25 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

25 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfı Eski bir Rus deniz subayının hatıraları | Ruslar İttihat vapurunu nasıl zaptetmişlerdi? Çarlık Rusyasının Karadeniz donanması işini bitirdikten sonra Midilli kruvazörümüz “ İttihat,, 1 aramıya çıkmış, Ruslar onu görünce gemiyi batırmıya hazırlanmışlardı Midilli kruvazörü Eski bir Rus sübayı Fransız gazete- kerine yazıyor: 1916 genesi haziran nihayetlerine doğru idi, İkinci torpido muhripleri fi- lotillâsına mensup olan (Bistri) muh- ribi, Sivastopolun, cenubi limanında demirlemiş bulunuyordu. Bir akşam filotillânın kumandanı kaptan (Bub - »of) donanma karargâhından avdet e- derek, (Bistrii nin süvarisini nezdine davet etti. Gayet mahrem kaydiyle (Burgas) limanında büyük bir Türk vapurunun çok ehemmiyetli bir yük tahmil etmekte olduğunu ve bu vapu- ru (Pospeşni) —muhtibile behemeha! yakalamamız için hareket etmemiz lâ- söyledi. Ertesi günü, bah nn istihbarat şefi olan kaptan (Nişçenkof) un da iştirakile vukuü bulan içtimadan sonra, - öğleye doğru, (Bistri) ve (Pospeşni), kaptan (Gad) in kumandası altında, verilen Vazifenin icrası için hareket ettiler. E- peyce açıldıktan sonra, filotillâ ku - mandanı, verilen emirleri muhtevi zar- fi açtı. Donanma kummandanı, vapuru muhakkak surette yakalayıp Odesaya getirmemizi emrediyordu. Hava çok lâtifti. Muhripler, doğru - Ca (Burgas) istikametini tutmuşlardı. Karanlık basmastle, behemehal düş - man sahillerinde bulunmamız icap e . diyordu, çünkü, aldığımız haberlere bazaran, mezkür vapur gece yarısın'- dan sonra İstanbula hareket edecek - ti. Akşama doğru, muhriplerimiz Bul. garistan sahillerine vâsıl olmuş bulu - nuyorlardı. Fakat etraf adamakıllı ka- rarmadan sahile yaklaşmak doğru o - lamıyacağından, (Emine) burnundan itibaren, sür'ati seyrimizi eksilterek, Burgas - İstanbul yolu üzerinde do - Taşmıya başladık. Gece saat bire doğru, (Burgaz) n biraz cenubunda, uzakta, siyah bir göl- g€ peyda oldu. Hemen gölgeye doğru alıldık ve bunun bir ticaret va- puru —olduğunu anladık. — (Bistri), derhal mezkür vapurla sahil arasında vaziyet alarak seyrine devam etti. (Pospeşni), arkadaşının —manevrasını anlamakta güçlük çekmedi... Ve mu - kabil tarafa açılarak vapuru âdeta bir çenberşaltına almış oldu... Düşman vapuru, sessiz, sedasız, bü- tün ışıkları söndürülmüş bir halde yo. luna devam ediyordu. Vapura biraz daha yaklaştık. Şimdi artık vapurdan bizi gördükleri anlaşılıyordu, çünkü, gecenin süküneti içinde birdenbire gü- Tültüler, bağrışmalar işitilmişti. Düş « man demirini atıyordu. Muhripler da. hi tornistan yaptılar. Suvarinin ku - mandası üzerine, vapuru müsadere et- miye tefrik olunan 18 silâhendaz, flin- fta ve bombalarla müsellâh oldukları halde, güverteye dizilmişlerdi. Tam bu esnada, denizin üzerinde, bir kaç sandalın var kuvvetile kürek çe - kerek, âdeta biter motör sür'atile sa - hile doğru kaçtıkları müşahede edil . di. — (Pospeşni) atılarak, bunların yollarını kesti. Sandaldakiler, bu va - ziyet karşısında, küreklerini havaya kaldırmak suretile teslim işareti ver- diler. Yollanan emir üzerine bütün sandallar muhriplere yanaştılar. Ken- di sandallarımızı. denize indirmekle beyhude vakit kaybetmemek için, si - Jâhendazların zaptolunacak vapura ka dar bunlarla sevkolunmaları tahtı ka- riye karar rara alındı. İlk yanaşan sandaldakiler derha| muhribin güvertesine alındı « lar. Hepsi de korkudan tir tir titriyor- lardı. Silâhendazlar, oldukça büyük o- lan düşman