28 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

28 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—e Tarihten sayfalar: ü | UO - SALI — ' Deniz ve denizcilik İstanbulu bir Salı günü almıştık, (Lozan)ı bir Salı imzaladık, Hatay davamız da gene günü bir Salı günü muzaffer oldu 1451 yılında genç Türk devleti A- nadolu ve Balkan yarımadalarına yer- leşmiş ve gerek şarkta, gerek garpte en büyük hak ve kuvvet sembolü olarak yükselmişti. Fakat bu iki yarımadanın ortasında Türkiyeyi ikiye ayıran Bo - ğazda bir şehir vardı ki bir türlü ele *#geğmiyordu. Bu şehir Bizanstı. Eşsiz güzelliği, zenginliği, aşılmaz kule ve duvarlarile o zamana kadar baş kalarının yaptıkları bütün hücumları kayaya çarpan kıristal gibi parçalamış ti. Fakat Türk milleti onu herhalde ele geçirmeğe karar vermişti. Bu uğurda bir misli daha görülmiyen büyük top lar döktürdü. Bizanslılar: — Gemiler karada yürürse, Türk- ler de İstanbula girerler! Diyorlardı. Bunun mümkün olmıya cağını sanıyorlardı. Fakat Türkün dehası, koca bir do- nanmayı Beşiktaştan Kasımpaşa dere sine, oradan da Halice indirdi. İlk defa olarak topların her atılışından sonra yağlanması usulünü keşfetti. Kale du- varlarına ve kalelere hücum için yapı İan mancınıklar, kulelerin altına doğ ru açılan lâğımlarla harp ve medeni- yet sahasında ilerleyişler yaptı. Bizans sebat ediyordu. Fakat Türk ordusu da bir adım geri lemiyordu. Hücumlar biribirini haftalar ve aylar geçiyor, fakat Türk ordusunda hiç bir yilgınlık olmuyordu. Buna mukabil Bizans gittikçe sarsılı - yordu. Vatan tehlikede iken onlar Or todoksluk ve katoliklik davası ardında biribirlerine diş biliyorlardı. — Nihayet bir sabah Türk akıncıları surlardan aştılar. Şehre girdiler. Son Bizans imparatoru kendi askerlerinin ârasında sokak harbi yapıyordu. Bu harp esnasında öldürüldü. Kıyafetini değiştirdiği için onu ancak çizmeleri- hin üstündeki yıldız şeklinde olan altın pullardan tanıdılar. Dünyanın göz bebeği ve asırlardan beri bütün hükümdarlarla milletlerin Bgöz koyduğu İstanbul en sonra asıl ve en lâyik olan sahibine kavuşmuştu. Bu zaferi bir (salı günü) 1453 yılı mayısının yirmi dokuzunda kazanmış- tık. * 1914 de Avrupa bir barut fıçısı gibiy di. Sırplı Prencip'in Bosnasarayda A- vusturya veliahdi Arşidük Ferdinantla takip ediyor, | karısını öldüren kurşunları bu barut fıçısını ateşledi. Büyük harp patladı ve Avrupa hudutlarını da aşarak bir dün- ya harbi oldu. Sık sık birer parçası koparılarak has- ta adamı artık büsbütün yok etmek is- teyenler vardı. Fakat harpte onu paylaşmak isteyen lerle çarpışan (hasta adam) hiç umul- madik bir canlılık gösterdi. Birkaç cep hedeki birçök zaferlerine bir de Çanak kâle zaferini ilâve etti. İki asırdan beri adım adım boğazla- ra sarkan ve onları ele geçirmek iste- yen Çarlık, Boğazların kapalı kalması yüzünden yıkıldı ve Türkiye en büyük ve âmansız düşmanını yere sermiş ol- du. Dünya harbinden sonra verilen söz lere rağmen ona yapılan hakaretlere yiğitçe karşılık verdi. Atatürkün eşsiz ve büyük dehası sayesinde İstiklâl har binden zaferle çıktı. Düşmanın üç yılda aldığı yerleri yal nız üç haftada geri almıştık. Dünya harbinden mağlüp çıkan mil letler arasında yalnız Türk milleti A- tatürkün şahsında tebellür eden yük - sek kudretle mağlübiyeti zafere çevir miş bulunuyordu. Dünyanın en büyük devletler şerefli Türk bayrağını selâm lıyarak İstanbuldan çekildiler. Türkiye bir defa daha dünyanın en büyük devletlerile ayni seviyede ola - rak masa başına oturdu. Vatanın bir- liğini, Türkün istiklâl ve.şerefini temin eden patlak bir muahede imzaladı. Bu büyük ve eşsiz zaferi de bir (salı günü), 1923 yılı temmuzunun yirmi dördünde kazandık. * * 'Düşman Anadolunun göbeğine yürü müştü. Âna vatan her taraftan düşman akınları altında bulunuyordu. Fakat Atatürkün kumandası altındaki genç Türkiye bu hücumların hepsini katşı- lıyordu. Bu aralık Antakya;, İskende - run ve Kilikyayı Fransızlar işgal et- mişlerdi. Türk kuvvetleri onları önce Kilikyadan çıkardı. Antepte Türk kah ramanlık ve büyüklüğünün tarihe bir çok parlak sayfalar ilâve ettiği görül- dü. Yokluk ve silâhsızlık içindeki Türk çocukları, burada dünyanın en kuv - vetli devletinin en kuvvetli ve son sis- tem silâhlarla mücehhez ordularını ye niyorlardı. O kadar ki Fransızlar dün ya harbinde Alman istilâsını durdu- ran meşhur ve kahraman Fransız ka- lesine nisbetle-Antebe «Türk Verdunu» adını verdiler. Turkıye Büyük Millet Meclisi de o- -SON POSTA (Baştarafı 6 ıncı sayfada) edilmiş olduğundan hedefin bordası - na çarpar çarpmaz, ihtiva ettiği (300) kilo «melinit» infilâk eder. Ve bu in - filâk neticesinde düşman gemisinin bordası yırtilır, parçalanır. Vasat hacimde bir denizaltı gemisin- de (10) tane torpido vardır ve beher torpidonun (15,000) liraya malolduğu düşünülecek olursa bu tahrip makine- lerinin milletlere ne kadar pahalıya maloldukları anlaşılır. Ancak (15,000) liralık bir torpidö ile milyonlarca lira kıymetinde olan bir düşman gemisini batırmak mümkün - dür ve bu bakımdan denizaltı gemileri- ne ve onların başlıca silâhları olan tor- pidolara -sarfedilen büyük paralarIn çok yerinde bir masraf olduğunu ka - bul etmek icap eder. Gelecek müsahabemde, hep birlikte, bir denizaltı gemisinin bir gece hücu - munu adım adım takip edeceğiz ve de- nizler altında gizlenip vakti gelince düşmana saldıran bu küçük, fakat kor- kunç deniz canavarının ne kadar ya - man bir silâh olduğunu daha iyi anla- mış olacağız. A, Cemalettin Saracoğlu nun (Gazi Ântep) diye anılmasına ka- rar verdi. Fransızlar Ankarada bir muahede imzalamaya Mecbur oldular. Sıkışık bir halde olan Türkiye şimdilik İsken derun ve Antakyayı Fransaya emanet etmeğe ve ilerde ayrıca görüşüp anlaş mağa razı oldu. Tarihin en eski devirlerinden beri öz Türk olan bu ülke ana vatana kavü şacağı mes'ut günü bekliyordu. Bu da şüphesiz pek yakındı. Fakat Fransa geçen Eylülde Suriye ile bir muahede yaptı ve üç sene sonra meriyete gire - cek olan bu muahedede Türk İskende run ve ÂAntakyayı da Suriye idaresine bıraktı. Fransa bize verdiği sözü unut- muştu. — Türk bir elden bir ele devredilen bir köle değildir. Dedik. Sonra Fransaya hitap ettik — Verdiğiniz sözü tutunuz! (Hasta adam) a düudak bükmekten kalan bir itiyat önce onların içindeki müstemlekecilerin yan çizmelerine se bep oldu. Fakat büyük (Atatürk) ün dediği gibi bu dava Türk milletini (ge ce gündüz) meşgul ediyordu. Bütün Türk milleti hakkını almak için onu ye niden hayata getirmiş olan Atatürkün bir tek işaretini bekliyordu. Davamızın ne kadar haklı olduğunu bütün dünya kabul etti. Vaktiyle en haklı zamanlarında bi- le Türkiyenin aleyhine olan dünya şim di tamamiyle onun lehinde idi. Fransa bu vaziyet karşısında hakkı teslim etmeğe mecbur oldu. Genç ve her zamandan daha kuüvvet —— ı———— “Son Fosıa,, nın Edebi Tefrikası: 34 — Sen babanla kalırsın Ayşe.. Çocuk dudaklarını bükmüştü: — BSensiz nasıl biz.. — Gene dönerim, Ayşe. Ayşe içini çekerek çatalını eline al - mişti, Sırrı Nihad hiddetini yenmiş gi- bi idi. Yüzü gülüyordu. Küçüğe düö - nerek: , — Merak etme Ayşe, dedi. Annen giderse bizim de ayaklarımız yok değil ya,. peşine ekleniriz. Bunu Sezanın yüzüne bakmadan söylemişti. Genç kadın hayretle göz- lerini onun yüzüne kaldırdı. Bu ne a-. cayip adamdı! Ve ne kadar değişmiş- ti! Ah şimdi şu sözlerini, geçen hafta üzerine eğilerek söylediği şeyleri Feri- de olsaydı da işitseydi. Acaba gene: «Sana iki yüzlülük . yapıyor» diyebi- lecek miydi? Hem artık ne menfaati vardi? Eğer mesele küçük kızı, eve ka- bül ettirmekse işte o mesele de hallol- müstu. Bütün bunlardan sonra artık iki yüzlülüğe ne lüzüm vardı? Niçin- «ba- bama gideceğim.» dediği zaman kız- miş, sönra ondan umulmiyan bir cesa- retle beraber geleceğini söylemişti. Seza bütün bunlara tam bir manâ yaparız, babamla | inüyor, doktorun evvelisi gece üzerine Yazan; Perlde Celâl veremiyor ve bunaldıkça doktora kı- zıyordu. Çatalına takılan et parçasını bir türlü ağzına götürememişti. Düşü- eğilip yumuşak, tatlı bir sesle söyledi- ği güzel şeyleri onun nerede ise (seni seviyorum» demesinden âdeta korktu- gunu hatırlıyordu. Peki amma evvelce | kendisinden nefret eden bu adam de- gil miydi? Kendisine ilk zamanlar gös- terdiği huşünet ne idi? Bir aralık de-! ğişmiş, onunla alâkadar olmaya başla- mıştı. Sonra gene birdenbire garip bir telâğa düşerek âdeta kendini unut- muştu ve şimdi artık büsbütün açık bir alâka ile Sezaya yalvaracak kadar garip, ondan hiç beklenilmiyen tavır- lar alıyordu. Hep bunlar bir düzen miydi acaba? Sonra küçük kızı getirir- ken anasından babasından bahsetme- mesini niçin öyle sıkı sıkı tenbi het- mişti. Ah bu adamin yüreğini, ne dü- şündüğünü anlamak kabil olsa.. fakat Seza ne olursa olsun inanmıyorau. Hep yalan, yalandı. Feridenin de- diği gibi bu iki yüzlülükten başka bir şey değildi. Ferideyi hatırlayınca gay- ri ihtiyari Selim Naciyi düşündü. Ona nuşmuşlardı. Fendc garip bir fikre sap- lanmış, daima - tekrar ediyordu: «Ah keşke Selim Naci ile evleneydin..» ve sonra emin bir surette başını sallaya- rak ilâve etmişti: «(Hem seni öyle ge- viyor ki zavallı!..» Fakat o da Selimi seviyor mu? Bunu hiç düşünmemişti bile. Zaten niçin düşünecekti. Feride- nin de dediği gibi bütün duyduğu kin- lere kırgınlığa rağmen gene Sırri Ni- hada gizli bağlarla bağlı olduğunu his- setmiyor muydu? Fakat Feride bir a- ralık ne olmıyacak çılgınca bir şey söy- lemişti: «Biliyorum