14 Sayfa “ Son Posta ,, nın tefrikası : 103 Şu halde, bu kadın baş- tan başa Rusyayı kana boğmak isti - yor... Ruslar, Allaha çok şükür etsin- ler ki; bu kadın, Rusyanın hakikt hüs İkümdarı olmamış... Eğer olsaydı; &- minim ki, yüz elli milyon Rusun ka - fasını, bir kılıçta kesmek isterdi... Ne “âersin, bu fikrime?... Emma, elindeki notları bir tarafa at- mış.. uzun bir sigara yakmıştı... Si « garanın dumanlarını savururken, ba- şını koltuğun arkasına dayamıştı: — Senin bu mütaleana karşı.. hem svet, hem hayır; derim. — Niçin?.. — Çünkü.. ben bu kadını yakından tanırım. Onu, sen de benim gibi tanı- san.. o zaman sen de benim gibi bir hü- küm verirsin, — Şu halde.. senden bir şey rica e- deyim, Emma?.. — Söyle. — Lütfen şu kadını bana iyice bir farif etsene... — Haââ.. bak; bu çok enteresan- Bır... Otur şuraya, karşıma da; beni Hikkatle dinle, Ayakta duran Cemil, koltuğunu bi- taz daha ileri çekmiş.. en rahat vazi- yette yerleştikten sonra: — Büyük bir dikkatle, seni dinliyo- yum; Emma., Demişti. Emma, sigarasından derin derin i- Ki nefes çektikten sonra söze girişmiş- ı — Azizim!.. Ruhiyat ilmine, ne de- recede vukufun olduğunu bilmiyorum. Eğer bu ilimle az çok bir alâkan varsa; Çariçe, senin için çok mükemmel bir meyzu olabilir... Öyle hatırlıyorum ki, sana bir defa daha söylemiştim; bu ka- dının damarlarında müsavi miktarda İAlman ve İngiliz kanı vardır. Babası, WHey, Darmştad) prensidir. Yani, Al- man.. anası da, meşhur İngiliz kraliçe- bi Viktoryanın kızıdır. Yani, bu da İn- Biliz... — Ay, Çariçe, Kraliçe Viktoryanın torunudur, öyle mi?... — Hem de, en sevgili torunlarından biri... Onun için, Çariçe tam manâsile İngiliz mürebbiyeler elinde yetişmiş- tir. Ve.. doğrusunu söyliyeyim; bir Al- mandan ziyade, bir İngilizdir... Buna Grkenkesereeeesen senenen e ke e sesan earm ea eee eee nn sn Bir Doktorun Günlük Perşembe Notlarından — (*) ——— Anjin dö Puatrin (Kalb tıkanıklığı) Bu sıralarda orta yaşta denilecek de- recede olanlarda bu hastalıktan — ölüm vak'aları edilmektedir. (Anjin aatrin) kalbi besliyen bir şiryanın tıkanmasından ileri gelir, Ve ekseriya umuml! damar katılıfı ve tansi- yön yüksekliği Te çok alâkadardır. Göğüste kalb —nahiyesinde ağır ve hastaya ölümü derhal hatırlatacak şid- detli bir ağrı ile başlar. Hastaniın rengi sapsarı olur. Soğuk terler her — tarafın: istilâ eder, nabız bozülür, — Yetişiln'ezse bir kaç dakika içinde feci Akibeti intaç ' eder. Manmafih bütün anjin dö puatrin- lerin krizleri böyle değildir. Daha hafif olur. Yol yürürken, yokuş çıkarken gelir ve ancak istirahatle dürur. Tasallubu şira in, gekez hastalığı bazan eski bir frengi, çok sigara ve alkol kullanmak anjin dö puatrinin sayılı sebeplerindendir. (©) Bau notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız, Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gİN imdadımıza yetişebilir. — İKİNCİ KISIM — a. R. Çariçe içine karıştığı yeni Rus hayatını bir türlü hazmedememişti. Petersburgun yüksek tabakasına mensup insanlar onu, fazla basit bulmuşlardı sebep de, gerek kendisinin ve gerek babasının kalblerinde mevcut olan giz- li bir nefrettir. — Kime karşı?.. — Alman tahakkümüne karşı. — Aman azizim, nasıl olur?.. Ha- ni bu kadın için Alman casusu, diyor- dunuz. — E.. Biraz evvel dedik ya.. işin doğrusunu söyliyeceğiz... Yapılan pro- pagandalardan sarfınazar edilirse, ha- kikat şudur: Bu kadının babası, AL- manya İmparatorluğunu — teşkil eden varlık arasında, üçüncü derecede, kü- çücük bir hükümdar idi. İmparator i- kinci Vilhelm bu hükümdara hiç bir e- hemmiyet vermez; hattâ, istihkar et- mekten bile çekinmezdi. Onun için ge- rek bu küçük hükümdarda, ve gerek Çariçede, İmparatorluk kuvvetinin ta- hakkümüne karşı, haylıca kuvvetli bir nefret mevcut idi. — Sonra?.. — İşte; bu küçük hükümdarn kı- zı da, her türlü gösterişten uzak olarak mütevazı bir hayat içinde yetişmişti... Diğer Avrupa prensesleri gibi, pek |çok gezmemişti. Kalabalığa girmemiş- ti. Sarayların debdebeli içtima ve me- rasimine iştirâk etmemişti. Onun için, koskoca bir prenses olduğu halde, ley- 1t bir mektep talebesinden farklı değil- di. — Tuhaf şey. — Gel zaman, git zaman.. talih, o- nun mukadderatını Rus Çarlığına iş- tirâk ettirmişti. Ve nihayet, Çariçelik tacını giymişti... Fakat, içine karıştığı yeni hayatı bir türlü hazmedememişti. Çünkü, Petresburg'un yüksek tabaka- sına mensup İnsanları, onun basit ve sıkılgan tavırlarını, bir türlü hoş göre- Ime:nişleıdi. Ve bunun netiresi olarak da, Çarlık asılzadeleri ile Çariçenin a- rasına bir bürudet girmişti. — Haââ.. demek ki, Gran Dükle- rin Çariçeyi çekememezlikleri buradan başlıyor. — Acele etme... Daha ortada, çeke- memezlik yok. Sadece bürudet var... Çekememezlik, sonradan başlıyor. — Yağâ... Sebep?.. — Sebep, şu... Çariçe, muhitindeki bu soğukluğu hisseder etmez, derhal kendisini toparlamak mecburiyetini his setti. Ve bunda da, cidden muvaffaki- yet göstermişti. Az zaman zarfında, hakiki bir İmparatoriçe oluvermişti... Alis, yani Çariçe.. güzeldi. Müessirdi. Asıl karakterini bulur bulmaz, kendi- sine şâhane bir hal gelmişti. Vakar ve azamet kesbetmişti. Fakat tavırların- da, göze batacak en küçük sahtelik görmek mümkün değildi... Çünkü ze- Ylâıı. kendisine böyle bir karakter ve- |recek kadar keskindi, Kendi- mevkii- nin ne olduğunu anlar anlamaz, bunu herkese de anlatmak istemiş; ve bun- da da muvaffak olarak karşısındaki- |lerin başlarını birer birer eğecek kadar kudret göstermişti... Hattâ, iş o dere- ceye gelmişti ki; İmparator bir kapı- dan girerken, ekseriya Gran Dükler, vaziyetlerini değiştirmeğe lüzum gör- |medikleri halde; İmparatoriçeyi görür görmez, bir topçu çavuşu gibi dimdik |durmak lüzumunu hissetmişlerdi... Bu kadın bunları nasıl yapıyordu?.. Scıı-: lik ve huşunetle mi?.. Aslâ... Bilâkis! Çariçe; arşâhane ve haşmetli vaknnna! rağmen, çok tavazu gösteriyordu. O sadece, artık muhitini nasıl idare et- mek lâzımgeldiğini biliyor, ve ona gö- re hareket ediyordu... (Arkası var) SON POSTA *« San Posta » nın Tarih? Telrikası : 42 Sama kendi kendine: — Bu kadın iyi ki genç değilmiş.. Diye mırıldanırken. Tankut yan gözle bu asil ruhlu zabit£ süzmek fir - satını kaçırmıyordu. Sirtellânın bu derdli ve ak saçlı rak- kasesi bir müddet döndükten ve bir hayli kıvrılıp büküldükten sonra tür - küye başlamıştı... Kesik kesik söylüyordu.. fakat, sesi çok hazindi. Belliydi ki çok içliydi.. len köklenmiş bir ıztırabın ifadesiydi. Özge söylerken gözleri kapalıydı. a— Biz, kuraklığın ve yoksulluğun çocuklarıyız.. atalarımız buralarda yer- yan dudaklarını dul kadınların göz yaş- larile ıslatmışlar. Şarap bulmuşken i - çin, mes'ad yolcular! Bu yolun ucu günün birinde gene kuraklığa daya - ıslatacak bir damla göz yaşı da bula - mıyacaksınız! Çünkü, dul kadınlar, göz yaşlarını öksüz ve yoksul çocuk - lara sunacaklar, Şarap bulmuşken için, mes'ud yolcular!» Sama derin bir rüyaya dalmış gi - biydi. Dedelerinden dinlediği abüyük göç» ve akuraklık» hikâyelerini hatır-İle bir anda sönüp gidecek. Biz de yere |Sümere geldiktet düşer düşmez mahvolacağız.. toprak|la başbaşa insan olmuş la idrâk etmeğt ' lamıştı. İçini çekerek uyandı: — Çok güzel, çok-doğru söyledin, Özgel dedi. Gel, sana kendi şarabımı sunayım..| Özge hülyalı gözlerini Samaya çe » virdi: — Bu gece herkesin talihi kendi ta- sına konmuştur, yiğitim! Sen kendi şarabını iç.. ben de elimdeki tası boşal- tayım.. Ve içti. — Eğer yeryüzünde üzüm olmasay- dı, insan eksik olarak doğardı. Şarap, insa oğlunu tamamlıyor.. haydi böş vakit geçirmiyelim.. ve kendimizden geçeceğimizi düşünerek korkmıya - hm. Bunu düşünsek de neye yarar? Talih, ağır ve ezici adımlarla sırtımız- dan yürüyüp geçecek.. nasıl olsa, he- pimiz toprağa düşeceğiz. Sama o güne kadar kadınlarda de - ğil, en bilgin erkeklerde bile bu kadar derin düşünen, bu kadar güzel söyli - yen bir kimseye rastlamamıştı. Bu ne tatlı konuşan bir kadındı! Sözlerinin ruha öyle tatlı, sıcak bir akışı vardı ki.. Özge tatlı tatlı konuştuktan sonra, yeni bir türküye başladı: g «En kuvvetli sevgiler unutuluyor.. En derin ıztırablar unutuluyor.. Hastalıklar unutuluyor. Ölüm acıları unutuluyor. Bütün iyilikler unutulmağa mah - küm.. Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan czaneler şunlar- dir: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şeref), Küçükpazarda: (Nocati Ahmet), Beyazıtta: — (Asador), Eminönünde: (Hüseyin Hüsmü), Alem- darda: (AH Rıza), Şehremininde: (Na- zım), Karagümrükte: (Kemal), Bamat- yada: (Teofilos), Şehzadebaşında; (Üni- versite eezanesi), Eyüpte: (Arif), Fener- de: (Vital), Beyoğlu cihetindekiler: Beyoğlunda: (Kansuk) ve (İsmet), Tüksimde: (Nizamettin, — Kurtuluşta: (Necdet), Beşiktaşta: (Nall Hulit), Üsküdar, Kadıköy, Boğaziçi ve Adalar: Üsküdarda: (İttihad), Adalarda: (Ta- naş), Sariyerde: (Asaf). ;mık için söylemiştir. Aşk unutulmaz, |Samal SÜMERYILDIZİ TUNCANY Yazan : C€7 Rakkase her yıl doğum gel Tankutun evinde kutlulaf sızıncaya kadar şarap içet” Bütün faziletler ve hoş geçen daki- gec-edenberi kalar unutuluyor. yerinden mi Unutulmıyan bir şey var: bir uğultu vi Fenalık. Tankut'un! Fakat ben, fenalık yapmamak için,| — Her şey V unutulmağa razıyım. nutulmaz! Gelecek nesiller beni tel'in edecek. | — Sözünü te lerine, adımmı anmasalar daha iyi olmaz | — Samanın ŞF mi yardı? l Bunu kendi Mademki unutulacağız.. ilk önce ... İhtiyar rakkase tekrar şarap taşına sarıldı.. fakat, ilk önce yaptığı gibi Ve şarap tası elinden düştü.. Kırıldı. . Özge gözlerini çarak yere baktı: — İşte, hayat, yere düşüp parçala -|kadar, hattâ 0? nan bir şarap kadehinden daha değer« | ve riyasız seVE” O nasmıl yere düşünce|di. sizdir, mellâ! rçalandıysa, bizim ömrümüz de böy- olacağız.. unutulacağız. Özge gözlerini kapamıştı. Yavaşca bir kenara çöktü. Ve sustu. O, artık sızmıştı. Özge uzun yıllardanberi hep böyle doğum gecesini Tankut'un evinde kut- lular ve bir köşede sızıp kalırdı. Samanın ruhu da kafası kadar uyuş- muştu. 'Tankut, Samaya döndü; — Ne dersin sen Özgenin söylediği türküye.. , — Beni çok düşündürdü. Şimdilik hiç bir şey diyemem, 'Tankut güldü: — Şimdi bir şey diyemezsen, yarın hiç bir şey söyliyemezsin! Çünkü bü - tün bu sözlerin ancak bir gecelik değeri wardır. Yarın bunlardan hiç birini luıu'-ıd;h. mi Z, — Hayır, MA lamıyacaksın! tu. olmağa çalı zdi: Sıma B'ü bo ir su ki sız. yaşayı N verimsiz, ati kek değil, ldi. N Onun Samanın .’uıımg”'(h O, bütün kesten farklı Bi Uran bhdww _Süebîl Mellât Fakatı haber bizim #4 yok ki sevine Sama başın! * Uran çok © Ş riyordu.. ve gibi çarpıyor0"" Sama sordü! — Na var ” caklarında — Evet, Mademki her şey unutul -| Giyoruz artık- mağa malıkâim.. belkide hatırlaya - mam.. — Özge yanılıyor, Samal O hayat- ta çok kimselerden fenalık gördüğü için, yalnız fenalığın unutulmıyacağı - nı sanıyor. Halbuki fenalık da her şey gibi unutulmağa mahkümdur. Eğer ben şimdiye kadar insanlardan gördü- güm fenalıkları unutmamış olsay - dım, simdi bana fenalık yapan adam - — Kabil # ların hiç birisinin yaşamaması gerekti. Bunların hepsi hayattadır. Ve ben on- ların bir çoğunu affetmişimdir. Bence unutulmıyan bir şey var, Sama: Aşk. Sama hafif bir göğüs geçirdi., Başını sallıyarak Tankut'un yüzüne baktı: — Doğru.. — Hem de çok doğru. Eğer bunun aksini söyliyen varsa.. eğer candan sevmiş de, sevgilisini unuttuğunu söy- lemişse.. bu, yalandır. Kendini aldat - Ben çocukluğumda — sevdiğim Fırat dilberleşini bile unutmuyorum. Belki sen de şimdi Elâm kızlarını ha- | tırlamışsındır! ... Yeni bir haber: Gudea, Sama'yı çağrıyor... Sama, ihtiyar rakkaseyi dinlediği nuzi Sama uzan” kalktı: — Ne diy© gidiyor m”':ı. K gzt — Bti gelmiş. Sizi Sama dire uzandı: da iken Gude& maş. . gll ” htan ç ) 0: 2 d d