Nü]us i;üyorıız; güzı'l: Fakat, nüfus yapanları Himaye ediyor muyuz? Yazan: Muhittin Birgen Y edi senede bir nüfusumuzu saya rak eşu kadar arttık, çok gü- kür!» diye seviniyoruz. Ne kadar arttı- iamızı bilmek istememiz Türkiye için yeni bir şeydir. Nüfusumuzun artma- sından dolayı sevinmeği bilmemiz de yeni öğrendiğimiz şeylerden biri oldu Bütün bunlar iyidir. Fakat, henüz öğ- renmediğimiz, yahut, öğrendikse dahi yapmadığımız birşey var: Memlekete nüfus verenleri himaye etmek, onlara yardımda bulunma Geçen gün okuyuculardan birinden bir mektup aldık. Bu mektubu bugün- kü Son Postanın «Serbest sütunlar» ın- da okuyabilirsiniz. Küçük ve sabit ge- lirli bir baba, sade ve samim' bir dille derdini döküyor ve anlatıyor ki dünya- da baba olmak mânen hepimizi çok se vindinen bir şey, fakat, hayatın güçlü- ğü çocuk büyütmenin zorluğu karşı- sında bu babalık saadeti, bırkaç defa tekerrür ettiği zaman, hepsi bir araya nn sırtına büyük bir yük Baba olanlar çocuk bi demek olduğunu bilirler, Olmıyanlar da ekseriyetle, bunun ne demek oldu- iunu uzaktan görmüş ve gözleri kork- muş oldukları için olmamışlardır. Ay- da yetmiş lirayı - ki memleketin vasa- ti kazancından çok yukarıda olan bir paradır - yalnız bir şoför aylığı, bir şampanya parası olarak dahi sarfedebi- len bugünkü cemiyet içinde, bu para İle birkaç çocuk değil, bir çocuğu bile memlekete İâyik, iyi bir vatandaş olarak yetiştirmeğe imkân yoktur. Birkaç ço- cuğa birden sahip olup ta birinin kita- bını, ötekinin elbisesini, berikinin a - yakkabısını tedarik etmek i düşüne düşüne sersem olmuş, kend çalış- ma kuvvet ve imkânı verecek en zaru- ri dikkat ve ihtimamı bile yapmaktan #ciz kalmış bir babanın halini tasavvur ediniz... Yürekler acısıdır! Çocuğunun biri hastadır, ilâç parası, d sı yoktur. Bakkala borçludur. geçerken ne söyliyeceğini şaşırır. On beş senedir babalık ve kocalık vazifesi ni yapmaya uğraşmaktan yıpramış, ha rap olmuş, çalışma kuvvetini kaybet- miştir, bizzat kendisi tamire mühtaç- tır; fakat buna da imkân bulamaz. İşte, babalık bu kadar güç bir sıfat olmuştur. Hele şehirlerde ve bugünkü gibi yaşama ihtiyaçları eskisine nisbet- le çok artmış olan bir cemiyet şartları içinde! * Böyle bir babanın her çocuğu bu ba- baya bir zahmet, bir gaile, bir zaaf, fa- kat bu cemiyete bir kuvvettir. Asker mi ,eı kzndiime bu Xadnı f' verecek olan bu babayı mutl: ye etmelidir. Türkiye inkılâbımın ş.m diye kadar yapmış olduğu birçok iyi iş- lere ilâve edilmek üzere koyması lâ- zım gelen bir prensip te bu Birden fazla çocuk sahibi olan ailelere imtiyazlar vermek. Ailenin derecesine, işine, çocuğunun sayısınş göre değişen bir yardım. Bu yardım türlü türlü şe- killerde olur. Bir kere prensip konu- lursa onların tatbikatına ait şekiller ve usülleri bulmak kolaydır. Bu prensibin konmaması için de hiç bir sebep yok - tur. Hattâ bütçe sebebi bile. K kânlar olsa da, çocuk yapmayı baba için kazançlı bir iş haline getirebile- cek derecede geniş yardım esasları ko- yabilsek! Buna imkân olmadığını bili- riz; fakat, hiç olmazsa böyle bir baba- ya cemiyetin borçlu olduğu çefakat ve himayeyi kendisine ciddi olarak, elle dokunulur bir şekilde göstermeğe ya- rayacak bir yardım... Buna çok müh tacız! Memleketin nüfusunun, iktısadi kuv vetinin hareketlerini yanıbaşında, eli- nin altında duran teşkilâtl, tetkik im- nlarını bulmak için istatistik müdür nü kendi idaresi altına almış olan vekilimizin bu çok çocuklu babaya duyduğu şefakal, muhabbet ve lıdır: | DiZ Çocuksuz kadım hayatını doldi racak meşgaleden mahrum, işsiz kal- mış bir mevcu 'yemr (söz AF Madam Simpsonun el Yazısından çılmn mana disesi unutulmak üzere... Artık herkes iki sevgiliyi rahat bırakmaktadır. Ma- amafih Avrupa gazetelerinde bu ba- his etrafında yazılmış yazılara hâlâ tesadüf ediliyor İşte bunlardan sonun- cusu: Bir Amerikalı yazı mütehassısı su'eline geçirmiş ve kendisi hakkında şu mütateaları ileri sürmüştür: eliküdüm Bizepesüida Sovkülkde tör sükeepel verdır” Azimi ve Yade siliik ir. Güzü parada düğikdir. Müşfktir. Ve Hüti gönlinlaberin âğız eçmanz na meydan vermeden onun dertlerini anlamakta büyük meharet sahibidir.» Orta Asyada muazzam bir atlı yürüyüş Orta Asya Sovyet Cumhuriyetleri dahilinde yapılan atlı yürüyüş, Taci- kistan merkezi Stalinabad'da nihayete ermiştir. Bu spor yürüyüşüne iştirâk etmiş olan 40 hudut muhafızı, Milis »|ve Kolkhozcu, 68 gün zarfında, ekse- “|riyetle çok güç şerait içinde, 'Vardına çöl ve sarp arazide, 4300 kilo-, “|metre katetmişlerdir. Gerek süvariler birbiri gerek atlar, mükemmel bır tahammül göstermişler ve vuıııyuşıı çok sıhhatli nutlaka başarac için çok çocuklu baba okuyucumuzun dileğini de biz onun huzuruna ka d;r götürmeğe vasıta olmak k, çok çocuklu babayı, hay olan babayı deği!, bir tek ba ıban n çok olan çocuklarını himaye edecek biy ka- nun lâzımdır. Öyle bir kanaın ki bu ço- e| cukların himayesini sade devlet rine değil, ayni zamanda devletle be- raber Cemiyetin muhtelif ve bir ba- kımdan bu işi yapmakla mükellef un- surları ve teşkilâtı üzerine de yükle- sin. İsmet İnönü diyebilir ki, «devletin de Düzcede bir çiftlikte çalışan Tahir soğuk yapmış, «afırına gir terla l» demiş. hislerinin ne krdar yüksek ve ağunu pek iyi biliriz. Gene| 1 biliriz ki hmı_ı İnönü bu i yapmayı bir kere zihnine koyaca işi | muş, yazdığ! mektupta diyor ki: Madam Simpson'un yazısını her nasık- |47 Onların böyle pipo içmeleri " lcıiıı kârından bir sene algınlığından hasta imiş. Arkadaşı bir muziplik nın dediğini yapmış, fırından bitkin bir halde başka- ları tarafından yetişilerek kurtarılmış. Biz o zaman bu yak'ayı bu sütunlarda yazmıştık. Tahir bu yazıyı oku- | SON POSTA Kadın haddi zatında pek büyük bir kıymettir, fakat işsiz kı cx bir teh- like olur. l HERGÜN BİR FIKRA Kuluna bak Fakir Bektaşinin biri üstü başı eski püskü Mısırda sokak sokak do- laşıyormuş. Bir gün dar bir sokak- tan geçerken bir sih ile karşılaş * mış, atlı sırmalı elbiseler giymiş -« miş. Üstünde kıymetli taşlı han - çerler, silâhlar varmış. Bektaşi güç- belâ kendini kenara atıp ezilmek - ten kurtulmuş. Atlı geçince sormuş: — Bu kimdir? — Kavalah Mehmet Ali kullarından biri. Elini gök yüzüne kaldırmış: — Yarabbim, demiş, bir Mehmet Ali Paşanın kuluna bak, bir de ken- di kuluna bak. Ben senin yerinde olsaydım sıkılırdım, Paşa Kral Edvard - Madam Simpsan hâ- | * Kadınlarda pipo Merahı aldı yürüdü Bir zamanlar kadınların sigara iç- meleri ayıp sayılırken şimdi Amerika üniversitelerindeki kızlar, erkek arka- daşları gibi pipo içmeğe — başlamışlı versite idareleri tarafından hoş karşı- lanmamış ve kızların bilhassa anaları, bundan tmemnun olmamışlardır. Fakat verilen bütün nasihatler kız- lara tesir etmemiş, nihayet kızların a- naları, genç kızlarının erkek arkadaş- larına ve nişanlılarına baş vurmağa karar vermişlerdir. Erkekler, kızlara hiç bir yerde refakat etmiyeceklerini ıöykmiıleı, Ve bu tehdit altında kızlar PiPo içmekten vazgeçmişlerdir. Amerika film sanayinden bir senede ne kadar kazanıyor ? Amerikan gızexekıîııın Yazdıkla- rina nazaran sinema sanayii ÂAmerika- da baş döndürücü bir sür'atle ilerle- mektedir. 1936 yılında yeni çevrilen filmlerin miktarı 500 dür. Ve bu film- ler için de 135 milyon dolar sarfedil- miştir. Geçen sene ise 120 milyon dolar- hk film sarfedilmiştir. Amerikada ge- he geçen sene zarfında 500 yeni stüd. yo açılmıştır. Amerikaya yalnız film- milyar dolar girmiştir. Bu paralar ek- seriyetle Avrupadan ve Asyadan çık- mıiştir. .. aaeaLeELerEETENANERSAREm e eeLaaR çok çocuğu, on sekiz milyon yavrusu var. Ona kim yardım etsin?>» Ona da biz yardım ederiz. Hepimiz... Siz yal- mız, bu bizi yirmi, otuz, kırk milyon ya pacak cesur ve fedakâür babaya el uza- tinız! Muhittin Birgen israinde bir adam | j | Tahir de arkadaşı- | fak oldum, Hattâ *|diyeler beş yüz sekiz düğünde zarfında - bir| K İşsiz kalan kadın B İşsizleri bekliyen si kendine dert icadıdır, hastal ARASINDA *|Üç senede 508 defa Evlenen dolandırıcılar Lehistanda üç sene zarfında 508 de- fa evlenen bir dolandırıcı çift yaka- lanmış, ve muhakemelerine başlanmış- tır. Bunlar evlenmeyi bir dolandırıcı- Uk vasıtam yapmışlar, şehir şehir, kar Saba, kesabai dulaşaak, hx * giötüldüri yerde bir kere sözde evlenerek, halkı düğünlerine davet etmişler, ve her da- vetliden de hediye almışlardır. Bu he- bizim paramızla 420,000 liradan — fazla bir yekün tutmuştur. İngilterede yol vergisi kaldırılacak İngilterede yol parası kalkmak ü- zere imiş. Yol parasına karşılık olmak üzere İngiltere bambaşka bir varidat memba: bulmuştur. Bu varidat hızlı giden otomobillerden alınan — cezalar- dan terekküp ediyormuş, Otomobil cezaları © derece fazla i- miş ki şehirlerin asfalt yolları hep bu suretle yapılıyor, ve otomobil sahiple- ri de verdikleri para emri hayra sar fediliyor diye cezaları seve seve ödü- yorlarmış, Kelimelerin değişen manaları Fransada Fransız dilinden bahse- den bir kitap çıkmıştır. Bu kitaba na- zaran bazı kelimeler değişik manalar- da kullanılmaya başlanmıştır. Değişen kelimeler şunlarmış: Karakter sahibi olmak - Meslekte ilerlemeğe mani olan şey. Tefrika - bazı memleketlerde gazetelerin okunan ta- rafı. Siyaset - göz boyacılık manasına gelen asri bir kelime. Münasebetsiz - u- mumi vaziyetin düzeleceği hakkında bazı düşüncesizlerin besledikleri kana- at. İSTER İNAN İSTER İNANMA! «— Ben, aklı başında bir adamım. Tedavisine imkân bulamadığım hastalığımı, fırın usulile tedaviye muvaf- ayni hastalıkla malül olan ve elyevm hayatta bulunan beş, on kimse de bu şekilde şifaya ka- vuşmuştur. Tedavi şeklinin sıhht mahzurlarından bah- seden doktor Nuri dahi şaşırıp kalmıştır.» İSTER İNAN İSTER İNANMA! ak olur |L__—-—-—————_———————’ Sözün Kısası Şehir Meclisi içtimamdan Evvel ve sonra — Bugün gene içtima günü. Gerindi: — Kim bilir üelerden bahsedilecek Karyolasından indi, hava soğuktu: — Kömürcülerin ihtikârından deff vurup insanın gönlünü karartacaklaf * dır. Pencereden baktı.. “Pis bir yağmük yağıyordu. Sokak çamur içinde Idi Çamurlu sokaklar yıpılm:ıldl' diye tutturacak, binbir sokağın adif? sayacaklardır. lsmet Hulüsi ehir Meclisi âzasından tılânef Ko(t(lm bir çöp arabası göründü: si de bir kere daha 0" Bıkkınlık geldi ar * Giyinmişti.. bir taksiyü bindi: — Şu taksi işini de açarlarsa., Otomobil birdenbire — durdu baktı. Gene bir kanali: 'on kazılmıştı. Evden çıktı, teri çukuru — Muhakkak bugün, bunun zakeresi vardır. İnsanın içini sı! 'Taksiden inerken bir dilenci e zattı. — İşte belediye kapısına kadar gef miş, her halde içeride kend'nden b l İçtima salonuna girdi. Salon h banç dolu idi. Ruznamede bir bahis vardı, bu ba * bis hiç aklına gelmemişti. Söyl kabarttı.. Kadın yordu: — Acaba yanlış mı anlıyorum? — Yanlış anlamıyordu. — Anladığğ j j ihtiyari eli kırava avalını düzeltti. Tekrar Saçlar kıvrılmalı mı? Kıv * ı mı? Kevrılmalıysa, nasik lmamalıysa, nasıl kıv” i; zülfiyare dokunmamak içiN fiyara dokunmalarına hayı Dinledi, dinledikten sonra da düşündü: Aklına bir yığın sarı saç geldı. Saçla$ kıvrıldı. Bukle bukle sarı saçlı kadiılf başları gözünün önünden geçti. Gene düşnüdü. Gece kadar siyah, ib rişim kadar parlak siyah saçları hatırt ladı. Siyah saçlar kıvrıldılar, Kıvırcıl siyah saçlı kadın başlarını görür ibi oldu. Sanki elini uzatsa onları tutacak/ okşıyabilecekti. » — Celseye nihayet verilmiştir. Dl'q diler: İçtimadan Evine dönı erkenden kalktı. karken meranundu. — Ve ertesi içtima — Bugün gene içtima günü, Karyolasından indi. — Muhakkak pudralardan bahsedi” lecektir. Pencereden baktı, sokaktan bir k; dın geçiyordu. Dudakları nar çi rengine bo; di: — Dudak boyalarını ruznameye al * malı. İnsanın içini açacak bir mevzil. Köşede bir çorapçı, kadın çorabı $8? tıyordu: 4 — Çorapların şeffaf olmasını iste mek icap eder, Giyinmişti. Evden çıktı. gülümsiyerek yüzüne baktı: — Şehrin güzelliği bakımından, l": kakta yürüyen kadınların her an gıl lümsemelerinin lüzumunu konuşma * Bir kadılf ıx,;ılodlye;e giriyordu. Bir kadın K” pı önünde durmuştu. Saçları ıaniı baoyalı olduğu belli idi. Fakat çok ya' kı ti ıı:nşsm kadınların saçlarını sa'l!' boyamaları hakkında bir takrir vere * bilirim. İçtima salonuna girdi. Salon bir €Y velki içtimadaki gibi kalabalık de; Müzakere başlamıştı. Kulak kal Söylenilenleri duymasile kulakların! kaması bir oldu: Mahlât fi boyanıp boyanımi ması meselesi müzakere ediliyordu İsmet Hulüsi *