Sırrı Nihadı sevi- yorsun, Fakat artık hayal yetişir, biraz 'hakikate dön.. Mademki ©o seni sevmi- yor, yahut ta seviyor amma pek garip bir aşk bu! «Bunu müstehzi bir tebes- sümle söylemişti» Hislerine hâkim 0- larak onunla arandaki bağı kopar, Se- lim Naci ile birleş. Göreceksin ki yakın vakitte o sana her şeyi unutturacak- tır.» Seza Selim Nacinin aydınlık esmer yüzünü görür gibi oluyordu. O bayıl- ma vak'asından sonra hiç gelmemişti. Neden acaba? Siza hiç bilemiyor dalgın... Bu se- fer de doktorun geçen akşamki sözle- ri beyninde kıvranıyor: «Yeniden ha- yata doğuyorum, beni sen kurtardın)») demişti. Bu ne demek? Nasil bir şey- den kurtarmıştı onu? Bu sözlere inan- imalı mıydı? Yoksa Feride mi haklı? Bu adam kendine bir öyun mu öynü- dair sonradan Feride.ile ne kadar ka- yor. Ondan ayrılıp Selim Naciye dö- Adliye koridorlarında Bir günn (Baştarafı 9 uncu sayfada) Kalabalığın ekserisi belli ki mahke- meyi kış mevsiminin Gülhane parkı sa yanlar. Arka sırada oturan kılıksız bir ihti- yar uyukluyor. Yağlı saçları ensesine kadar uzamış bir delikanlı sıranın öbür ucunda o- turarak bir genç kıza bakarak sık sık saçlarını sıvazlıyor. Bir saatten beri arkalarından ayrıl- madığım üç delikanlıdan lâcivert per desülü elini gene ağzına kapayarak ya- vaş sesle izahat veriyor. Kimbilir bel- ki şu anda beşinci veya altıncı celse- sini dinlediğimiz katil davasını tâ ba- şından itibaren anlatmaktadır. K.T. Fenni bahisler (Baştarafı 7 inci sayfada) elâstikiyet çelikteki elâstikiyetten ye- di misli fazla imiş... Bir kaç ay evvel Amerikada Nevyork şehrinde açılan sergide camın yeni bir istimal tarzı herkesin nazarı dikkatini celbeylemiştir. Bu yalnız bir taraftan şeffaf olan camdır... Meselâ içeriden dışarıya doğru bakıldığı zaman alelâde camdan bakar gibi dışarıda her şey görülmektedir... Fakat dışarıdan içe- risi hiç görülmemektedir... Bu camlar daha şimdiden vâsi mik- yasta istimal sahası bulmuştur. Yakında camın yeni yeni istimal tarzları ve çeşitli istimal tarzlarına te- sadüf edileceği tahmin edilmektedir. 0. T. 13 yaşında çocuğun cinayeti Kasimpaşada Kızılay odalarında o - turan Haticenin 13 yaşındaki oğlu Ali ile 11 yaşındaki oğlu Halil birbirlerine oynarlarken aralarında kavga çıkmış, Ali ekmek bıçağı ile Halili arkasından ağır surette yaralamıştır. Yaralı çocuk Etfal hastanesine kaldırılmıştır. li olan Türkiye Cumhuriyeti hiç bir si- lâh şakırtısı olmaksızın bir Türk ülke sini kurtardı. Bu büyük ve eşsiz zaferi de bir (salı altıncı salı günü kazanmış bulunuyo - ERZ Üç büyük zafer ve üç salı... * O halde artık hiç kimse reddedemez ki salı günü uğursuz değil, diğer gün- ler gibi o da uğurlu ve güzeldir, Yeter ki tutülan işi de Türk gibi dürüst, Türk gibi enerjik ve Türk gibi yerden göğe kadar haklı ve kuvvetli olsun... Turan Can günü), 1937 yılı İkincikânunun yirmi | — ——— <—— — ——— — 4 4 Belediyenin * | İşleri bu yil Neticelendir! Belediyece, 937 ! timlâk tahsisatı İl€ lanılmış ve halen 111 lunan işler neti€ | meyanda şehrin M açılacak Z * aç | çocuk T | sebze hâli yerinin, * tl-f”“ / nıtı sahasının, Kal ıınlüt W kisım arazinin isti J intaç olunacaktır: SK Mtr Bunlardan maadöı h. cut tarihi ve mimâ” bani de belediye tafü lâk veya pazarlık S© Bu kabil binaların “j belediyece teqbıt ! den hususlar hakkiP dürlüğünün müta!€ lunacaktır. Beıediyelef Neler yap“ Ü Dahiliye Vekîlıe ÜN ye hudutları da İ h diyelerin sahip Odw ha, elektrik, sıhhat * bütün tesisat ve F B“ -"“"' lunması istenmiştif" . siçt / dilecek malümat VE” g | tasnif olunarak bif * zim edilecektir. Â e hü ve tesisatın dahmü;eı.._ ü larını gosterme]i alınacak ve bu suft uııli ı# lecek istatistik TES 4 pılacaktır. Ayni zamanda b”?',_ı;ll*p N mecburiyetinde old de Vaf programları neti€ ]rme F lundukları imar İ eksıeü # serler de ayrıca Veyıni y tir. Bununla da edyeıef’ Üi rın tatbikinde bt gi K ceye kadar muvaüa i '- Ğ edilecektir. y _ Kndıkoy Hııkgvilü h Kadıköy Halkeyinde"” ge f Cuma akşamı saat 2İ ni Dr. Necmettin Rifat droglarla zehirlenme Je rilecektir. Konı'eranstaîjm/ ğ 4 Elektrik şirlw"“"’ #Pn İstanbul elektrik #”;;» liyeti etrafındaki t? tedir. Bu tetkikatın DF bigifi miyeceği tahmin , Elâziz - Ovacık !“I"— Elâziz (Hugusî) yış Lh. cık arasındaki .Vo]un >_ ” yi tırılmış ve bir mütes” pılmıştır. Yolun bah nerse sahiden unutup me&s'ut olabilir mi? Yavaşça başını - kaldırdı. Sırtı Ni- hatla göz göze geldiler. Bakıştılar. Se- za birdenbire başını" çevirdi. Ondan ayrılmak.. bunun imkânsız olduğunu hissediyordu. Ah bu adam için yüre- ginde yanan öyle bir şey vardı kil. Hem sonra babası hayatta iken böyle bir işe girişmeye nasıl cesaret edebilir- di. Bu zavallı ihtiyar adamı büsbütün yıkmak demekti. Sonra herkes koca- sının arkadaşına göz dikmiş diyecek- ti.. kimseler *asıl hâdiseyi bilmiyecek, her kafadan bir söz çıkacaktı ve bunlar babasının kulağına gidince.. hem bun- lar ne saçma, olmıyacak şeylerdi. En büyük sebep Sırrı Nihaddan ayrılma- nın güçlüğü değil mi? Birdenbire silkinerek dogruldu Doktor hayretle bakıyordu: — Bu ne dalgınlık Sezal İkidir tek- rar ediyorum duymüyorsun. Hiç bir şey yemedin, ne vakittir başın önüne sarkmış elinde çatal öyle duruyorsun. Ayşe yemeğini bitirdi de sana: «Ge- cen hayırlı olsun» diyor onu da işit- medin ! Genç kadın yanına sokulan Ayşe- nin başına hafif bir puse kondurdu. Ve küçük kız Eminenin eline sarılmış eve girerken tabağını iterek ayağa kalktı: — İştiham' yok yiyemiyeceğim.. Doktor da kalkmıştı. Gene eski yerle- tine oturdular. Sırrı Nihad düşünceli a di 2 M edilmesine çahşlh bir tavırla: ?ı'. N — Bu çok fena Sa. ! ıt değilsin fakat bu S0? " —— ğ dun, sarardın.. h’ Genç kadın cevaP nı koltuğun arkas! ları seyrediyord“- | H koltuğun kenarina u kalkıp elektriği 'onîrı,F rasındaki ampul kar?, . çük küçük parçalar süzülüp yüzlerine dın gözleri onun ay gun görünen yuz"'_p Bu solgun ince Y“ lak siyah saçlar n* * doğru uzanan ka$” fakat kıvrak, hoş bir Yüzünde hiç bir hat Küçük ışiklar per' ” gi tadan bölen lı:ı’:-*îk'ıı oynaşıyor. D Birdenbire goz]efî”' yırdı. Kocasile göz bu bakışları garip v ki uzun sükütu bo? du: M — Selim Naci l , siz görüyor musunt” Sarrı Nihad d“dag. — Bugün vapur ” sıhhatini sordu. diledi. O da biraz T4? fazla solgundu. L | K Üa AY « Ü l L 7

Bu sayıdan diğer sayfalar: