14 Sayfa * Son Poste ,, nın tefrikasıı 24 151 numaralı ralhı şehit (Ertuğrul faciasına hıışan aşk macerası) Yazan AR. Muzika “Ey Gaziler!,, havasını çalarken, Ertuğrul etrafını kaplıyan, kayıkların, mavnaların arasından süzülerek Tersanenin klavuz istimbotlarını takip etmiş, Beşıktaş önleri Hasaân paşa, epeyce yaşlı olmasına Şağmen, genç ve dinç bir bahriye zabi- H gibi merdiveni tam bir çeviklikle çık- mış.. lombar ağzına gelir gelmez dura- rak, evvelâ, ümera ve zabitana. sonra Ga, efrada selâm vermişti. Şu anda, Bozcaadalının dudakların- Ha b r tebessüm belirmiş.. armalarına, ve üne heyecanla göz gezdirmiş.. Berin derin içini çakerek: — Koca Ertuğr Ve, bu sözlerle de, bir za- Manlar süvarilik ettiği bu gemideki acı e tatlı hatıralarını tazelediğini hisset- tirmişti. Ağır adımlarla ,asker safları arasın- Gan geçmiş.. askeri teftiş etmişti. Ve Bonra, doğruca ”ıamğ mişti, Kumandan Osman kayınpede- tine çok büyük hürmet — göstermişti. Bu da, sebebsiz değildi. Çünkü, son günlerde gene bir takım dedikodu tek Şâlları: — Osman bey, bir taraftan aile ha- Watından kurtulduğuna memnun.. d- Ber taraftan da göz göre göre ölüme Btıldığından da müteessir... Zavallı a- dam. bu iki his arasında bucalayıp du- ruyor.. bunun için de kayınpederinin yüzünü görmek istemiyor. Diye çıkan bir dedikoduyu, her tara- fa neşretmişlerdi. Halbuki. o anda Osman bayin çeh- resinde en küçük endişe ve ıztırab eseri mevcud değildi. Hattâ Bozcaada- Ai, salonda kahvesini içerken; geminin Yüksek rütbeli ümerası içinde damadı. na büyük bir iltifat göstererek: — Böyle şerefli bir vazifeyi deruhte ettiğiniz için, ne kadar bahtiyarsınız... Genç olup ta aranızda bulunamadığı- Mma, uıldcn müteessifim. İ... Osman Bey de, bu şere- nü takdir ettiğini göş- teren bir sevinçle: , — Paşa efendimiz, hazretleri!. Bi bu şerefli vazifeyi tevdi buyurduğu- fuzdan dolayı, gerek bendeniz ve gerek bütün arkadaşlarım; bizzat, zatıdevle- tinize minnettarız. İnşallah, sayeişa « hanede ve sayei devletinizde, vazife - mizi ifa eder de, tekrar hâkipayinize yüz sürmek şerefine nail oluruz. Diye cevap vermişti. O zaman, Bozcaadalı Hasan Paşa, ayağa kalkmış.. tevekkül ve mutekit bir tovırla ellerini açmış: — İmşallah... Saki avdetinizi gördüğüm gün, hayatımın en mes'ut günü olacaktır... Arkadaşları güverte- ye toplayınız da, kendilerine bir kaç söz söyleyim. Diye mukabele etmişti. Lombar ağzındaki borazan; (Zabi- DNÜi ea şanERaaaanin kaptan Bir Doktorun Günlük Perşembe Notlarından — () Sarılık devam ediyor a ak'aları şubat ayında büyük bir ihtilât ve ürıza göstermemektedir. Fakat hi halde İstanbulda bu kadar sene; bü derece çok sarılık hastalığı görülme miştir. Hastalık, sıkıntı ve idrarda ko - || yu bir Çay rengi, büyük abdestte de be- Yyaz bir renk ile kendini Bösleriyor. Bazau de yapmaktadır. Barılıkta dalma in- az hâktimdir. Her Bün soğuk su ile lâyman yapmaâlıdır. Perhize dikkat ot - melidir. Yağlı Şeyler çok zarar verir. Da- ha siyade sütlü şeyler, Komposlolar, yağ- T, püreler sarılığın Berhizin - ları başlıca (*) Bu notları kesip xaklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapımız. Bıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktar göbi imdadınıza yetişebilir. ine dogru ilerlemişti tan cem borusu) çalmıştı. Geminin tam elli üç zabiti güvertede toplanmış- . Hasan Paşa, salondan çıkmış, ağır| ağır bu zabit kitlesine doğru ilerlemiş- | ti... Gözlerini tekrar armalara ve kap- tan köprüsüne gezdirdikten sonra; — Beyler, efendileri.. Demişti... O tarihte, (nutuk) deni- len şeyler pek az söylendiği için, he kes, bahriye nazırının söyliyeceği şey- lere, (canıgönülden) kulak vermişti. Bozcaadalı, sözlerine, şöylece de - vam etmişti: — Bugün şu gemide geçirdiğim beş on dakikalık zaman, bana gençlik ha- yatımı hatırlattı... Size herşeyden evvel şunu söyleyim ki; bu gemi, çok u - ğürlu bir gemidir. Ben, bu gemide süvari bulunduğum müddet zarfın - da, daima muvaffakiyetli — seferler yaptım.:. Hattâ bir defa da, bir düş- man gemisini baştan karaya mecbur etmek süretile, ocağlımıza — bir şeref de kazandırdım... Bu geminin bir ku- suru vardır. Çok yalpa yapar. Fakat, düşer düşmez, derhal kalkar... Onun için, kat'iyen korkusuzdur... Vakia makinesi biraz zayıftır. Fakat, donanımı kuvvetlidir. Onun için bu geminin makinesindei Ayade, yel « kenlerinden — istifade edilebilir... He- piniz bilirsiniz ki; Türk yelkenciliği, Türk gemiciliği, tarihimize büyük şe- refler temin etmiştir. En büyük deniz kahramanlarımız, bütün o şerefleri, yelkenleri sayesinde ihraz eylemişler- dir. Cenabıhakkan temenni edörim ki, sizler de o kahramanların evlâtları| olduğunuzu ispat ve bu şerefli vazifeyi Müuvaffakiyetle ikmal edersiniz. He - men Allah, yelkehlerinizi kıçınızı karadan esirgesin.. boradan.. salimen gider, salimen dönersiniz. Bocaadalının bu nutkunu; — elli üç zabitin çiğerlerinden taşan — İnşallah... Sesleri takip etmişti... Sonra, gemi- nin imamı, (Şileli Hafız Ali efendi) ortaya çıkmış.. gür ve tannan sesile okuduğu (selâmet duası) ile, bu mera sime hitam vermişti. Müzika; ( Eygaziler!......) Havasını çalmaya başlamıştı. Bu ha. vanın fıraklı nağmeleri başlar başla - maz; herkesin gözünde birer damla yaş parlamıştı. Bozcandalı, etrafına bir daha göz gezdirmiş.. boğazında düğümlenen ke- limelerle, adetâ hıçkırır gibi: — Allah selâmet versin... Diye bağırmıştı... Lombar ağzında, merdiven' başında, ellerine sarılan ve öpen damadının sırtını sıvamış.. artık hiç bir söz söylemeye muktedir olama- dan, merdivenlerden sür'atle başlamıştı. (Nahit) istimbotu, Ertuğruldan ay- rilir ayrılmaz; (Hazırol) borusu çal- mıştı. Bütün zabitler, derhal vazifeleri başına dağılmışlardı. inmeye Kumandan Osman Bey ile süvari Ali Bey ve muavini Cemil Bey; kap - tan köprüsüne çıkmışlardı, Osman Bey, — Hareket emrini veriniz. Demişti... Ali Bey, derhal prinç l yapışı geri hereki ış. zir 0l) emrisi vermişti. Artık, emtrler ve kumandalar, bir - birini takip etmişti... Ertuğrulun kü - |gük bacasından, boram boram duma—ı- |lar tüterken; gemi demirini almış.. ye ayrılan köprünün açığına doğru a- ğir ağır ilerlemişti. (Arkası var) arma | inşallah, | ileri| ettirerek, makineye (ha-| SON POSTA * Son Posta » ma Tarihf Tefrikas : 67 bütün — Ben ona yardım edemem. Bz |dürürüz. olmuş, hiddetlenmiş ve her gece Sa« tı. yaşiyor muydu) “Tanzez sahiden * men düşünceleri altüst olacaktı. Sâma o sabah gözlerini açtığı zaman her şeyden Önce gene göz. yen firari mahkümun sesini işitti: a— Tanzeri buldum.. onu yattığı mezardan kurtaracağım ve Tunçayla evlendireceğim.» , Sama bu sözleri işitince beyninde Bit uğultu duydü; — Ne diyorsun?, - diye bağırdı - Tunçayda mı yaşıyor? Göze görünmiyen insan sesi cevap verdi: örünme » Ü İyazık ki, ikisinin gözleri görmüyor. Bu ses birdenbir> kesilmişti. Sama yatağından fırlayıp kalkmak istedi. kalkamadı. Kuvvetli bir el, bo- ğazına sarılmış gibi, Samayı tazyike İbaştamıştı. Sama: — Cankurtaran yak mud bağtla'a yorum.. Diye haykırmak istedi.. madı, Yavaşça dudaklarının arasından iki üç kelime işitildi:. — Ne istiyorsun benden? « — Tunçay için sakladığın göz ilâ- cını almağa geldim. Onu bana vermez- sen, boğacağım senil» ağzını aça- — Onu ben çoktan yere vurup dök- müştüm. dedi. Tanzerin yeğeni Sarnanın boğazına sarılmıştı. « — Boğacağım seni.. haydi, yalan söyleme bana! Biri yılanların koynun- İa, diğeri mezarının içinde inleyen iki bahtsız insanı ölümden kurtaracağım. Onları tekrar dünyaya kavuşturaca - ğım. Söyle bana: Sihirli göz ilâcını ne- reye sakladın.» Samanın demir gibi sert bazuları sünger gibi bir anda porsümüştü. Girte lağına sarılan bu kuvvetli ve göze gö- rünmeyen kolu bükmek kabil değildi. Sama bir aralık bağırmak fırsatını buldu: — Nöbetçiler.. buraya koşunuz! Cin. ler sardı etrafımı... Diyerek yatağından başını kaldırdı. “akat, ayağa kalkamadı. Odaya koşuşan nübetçiler, göze gö. rünmeyen adamın yumruklarile birer birer kapının önünde yere yuvarlanı- yor ve korkudan düştükleri yerde gi. nip kalıyordu. ber verdikleri zaman, Gudca kızile ko- nuşuyordu; — Prens Hamodan ben de hoşlan- mamıştım. Babal O zaten soyumuza yabancı bir kralın oğludur. Otıdan bir çocuğumuz dünyaya gelirse, Elâmlı k, Sumerli mi? n var, yavrum! Ben bunu ti yardumuzdan... Bugün bahçeye çı- kacak misin? — Ben bahçeye üç gündür çıkıyo- rum, babal! Sen görmüyor musun? — Görmez olur muyum? Sırtıni ve göğsünü güneşte ısıttıkça o kadar se- viniyorum ki.. — Güneşin harareti damarlarıma l » © da yaşıyor. Fakat, ne| Sama yatağın içinde debreniyordu. | Bu garip hâdiseyi Sumer kralına ha- şünememiştim, İsabet ki defolup git.! İ ikçe neş'em artıyor. Buııdnn sonra Suzlular, hortlıyan insanları taşla öl-|karanlıkta oturmıyacağım. Bu sırada içeriye giren prensesin Diye cevap vermişti. Göze görün -|zenci cariyesi, sarayın altkatında olup meyen adam bu yüzden çok müteessir | bitenleri telâşla anlatmağa başladı: — Sama odasında cinlerle boğuşu - mayı tazyik ve tehdit etmeğe başlamış-| yormuş, imdat diye bağırmış... — Nöbetçilerimin ucu sivri kargıla Sama düşünüyordu: Tanzer acabalrı cinleri püskürtmeğe yetmiyor mu? — Kapının önünde dolaşan nöbet- şse, Samanın bütün işleri, bütün |çiler koştular.. fakat, cinler hepsini ye- re serdi. Hiç kimse başını kaldıramı - yor.. göze görünmeyon bir yumruk darbesi, herkesi yere çarpıyor. Gudea şaşkım şaşkın Camonun yü - züne bakarken, kralın kızı ayağa kalk: tı: — Ulu mâbut bizi ve Samayı cin- lerden korusun, babal Haydi gel yal- varalım birlikte seninle! Baba, kız odanın köşesine çekildi- ler.. Tanrıya yalvarmağa başladılar: — Ulu tanrı! Ülkemize uzun yıllar- danberi cin ayağı basmamıştı. Sen bi- zi ve adamlarımızı taciz eden bu mah- lâkları yurdumuzdan uzaklaştır! Ve bizi onların fenalıklarından koru! Zenci hizmetçi oda kapısı önünde dunıynıdu zenci kadın birdenbire arsıntıya uğradı.. Gudea üne kavuşturmuştu.. Kı- zının önünde duruyordu. Camonun korkak bir sesle bağırma- ğa başlaması genç kızın asabını boz- muştu. Zenci hizmetçi: — İğşte, cinler benim de enseme mült- hiş bir yumruk indirdi Diyerek derhal yere eğilmişti. Diye bıgııdı sözünü tamamlaya - madı, Yılan isliğina benzeyen bir ses işitti: — Sussss... Gudea şaşırdı.. mütemadiyen mâ - butlardan yardım dileniyordu. Odanın içinde birdenbire şöyle bir ses yükseldi: « — Beni dinle Gudea., ve korkma! Yazan : Celâl Cengiz — Tanzer sahiden ölmemişse Samanın düşünceleri altüst olacaktı | Gudeanın kızı haykırdı: — Hemen emret, babal Sama [d* sin buraya.. ve bu göze görünmeyt adamın istediği ilâcı versin. İ Gudea emir verdi.. Camo - odadil çıktı.. Samayı çağırmak üzere ııru,' altkatına indi. Nöbetçiler korkudan hâlâ yanuJ solumadan, kıpırdamadan yatıyorlaf dı. Sama yatağından kalkmış, giyin miş, beline hançerini takmıştı. Cai yu görünce hayretle kaşlarını kaldırdi — Sen nöbetçilerden cösurmuğl sun, Camol Nasıl gelebildin buraya? Camo dudaklarının ucüle fısılda — Gudea - çağırıyor seni. Ha; birlikte çıkalım yukarıya.. | Yerde yatan nöbetçilerin sırtında! atladılar.. yukarıya çıktılar. Sumer sarayında o güne kadar böj; garip bir hâdiseye rastlanmamıştı. ten Sumerliler( cinler)e inanmadık ları için, onlardan korkmazlardı. (Arkası j TAKVIM ŞUBAT | sıkartacağından Rümi sene 1888 ŞÜBAT 12 25 D” Resın! senej 1937 Kasım 110 PERŞEMBE L ızı-n,ı.ı 6 | oS L | Akı . D, |3. 1104!924 KAYIB ; H.ıyrılıılu nlı!ıu dairesinden dıiğım nüfus teskeresini kaybettim, yenle eskisinin hükmü yok (805) Kadirga Talebe Yurdundaâ | Ali 'Tekcan tur. Ben, Elâmların korktuğu cinlerden de-|( — ğgilim. Ben, Tanzerin yeğeniyim. Bana zarar vermiyenlere, zararım dokunmu- yacak.» Gudea odanın boşluğuna başını çe- İvirdi: | — Ben seni idama mahküm etmiş- tim. Neden ve nasıl kaçtın buradan? Ve adamlarıma niçin sataşıyorsun> « — Kimsenin canını yakmak niye- tinde değilim, Samadan, Tunçayın göz ilâcını istiyorum. Bu ilâcı ondan al - madan hiç bir yere gidemem.. ve icap ederse bu yüzden hepinizi rahatsız ede- ceğim. Saraydan niçin ve nasıl kaçtı- gıma gelince: Bunu biraz sonra Sama« 'dan öğrenebilirsiniz!. Haydi, — hethen Samaya emir veriniz.. benim kendisin- den istediğim ilâcı bana versin.» Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetoi olan ecraneler şanlar * dır; İstanbul cihetindekiler: Aksarayda : (Şeref), Beyazıdda ; (Asar dor). Fenerde : (Emilyadi). Şehreminiü” de : (Hamdi). Karagümrükte : (Suad)h: Samatyada : (Rudyan), Şehzadebaşındö! . Halll). Byüpte : (Arif Beşir). Eminö * nünde ; (Bensason), Küçükpazarda | (Hulüsl). Alemdarda : (Sırri Asım). Bö” kırköyünde : (İstipan). Beyağln cihetindekii İstiklâl caddesinde : da Kurtuluşta : (Kanzuk). Galatt” Taksimde : (Nizameddin)e| (Ncedeti, — Yenişehirde : (Parumnakyan). Bostanbaşı : (İtimadı. Boşiktaşta : (Ali Rıza). Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda : (İskelebaşı). (Osman), Büyükadada : Sarıyerde ? (Halk), Heybe” tide : (Tanaşı, Türk Hava Kurumu BÜYÜK PİYANGOSU Şımdıye kadar binlerce kişiyi zengin etmiştir. 5. ci keşide 11/Mart/1937 dedir. Büyük ikramiye: 50 000 liradır... Ayrıca: ve 20,000) liralık iki DİKKAT: —. Bilet alan herkes 7/Mart/937 günü —akşamına biletini değiştirmiş bulunmalıdır. 15.000, 12.000, 10.000 Liralık ikramiyelerle - (10.000 — adet mükâfat vardır. kadar | ten sonra bilet üzerindeki bakkı sakit olur...