a v -. A___.l Tenkit ’uyvku__ilâı:ı_ değildir! ( Bir okuyucu mektubuna cevap | Yazan Halit Fahri Ozansoy Tenkit ve narkotik... Bu iki kelime| kadar birbirlerine yabancı ve birbi lerile kaynaşamıyan ne mefhum ola - bilir? Öyle iken gene bazı kimseler tenkidi bu potada eritmek, bu tezat - tan fikir kıvılcımı ve hayat eksiri Çı » karmak istiyorlar. Sanıyorlar ki sade- ce okşıyan bir elin, gevşeten ve bayıl- tan bir temasın bu sahada bir değeri vardır. Münekkidin kalemi eskiden bayram yerlerinde çocukların yalıya yalıya erittikleri bir horez şekeri mi- dir ki bu kadar tatlı ve iç bayıltıcı ol- masına lüzum görülüyor? Samimi bir Münekkit - isterse kendisi de eser sa - habi olsun - bu vazife: öne alırken n'at ülkesinde rastlıyabileceği bir ta- kım şaşılara bakıp ne ahu bakışlı ve talftta bacaklı zavallılara el çırpıp ne sülün yürüyüşlü diyecek kadar mana- sız, gülünç ve aşırı bir nezaket, hiç bir zaman mecbur tutulamaz. Öylele - rine içinden derin bir şefkatle acımak- SON POSTA Rasendeii Mi Almerianın işgali günü yahut bir beyannamenin tefsiri General Frankonun kuvvetleri Ma- lagaya girmişlerdi. kendinden evvel isyanı hazırlamış o - lan General Dö Lianoyu çağırdı. Bu iş te oldu. Dedi. dövmek ve sövmek davasına bakılmış- — Evet, bu iş te oldu. tır. — Şimdi yolumuzun üzerinde Al -| — Bu duruşmada, bekci Mehmet, da- meria var. vacı olarak hazırdı. Dava edilen 1655 — Onu da zaptetmeliyiz, numaralı polia memuru Hasan Tahsin- — Edeceğiz. dir. O da gelmişti, — Ama ne vakit?., Bekci Mehı di iş Düşündüler. General Franko ceke- 5 PUNDEREE CU ÖYN < ğ latıyor: yakasından bir düğme daha çöz-| *" , <i | — Hiüseyin pehliyan denilen büri, fazlaca içmişti. Kendisini evine götü - rürken, bana saldırdı, ellerimden yara- — Bir hafta sonra! General Dö Liano güldü: — Ya alamazsak? — İşte o zaman fena olur. - e . Bir bekçi - polis davası Bekçive göre komiser vekili kendisini döğmüş, polisi General Franko|göre de bekçiye dayak alılınamı_ş, sadece ağzı kapanmii İstanbul asliye dördüncü ceza hak-|meyince, elimle ağzını kapadım. O ka yerinde, bir polis memuru aleyhindeki| dar! Ne sövdüm ,ne de dövdüm! Hakyeri heyeti ,bâdisenin dört şahi dinin çağırılmasını kararlaştırdı. Güpegündüz silâh çeken adam Karagümrükte Hafizenin evine elin de ustura ile güpegündüz giren Münil yakalanmış, ikinci ceza mahkemesini verilmişti. Münir, altı ay yirmi güt hapse mahküm olmuştur. Zeytinyağı hırsızı Yağ iskelesinde, Yoğurtcu sokağın'! landım. İş, karakola aksetti. Oradâ ko-|da Hilmi'ye aid yağ mağazasının içi * miser vekili olan / bu polis memuru, 'ne giterek bir teneke zeytinyağı çal * la beraber sakatlıklarını göstermeğe kalktığı gün kendi manevi varlığına bir hançer iğriyi all tahtadan bir heykelini uluk bir bostanın orlasına dikebilirsi: Burada şu sualle karşılaşabi Madem kı, diyebilirsiniz, münek) nin ve güzelin arayıcısıdır, madem k bir san'at eserinde yalnız bu kıvmet bulup ortaya Çıkarmakla vazifi rsli sin! Kâfi değil m Vâkıâ ilk düşüncede bu (tiraz , İyl eserle fena eserin farkını a: nak nda kendi göri 8 törlü hareketine mantık (CÖNÜL İŞLERİ!' Kolay mesele, Güç mesele.. Beşiktaşta oturan Bay Suat çok yakın akrabasından bir genç kızı se- viyor, kızla arası iyi, fakat annesi, babası ile çok fena, biliyor ki gü - nün birinde kızlarını istemiye kalk- 8a vermiyecekler.. Bay Suat şimdiye kadar genç kıza hislerini açmış değildir, ondan da bir söz işitmiş değildir, ve şimd: ân - lamak 'or: | — Genç kıza hislerimi nasıl an « latayım? 2 — Annesi, babası Ile nasıl anla- Şşayım? * Gönül bahsinin bu noktasında ve- rilecek her hangi bir nasihat tatbik edilemez. Gülünç olur, gülünç ya - par. Bir genç erkeğin bir genç kıza hislerin! anlatması için binbir türlü yol vardır. Fakat bu yollardan han- isini yar edileceği, fırsatın 2 zaman tayin eder. Çocuğum, işin hallini üzerine al- bir güzellik ölçüsü, bir güzellik örneği diye görüp elile | indirmiş demektir. Çünkü güzel, ihanet etmiş, ıyarak doğruyu şaşırtmış ve iyinin ne yazık ki yolunu tıkamış tır. Artık böyle bir münekkidin çürük “İ|dece münekkidin noksanından ktir, o halde çirkini ne diye Biraksın onü, bize '1 göster. pek Lıakh gibi görünebilir. Ancak şu var nüne geçmek için münekkid bu rolü ifaya mecburdur. Bunu yaparken de, kendisi için pek acı bir fedakârlık | cereyana veya cereyanlara hız vermek olmakla beraber, ne dostlukların, ne de T menfaatlerin üstünde duramaz. Şahsı rken eseri istemiyerek hırpalar ve j incittiği gönül kadar kend. Kön - lü de bir sızı duyar. Ne çare ki başka noktasından imkân yoktur. Neden mi? Çünkü bir devrin edebiyatı ve gene o devir için- deki tesirleri yalnız yaratılan eserler- le değil, ayni zamanda o eserler üstüne iğilen münekkit başlarının tetkik ve tahlilleri ile ölçülmelidir. Bu hadde - den geçmiyen eserler ge ya eksik veya yanlış anlaşılırlar, yahut tam kıymet - Şair Nazım Hikmet lerini bazan aradan yarım ağır, bir asır, iki asır geçtikten sonra alabilirler. Na- sıl ki devrinde şair Nedimin Nahifi, Vehbi, Raşid gibi şairlerden değersiz görünüşü ve hepsinin üstünde hakiki değerini ancak son asırda alabilişi sa - ileri gelmiştir. Şuera tezkerelerinin bu nok- tada hiçliği bütün Divan edebiyatı ta - rihinde elle tutulur bir hakikattir. Dünün san'at kıymetleri üzerinde tasnifler yapmak bilhassa edebiyat ta. nin vazifesi olduğuna göre, mü - nekkide kalan her şeyden ziyade bu - ve yarını düşünmektir. San'at ta- rihçisi tâ eskiye kadar gidecektir ve bu yolda çok kere zevkinden ziyade bilgisini seferber edecektir. Münekkid se daha henüz istihalesini geçirmemiş, tam şeklini ve hüviyetini alamamış o- lan yeni bir devirde o istihaleyi bir an evvel kafasında tamamlamak, mevcut tekâmüle önayak olarak san'atte dai - ma yeninin zaferine alkış tutmak vazi- fesile bu yola atılmıştır. Dün için ne kadar estetik olursa olsun, hep ayni tonda ve şekilde, hep ayni renk ve bi - çimde, hep ayni ruh ve fikirde eserle- re karşı düşmanlığı bundandır. Münek- kidin bu rolünü anlıyamamış olanlar- dır ki çok kere onu kiskançlık ve ga - razla itham ederler. Diğer taraftan, san'att, yenilik diye yapılan bid'atları zevksizlikleri, en gülünç, en samnimi - yetsiz, en sahte gösterişleri bile hoş görmesini, beğenmesini isterler. On - mayı kalbinden doğacak ilhama bı « rak. Kızın ânnesi, babası ile ânlaşmıya gelince güç olmasa gerektir. Meselâ yarın bayram, ziyaretlerine gitmeyi ihmal etme, yersiz görülmez, bir an'anemize rlayet etmiş sayılırsın, sonra elinde küçük bir hediye bu - lundurur, ve sırası düşerse, sözleri. ni nakletmeleri muhtemel olanların “yanında aâilenin lehinde bir kaç şey söyler, Kendi ailenle kızın ailesini &ık konuşturmuya çalış., Arkası za - man meselesidir. * Ankarada Yenişehirde A, H. ya: Eserlerinizden her birinin mevzuu- nu tek bir sahife içinde hülâsa edi - niz, Bu sahifeye eserin başlanyıç kıt'asından da dört beş yaprak ekle. yiniz, birer kopya halinde bütün ki- tapçılarla gazete — idarehanelerine gönderiniz, içlerinden birinin muva- fık görmes; ihtimali vardır. Aksi hal- de bu kitapları kendi hesabınıza bas- tırmanızı tavsiye etmem. Zararlıdır. TEYZE — Hem çabuk bulmalı! Kızıllara bir beyanname neşredip Almerlayı elimi- ze geçireceğimiz tarihi kendilerine bil dirmemiz lâzım. Her iki Generâj biribirlerinden ay- rıldılar. General Pran şündü. — On beş gün, yirmi gün, bir a; ay; yok yok bu kadar uzağa atma maz. General Dö Liano da düşündü: 0 Ya alamazsak? Yi k? Bir ay. Ya al: Ya gene alamazsak. mi gün. Ya alama: mazsak? İki ay. Bulâum... 'Telefonu açlı. General Frankoyu ara dı: — Buldum şef. suldun? meriayı almak için tesbit edi- lecek günü. — Hay yaşayasın. Konuştular. Ve Dö Llano bü konuş- manın sonunda tes beyanname ile ilâin et Beyânnamede şöyle yazılı idi: «Almeriayı, canım ne vakit isterse ©o vakit işgal edeceğim, İMSET dan bunu beklemek te şüphesiz en bü- yük bir haksızlık olur. Çünkü o, dü - şüncesine, kanaatine karşı bu fedakâr- lığa katlanmakla bilhassa gelecek de - virlere, san'atkârlara fenalık etmiş sa- yılabilir. Hele geleceğin edebiyat ta - rihçisini de şaşırtmış olur ki 6 zaman fenalık kelimesi bile bu güpahı hakki- le anlatamaz. * Bana bu satırları yazdıran Yerinde Sayanlar makalelerin üzerine SA im- zasile aldığım bir mektuptur. Şimdi bu mektuptan bahsedeceğim. — Yukarıki düşüncelerimde ne kadar haklı oldu . Bumu göreceksiniz. Yazı ve fadesinden bir kadın aku -« yucüya git olduğu anlaşılan bu mek - tuplaki (soyunuz ozan anıma ben han- gi kaynaktan geldiğini bilemtyorum. zında pek eski tâbi Sit istihza ve tecahü (Öyle sandım ki, sar sonuna, divana kurulmuş ve bu gün karşısına geçip kendini görmek iste . yenlere muhaddep bir aynanın ç. ça eklenmişti) cümlesinde kulağı tır - malıyan sandım ki, sanki tekrarı arka sından bana budalaca gürür isnal eden hatalı düşünceyi bir tarafa bırakarak sadece şu noklalara cevap vermeği lü- zumlu görüyaorum. Mektup sahibi ya - zıyor: «Sözüm ona, muasır edebiyat heves- kârlarının diyelim bütün sınıflarına dokunuyorsunuz!. Ben de burada ona soruyorum: Neden bütün sınıflara dokunduğu - ma zahip oluyorsunuz? Ben o makale - lerimde yalnız Nâzım Hikmeti kötü kö- tüye, hiç birşahsi not ve Tenk İlâve e- demeden zevksizce taklit edenleri, bir de, çapraşık duygulu ve anlatıslı fütü- rizm, dadaizm, kübizm heveskârları - ni tenkit etmiştim. Muasır edebiyat deyince akla bu oyuncaklar ve oyun - ârifaneleri ve ki — satırlarınızın İtini ve benim haysiyetimi edilen günü bir|kanlığınca İtiraf ederim ki bu bir noksandır) tay- | le yapılmış ba -| — Ya'ne yapalısıt «Hüseyin peblivan öyle şey yapmaz!n | maktan suçlu sabıkalı İskender dün — Başka bir gün tesbit ede: diye onu iltizamla, üstelik hem sövdü | cümnümeşhud mahkemesinde 7 ay Z Ş: A m:f_::_îk., bana, hem de suratıma el çarptı! hapse mahküm olmuştur. — tlur'ya ai ” Polis Hasan Tahsin de, kendisinil Sarhoş arkadaşlar mahküm aei ne olasak? X şöyle müdafaaya girişti: M lal' — Bi çere bilman — Ben, komiser vekili idim. O ara- oldu! hk polisleri vazifeye göndermiştim.| Feyzi ve Abdullah isminde çöp amet Kendim karakolda yalnızdım. Bir ba- lesj iki arkadaş geceleyin yatakhanele ğırma işittim. Telâşla şapkamı bile gi- rinç dönerlerken Ahmet, Salih, Musta: yemeden koöştüum dışarıya ve Hüseyin | fa işminde 3 sarhoş önlerine çıkmış, b pehlivan?, yüzü gözü kan içinde, bu (iki ameleyi dövmüşler, sövmüşler, üs bekciyi de elleri kana bulanmış gör -|telik de ölümle tehdid etmişlerdir. ci |düm. İ ole Na kiraköla' görelkn. F- | eli Muhakeinelöri din yağl kat, bekci, bana karşı avaz avaz bağırı- | mış, üçü de tehdid suçundan beraat eti yordu. Yok yere çıkışryordu. Ben, bek-| mişler, fakat döyme ve sövme suçun? ğine saygı göstererek, evvelâ kendi-|dap mahküm olmuşlardır. Karara göre sini dinlediğim halde, o beni sayma -| Ahmet beş gün hapis yatacak 2 lirâ dı; haztü beliniliki köcreri çikmap ind- | bara ceğmez veritlkbtir, Selılı dö beş zit samın üstüne fırlattı. Dışarıda ahali | hapis yatacak, fakat 27 lira para cezasil toplanmıştı Bekei; karakolun möhabe| verecektir. Mustafa da 3'gün hapis yal ihlâl edi -|tacak ve 22 buçuk lira para cezası ödis yordu. İhtarda bulundum, aldırış et - yecektir. i İnebolu lâı'ylerlnde Bayındırlık İnebolu — (Hususi) — İnebolunuz nahiye ve köyleri telefonla kasabayal bağlanmıştır. Şimdiye kadar 76 köyd telefon yaptırılmış bu sene de 54 köye Mevcut köy' îlîrhovada Oata mektep (Hususi) — Kültür Ba- Burnovada kurulmasına verilen orta mektep faaliyete Mektebin lâboratuarı ve iğer noksanalrı henüz tamamlan mamış olmakla beraber derslere baş- lanmıştır. İzmir mekteplerine devam etmekte olan Burnovalı - orta çağ ço- cukları, kendi mubitlerinde — kurulan mektebe devama başlamışlardır. Bur- nova köylerinden orta mektebe yazı- lanlar artmıştır. Orta mektebin şimdilik 120) talebe- si vardır. Gelecek ders yılı başından i- tibaren üç yüz talebe kabul edilecektir. İzmir, telefon yaptırılacaktır. 163 tür. Abana nahiyesinide ve eski birnahli ye merkezi olan Zarbanada birer asrf beton karakol binalar yaptırılmıştır. Bu sene de İnebolu ile Göre arasında! bulunan Çuha duruğunda bir karakol binası yaptırılmasına karar verilmiştire K y yolları da çok muntazam yapıl 4 mıştır. Kasabadan hemen hemen hef köye araba ve otomabil gidebilir. BU hususta kaymakam Şemsettin - Akan ve jandarma komutanı Ali Rızanıf büyük gayretleri görülmüştür. Dekovil halttı söken hırsız Adapazarı (Hususi) — Belecilef! köyünden geçen ve Adapazarı Türk Ticaret Bankası tarafından satın alın* miş olan bir fabrikaya aid bulunan de* kovil hattının bir parçasını söküp sa “| tan Hendekli Musa yakalanarak adile yeye verilmiştir. cakçılardan başka bir şey gelmez mi? İnsanın kafasını eski bir ceket gibi ter. sine çevirmeden yenilik yapılamaz mı? Karşımızdaki muasır garp edebi. | yatına bakalım, bu gibi acaipliklere ne |kadar az yer verilmiştir! Okuyanları, zevk alanları da nihayet kaç kişidir? Öle taraftaki normal ve hakiki kültür nsanların - gençler de dahil ©- - ekseriyeti karşısında bir kaç san'al hokkabazının taklak v, peren - delerine bir kiymet verilebilir. mi? an S. A. mutadı olan alayla so- san kendisinin hâliki olamıyaca. t Pa nazaran siz de tenkit ettiğiniz o yerinde sayanları hâşâ ithal edilemez. siniz. O halde siz sıfatsız ve sınıfsız m-> sınız? Yoksa başka bir âeme mi men- supsunuz?» Hayır bayamım, sıfatım var: Edebi - yatçıyım Burada tenkit, ötede şiir, da- ha ötede sahne eseri yazarını. Demek Sivas muallmlerinin toplantılark Sivas (Hususi) — Sivas muallime leri bir konferans serisi tertip etmişleri dir. Her hafta muntazaman çarşambi günleri metleki konferanslar vermek” tedirler, 15 günde bir gece de müsame re tertip etmektedirler. ki iyi kötü san'at için uğraşanlarda - 5 nım, Sınıf meselesine gelince, hiç şüp- Kızılay Kurumu memleketteki yok* sullara para, odun ve kömür ve yiye” cek tevzi etmek suretile. yardım yap * maktadır. hesiz, eskiyi olduğu gibi. devam etti - renlerle yeniyi başaşağı yürümekte a- rıyanlardan değilim. Bunları sekiz grup içinde geçen makalelerimde toplamış- üm, Geriye kalan bütün gruplardan her hangi birisine lütfen kabulümü bilmem ki artık sizden mi beklemeli - yim? Yalnız son zamanda yaz'lan e - debiyat kitaplarında Hececiler diye a- yırdıkları bir sımıfa nasılsa beni de koymuşlar! Size rahatsızlık vermezsem orada kalayım. Fazlasını kul değil, Tanrı verir. Muhacirler için —. Ankara, — (Hususi) — Muhacirlef için almacak muhtelif neviden mahrl” kat ve giyecek malzemesi ve muhacif lerin muvakkaten - barındırılması içifi kiralanacak mesken bedellerinin artt ma ve eksilime kanunu hükümle-i d şında mübayaa - edilebilmesi Vekiliek Heyetince kararlaştırılmıştır. Balid Fahri Ozansoy