fakat ora - lardaki o eski toprağı bile örtmüştü. ı ——— Yarınki nushamızda : Çeviren: Faik Bercmen İdamını isteyen adam —— “Karıncaların mideleri şişkindi ve bir|de: |haber ver; beni bu gece buradan çıkar- SÜMERYILDIZI TUNÇAY Bunu kestiremiyordu. — Biraz ışık görebilir miyim? Nöbetçi karğısını uzattı: — Yasak.. Sama boğuk bir sesle sordu: — Burada ne zamana kadar kalaca- sezdi.. | ğım? — Bilmiyorum. — Kral beni hâlâ affetmedi mi? Burada bir gece bile geçirmeyen a- damın af beklemesi gülünç olmaz mı? — © hakde neden geldin buraya? — Sana yiyecek getirdim.. — Bana su getirseydin, daha çok hoşuma gidecekti. Nöbetçi bir desti uzattı: — Onu da getirdim. Fakat, destiyi karıncalardan karuyabilecek misin? — İlk önce içimi serinleteyim.. ar- tarsa karıncalara da ikram ederim. Nöbetçi güldü; — Burada bile şakalaşmak fırsatını buluyorsun? — Henüz ölmedim.. mademki ya- şıyorum. Gülmeme bir mâni var mı? — İşkenceden de yılmıyorsun ga - liba? — Zaten bütün ömrüm işkence i - çinde geçti. Faka, bu katıncalar da in- sanı çok rahatsız ediyorlar. Kral keşki benim kollarımı bağlatıp bir ağaca as- tırsaydı. Şimdi vücudümde bir acı de- ğü, kafamın içinde bir ıztırap duyuyo- rum, — Vücudünüzde acı duyacak za - man uzak değildir. Karıncalar acıkma- ğa başlarsa.. ) Sama nöbetçinin sözünü kesti: — Ne olacak? Beni yiyecekler mi sansyorsun ) — Herhalde hepsi birden saldıracak- | lar, — Merak etme! Onlar beni kolay kolay yiyemezler. Sen bir kuzunun bir deveyi yuttuğunu duydun mu hiç?... — Bir kuzunun bir deveyi yuttuğu- nu duymadım ama, bir küçük çıyanın koskocaman bir su aygırını zehirleyip | öldürdüğünü gözümle gördüm. Sama acı acı güldü: — Bu karıntalar beni burada öldü- rürlerse, Elâmın bütün cinleri de Gu- deanın beynini oyarlar. Haydi git, ona | | | | mazsa, o da yatağında rahat yatamı - yacaktır. Biraz sonra Suz şehrinin bü- tün cinlerini buraya çağıracağım! Nöbetçi cinlerden çok korktuğu için, bu sözleri duyar duyfmaz bodrumun kapısını kapadı ve sür'atle — sarayın üstkatına çıktı. Sumer Türkleri orta Asyadan Dicle. Firat kıyılarına yerleştikleri günden beri cin ve peri hikâyelerini yalnız E- lâmlardan duymuşlardı. Son günlerde Tanzerin yeğeninin - sihirbaz Mayanın yaptığı bir sihirle - göze görünmez bir hale gelmesi yalnız Gudeayı değil, bü- tün saray ve şehir halkını da telâşa dü- şürmüştü, Samanın yanından ayrılan nöbetçi Gudeaya koşarak: — Samayı affetmezseniz, biraz son- ra sarayı cinler saracakmış.| Dedi ve Samanın sözlerini birer bi- Aradan bir kaç saat geçmişti. Bir-| butlardan birine kurbun mbire bodrum kapısının açılması, Sa-|bu suretle vücudünü ortadan kaldırm? manın kurtuluş ümidini arttırmıştı.|yı bile düşünüyordu. Fakat, ne yapstf Kapının önünde karğılı bir nöbetçi|ki, ortada gözle görülemeyen bir t turdu. Kahraman delikanlı ogüne ka-|duruyordu. Sama kapıya atıldı: Yazan : Celâl Cengiz Güdea Samanın zenci — hizmetçil? söylediği sözleri hatırladıkça onu vermeyi Üke vardı: Tanzorin yoğani Elâmi Mü ğibi ortada Jolapıyor Ve öt leni rahatsız ediyordu. Gudeanın endişesi vardı: — Ya Sama da Tanzerin yeğeni f bi, göze görünmez bir hale gelirse?- Tanzerin yeğeni de sarayın nından göze görünmez bir hale rek kaçmamış mıydı? Sotan' a omuan gibiş cinler göbll ze görünmez bir halde, hapsedil bodrumdan çıkacak olursa, Gudea bir daha nasıl ele geçirecekti? Sama üstelik kralı cinlerle de tebdi| ediyordu. Gudea sihirbazları saraya toplaf — Sama bodrumdan kaçacak olur sa, onu yakalayabilir misiniz? Diye sordu: Sihirbazlar Tanzerin yeğenini © geçiremedikleri için, Gudeayı sevil recek bir cevap veremediler. — Böyle bir aslanı affetseniz dbi q iyi olur.! Dediler. Gudea uzağı görür bir b kümdardı.. kızına uyarak Samaya diği cezayı affetti: (Arkası Nöbetci Eczaneler | ' gee nöbetçi olan cezaneler şunlardff' || İstanbul cihetindekiler: | Aksarayda: (Sârım), Beyazılta: (Ö7 |) milh), Fenerde: (Vitallh, Şel | | (Nazım), Karagümrükte: (Arif), aınılrı' yada: — (Teofilos), Şehzadebaşında? Ş HaliD, Eyüpte: (Hikmet Ataması. İ minönünde: (Mehmet Kâzım), KüçükP zarda: (Hikmet Cemll), Alemdarda: (#7 ref Neş'et), Bukırköyünde: (Merkes). Boğaziçi ve Adalarda: İstiklâl caddesinde: ( * latada: (Hüseyin Hüsnü), 'l*ıbld (Limonciyan), Pangallıda; — ( yan), Beşiktaşta: (Nall Halid). Boğaziçi ve Adalarda: | Üsküdarda: — (Selimiye), W_f (Asaf), Büyükadada; (Şinaal Ruza), belide: (Halk). | Bir Doktorun Günlük Notlarından Su çiçeği Bu hafta içinde iki üç ı.ııuıueiJ gördük. aK Gerçi bazan pek ehemmiyetsiz O G ceryan eden bir hastalıklır. tarll az bir ateşle başlar ve vücudün her İ fını hattâ saçlarının urasına nelerle dolar. Bu daneler kırmısı Kü -| tılar şeklinde başlar ve akabinde Fi rinde bir su kabarcığı görülür. Adetf, ©1 danesi gibi parlar. Bir iki gün ezmer kırmızi bir kabuk peyda olüğ, müddet sönra o da düşer ve wu’ Şir. Su çiçeği çok bulaşıktır. Cıcrdj' rıda söylediğimiz gibi ekseriyetle '/ çen blr hastalıktır. Fakat bazan ce aleş yapar. Ve büyük sıkmtılar ruz bırakır. Su giçeği bildiğimiz büsbülün başka bir hastalıktır. tz bırakmaz. Halbuki hakiki çiçek hi hayatın sonuna kadar izleriüi kır. Bu çiçeğinin hususl bir tedavlil tur. On beş gün kadar hastayı eVf —0 | (©) İrer krala anlattı. | Gudeanın hiddeti henüz geçmemiş- |ti. | Gudea Samanın prensese karşı alâ- | kasızlığını gördükçe hiddetleniyordu. Onun kızını ne krallar ve kral oğulları listemiştil m bir yerde teerit etmelidir. İlk çocuğa et ve salamura gibi ıı.vu:”. memelidir. Kabuklar düştükten zel bir banyo yapdır eşyası — tenik ve çocuk serbest kalır, ( Bu notları kesip saklayınlr bir albüme yapıştırıp kolleksiyon bu notlar BİF Sıkantı. wibi imdadınıza yetişebilir.