kayığına birer birer atlıya- rak yerleştiler ve kumandanları tara- fından verilen emir üzerine derhıl) hareket ettiler. Biraz ilerledikten sonra, - kafilenin zabiti, ayaklarının ıslanmıya başladı. ğinı hissetti. Şüphesiz kayık su alıyor> du, fakat karanlık dolayısile bunu tah- kik etmenin imkânı yoktu. Silâhen - dazları heyecana sevketmemek için se- sini çıkarmadı, hajbuki, kayığın için « deki suyun gittikçe yükseldiği anlaşılı yordu. Biraz sonra.bunlar dahi vaziye tin farkına vardılar ve birisi: «Batıyo- ruz, kayık su alıyor.» diye bağırdı. Fakat vaziyet vehamet peyda et- meden, kafile reisi zabit, bağıran ne - feri sükünete davet ederek endişe e - dilecek bir şey olmadığımı söyledi. Şimdi artık neferler bütün kuvvetleri- ni küreklere vererek bir an evve| va:- pura yanaşmıya çalışıyorlardı. Nihayet vapur da gözüktü ve ikl dakika sonra 18 silâhendaz, başlarında zabitleri ol. duğu. halde terkedilmiş vapuru zap - tetmiş bulunuyorlardı. Derhal, vakit fevtetmeksizin, makineler, dinamolar, kazanlar ve saire muayene edildi. Ya - nımızda bulunan elektrik fenerleri va.- sıtasile vapurun her tarafı gezilerek, düşman tarafından, vapur terkedilir- ken, bomba, dinamit, ve emsali vaze - dilip edilmediği tetkik olundu. Tam bu esnada makinisı vazifesile mükellef neferimiz koşa koşa gelerek, meçhuj bir adam yakalandığını söy - ledi, Kumandanın huzuruna çıkarılan bu adamin - tıraşlı yüzü düzgün el- bisesile, ve — başındaki bahriye kasketile, bir bakışta Alman olduğu anlaşılıyordu. Fransızca bilip bilme - diği hakkındaki suale müsbet cevap vererek kendisinin muharip olmayıp döktor olduğunu söyledi, Her neyse, kumandan Almanı — bir sandala bindirerek muhriplerin birine Bilâhare, bu adamın doktor D, Türkiyeden Almanyaya er » | zak $evkile mükellef büyük bir memurz olduğu anlaşılı . Ve nezdinde son derece mühim evrak zuhur etmişti. Makinistlerimiz, * kısa bir. müddet zarfında, vapurun makinelerini hare - kete getirmeğe muvaffak oldular. Bu esnada, vapura (Bistri) muhri - bimiz yaklaşarak, hareket hazırlıkla - rımızı Blran evvel bitirmemizi tenbili etti. Biz ise artık her şeyi yoluna koy - Mmuştuk, hattâ pervanemiz yavaş ya - vaş dönmiye bile başlamıştı. Nihayet, vapurun demiri kaldırılmasile, (Bis » tri) nin arkasından ilerlerniye başla- dık. Azamf olarak, sekiz milden fazla yapmamızın imkânı olmadığı anlaşılı- yordu. Kafilemizin içinde iyi ateşçi - lerin bulunmaması dahi kendini his - settiriyordu. Zaptettiğimiz bu vapu « Tun ismi (İttihat) olup (Ottaman - Sa- lonik anonim Seyrisefain şirketi) ne ait ve 2000 tonluk olduğu anlaşılmış - ti Armbarlarında 600 ton kadar buğ- day, 100 fıçi gaz ve makine yağı, fa « sulya, şeker, ceviz ve salre bulunmuş. tu. Vapurun her tarafı muntazam, ka- marâları temiz. ve rahat, salonu tablo- lar ve çinilerle süslenmişti. Talihimi- ON POSTA Mütareke evi Mudanyadaki tarihi bina mütarekenin imzalandığı günde olduğu gibi tefriş edildi Mudanya |(Hususil — Mudanya mütarekesinin yapıldığı binanın müze haline konulduğunu ve küşat resminin yapıldığını evvelce bil- dirmiştim. İstiklâl tarihimizde belli başlı bir yer tutan bu binanın etrafındaki diğer binalar kaldırıl- mış orası büyük bir meydan ha- line getirilmiştir. Açılış günü sabah bütün şehir bayraklarla — donatılmıştır. Saat 13de Halkevi bandosu mütareke evi binasının önünde yer almış, milli havalar çalmağa başlamıştı. Saat 13,5 da İstanbul postası gel- miştir. Vapurdan bu binayı tamir ve müze haline ifrağ ettiren Hayri Yapar ile diğer misafirler çıkarak “Ahmet Rüştü Çocuk Yurdu,, na gitmişler, istirahat — etmişlerdir. Bursadan da otomobillerle davet- liler gelmişlerdir. Bu misafirler arasında Parti ve Vilâyet erkânı Kültür Direktörü ve Müfettişler Mütareke evi merasim gününde vardı. Saat 15de de Vali Şefik Soyer gelmiştir. Merasime müta- reke binasının önünde bando ta- rafından çalınan İstiklâl marşile başlanmıştır. Bunu müteakip Vali bir söylev vererek Mudanya mü- tarekesinin ehemmiyetini ve bu binanın müze haline kalbedilme- sindeki isabeti izah etmiştir. Bun- dan sonra Vali binanın kapısındaki kordelayı keserek müzeyi açınış- tır. Bütün halk ve davetliler içeriye girerek binayi gexmişlerdir. Bina- nın içinde bütün eşya mütareke- nin imzası gününde — olduğu gibi idi. Duvarlara tarihi fotograf- lar asılmıştı. Bina gezildikten sonra, Ahmet Rüştü Çocuk Yurduna gidilmiş orada 200 kişilik bir çay ziyafeti verilmiştir. Ze hava son derece güzel, deniz sakindi. Kemali sükünet ve emniyet içinde yolu muza devam ediyorduk. Herkes vazi - fesile meşgul iken çarkçı başı telâş İ- çinde yukarı gelerek kömürümü - zün — (Ödesaya — kadar — yetişmi - yeceğini söyledi. Derhal vaziyetten Mmuhripleri haberdar ettik ve çar naçar bunlardan biri, vapuru yedeğine aldı. Torpidomuza yardım olsun diye ambarlardaki buğdaydan istifade et - meğe karar verdik. Ocakların içine, mebzulen gazlanmış buğday atmıya başladık. Ümidimiz hilâfına biraz son- Ta sür'at seyrimiz (2 mile kadar çıktı. Öğleye doğru idi... Birdenbire (Bıs- trı) muhribimizden işaret verilerek, l düşman olması çok muhte- (Devamı 10 uncu sayfada) Eski Bayramlara ait nün hikâyesi bir Birinci fasıl Bayramınızı kutlulamak için sabah- leyin kapıya ilk önce bekçi damlardı. Şimdi de öyle amma, o zamanki bekçi- lerle şimdikiler arasında çok farklar var, O zamanki bekçinin elinde ucu | demirli, kalın, üzün bir sopa vardı ki | bu sopa, geceleri mahallelere tebelleş olacak hırsız, hayırsız, biçimsiz, uğur. ( suz, soysuz, serseri, canf, katil gibi he- riflere karşı bekçi babanın biricik sill- ( ddi. Ağırlığı en aşağı dört beş okka ( gelen bu uzun ve kapkalın sopayı, bek- çi babanın kaldırıp ta herifin başına in- dirmesi, hani, aşağı yukarı bir gülle Te | kaldırma işinden pek kolay / değildi. Neyse... Eski bayramlarda sabahleyin | kapınıza, ilk önce, bekçi baba elindeki bu sapa ile damlardı. O zaman bayram sabahları kapı kapı dolaşan bekçilerin çoğu, yanlarında manici ve davulcu - dan başka, birer de sırıkçı yamak gez - dirirlerdi ki bu sırıkçının vazifesi ev - lerden bekçiye bayram hediyesi olarak verilen çeşit çeşit, renk renk basma, pazen, lâhoraki parçalarile, çevreleri, mendilleri, yemenileri bu upuzun sı « rığın ucuna takarak onları omuzların- a taşırlardı. O vakitler bekçi ile bir - likte bayram kutlulamak için kapı ka- pı dolaşan manici ve davulcular Ay . vansarayın, Sulukulenin, Üsküdarın €en meşhur ve sesi güzel manicilerile davulcuları idi, Tabil, bunların ardı sı- ra, kız, oğlan karma karışık, alaca bu- laca giyinmiş ve mahallesine göre ön beş, yirmi, otuz, kırk, hattâ elli çocuk ta sokak sokak, kapı kapı kendilerini takip ederlerdi. j Bunların arkasından kırmızı ceketli, elleri harbalı yangın köşlüleri, köşlü . lerden sonra salkım saçak tulumbacı - lar ortaya dökülürlerdi. Tulumbacılar, ellerinde baskı kolları, sarı pirinç bo- rülar, fenerler ve çalgılarla dolaşırlar- dı. Bu çalgılar ya bir zürna, ya bir kılârneti, çiftenâradan ibaretti, yahut külüstür bir incesaz takımıydı. Daha sonra sakalar, çöpçüler kapı - ları çalarlardı ki bunlar hâlâ ayni ter- tip devam etmektedir, Bu saydıklarım- dan başka eski bayramlarda bayramı kutlulamak için kapılara gelenler a - Tasında şunlar da vardı: Bakkal çırakları, sütçüler ve sütçü yamakları, bazı mektep bevapları (ka- piciları), daire, kalem pabuççuları, ba- zı meczuplar, kendi tabirlerince mem- leket garipleri, ilâhi ve kaside okuyan kâdın, erkek dilenciler ve salre... İkinci fasıl Çat kapı komşu çocukları... — Öpeyim efendi amca! — Âl yüz para! — Öpeyim hanımteyze! — Al bir mendil! - Öpeylm dayıbey! — Al altmış para! im amcabey! — Al bir çevre! Eğer şeker bayramı işe tabil her ge- len çocuk bir miktar da şeker lüplen- dikten sonra üçüncü fası! başlardı. Üçüncü fasıl Hısım, akraba, eş, dost, dalre, fabri - ka, mağaza müstahdemleri ve eski e - mektar bacı kalfanın kızı, sütninenin Şubat 25 |gıunı ile başlıyanı bu Üçüncü fasıl ek * seriya bayramın ilk gününde bitmicaf ikinci, Üçüncü günlerini de bulurdu. Onun için çekiden biraz varlıklı ve his sımı akrabası, eşi dostu, maiyeti, bil' maem nesi çokça olan aileler için bay« ram tam manasile bir galle olurdu. Eski bayramlarda çocuklar nasıl eğlenirlerdi ? Şimdiki bayramlarda da hâlâ eskt tertip ve eski biçimde eğlenen çocuk « lar varsa da eskiden hemen bütün ço- cukların eğlencesi salt şehrin şura « sına, burasına kurulan bayram yorle- rindeki eğlencelere inhisar ederdi. Anasından, babasından, teyzesin - den, dayısından, yengesinden, amca « sından, ablasından, ağabeyisinden, komşulardan sızdırabildiği çil kuruş * cukları cebine dolduran kız, oğları e çocuk soluğu bu bayram yerlerinde a- İrrdı. Meselâ, harçlığını doğrultup ta sa « bahleyin erkenden soluğu bayram ye * rinde alan bir oğlan çocuk onu şöy geçirirdi: Bayram yerine girerken köşebaşını kesmiş olan gezgin mahallebiciden bir tabak pekmezli mahallebi yer... Biraz yürür, bir şişirme düdük alhır... Biraa daha ilerler, cebine on paralık sakıa leblebisi doldurur... Meydanın tam or« tasına 'gelince salfacakçı hemen — onü kucaklayınca salıncağa - bindirir... O, şimdi salıncakta bir yanda darbuka,' zilli sallanır, bir yandan şiştrr me di şişirip şişirip öttütür, bir yandan da sakızleblebisini yer... Biraz sonra salıncaktan inince onu Macuün « , ver on paâralık ta ondan! ucuna takılı alaca macunu emerek kendisine yeni bir eğlence a. — rıyan çocuğu bu sefer de tenteli yük as rabacısı yakalayınca arabaya atar... Bir çeyrek sonra arabanın sarsıntısı - ile karnını acıkmış sanan oğlancık soluğu köftecinin tablasında alı O daha köftenin son lakmasını çiğnerken kol &i tuğundaki kavanozile turşucu karşısı « ha dikilir: — Haniya limon süyu le! — Ver beş paralık ta ondan! Arkasından haydi atlkarıncaya.... Şimdi dön baba, dönelim! Derken mi-, de bulanmıya başlar,.. Haydi bulantıyı bastırmak için köşede çift bardağı on paraya boyalı limonata satan herife.,. Bir, bir daha iki bardak sözüm yabana limonata... Artık mide döner m: da « vula... Şimdi de bu çok dolgun ve yarı bulantılı mide ile doğru bazın ça« dırına.,. Hokkabazdan çıl külüstür bir eşeğe atlayıp: — Deyyyye! Çumuuş! Aşağı yukarı bir voli... Bir defş gi diş gelişle pek bir şey anlaşılamayınca ikinci bir voli daha... Fakat, bu sefer siyahi arkadaşlarile yarış etmek şar - tile... — Ha babam ha, ha karakaçan ha! Eşeğin üstünde, yarıyolda bir sen « deleme, arkasından bir çığlık: — Ay kafam, ay belim, ay kolum! Bereket versin ki ayağı, topuğuna kadar geçirdiği özengide takılı kalma- mıştır, Kalmamıştır amma, daha arife ( Devamı 12 inci sayfada )

Bu sayıdan diğer sayfalar: