Fti U A,? F i istiyor -| Yina gittim: S kaplsını ";tıkum“ bir ğ Süvallar ü- ş “’?“' biraz Sonra B GÖĞ T ah Te mülâkat n. Değnek - ağaçtan | yardu. lersem ağaçtan yeni kesil - eni tepeden tırnağa kadar süzdü: — Ak ermez, ağaç, edebiyal a Bacıdır. Âsâ oradı Pencereden baktım. Bahçede bir ar- mut ağacı vardı. Dalları kesile kesile güdük kalmıştı. . — Söz karıştı, dedim, edebiyat gece- lerinden bahsediyorduk. | — Evet, demek edebiyat gecelerin - de benim şiirlerimi okuyorlar.. Benim irlerimi benden başka kim okuyabili ki.. Şiirlerimi baskalarının ağzına düş- miyecek kadar yüksektir, — Hay hay, öyledir. — Bundan! sonra yasak edivarım. Bir mısrarma girmiş bir harfi bile kim- üstüne.. at kral hazretleri, n. Yalnız ©- — Emriniz ba: — Fakat ben kendi şiirlerimi © yi — Yani bu çuvalar mi? — Estağfurullah de! — Estağlurullah. — Ha, şöyle, ben anlatayım: Bunla: | Tın içinde benim saltanatımın askerleri vardır. Onlar beni muhafaza ederler, — Şu askerleri göremez miyim? Çuvallardan birine elini soktu, bir kâğıt çıkardı. İşte bir tane. | kal Bir gazeteden kesilmişti. «Şiir kra - lının tahtaravalli oynadığının resmi - dir» serlevhalı bir yazı vardı. — Bu asker mi? — 'Tabii asker, lehimde yazılmış bü- tün yazılar benim askerlerimdir. — Bu yazı da sizin lehinizde mi? — Tabii, benim aleyhimde söz söy- — Madem ki elime eldiven giye - ceğim anne, ne diye, ellerini yıka, dersin! SON POST | . miasir Ünalı Nazımla bir mülâkat Muharririmizi huzuruna davet etti. Edebiyat dde 9999 999 mısralı şiirlerini kendisi okuyacak ) lemiye cesaret edecek insan var mrdır da?.. — Haklısınız. — Tabil haklıyım. — Tabil tabil. — Edebiyat gecesine sizi tahtınızla irlikte götürürsek nasıl şiir okuya - ınız. — Tahtımın üstünde şöyle, şimdi o- turduğum gibi oturacağım, bir elimi âsimane uzatacağım, öbür elimi yedi yerin altına sokacağım, ve dokuz milyon dokuz yüz doksan dokuz bin| dokuz yüz doksan dokuz mısralı şiir - lerimden birini okuyacağım. — Güzel söylediniz. kral hazretleri amma, bu kadar fazla mısralı şiir kaç saatte okunur?. — Saat ne demek, şiir okunurken saat hesaplanır mı? Varsın günlerce sürsün, varsın aylarca sürsün, varsın senelerce sürsün.. Herkes dinliyecek- |Y& tir. Şimdi başlıyayım mı? — Amma uzun sürecekse. — Madem ki ben kralım. emir ve - Tiyorum, dinliyeceksin. Söylemiye başlamıştı: Elimde krallık âsüm, Yazarım satır satır.. Ürker kırk bin katır.. Doğrarım çatır çatır. Gezerim patır *ı-"h Hey hey Filorinalı, Bugün peşin, weresiye yarıma; Ben burada barına barına; Başımdaki tâç sağlam. Belimde durur divit. * Marmarada bir kuş var, Arada sırada dalar, Bu kuş kanarya kusudur, Jer görür avlar. Baktım, devam edecekti, onun coşç - kunluğundan istifade ettim ve kendi - sine gi sarayi — kralisinden verdim. e Mizahçı Tiyatro mütehassısının Sayfa 7 beyanatı münasebetile Kızlarımız, niçin sahnede çalışmak İs temiyorlar? Halk arasında yapılan bir anket neticesi toplanan fikir ve mütalealar Ankarada açılan leyli meccani tiyat- zo mektebine kabul imtihanları için müracaat edenlerin aşağı yukarı hep- si erkekmiş. Bu vaziyet karşısında Al- manyadan gelen mütehassıs yana ya- kıla şöyle diyormuş: — Eİli yıl evvel Avrupada böyle bir çekingenlik başgöstermişti. Halbuki bu gün Tiyatro artistliği her tarafta hür- metle karşılanan bir meslek olmuştur. İsbat isteyen olursa: İşte Bay Görin- gin refikası bir tiyatro artistidir ve İtal ya kraliçesinin sağında oturmaktadır, Eğer bu sizin memleketteki kadın ar tist yoksulluğu bu biçim devam ederse biz galiba erkekleri kadın rollerine çı- karmak mecburiyetinde kalacağız. Ma- amafih bu da pek olmaz iş değildir. Çin de ve Japonyada halen harıl harıl tat- bik olunan bir usuldür. , Bir arkadaşımızı bu mevzu etrafında halkın ne düşündüğünü sormağa me- mur ettik. Topladığı fikirleri aşağıya yazıyoruz: Bir 'eski muallim diyor ki: — Ben bugünkü şartlar içinde böyle |. bir çekingenlik mevcut olabileceğine ihtimal vermiyorum. Türk sahnesinin ve Türk lisanının yabancı unsurlar e-| Hinde ne acıklı haller geçirdiğini yakın dan bilen ve bu fecaati senelerce işit- mek felâketine katlanmış bulunan be- pim neslim bu sözlerdeki acılığı her- kesten iyi kavrar. Biz şimdiye kadar kızlarımız sahneye çıkıyorlar, buna iyi| den iyiye alışıyorlar diye seviniyorduk. Bir Türk kadınını ilk defa sahnede gör düğüm gecenin sevinci hâlâ dipdiri içimdedir. Bugün eğer genç kızlarımız sahne - den ürküyorlarsa, eğer allelerimizde hâlâ bu garip telâkki varsa içtimat ha- yatımızın bu larafı hep yerinde say - mış demek olur ki ben buna asla kani değilim. Fakat mütehassıs Karl Eybest'in söz lerini de yabana atmamak lâzım. Bu En tanınmış kadın san'atkârlarımızdan Neyire Neyir ne kadar geride bıraktığını düşünecek olursak bu ciheti daha iyi anlarız. Fakat ben istikbalden eminim. Bu - günkü tahsil hayatı, içtimal! ve , di vaziyet kadının her cephi gös! diği kabiliyet, tiyatrodaki noksanı telâfi edecektir. da - * Bir Üniversite talebesi diyor ki: — Bizdeki sahnenin sade birkaç ar- tisti san'ati kavramış , bir de sahneye £az tenekesile süpürge sopası yerine #lekirik ve çizgi girmişir. Daha evlerimizde aktöre (oyuncu) Aktrise (şantöz) diyorlar. Bu arada sahneye çıkmak kapris'ne /tutulan birkaç bayan da mevcut değil denemez. Fakat bu bayanlar hiç bir 'man büyük tiyatro kültürü ve bü bir kiyle san'ate amışlar dır. - tabil ön safta gel sözler herhalde bir fantezi olarak sö_v-îlesnı - Bu kapris Jenmemiştir. Bilhassa sahne tarihimiz- de gelip geçmiş san'atkârların en belli başlı ş tlerii noksanı ister istemez tebarüz ettiri - ır. yaummı bunda kadınlarımızım ti- tro san'atine karşı gösterdikleri isti- dat noksanlığından ziyade asırlarca sü- ren kadın telâkkimizin rolü ölmak icap eder. Eski harem hayatının çarşaf ve kafesin kadını erkek seviyesinden Bulgaristan Türkleri Arasında tedrisal Meselesi.. Ankarada oturan Rusçuük göç menlerinden muallim Hasan Tuna- baylü bize yolladığı bir mektubda, oturan Türklerin ted- risat sahasında, maalesef kendi ırk- mıza mensub bazı irtica unsurlarır- dan çektiği müşkülâtı anlatıyor. Di- Bu, uzaklaştırma aiyaseti yalnız Rus- çukta değil, Bulgaristanın her şehripar, bilhassi köylerinde şiddetle tatbik ediil- yor. Türk kültürünü Türk Köylü çocukta- rına aşılamağa ve ana vatandan uzak lan bu yurddaşları medeni hayata sokma- ya çalışan münevver muallimler böylece başta baş müftü olmak üzere kaymakam ve aveneleri olan çömerleri tarafından - zaklaştırılmaktadır. mizde sinema sana; polduğu için - mecbure nin hep erkek oluşu bulkuımışv,rv Ve işin içyi hevesin doğrudan doğruya sinemadan sirayet ettiğini görürüz. Sinemada artistin muvaffakıyetini, parlak dekorları, güzel aktörleri, son moda kıyafetleri görüp sinema ilâncı- hği yapan birtakım âdi mecmualarda bu beyaz perde yıldızlarının haftada (Devamı 12 inci savfada) Bundan evvel Demokrat, ver zamanında bir aralık Ma: alan profesör Saukot bir tamim ile bütün Türk mekteplerinde Yeni Türk harflerile todrisatın devamını — emretmişti. Pakat ©o zaman baş müftü olan Hüseyin Ahme- * — dof Türk ve kültür düşmanı bir takıra ç- mezler ve yobazlarla birleşerek hüküme- te müracaat etmiş: — Yeni harfler dinimize — mugayirdir, Bu meselenin balli bize alttir. Diyerek tamimin tatbikine mani ol- muşlardır. Bu suretle de hükümet isteyen- lerin Arap harfleri, isteyenlerin de Türk barflerile tedrisat yaptırahileceklerini bil- dirmiştir. Bunun Üzerine bu bir sürü cahli, Türk düşmanı ve medeniyet dışında kalmış yu- barzlar köstebekler gibi Türk köylerine yı yilarak yeni harfler aleyhinde propagan- daya başlamışlar, saf 'Türk halkımı i&fal etmişler, hemen bemen bütün — köyic: eskisi gibli Arap harfleri okutulmağa lanmıştır. Ancak bir — iki kasaba bu bazların şerrinden kurtularak yeni harf- lerin okutulmasında devam etmiş, fakat onlar da nihayet mukavemetten kesilmiş- lerdir. Bugün Bulgaristan —Türklerimin mu- kadderatı bu yobaz sür: in elinde miştir. Millisi, Türkçü, mefküreci bir cok vatandaşlar, bilhassa muallimler hergün Wirer birer ana yurda iltden ediyorlar.»