On HARBİNİN SON Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İttihad ve Terakkide on sen ikinci kısım “SON POSTA PERDESİ! z Alman demokratları “Türkiye kendi başının çaresine bakmalıdır.,, diyerek bizi yalnız bırakmak istiyorlardı Dü bi kî:ıik bir bahis üzerinde olduğunu | Küi de hissediyordu. Onun o daki- ki tavrını hiç unutmam. Sözü b"'W :n" kadar getirdikten sonra tekrar bir | Za düşündü. Ağır, mühim bir söz liyeceğini bilerek, yavaş yavaş: — | Sunu unutmayınız ki Alman milleti kadar fedakârlıklardan sonra yaşa- itilâf devletlerinin yaptıkları propagan- | K Mmecburiyetindedir. Onun yaşa -| ihi temin edecek bir sulhe Türkiye ü mâni olduğu zaman bu yükü sır- '#dan atmakta tereddüt edemeyiz. 'Nun için Türkiye kendi başının ça he bakmalıdır! h " Eün, henüz hâdiselerin biraz son- | b:lıc..',. inkişaf cereyanından uzak- B”t bunları tahmin bile edemezdik. ,::L görüyordüm bi “Almanyanın h rasi koalisyonuna şeflik yapan ağıdamın harbin neticesi için tasavvur L::" partlarla vâkıler” “arasında ne kr t büyük farklar olduğunu hâdise- © bize, bir müddet sonra pek güzel K O ve Almanyada onun Ü düşünenler müthiş surette aldan- & Fakat, mevcut fenalık karşısın- ika bir düşünce tarzı ile hareket h:"'lmı yapmaya kendilerini mecbur | teden Alman demokratlarının kor- | üÇ bir gidiş içinde bulunduklarını Mek müşkül değildi. Bunun için Sberger ile bütün bu meseleler üze-| Nde herhangi bir münakaşaya giriş-| :zc lüzum görmedim. Konuşmamı- lğ.'""'"“f' Ermeni meselesine mün- * kaldı, meselenin Türkiye Tei üü Deselen * — tarafından Te 'üş şeklini bu eserde iza hetmiş ol- k lııuın esaşlar dahilinde kendisine izah _u:;- Bu hâdiselerin nasıl bir nefx e faası zaruretinden ileri gelmiş ol “4 hakkında kendisine vermiş oldu- İıı.': izahatı dinledi. Fakat, sözlerime Madı. Nezaket icabı olarak zahi- kip, Panmış gibi göründü, fakat, ha e hiç.birine değilse bile mühim g *mına, inanmadı. Ben hikâye - KAi anlattıktan sonra kendisine şun- Söyledim: f Ye)” Bu bahiste biz Türkler kendimizi G, en günahsız tanırız. Ben şah - b SOk küvvetli ve imanlı bir demok- vq:ld"ğum için uzun zaman — kendi R, Süni bu bahse dair isticvap ot-| Bi Ulunuyorum. İşin inkişaf çekline G,0 bize düşen günah hissesini t SUnları kendi hesaplarına — kanlı H, örlere sevketmiş olup da bugün Nş ! Müdafaa eden itilâf devletleri- tüz Rünah ve mes'uliyet hisselerine 'An çak hafif ve ehemmiyetsiz bu- Uj Kü ta. İsterdim ki, bizimle birlikte $ bir milletin ferdi — sıfatile, bu mesele etrafında bugün düş- MAD yaptıkları propagandaya ka- Un Olmayasınız. Fakat, işin öyle Bç, Tni esefle görmekteyim. Bi G ne söylense fayda edecek de- İ Erçbergerin fikri teşekkül etmiş VüşgetYordu. Onu hiç bir suretle dü- "']'i' Ve görüş tarzından çevirmeğe İ * yoktu. «Başınızın çaresine ba- $ b n medet ümmayın!» deyip indu. Almanyanın mukadder olan N, ':lımn tahakkukuna vasıtalık yap- &ç Van ve bundan dolayı da bir müd- gç Pa bir nasyonalist Alman kur- AA Sldürülmüş olan bu adam, Al-| A, CEmokrasisini müdafaa ederken YA RYAYI, tpkı bir. buçuk sene © k olgu Yanın vaziyetine sürüklemek. “ğunu farketmiyordu. Bunu söylerken şunu da ilâve ede- yim ki ben de o dakikada” bu âkibeti ben de görüyor değildim. Zaten öyle zamnlarda insanlar, doğruyu ve iyiyi göremiyecek ruhi bir vaziyete düşerler. Erçberger, çekile çekile duvara dayan- mış olan Almanyanın — kurtuluşunu, daya