28 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

£ M .l B h ı::; “, SA a B Tab- 11 eeej İK * Â vi I ş a Vh | 'ıı ; Wt îî'.ı“:* ' 14 Sayfa ——— “ Son Posta ,, nın tefrikası : 103 Mülâzım — Cemil'in Akıbeti a — İKİNCİ KISIM — A, R. Çariçe içine karıştığı yeni Rus hayatını bir türlü hazmedememişti. Petersburgun yüksek tabakasına mensup insanlar onu, fazla basit bulmuşlardı Şu halde, bu — kadın baş- tan başa Rusyayı kana boğmak isti - yor..; Ruslar, Allaha çok şükür etsin- ler ki; bu kadın, Rusyanın hakiki hü- İkümdarı olmamış... Eğer olsaydı; e- minim ki, yüz elli milyon Rusun ka - fasını, bir kılıçta kesmek isterdi... Ne *dersin, bu fikrime?... Emma, elindeki notları bir tarafa at- mış.. uzun bir sigara yakmıştı... Si - garanın dumanlarını savururken, ba- şını koltuğun arkasına dayamıştı: — Senin bu mütaleana karşı,, hem xvet, hem hayır; derim. — Niçin?.. — Çünkü.. ben bu kadını yakından tanırım. Onu, sen de benim gibi tanı- Ban,. o zaman sen de benim gibi bir hü- küm verirsin, : — Şu halde.. senden bir şey rica e- deyim, Emma?.. — Söyle. — Lütfen şu kadını bana iyice bir farif etsene... — Haââ.. bak; bu çok enteresan- Ürr... Otur şuraya, karşıma da; beni dikkatle dinle, Ayakta duran Cemil, koltuğunu bi- faz daha ileri çekmiş.. en rahat vazi- yette yerleştikten sonra: — Büyük bir dikkatle, seni dinliyo- rum; Emma., Demişti. Emma, sigarasından derin derin i- ki nefes çektikten sonra söze girişmiş- : — AÂzizim!.. Ruhiyat ilmine, ne de- recede vukufun olduğunu bilmiyorum. Eğer bu ilimle az çok bir alâkan varsa; Çariçe, senin için çok mükemmel bir mevzu olabilir... Öyle hatırlıyorum ki, sana bir defa daha söylemiştim; bu ka- 'dının damarlarında müsavi miktarda lİAlman ve İngiliz kanı vardır. Babası, Ü_(Hey, Darmştad) prensidir. Yani, Al- man.. anası da, meşhur İngiliz kraliçe- Bi Viktoryanın kızıdır. Yani, bu da İn- giliz... — Ay, Çariçe, Kraliçe Viktaryanın torunudur, öyle mi?... — Hem de, en sevgili torunlarından biri... Onun için, Çariçe tam manâsile İngıhz mürebbiyeler elinde — yetişmiş- tHr. Ve.. doğrusunu söyliyeyim; bir Al- mandan ziyade, bir İngilizdir... Buna Bir Doktorun Günlük Perşembe Notlarından €) Anjin dö Puatrin (Kalb tıkanıklığı) Bu sıralarda orta yaşta denillecek de- recede olanlarda bu hastalıktan ölüm vak'aları tesbit edilmektedir. (Anjin dö Puatrin) kalbi besliyen bir şiryanın tıkanmasından İleri gelir, Ve | eksşeriya umumi damar katılıfı ve tansi- yon yüksekliği'ile çok alâkadardır. Göğüste kalb —nahiyesinde ağır ve hastaya ölümü derhal hatırlatacak şid- detli bir ağrı ile başlar, Hastanın rengi sapsarıi olur. Soğuk terler her tarafın: İstilâ eder, nabız bozulur. Yetişiln'ezse bir kaç dakika içinde feci âkibeti intaç eder. Maamafih bütün anjin dö puatrin- lerin krizleri böyle değildir. Daha hafif olur. Yol yürürken, yokuş çıkarken gelir ve ancak istirahatle durur. Tasallubu şira in, şeker hastalığı bazan eski bir frengi, çok sigara ve alkol kullanmak anjin dö puatrinin sayılı sebeplerindendir. () Bü notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp koölleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetisebilir. sebep de, gerek kendisinin ve gerek babasının kalblerinde mevcut olan giz- li bir nefrettir. — Kime karşı?.. — Alman tahakkümüne karşı. — AÂman azizim, nasıl olur?.. Ha- ni bu kadın için Alman casusu, diyor- dunuz. — E.. Biraz evvel dedik ya.. işin doğrusunu söyliyeceğiz... Yapılan pro- pagandalardan sarfınazar edilirse, ha- kikat şudur: Bu kadının babası, Al- manya İmparatorluğunu teşkil eden varlık arasında, üçüncü derecede, kü- çücük bir hükümdar idi. İmparator i- kinci Vilhelm bu hükümdara hiç bir e- hemmiyet vermez; hattâ, istihkar et- mekten bile çekinmezdi. Onun için ge- rek bu küçük hükümdarda, ve gerek Çariçede, İmparatorluk kuvvetinin ta- hakkümüne karşı, haylıca kuvvetli bir nefret mevcut idi. — Sonra?.. — İşte; bu küçük hükümdarın k- zı da, her türlü gösterişten uzak olarak mütevazı bir hayat içinde yetişmişti... Diğer Avrupa prensesleri gibi, pek çok gezmemişti. Kalabalığa girmemiş- ti. Sarayların debdebeli içtima ve me- rasimine iştirâk etmemişti. Onun için, koskoca bir prenses olduğu halde, ley- li bir mektep talebesinden farklı değil- di. — Tuhaf şey. — Gel zaman, git zaman.. talih, o- nun mukadderatını Rus Çarlığına iş- tirâk ettirmişti. Ve nihayet, Çariçelik tacını giyn;işti... Fakat, içine karıştığı yeni hayatı bir türlü hazmedememişti. Çünkü, Petresburg'un yüksek tabaka- sına mensup İnsanları, onun basit ve sıkılgan tavırlarını, bir türlü hoş göre- memişlerdi. Ve bunun neticesi olarak da, Çarlık asılzadeleri ile Çariçenin a- rasına bir bürudet girmişti. — Haââ.. demek ki, Gran Dükle- rin Çariçeyi çekememezlikleri buradan başlıyor. — Acele etme... Daha ortada, çeke- memezlik yok. Sadece bürüdet var... Çekememezlik, sonradan başlıyor. — Sebep, şu... Çariçe, muhitindeki bu soğukluğu hisseder etmez, derhal kendisini toparlamak mecburiyetini his setti. Ve bunda da, cidden muvaffaki- yet göstermişti. Âz zaman zarfında, hakikt bir İmparatoriçe oluvermişti... Alis, yani Çariçe.. güzeldi. Müessirdi. Asıl karakterini bulur bulmaz, kendi- sine şâhane bir hal gelmişti. Vakar ve azamet kesbetmişti. Fakat tavırların- da, göze batacak en küçük sahtelik görmek mümkün değildi... Çünkü ze- kâsı, kendisine böyle bir karakter ve- recek kadar keskindi. Kendi" mevkii- nin ne olduğunu anlar anlamaz, bunu herkese de anlatmak istemiş; ve bun- da da muvaffak olarak karşısındaki- lerin başlarını birer birer eğecek kadar kudret göstermişti... Hattâ, iş o dere- ceye gelmişti ki; İmparator bir kapı- dan girerken, ekseriya Gran Dükler, vaziyetlerini değiştirmeğe lüzum gör- medikleri halde; İmparatoriçeyi görür görmez, bir topçu çavuşu gibi dimdik |durmak lüzumunu hissetmişlerdi... Bu kadın bunları nasıl yapıyordu?.. Sert- lik ve huşunetle mi?.. Aslâ... Bilâkis Çariçe; osşâhane ve haşmetli vakarına rağmen, çok tavazu gösteriyordu. O sadece, artık muhitini nasıl idare et- mek lâzımgeldiğini biliyor, ve ona gö- re hareket ediyordu... t (Arkası var) İ SON POSTA « Son Posta » nın Tarihf Tefrikası ; 42 SÜMERYİLDİZI TÜUÜNÇAY - Yazan : U Rakkase her yıl doğum gect —Tankutun evinde kutlulaf | sızıncaya kadar şarap ıçel' Sama kendi kendine: — Bu kadın iyi ki genç değilmiş.. Diye mırıldanırken. Tankut yan gözle bu asil ruhlu zabiti süzmek fır - satını kaçırmıyordu, : Sirtellânın bu derdli ve ak saçlı rak- kasesi bir müddet döndükten ve bir hayli kıvrılıp büküldükten sonra tür - küye başlamıştı... Kesik kesik söylüyordu.. fakat, sesi çok hazindi. Belliydi ki çok içliydi.. derdliydi.. bütün söyledikleri, içten ge- len köklenmiş bir ıztırabın ifadesiydi. Özge söylerken gözleri kapalıydı. «— Biz, kuraklığın ve yoksulluğun çocuklarıyız.. atalarımız buralarda yer- leşirken içecek su aramışlar.. ve kuru- yan dudaklarını dul kadınların göz yaş- larile ıslatmışlar. Şarap bulmuşken i - çin, mes'ud yolcular! Bu yolun ucu günün birinde gene kuraklığa daya - nırsa, o vakit, kuruyan dudaklarınızı ıslatacak bir damla göz yaşı da bula - mıyacaksınız! Çünkü, dul kadınlar, göz yaşlarını öksüz ve yoksul çocuk - lara sunacaklar. Şarap bulmuşken için, mes'ud yolcular!» Sama derin bir rüyaya dalmış gi - biydi. Dedelerinden dinlediği «büyük göç» ve «kuraklık» hikâyelerini hatır- lamıştı. İçini çekerek uyandı: — Çok güzel, çok doğru söyledin, Özgel dedi. Gel, sana kendi şarabımı sunayım..| Özge hülyalı gözlerini Samaya çe - virdi: — Bu gece herkesin talihi kendi ta- sına konmuştur, yiğitim! Sen kendi şarabımı iç.. ben de elimdeki tası boşal- tayım.. Ve 'içti. — Eğer yeryüzünde üzüm olmasay- dı, insan eksik olarak doğardı. Şarap, insa oğlunu tamamlıyor.. haydi böş vakit geçirmiyelim.. ve kendimizden geçeceğimizi düşünerek korkmıya - lhım. Bunu düşünsek de neye yarar? Talih, ağır ve ezici adımlarla sırtımız- dan yürüyüp geçecek.. nasıl olsa, he- pimiz toprağa düşeceğiz. Sama o güne kadar kadınlarda de - ğgil, en bilgin erkeklerde bile bu kadar derin düşünen, bu kadar güzel söyli - yen bir kimseye rastlamamıştı. Bu ne tatlı konuşan bir kadındı! Sözlerinin ruha öyle tatlı, sıcak bir akışı vardı ki.. Özge tatlı tatlı konuştuktan sonra, yeni bir türküye başladı: «En kuvvetli sevgiler unutuluyor.. En derin ıztırablar unutuluyor.. Hastalıklar unutuluyor. Ölüm acıları unutuluyor. Bütün iyilikler unutulmağa mah - küm.. Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar- dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şeref), Küçükpazarda: (Necati Ahmet), Beyazıtta: (Asador), Eminönünde: (Hüseyin Hüsnü), Alem- darda: (AH Rıza), Şehremininde: (Na- zım), Karagümrükte: (Kemal), Samat- yada: (Teofilos), Şehzadebaşında: (Üni- versite eczanesi), Eyüpte: (Arif), Fener- de: (Vitali). Beyoğlu cihetindekiler: Beyoğlunda: (Kanzuk) ve (İsmet), Taksimde: (Nizamettin), — Kurtuluşta; (Necdet), Beşiktaşta: (Nall Halit). Üsküdar, Kadıköy, Boğaziçi ve Adalar: Üsküdarda: (İttihad), Adalarda: (Ta- naş), Sarıyerde: (Asaf). Bütün faziletler ve hoş geçen daki- kalar unutuluyor. Unutulmuıyan bir şey var: Fenalık. un ğa razıyım. Gelecek nesiller beni tel'in edecek- lerine, adımı anmasalar daha iyi olmaz mı? Haydi, şarap içelim, mellâ! Unutulmak zamanı gelmiştir. Unutulmak istemiyenler, fenalık yapmayı düşünenlerdir. Haydi, şarap içelim.. Kendimizden geçelim. Mademki unutulacağız.. ilk önce kendi kendimizi unutalım'» ** * İhtiyar rakkase tekrar şarap taşına sarıldı.. fakat, ilk önce yaptığı gibi hepsini bir yudumda içemedi.. şarabın yarısı midesine, yarısı yere döküldü. Ve şarap tası elınden düştü.. Kırıldı. Özge gözlerini çarak yere baktı: — İşte, hayat, yere düşüp parçala - nan bir şarap kadehinden daha değer- sizdir, mellâl O nasıl yere düşünce /|parçalandıysa, bizim ömrümüz de böy- le bir anda sönüp gidecek. Biz de yere düşer düşmez mahvolacağız.. toprak olacağız.. unutulacağız. Özge gözlerini kapamıştı. Yavaşca bir kenara çöktü. Ve sustu. O, artık sızmıştı. Özge uzun yıllardanberi hep böyle doğum gecesini Tankut'un evinde kut- lular ve bir köşede sızıp kalırdı. Samanın ruhu da kafası kadar uyuş- muştu. 'Tankut, Samaya döndü:; — Ne dersin sen Özgenin söylediği türküye.. , — Beni çok düşündürdü. Şimdilik hiç bir şey diyemem, Tankut güldü: — Şimdi bir şey diyemezsen, yarın hiç bir şey söyliyemezsin! Çünkü bü - tün bu sözlerin ancak bir gecelik değeri vardır. Yarın bunlardan hiç birini hatır- lamıyacaksın! — Evet. Mademki her şey unutul - mağa mahküm.. belki de hatırlaya - — Özge yanılıyor, Sama! O hayat- ta çok kimselerden fenalık gördüğü «İiçin, yalnız fenalığın unutulmıyacağı - nı sanıyor. Halbuki fenalık da her şey gibi unutulmağa mahkümdur. Eğer ben şimdiye kadar insanlardan gördü- ğüm fenalıkları unutmamış olsay - dım, simdi bana fenalık yapan adam - ların hiç birisinin yaşamaması gerekti. Bunların hepsi hayattadır. Ve ben on- ların bir çoğunu affetmişimdir. Bence unutulmıyan bir şey var, Sama: Aşk. Sama hafif bir göğüs geçirdi.. baktı: ) — Doğru.. — Hem de şok doğru, Eğer bunun aksini söyliyen varsa.. eğer candan sevmiş de, sevgilisini unuttuğunu söy- mak için söylemiştir. Aşk unutulmaz, Samal Ben çocukluğumda sevdiğim Fırat dilberlejini bile unutmuyorum. Belki sen de şimdi Elâm kızlarını ha- tırlamışsındır| kook 4 Yeni bir haber: Gudea, » Sama'yı çağrıyor... Fıhtben,fmli:yıpmımkiçin,r Başını sallıyarak Tankut'un yüzünel| lemişse.. bu, yalandır. Kendini aldat - || gecedenberi raha!? yerinden N“M bir uğultu yardı.. —— Tankut'un: — Her şey hai nutulmaz! Sözünü tek’ü Ca | Sama gibi ':, h bö sir at BN ÖĞ sız yaşayamaz_ ... verimsiz, at ' kek değildi. Onun kl]b i vardı.. VU Hangi me“’ | Çünkü, cek olan kadıflı yanın en © olacaktı. Samanın do’tr kadar, hattâ otlw ve riyasız sevgi di. ; Sama Elâmda Yf Sümere gcıd'k"n la başbaşa İnsan olmuş.. ge la idrâk etme İ O, bütün 'np" l olmağa çalışırdi- kesten farklı — Size bir Mellâ! Fakat: b haber bizim için riyordu.. Ve gibi çarpıyordü: Sama sord"" — Ne var # caklarında Ç’ıq’n daha mı beni ©, ç — Hayır, g[ı* < diyoruz ar nuzl Sama kalktı: — Ne diy© gidiyor müf“’ — Evet.. gelmiş. Sıll Sama Om“'uj dire uzandı: Ü Kabı[ :ğ#' da iken Gudeâ maş. Sama, ihtiyar rakkaseyi dinlediğil ZAR!

Bu sayıdan diğer sayfalar: