İ Ve TE ) a G ö her Gökal Ü m H a li Slde, i ——uh;ğ"“ A hu i ol . "m_:lklın z y gel yayılmıyı Sidde Mi aalan t'r'.,d:""tik bi Aöak y İf Ğ: Yalnız « n —M k".'alkl-'ncılıır Vardı, Msanlar On birinci kısım No. SON-POSTA İttihad ve Terakkide on sene * RAKKİ DEVRİNDE FİKİR HAREKETLERİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen kalp kendi fikirleri etrafında çeşitten mürit toplamıştı Pte ayni zamanda ki insanın bir arada yaşadığını her zaman Vvelâ mistik, idealist bir heyecan ile, sonra da objektif ilim usullerile çalışmak isteyen bir hüviyet #aliba, on se! bi olduğu &-| fakar, !—m..1 Tuh ve zihni -| Çtimat ve si- NMoğru- 3 se. a ete | Yaratıcı o- 48 Ve siste iya- endisini daha fartlar içinde © Yeni olarak mleket, idi. De- Ve garblılaş- lâr tan- - Medrese arasın taraf . Yordu. Bu İT siya- l devamı : k Cahiğ îş v Köllaşma B —y ö ve Türk 'Esesi - ©nunla Baraı Yazı yazıp a zi Müdafaaya ki siyasi de Ed"V&nı Ete Si sükün 'an itiba- Urulmıya ya cökalrı ikte bir| Sonra | Verleşip kal » Ve türi i F a | Ziya Gökalp diye bir mecmua çıkardı ve bu mec - muada hem ameli, hem de nazari bir Türkcülük hareketi uyandırdı. Sonra bunun yanına'bir de «Halk» ve «Halka Doğtu» sözlerirli kattı. Sonraları bu sözlerine daha başka bir şey karıştırdı: Cemiyet, İçömaiyat... Selânikten kal- kıp İstanbula geldikten ve burada yer- leştikten sonra Ziya Gökalp, etrafına gittikce mikdarı artan bir takım mü - ridler toplamıya ve kendisi de bunların arasında milli bir dergâh postuna oture müş bir mürşid gibi, mevki aldı. O za- man geçmişin şiddetli ve derin bir ten- kidine başladı. En şiddetli hücum ettiği şey, tanzi - Mmat ve tanzimatcılık oldu. Bununla bü- tün bir Avrupalılaşma hareketinin ru - hunu, mecrasını, hedefini değiştirmeğe doğru gidiyordu. O zaman, birer birer, bir takım fikirleri yıktı ve yerine yeni- lerini koydu. Dediği şeyler şunlardı: Ziya Gökalpin fikirleri 1 — Tanzimat, bir Osmanlı hare-| ketidir. Halbuki Türkiyenin bir Türk hareketine ihtiyacı vardır. 2 — Tanzimat, bir Avrupai taklit hareketidir; halbuki Türkiyenin Avru- palılığı temsile ihtiyacı — vardır. Şekli taklit yerine bir Tuhi temsil inkılâbı yapmak icap eder. 3 — Türk ruhu, şuradan buradan alınan türlü türlü içtimal müesseseler- MAJİK SiNEMA ve FiLM Türk Anonim Şirketinden : Şirketimizin hissedarlar umumi heyeti 18 Şubat 1927 tarihine rastlıyan Perşembe gü- nü saat 16 da Taksimde vaki İdare Merke - xinde âdiyen toplanacaktır. En az yirmi his- seye mâlik olan ve asaleten veya vekâleten istirâk etmek isteyen hissedarların toplan < madan evvelki 10 gün zarfında 10 dan 12 ye kadar hisse senetlerini Banka Komerçiyale İtalyana'nın İstanbul, Galata ve Beyoğlu şu- belerine tevdi ederek mukabilinde dübuliye sarakalarını almaları lâzımdır. — Aşağıdaki Ruznamede yazılı bilânço ve kâru zarar he- İİşablle murakıplar raporu Şirketin Merkezi İdaresinde salifürzikir saatlerde hissedarlar tarafından tetkik edilebilir. Ruznamci müzakerat: 1 — İdare Heyeti ve Murakıp raporları - mın kıraati, 2 — 936 senesi bilânçesile kâra zarar he- sabının tasdiki, 8 — İdare âzasının ibrası, 4 — İğare âzasile Murakıpların 936 xene- sine aid hakkı huzur ve ücretlerinin tesbiti, 5 — Murakıp intihabı, 6 — Müddetleri hitam bulan idare üzala- Tının yerine yenllerinin intihabı. le örtülmüş, yabancı şeylerin altında gömülü kalmıştır; bunların hepsini satmak, Türke Türk ruhunun yirminci ağırda muhtaç olduğu şeyleri; mües- seseleri vermek lâzımdır. 4 — Osmanlı imparatorluğu hâlâ jdini müesseseler üzerine kurulu duran bir saltanattır. Tanzimat bunu değiş- tirmemiş, bu saltanat içinde dini mahi- yeti haiz yeni yeni saltanatlar yapmış- tır; bunları yıkip dünyevi bir devlet kurmak ve bu devlet — camiası içinde Avrupal bir devletin teşkilât organla- rini vücuda getirmek icap eder: Din ile devlet ayrılmalıdır. 5 — Osmanlılık bir milliyet değil- dir. Bir milliyet asmı olan yirminci asırda, tanzimatın yapmak istediği gibi gayri mümkün bir Osmanlılık milliye- ti değil, yirminci asırda bir Türk milli- yeti vücuda getirmek iktiza eder. Bu, imparatorluk içinde hâkim milliyet o- lacaktır. 6 — Tanzimat — bir politikacılar, bürokratlar hareketidir; milit Türk devleti bir bürokratlar hareketi de - ğil, bir halk hareketi olmalıdır. 7 — Erkek ile kadının cemiyet i- çindeki mevkileri arasında hak farkı bulunmamak lâzımdır. İşte, Ziya Gökalp, etrafına top - ladığı gençler arasında bu fikirleri yay- maya başlamıştı. Onlara yeni yeni şey- ler öğretiyor, zihinlerine yeni fikir sa- halarında jimnastikler yaptırıyor, içle- rinden istidatlı gördüklerini şuraya bur raya ve bilhassa Darülfünuna soku- yor, yetişmelerine — yardım ediyordu. Hergün merkezi umumiye gidip gel- dikce, arada bir ona tesadüf ederdim. Bir koltuğa gömülmüş, boynunu bir tarafa doğru eğmiş, gözleri dalgın ve züya içinde, daima düşünürdü. Ken- disine küçük bir sual sormak suretile onu harekete getirecek olursanız, der- hal canlanır ve söylemeğe başlardı. Sorduğunuz şeyin evvelâ — tarihinden bahseder, sonra eski Türk an'anelerin- de onun izlerini arar, nihayet Avrupa medeniyetinde bugün ona tekabül e- den Mmüesseselere bakar, bunlarla Ro- ma müesseseleri arasındaki münase. betleri tahlil eder ve nihayet modern Türk veya Türkiye için bu meselenin ne suretle mütalea edilmesi lâzımgel- diği noktasında karar vererek sizi mü- kemmel surette tenvir ederdi. Ziya Gökalpin hüviyeti Ziya Gökalp, normal bir adam de - gildi. Ben onda ayni zamanda iki insa- nın bir arada yaşadığını her zaman gö- rürdüm: Mistik, idealist bir heyecan ile kendisini hülyasının dalgaları için- de bırakan adamla objektif ilim usul- İlerine hayran olup kafasını yalnız bu |usullerle işletmeğe meraklı olan bir i, san... Bu iki muhtelif varlık onda mü- temadiyen mücadele halindedir. Mose- lâ, onun bu hareketi bütün kuvvetile ileri sürmeğe çalıştığı sıralarda karşısı- na geçip harbin idaresindeki fenalıkla. m sayıp dökseniz. — o, bunları dinler, dinler, sonra da birer mantık ameliye- $i ile doğru olarak tasvir ederdi. Fa» kat, bir yandan da kendisi bir şeye hü- cum etmek, yıkmak istedi mi, o za- man Şiiri bile müsbet bir ilim sayfası haline getirir, tam — manâsile objektif ve realist olurdu. (Arkası var) | #iktye K Ayni büroda çalı genç.. Hepsi de şakacı idiler. bahtı.. Bir n bir ara kapı açıldı, girdi: kaldın? güldürü genç daha ik — Ö, herede ş yaptım. apabilir - — Ne mühim iş mi? Mühim, hem çok mühim, evvelâ söyleyin bakayım, Sü: ha geldi mi? selmedi. yal dan da anlatıyordu: — Hani bizde eskid vardı. Hani şu sarışın güzel kız.. Gü - zin, Bu sabah ona rastgeldim. Tram - vayda beraberdik, Artık hiç bir yerde çalışmıyormuş. Zengin bir amcası var- mış, ölmüş, mirası buna kalmış.. Mü kellef bir apartımanda oturuyormuş. Telefonlu, filân bir apartıman. 'Telefemu olduğunu söyleyince he - klıma bir oyun geldi. Bizim Sü - alay etmek, Süha Güzin çıklık- tan sonra gelmişti.. Kendisini tanımaz. onunla her vakit şa- ga. Sühayı telefo la aramasını, telefonda kendisine ilân) aşk etmesini söy- ledim. Mükem - mei bir şey de - gil .mi? — Sonra Güzin ne konuş - tuklarını bize an- latacak.. Biz de Sühayla —mü kemmel alay e - ğiz.. Nasıl mühim deği| mi? — Fevkalâde. — Hem dikkat edin, bugün tam üç- te telefon edecek, ın, öbür gün fi - lân hep hep ayni saatte, sonra biz ken- disinden öği riz. Bir gün sonra Sü- haya kızın söylediklerinin hepsini te- ker teker tekrarlarız. Tabii şaşıracak. — Oyun olduğunu anlar. — Anlar amma, anlayıncıya kadar da bir kaç gün geçer. Biz de eğlenmiş oluruz. * Saat üçe gelmişti. Telefon çaldı. Te- tefonu açtı. — Süha seni telefona çağırıyorlar. Telefonu açan Sühaya telefonu ver- dikten sonra arkadaşlarına manalı ma: nalı baktı. — Telefondaki o! Demek istiyordu. Süha pembeleşti, morardı, kızardı. — Tanıyamadım. ! — Ha, meçhul, demek meçhul bir bayan! Peki amma ben meçhulât için- de yüzemem ya! — Tabil b;ıiuluverirîm Hem bana ——T k harbe sebveg olan adam Büyü (Baştarafı 7 inci sayfada) 1914 de, bütün gayreti ile - çalışan, çırpınan, yırtınan Kayzer harbi durdu- nda toplanmış- | S .| lardı. — Sayfa 15 Süha ile Güzin Yazan: İsmet Hulüsi birbirlerine — bakıyor, rmeden gülümsi diklerini öğrenm birbirlerile 1 Güzinin a nereden duymuş © nda konuşürken y . Olsa bile te Acı llr—z.'l - O te kimsecikler kulağının d liyebilmek için ne derecede kuvvetli |bir kulağa sahip olmak Lâzımdı. Saat üç oldu. Telefon gene ç: ha telefona koştu: — Bonjur. h. Sü- — Hay hay- — Nasıl isterseniz öyle.. Memnunum.. Yarınki nushamız İ : SERGÜZEŞT Çeviren: Şerif Hulüsi — Hay hay, yarın.. Hay hay. Telefon pandı. gene ka * Güzinden bir şeyler öğrendiler, gene tekrarladılar. Far kat Süha hiç o « râalı olmadı. Ve arlık ertesi, daha ertesi, daha erte. si gün telefon çalınmadı. * Bu vak'a olmuş, aylar geçmiş. unu- tulmuştu. Bir gün«Süha arkı düğününe çağırdı. Düğün İ: en kibar diye tanınmış otelleri! rinde yapılıyordu. ey bir alay mevzuu bulmuştunuz. layınız yarıda kaldı, amma benim saa detim tamamlandı. 1 * İkinci defa telefon ettiği zaman Gü- zin, Sühayi merak etmiş, telefonda o- na randevü vermişti. Bunu da eski ar- kadaşlarından saklamıştı. Süha ile Gü- zin buluşmuşlar, birbirlerini beğen - mişlerdi. Süha beğenitlmiyecek genç değildi. Güzin ise onu görüp te beğen« memiş erkek dünyada yoktu. Anlaş« mışlar ve evlenmiye karar vermişler « di. Bu kararla beraber Sühaya yapılan şakanin da öcünü almayı kararlaştır « mayı unutmamışlardı. — Berlin kumandanı da - şöyle bir tel çekti: «Bütün alaylar dağıldı...» ramadı. Bunu da taç ve tahtından kork- tuğu için yâpiyordu. Kayzer daha harb başlamadan mağ - lâb olduğunu anlamış, tıpkı delinmiş bir balona benziyordu ve bir deli gibi, birbirini tutmaz çılgın plânlar kurdu. O, kendisini başkumandan yapmıştı. Ve günde bir buçuk saatten fazla hari- ta üzerinde çalışmazdı. Erkânıharbiye- sinden yalnız iyi ve muvaffakiyet ha- berlerini kabul ederdi. Kat'i bir karar veremezdi. Sonunda işler o kadar sar- pa sardı ki, müşavirleri, çıkar yolun, ancak kendisinin hastalığı yüzünden başkumandanlık vazi esinden çekile - ceğini işaa etmekte olduğunu söyledi - ler. Ve o da memnuniyetle kabul etti. Harb bütün şiddetile devam ediyor- du.. beklenilen netice kentlisini gös » terdi. Hindenburg'dan bir telgraf gel - di: uSadık bir ordu kalmamıştır. Haş - metmeâb ne emir buyuruyorlar...» * Sonunu biliyoruz. Holanda hudu « duna savrulan Kayzer, ömründe bit kerecik, bir dakika bile olsun bekletilk meğe alışmamış olan Kayzer Vilhelm, kraliçe Vilhelmina ile nazırları, hak « kında bir karar verinceye kadar hu « dudda tam 6 saat bekledi ve nihayefi Doorn'a gitmesine izin çıktı. Rumen vapurunun vaziyeti tehlikeli Çukurkaya civarında karaya oturan Rumen bandıralı Karmen Silva vapu « runun vaziyeti yapılan keşiften sonra tehlikeli görülmektedir. Vapurun sağ tarafı tamamen parçalanmıştır. Kur « tarılması ümidi azdır. Fakat gemi küre tarma şirketi geminin tahlisi için çah « şacaktır. Havaların müsaadesi beklen« mektedir. Çeşme önünde oturan Exmoor vâ- purunun kurtarılmasına başlanmıştır. MN Hen ge aĞ