kapılıp gitmekte buluyor ve ne Rusya misalini, ne Türkiye ile Alman- ya arasındaki dört senelik silâh arka- daşlığının zaruri — vefakârlıklarını ve nihayet, ne de sürüden — ayrılanları kurtların daba. kolaylıkla ka lecek- lerini düşünmeğe lüzum görmüyordu Zannediyordu - Ve o tarihte onunla beraber Almanyada milyonlarca insan zannediyorlardı - ki Almanya demok- ratları Kayseri inkâr derler, onu taht- tan indirirler ve Ermeni tehciri dola- yısile medeniyet için leke teşkil etmiş olan Türkleri müttefiklikten tardeder- lerse Almanyayı kurtaracaklardır. Al- manyı ve Alman demokrasisini kur- tarmak nam ve hesabına, ne manevi vazifelerini düşünüyorlar, ne de tut - tukları yolun siyaset bakımından fay- dalı neticeler verebilir bir yol olup ol- madığını iyi hesap edebiliyorlardı . O gün bu Alman demokrati ile kar- şı karşıya iki saat yaptığımız hasbihal ve daha doğrusu münakaşadan sonra muhatabımın bana söylediği son söz, şu olmuştu: , — Biz, ne de olsa mutlaka hüküme- ti ele geçireceğiz. Onu ele geçirdikten sonra da Almanyayı kurtarmak için sizi feda etmek lâzım gelirse bunda bir dakika bile tereddüt etmiyeceğiz... Ba- şınızın çaresine bakınız! Kendinizi üsütünce... Düş YA MAYUNK ü sellule RiPİN almak olmelıdır. GRİiPiN Soğuk algınlığına, baş nezlesine ve diğer nezlelere, gripe, kırık- hğa, üşütmekten mütevellid bütün ıstırablara — karşı bilhassa müessirdir. GRiPiN En şiddetli baş ve diş ağrılarını derhal - dindirir GRiPiN Bel, hararetle tavsiye edilmektedir r, romatlizma ağrılarında günde B kaşe alınubilir. icabında. uşmanlarımızın yaptıkları propagand ıyğ inanan Erçberger Ermeni meselesini Ütün izahlarıma rağmen bir müttefik gibi değil, bir düşman gibi görmek istiyordu tarihte İhenüz garp cephesinde Alman taarru- |zu devam ediyordu. Marn nehrini geç:- mişler, kendilerine ileriye doğru yol açmaya, düşman cephesini yarmaya çalışıyorlardı. Berlin sokaklarında nü- | mayişlerin devam etmesine, siyasi de- dikodunun gittikçe artmasına rağmen Alman erkânıharbiyesi, elinde mevcut kuvvetlerle son — hamlesini — yapıyor, cepheyi yarmaya uğraşıyordu. Ayni zamanda şark ta tamamen istilâ edil- miş bir vazıyette idi. Lehistan, Roman- ya, Kafkasya müttefiklerin işğalleri al- tında idi. Yalnız Irak cephesinde, Su- riyede vaziyet berbat idi. Bilhassa Suriyede kuvvetlerimiz gev- şemiş, hattâ çözülmüş bulunuyordu. Almanyanın sağ cenah ve bilhassa as- kert mahafili ise asıl Avusturyadan ve |bilhassa Bulgaristandan korkuyorlardı. (Arkası var) Erçbergerle konuştuğumuz Bugünkü Program ? Mart 937 — Salı İSTANBUL Öğle nesriyatır 12.30: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis. 1305: Muhtelif plak neşriyatı. Akşam meşriyatı: 18,30: Plâkla dana musikisi, 19,30: Eminö- İnü Halkevi neşriyat kolu namına Bay Nus- |ret Sefa (Yeni çıkan kitaplar), 20: Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk mu- | siklal ve halk şarkıları, 20,90: Ömer Rıza ta- rafından arapça söyley, 2045: Vedim Raza ve| arkadaşları tarafından Türk musikisi — ve halk şarkıları, Saat ayan, 2L15: Şehir ti - yatrösu operet kısını (ÜÇ Saati 9 üncü per- desi, 22.15: Ajans ve borsa hâberleri, 22.30: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, | BUKKES | | 1820: Gitar havaları. 18,56: Mozartan şar- |klar. 19,30: Sentoni konser, 21.10: Orkestra, 3145: Haberler. 1725 şarkıları. 21,15: Ninon opereti. 23.1$: Çigan örkestram PRAG 1730: Dans havaları. — (Beethoven'den, Mozarttan parçaları. 18.10: Almanyadan na- kil. 19,10; Plâk neşriyatı. 19.30: Brno'dan na kil. 2930: Kömedi. 22,20: Küartet. 22 45: Brno'dan nakil. VİYANA 17265: Bach'dan, Hayden'den, Mozart'tan, |Beethoven'den, Sehubert, Sehluman'dan par- çalar, 19,10: Oda musikisi. VARŞOYVA 15,15: Örkestra, 16,30: Şarkılar. 17,15: Be- Vethoven'in sonatları. 1738: Plâk — neşriyatı. |20.16: Senfoni konser. 2230: Kısa temsil İZ2AS den 23,30 a kadar dans musikisi. Yarınki program 3 - Mart - 937 - Çarşamba İSTANBUL Öğle neşriyat 12.30: Plâkla Türk müslkisi, 12,$0: Hava- dis, 1305> Muhtelif plâk meşriyatı, Akşam nesriyatı: 17: İnkılâp dersleri; Hikmet Bayur tara- fından üniversiteden naklen, 1830: Plâkla dans musikisi, 19.30: Konferans: Doktor Ali Şükrü (çocuk hastahkları hakkında) 20: Sadi ve arkadaşları tarafından Türk müsi- kisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Rita tara- fındun Arapça süylev. 2046: Türk muzsikisi heyeti. saat Ayarı. 2115: — Orkestra, — 22.15: Ajans ve borsa haberleri. 22.30: Plükla 80- lolar, opera, ve öperet parçaları, Kurban derileri Türk Hava Kurumu Düzce Şuhesin- den : Bu seneki kurban derileri muntazam tuzlattırılmış ve temizlenmiştir. Sığır | derileri kilo hesabile, koyun ve keçi| derileri tuzlu ve kurutulmuş tane he- | göraüm. Büu, 1922 modeli köylerde ya- ! ŞALKA Yazan: Efim Zozulü Bu soğuk gecede, yahut sabahın bu ayazında Şalka bilhassa bizim eve ni - çin gelmişti?. Doğrusu bunu ben de pek anlıyamadım. Evimiz hiç te ca - zip değildi. Avlu kapısı da, iç kapılar da sımsıkı kapalı idi. Hattâi tamir zünden bir methal büsbütün kaldırıl - miş «öbür taraftan dolaşın!» diye bir de ilân asılmıştı. Şalka - öbür taraftan mı, bu taraftan mı, hangi taraftan do- laştığı pek te belli değil - evin dış ka- pısından girmiş, dar merdivenlerden çıkmış, ikinci kata kadar yükselmişti. Vaziyete bakılırsa burada, tam bizim dairemizin önünde, biraz olsun ısın - mak düşüncı dördüncü — ayağını kaldırarak üç ayağı üzerinde saatlerce durmuştu. Koridorun zemini taştı ve buz gibi soğuktu. Kenarda köşede ne bir minder, ne de bir sandık vardı. Se- | ne 1922 idi, Şalka zayıf ve kimsesizdi. Becbahtlığı sonsuzdu. Ninuçka, sabahleyin kapıyı açıp ta Üzerinde duran ve gözleri aç- ik ifadesi an bedbaht Şal- 1 görünce, dayanamamış, onu içeri | almıştı ka hem açtı, hem dotmuştu. Ni - nuçka onu hem ısıtmış, hem döyür - muştu. Bu vazifesini yaplıktan sonra beni kaldırdı. Âdeta emreder gibi: — Baba, bu köpeği alalım dedi. — Hangi köpeğ — İşte bu köpeği... Oda kapısını açtı. Köpeği ben de fino idi, Tüyleri karma ka- rışıktı. atını kazanmak için köyün | birinden şehre göç ettiği muhakkaktı. Demek ki köydeki yaşayış şehirden daha kötü idi. Rusçadan eeviren: Alaz le dinler ve havlamağa başlardı. Her gelene havlardı. Bunu yapmakla, va - 1 bildiğini, boşuna ekmek ye « ni göstermeğe çalışırdı. lar soğuk gittiği müddetçi lüya pek iltifat etmezdi. Çıktı; manlarda, kulakları kısılmış bi pek çabuk geri döner ve bir ay kaldırmak suretile bir kaç dakik ayağı üzerinde dururdu. Maama: avlu onu çekmiyor değildi. Havalar isınir isinmaz, bazan resmen, bazan gizlice avluya fırlardı. Avluda köşeleri, bütün deliği deşiği dolaşır, hepsinin önünde ayrı ayrı duruc, her şeyi koklardı. Onu en fa: den çöp tenekeleri idi, kadar uzandığı da vâkidi. Otomobilleri, tramvayları hiç sevmezdi. Onların geçtiğini gördükçe üzerlerine atılır, yorulunc:ya kadar onları kovalar, tı - üç dülün he yok, köylü tabiatinin icap et bir nevi muhafazakârlıktı mobillere, tramvaylara köpeklerce kabul edilen büt cum kaidelerine riayet ederdi: Evvelâ o - nun peşinden koşar, sonra onü yeli - şir, onu geçer, en sonra da cepheden o* na saldırmağa başlardı. Bu saldırışl: diği - sırtüstü yuvarlandı. Bu vaziye tek erin mukail kendini güçlükle kosuyabilirdi bah Ninuçka ağlıyarak beni zaman hiç te şaşm — Baba, Şalkayı çiğne buk koş. Çabuk, çabuk.. Giyinmeğe bile vakit bulamadan Ni- nuçkanın peşinden ben de sok ladım. Manzara korkünçtu: Ş: ek hücumur Ninuçkanın teklifi hiç te hoşuma gitmedi: Çünkü biricik odamız, miz efradını artlırmağa pek te müsait değildi. Bu yeni misafiri defetmek tec- rübesini yaptım: — At şu mendeburu dedim. Fakat kızımın ahlâkı daha sekiz ya- en kendini göstermeğe şından iliba başlamıştı: — Baba, rica ederim. Bu cümle çok kat'i söylenmiş ve bu kat'iyete yaraşarı bir jeslle kuvvetlen- dirilmişti. Köpeği kovamıyacağıma iyice aklım yattıktan sonra kızıma sordum: — Peki büunun ismi ne olacak?, — Bunu sonra düşünürüz. Bu hâdiseden iki gün sonra Şalka| yüzünden ilk rezalet koptu. Oda kom- şumuz Lukerya İvanovna karanlık ko-| ridorda Şalkanın üzerine basmış — ve| korkarak müthiş bir feryat koparmış- Lukerya İvanovna hem feryat edi - yor, hem de köpeği «şalava» sözile ko- Valıyordu. Bu kelime, ömrünün sonu- na kadar, bir beddua gibi hayvanın ya- kasına yapıştı. Bu tabir, ağlebi ihtimal bir köy labiri idi. «Sürtmek» masta - rından geliyordu. eSürgün» manasına gelebilirdi. Bu kelimeyi işiten Ninuç- kanın gözleri parladı. Geniş bir te - bessümle: Baba, dedi, ne enfes isim!, Biz kö- peğe Şalka adını taksak nasıl olur?. Bu Şalka bal |sabile 26/2/937 de 20 giün müddctle | müzayedeye konulmuştur. Bu müddet ! zarfında pey sürecekler 5, 7,5 ak - rile kurumüumuzg müratasiları. jâe z Köpek, bütün hemcinsleri gibi bir ayli zeki idi. Sâdıktı, mütevazıdı Merdiv k sesleri düydü - den aya man kulaklarını kabartır, dikkat- | zan pencere dırımların üzerine baylu boyunca u - yatıyordu. Etrafında ıslak bir ık vardı. Maamafih başı kal » Çehresinin ifadesi, ilk tanıştı « ğimız günkü ifadesini andırıyı tık ona kimsenin yardım edemiyece, ne inanmış bir hali vardı. Fakat Şalka yanılmıştı. Hayı mamak dünyanın en kötü den biridir. Bir çok köpekler hilâfına insanlar o kadar fena & lerdir. Açıkça söylemek lâzım gelirse Şal- kayı kurtarmak için büyük bir arzu beslemiyordum. Vâkış ben de o cımıyor değildim. Hattâ onu, elle üzerinde evin içine kadar götürr tüm. Fakat bu, ona bir iyilik yapmak- tan ziyade küçük Ninuçkıya yaranmak içindi Şalkanın yaraları öldürücü değildi. Arka ayaklarından biri ezilmiş, bir ya- nı sakatlanmıştı. Maamafih hayat durmadan yürüyor, günler bir biri ardınca geçiyordu. Can- li mahlükun her şeye adapte olmak ka- biliyeti Şalkada da vardı. Şalka, hiç bir şey olmamış gibi öteye beriye koş- mağa başladı. Fakat artık üç ayağile koşuyor, âdeta zıplıyordu. Hepimiz de buna alıştık. Hattâ onun sik sık diışarı çıkışlarına, üç ayağı üzerinde 71 rak ve bir yanını eğerek diğer köpak- lerle arkadaşlık edişine bile alıştık. Ba en çok enteresan m ralar bile seyrettik.. Şalka, yavaş yavaş komş hbaplığı ilerletmeğe başlad nlı idi, Bilhassa Ninuçk kırmı kıkt a inan- a- manza-