8 Sayla KADIN l Yazan: Osman Cemal lı'aııgılıl Şıklığı, kim sevimez; şatafata, kim ba yılmaz? Hele kadin çolup ta-— bunları sevmemek, bunlara bayılmamak müm- kün müdür? Bugün, salt Edi hur deli Eminesi mü: pinin o mef- na olmak üze- " re koca İstanbulda ben, mostralık- ol- Bun, bir tek kalender derbeder ka- dın görem m.'Hattâ kalender, der- beder değil; sadeliğe yeltenenini bile görmek pek güç... Hani, arasıra, yollarda, kahvelerde rastladığımız biri uzun boylu, kara man tolu, esMer, meczup kadınla, öteki kısa boylu, şişman, beyaz yüzlü zırzop ha- tun bile şıklığı, şatafatı, bir türlü elden bırakmıyorlar; başları renk renk tüy- ler, çiçekler ve göğüsler! eski mangır- lardan yapılmış kocaman, alaca gerdan hklarla dolaşıyorlar. Akşamları, şurada, buradaki pisküvi, şekerleme, çukulata, konserve, fabrika larında, yağ, sabun çuval imalâthane- lerinden çıkan işçi kızlara bakıyorum: Bunların bile bazıları takmış, takıştır- miş, çakmış çakıştırmış, iki dirhem bir çekirdek... Geçen gün, Son Postanın (Naci Sa- dullah) 1, bir eskici Yahudi ile konu- şurken giyilmiş kadın iskarpinlerinin, henüz hiç bir yerinde tek bir sökük ve yaması bile olmdağı halde ne için pa- Ta etmediklerini yazıyordu. Öyledir, bugün kuru kuru ve acı acı öksürüğünü biraz ve muvakkaten o| - sun yumuşatmak, hafifletmek için ih- famur almaya beş kuruşu güç bulan öy Ve küçük bayanlar vardır ki iskarpinin biraz kullanılmışını değil; çorabın dük kânda veya sergide biraz ellenmişini bile giymeye benezzül etmezler. Yazılacak başka bir mevzu yokmuş gibi ben de şimdi bunu ne diye yaz- dim? Bakınız bunu ne Bize kısaca anlatayım: Biri boylu, balıketinde; biri u- gunca boylu ve hafifçe, tazeden ve son Gerecae şık iki bayan ile gene gayet şık Giydirilmiş on, on iki yaşlarında bir kız çocuğu Cağaloğlundan önüm sıra Nur- osmaniyeye doğru fıstıklmakamla yürü yorlardı. ğy'ıe ki yold. lip geçen ve şıklıkta kendilerine erişemiyen bazı ba yanlar, dönüp dönüp onların bu apiko- huklarını, bu vardakostalıklarını bu pek şatafatlı kılıklarını âde kıskanarak tüzüyorlardı. Her üçünün de ellerinde renk renk kâğıtlara sarılmış küçük kü Çük ve zarif paketler vardı. İçimden: — Bunlar, diyorum,* pek kibar ve varlıklı bir aileden olmalılar; ihtimal Birkecinin, Sultanhamamının maruf mağazalarından öteberi almış, şimdi de e yazdığımı da bavanın güzelliğinden istifade ederek | ve hava alarak böylece fıstık! makam- Ja yaya evlerine dönüyorlar. Yoksa b yelerinin herhalde hususi bir otomobil beri vardır. Eğer, kış ortasında hava böyle olmasaydı, bunlar mutlaka çarşı dan evlerine içi radyolu o hususi oto- mobillerile dönerlerdi. Bir aralık tam Nuürosmaniyenin ka- pısına geldikleri zaman oradaki kendi- leri gibi gayet lüks bir otomobilin te” miz, tirandaz şoförü, arabanın kapısı- ni yarım açarak onlara seşlendi: — * — Buyursunlar, arabamız taksidir bayanlar! VE SÜS Küçük kız, istekli istekli otomobili sü zerken ötekiler, sanki arabayı beğen- memiş gibi dudak bükerek ge bir dakika sonra camiin avlusuna dal- Inılar. Tabil bendeniz da peşlerinden! Fakat, benim onların peşinden avluya dalmam, sanmayın ki onların o pek şa tafatlı kılıklarla önüm sıra nazlı bir sü lün gibi süzülüşlerini biraz daha sey- retmek içindi! Hazayır, benim de yo- lum orası idi de ona sebep onların peş lerinden ben de câmiin avlusuna dal- mıştım. Nurosmaniyenin avlusunu bi - lirsiniz tabil... Hele öğle ile ikindi ara- sı, orada martavaldan ikramiyelerle ço cuklara öteberi yutturan birkaç işpor- tacı, bir iki boyacı, bir iki simitçi, tek tük leblebici ve dilencilerin serbest za- manında mutlaka beş on profesyonel dilenci bulunur. Uzatmıyalım, bizim o, son derece şık ve omuzları kara ili bayanlar avludan içeriye dalar dalmaz hemen sağ taraftaki tenhaca bir köşe- ye işportasını yerleştirmiş olan kılsık- sız, ensesi ve yakaları yağ içinde, önün deki lâcivert peştemali kirden hare ha- re, yüzügözü belki geçen deniz mevsi- minden beri au yüzü görmemiş bir oğ Janın yanına yanaştılar. Oğlan bunları görünce hemen çenebazlığını arttırdı: Ey canım, kuruşa dedik, kuruşa! Hani ya, beş tane beş, beş tane beş! Büt lü, yumurtalı, şekerli, kremalı pastalar, bir yiyen bir daha alıyor. Uzunca boylu ve hafifçesi, çantasını bir hayli karıştırıp yüz para ufak para çıkardıktan sonra orta boylusuna ses- lendi: — Bende yirmi para çıkışmadı, sen> de varsa yirmi para ver de evde hesap laşırız. Yirmi para da o çıkardı, etli mi şim- di üç kuruş! Bü, çok şık, çok kalantor müşterlle- ri görür görmez önce, gözleri faltaşı gi| bi açılan oğlan, şimdi üç kuruşu görün | ce durakladı; avalin ilk neşesi kaçlı ve isteksiz üçlüğü alıp berikilere sözüm yabana üç tane pasta! uzattı. Aman Al- lahım, Üçünün birden pasta denilen ve tanesi kırkar paraya okutulan o ne idü gü belirsiz nesneleri oracıkta bir yiyiş gerçekten şa İleri vardı ki görseydiniz, İşar, kalırdınız! Fıkaralıkl la alay edilmez; Tanrı kimseyi yok: etmesin! Gün olur ki insan oğlu, sade soğan ekmeği, baklava börek gibi yer ve yağmur suyunu şampanya gibi i - çer. Fakat, kılıkları kıyafetieri ile in- sana, ilk bakışta binlerce liranın içinde kulaç atar gibi görünen bu, çok şık, çok apiko, çok şatafatlı, çok vardakosla ba- yanların gelip te cami avlusundaki kı liksız ve mındar oğlanın tanesini kıtk paraya sattığı kremalı pastalara aşeren kadınlar gibi saldırıp onları oracıkta, a sanki fıstık yağlı palüze yer gi- |bi yemelerine ne dersiniz? Şıklığa, api |koluğa, şatafata, vardakostalığa aklım erer amma; evde sade suya Çorba ve margarin yağiyle pişirilmiş kapuska ile can besleyerek dışarıda Holivut yıl | dızlarını taklit etmeğe benim değil; hani, düğün evinde, kürkünün kolunu $iniye uzatarak: — Ye kürküm ye! Diyen Hoca Nasrettin'n bile aklı er- mez! Osman Cemal Kaygılı SON POSTA 1 İkiz olan Davson kardeşler — olduk- ça mühim bir mirasa konmuşlardır. Resimde bunlardan Süzanı Londraya geldiği İlk akşam kardeşi Aylin ile ye- meğe ve sinemaya gitmek Üzere hazır- danırken görüyorsunuz, l «Son Posta,, nın re;_i——trıü zabtta hikâyeİeı;i Banyodaki ölü (Birinci Bu resimde de Aylin Davson görülü- yor. O da banırlanmaktadır. En ya- bile birlerinden kolaylıkla ayırt Bilhassa kıyafetleri ayn. olduğu taman tefrik etmek hakikaten güçtür. n — dostları O akşam, hizmetçi bitişik banyo odasında banyoyu ha- garlarken yatağında bulunan Aylin baş ağrısından şi- kâyet eder. Yemeğinin bir tepsile yukarıya gönderilmesini vöy- ler ve Büzandan bir aspirin ister. Yatağının yanında su var- dır. Bürahinin üzerinden bardağı alarak içinde aspirini eritir. (Bolda), —maa- matih biraa son- ro Baş garsön, ikis kardeşlerin işgal et- tiği odaya bir kişilik hafif bir yemek gön- derilmesi emrini alır, Ötekti kardeşi aşağıda yemek yor, 8 Aylin banyonun içinde cangız yatmaktadır. Hizmetçi itidalini kaybetmez. Banyonun tıkacını açar ve imdat için aşağıya koşar fakat İŞ İşten geçmiştir. Müç bir yardım fayda etmez. 12 Müfettiş bundan sonra banyo oda- gını dikkatle muayeneye başlar. Ka- pınin arkasında ölen - kizın benyuvarı vardır. H Hiç misafirleri gelmemiştir. latır. Müfettiş onu dinled hükmeder. Bu deliller nele ıolBoldl) Doktor banyo — odasıni ve içindeki her şeyi gözden — geçirmiştir. Hiç bir yara ve bere alâmeti yoktur, Vaki ilbar üzerine - polis müfettişi Hop ve mü- mvini vak'a mahalli- ne gelirler. Doktorun göylediklerini dikkat- le dinlerler. ıam #ırada muavin bardakla birlikte gelir. Bardak üzerindeki izler ölü kı- za gittir. Doktor bardaktaki aspirin bakiyeleri ulduğunu da söylemiş- —— ve burüy tir. izmetçi içeri girer. Ve anlatmaya başlar. Kızlar bir gün evvel gelmişler ve o sabah çarşıda alış ve! Yemekten evvel kendisi de odada bulunduğu için ne olup bittiğ'ni tamamiy le â! sonra el de ettiği delillerle hâdise etrafında cid di tahkikat yapılması ir?. Bilem ezseniz 9 uncu sayfaya bakınız! Kısım | İki kız kardeş erlesi günün sabahıl alış veriş yapmakıa, öğleden — sonrü yı da resim müzesini ziyaretle geçirecek- lerdir. Aralarında bir haftalık yükiü bi tenezzüh programı yapmışlardır. bu kızları — bir- edemezler. B Süzanda kardeşi Aylin'in bu arzusuna içurak eder, Yukarıya iki tepsi gönderilmesini ve beraber yemek yiyeceklerini söyler. Fakat Aylin bunu İişitmez. 7 (Sağda) hizmöet- gı tepetyi geti- rince odanın boş ol- duğunu hayretle gö- rür, aklıns. banyo 0- dası gelir, Tepsiyi ye- re koyup, kapısı açık olan banyo bakar, 9 Derhal bir doktor çağırılır. Sun' teneffüs yapılır. Vazi- yette değişiklik yoktur. Ölen kızın hemşiresinin içeriye alınmaması tenbih edilir. O, hâlâ aşağıda yemek yemektadir. ı (Bağda) Müfet- tiş cesedi mua- yene etmeden evvel odayı gözden geçirir. Masanın — üstündeki bardağı ve dibindeki tortuları görür, ihti- yatln koklar ve üze- rindeki parmak izini tetkik için muavini- ne vörir, 1 Müfettiş dalgın bir haldedir. Muavi” nine emreder* sAşağıya in, ölünül kardesini bul. Bir kaza oltuğunu anlât getir. Ölzmeden evvel hizmet” gelmesini söyle.» tmişlerdi” tortuların çiye de biraz ee lâzımgeldiği!