12 Sayfa Güreşte dayanıklığın ve kuvvetin rolü (Baştarafı Gıncı sayfamızda | | karşısında derhal yenilmiye mahküm Yorulmak adalenin zayıf, fazla sert, | olur. yahut göreceği işe lâzım olduğu kadar alıştırılmamış olmasından ileri gelir. Onun için vücudumuzun, güreş ya - parken, kâfi derecede çalışmıyan ada- le, yahut adale gruplarını muhtelif spor ve jimnastik hareketlerile Çalıştırmak, bunların dayanıklılığını arttırmak 1lâ-| zımdır. Yalnız şurasına dikkat etme - lidir I—:i güreş haricinde olan spor ve jimnastik hareketlerini ifrata vardır - mak belki onları hiç yapmamaktan da- ha zararlıdır. Adalelerimiz muhtelif hareketlere ne kadar alışmış olursa dayanıklılığı o derece artar. Vücudunun üst tarafını işletip bilfarz bacaklarını çalıştırma - mış bir adama bacak hareketleri yap- tıracak olursak derhal kesiklik gelir. Kolları kuyvvetli, iyi çalışmış, fakat en-| sesine lâzım gelen idmanı vermemiş olan bir güreşçi kuvvetli hasmının Asıl güreş zamanı olan kış mevsimi geçirildikten sonra yazın fazla sıcak - larda güreşten ziyade muhtelif spor - larla meşgul olunuz. Kürek- çekmek, yüzmek, atletik sporlarla meşgul ol - mak;, futbol, el topu, basketbol, voley- bol oynamak vücudunuza büyük fay- dalar verir. Adaleleriniz - açılır, hem çeviklik, hem dayanıklılığınız artar. Şurası akıldan çıkarılmamalıdır ki - ifrata gidilmemek şartile - adaleleri fazla sertleştirip yormıyacak her spor güreşçiye faydalıdır. Çünkü —güreşte vücudun her tarafının kuvvetli ve sağ- lam olması, asâb ve maneviyatın çürük olmaması, enerjinin yerinde bulun - ması lâzımdır. Muhtelif sporlardan maksat da vücuda bu hasletleri vermek olduğundan, bilgi ve itidalle yapacağı- nız bütün sporlar- sizin güreşçi olma- nıza yardım edecektir. —S V& : a Tiyatro mütehassısının beyanatı münasebetile (Baştarafı 7 inci sayfada) birkaç milyar dolar kazandığını oku - yan küçük bayanlarımız, Şehir Tiyat- rosunun kapısını: — Buradan inşallah Holivuda yol gö rünür! diye çalıyorlar. Halbuki sine - ma şöhretini birden bire parlak saçlı başlara köonuveren bir devlet kuşu sa- yan bayan tiyatronun bin türlü mezi- yet, kuvvetli bir azim ve derin bir kül- tür isteyen havasına dayanamıyor. O - muz oynatıp bel kırarak, yayvan yay- van tekellüm ederek birşey kazanamı- yacağını anlayınca haydi soldan geri, eve dönüyor. Hele bizim gibi sahne kanaati geri kalmış bir memlekette, yani san'at di- ye taklitli tulüat operetlerine kadar yükselebilmiş bir seyirci önünde ne , şöhret, ne de servet yapılamayınca ba- yanın Holivut hayali inkisara uğrayor. Bence bütün sebep budur. Bunun ça resini sorarsan liseden itibaren kuvvet li bir san'at telâkkisi sahibi olmak ve tiyatro kültürünü öğrenmek. Bu ikisi mevcut olmadıkça, mütehassıs hepimi- zi zenneye çıkaracaktır. Bilmiş ol!. * Çorap fabrikasında işçi bir bayan di- yor ki: — Tiyatro muü, Allah göstermesin, Babam beni sağlam öldürür. Tiyatroya çıkan kadını bizim konu komşu mâahal leye sokmaz. Annemin duyar duymaz yüreğine iner. — Peki siz hiç tiyatroya gitmez mi- siniz? Oradaki kadınların nesi var? — Onlar başka, biz başka. Onlar zen ,gin kızları imiş. — Siz hiç baloya, dans salonuna git mediniz mi? — Baloya gitmedim. Yalnız iki kere dans salonuna gittim, O da bir arkada- şım ısrar etti. Hem ben dansetmesini bilmem ki... — Ya sinemaya! Küçük Bayan bir an düşündü: — Bak, sinemayı becerebilirsem, gi- der yapardım. — Sinemaya giriyorsunuz da tiyat- roya neden girmiyorsunuz? — Sinema burada değil ki Amerika- da.. Beni orada kim bilecek, * Bir ihtiyar nine diyor ki: — Rabbim göstermesin, ben kızımı iki cihan bir araya gelse, oyuncu yapa mam. Hem kadın kısmına böyle işler yaraşmaz. Günahtır evlâdım, kadın kıs mina oyunculuk etmek çok günahtır. Bak uslu akıllı bir.delikanlıya benzi - yorsun, böylesine karışacağına bir ha- ,yırlı iş tutsana... Kömür fiyatları gene Jfırladı. Bunu yaz işte, bunu yaz ! : eai Ş Taşköprü İcra Memurluğundan: Taşköprüde tüccardan Yusuf oğlu Bay Abdullaha Taşköprü sulh hukuk mahkemesinin 14/2/934 tarih ve 15 numaralı ilâmile 160 liraya mukabil Şihşimşir köyünden Civriz oğlu Alinin ayni köyde vâki köy önü nam tarlası bu borç için terhin edilmiş ve alacaklır “S ) Fosta, nın Edebi Tefrikası: 33 SON POSTA ” Sancak meselesi ve Türk- İtalyan münasebatı (Baş tarafı 3 üncü sayfada) Yakın Şark işlerine karışmamaktan ile- ri geldiğini de bilmemezlik yapamaz.» İşte, Sancak meselesinin son safhaları- nı yaşadığı sırada ve Türk - İtalyan mü zakeratının başlaması arifesinde, Fran sız kanalları, vasitasile Romadan akse- den düşünceler bunlardan ibarettir. * Sovyet Rusyada, maruf muharrir Radek'in muhakemesi cereyan ediyor. Troçkiye müzahe ret ve onunla be- raber olarak çalış makla itham edi- len bu muharrir ve arkadaşları, bundan evvelki «tethiş» davasında olduğu gi- bi, şayanı hayret bir soğukkanlılıkla türümlerini itiraf ediyorlar, Onların bu itiraflarını ve Sovyet rejimine yap- mak istediklerini söyledikleri kasd hak kındaki ifşaatlarını okudukça, insan hayretten hayrete düşüyor ve Bolşe- vizm davasında bu derece kıdemli olan kimselerin, âdeta bülbül gibi kendile- rine cürüm atfetmelerine şaşıyor, şa- şıyor. — Selim Ragıp Sovyet Rus- yada görü- len dava Resimli zabıta Hikâyesinin hal şekli Müfettişin; kadının kocasına sordu ğu sual şu idi: — Ben odadan dışarıya çıktığım za man, neden düvardaki resimlerin yer lerini değiştirdiniz?» Bunun sebebi ilk üç resimde gayet açık olarak görülmektedir. Delikanlı hin oturduğu iskemlenin arkasına isa bet eden resmin çerçevesinde kadına isabet eden kurşun saplanmış kalmış tı. -3 numaralı resimde kurşun yeri ve camın çatlaklığı gayet bellidir. E- Ber, kadın oturduğu halde kendisini vurmuş olsaydı, o zaman kurşun bu resme isabet etmiyecekti. Delikanlı - nın resimleri değiştirmesinin sebebi de bundan ileri geliyordu. Firketele- | Yin vaziyeti ile, atılan kurşunun yeri, kadının kapı yanından, iskemlenin .ö- nünde ayakta dururken vurulduğu - nu göstermektedîr._lk nın rehinin paraya çevrilmesi yolile vâ ki talebi üzerine borçlunun İstanbulda bulunması hasebile ödeme emrinin zatı na tebliğ edilememesi itibarile keyfi- yetin gazete ile ilânına karar verilmiş olmakla ilân tarihinden itibaren hbeş gün içinde borcun ödenmesi veya bir itirazı olduğu takdirde ayni müddet i- çinde mal beyanında bulunması, aksi takdirde ilânı havi gazetenin - ödeme emri tebliğ makbuzu yerine kaim ola- cağı ilân olunur. ( Baştarafı 6 ıncı sayfada ) tutuna, elinde bir rovelver olduğu hal- de, kayan yüzbaşı: «yüzenleri kurtarı- nız» diye gürleyerek emirler vermiş, lâkin Hintliler küreklere sarıldıkları gibi uzaklaşmışlar, Yüzbaşının attığı kurşunlar, ördek gibi tam zamanında suda saklanmasını bilen Hintlilere isa bet etmemişti. Egypt yavaş yavaş çöküyordu. İskele tarafı battıkça battı. Sancak tarafı, ha vaya dikildi, ve siste tıpkı bir madeni kaya hayaleti gibi- yükseldi. Kaptan Kolye son bir defa olmak üzere gemi- sini dolaşarak kazaya uğrayanları ara- di. Denize düşen yolcular, şekil ve hüvi yetlerini kaybetmiş insanlar, . yüzen tahta parçalarına, gemi ankazına yapış mış sürükleniyorlardı. Geminin kapta- nı, birden iki elini havaya kaldırdı: «Eyvah arkadaşlar dedi. Dayanamiıyo- rüm. Bittim.. boğuluyorum.» Gemiden bir sandal daha indirilir - ken, iplerden birisi koptu ve yolcular Sıhhi Bahisler (Baştarafı 9ncu sayfamızda | heyyücatı durdurur ve umumiyetle sü- künete ve uykuya doğru götürür. Ru- hi ve asabi bir çok hastalıklarda en se- ri ve en güzel bir tedavi vasıtasıdır. Ilık banyolar derimizi temizler. Elâs - tiki yumuşak bir hale koyar. Çok iyi - dir. Yalnız ılık banyoda uzun müddet kâlmamalıdır. Sonra büsbütün reha - vete sevkeder. Sıcak banyolara gelince: Bunların derecesi azami kırktır, Sıcak banyolar temizlik ile beraber ayni zamanda te- davi vasıtasıdır. Beyin hümması, me- nenjitler ve brotko pinomonilerde tat- bik olunur. Sıcak banyolar herkese gelmez. Sık yapıldığı ve uzun müd - det sıcak suda kalındığı zaman çok yo- rucudur ve hattâ tehlikelidir. Baş ağır- lığı, baş dönmesi, sinkop ve muhtelif âzada ihtikanlara sebebiyet verir. Sı - |cak: banyolar kalb hastalığı olanlara, tansiyonu yüksek olanlara, damar ka- tılığı olanlara, şişmanlara, demevi o - lanlara açık — veremi — bulunanlara kat'iyyen tavsiye edilmez. Otuz sekiz, otuz dokuz dercelik ban-İ; | yolar temizlik için pek iyidir. Fakat nihayet ön beş, yirmi dakikayı tecavüz etmemek - şartile.. Duşlar: Sıcak duşlâar temizliğin en güzel bir vasıtasıdır. Bundan maada gerek cildin ve gerekse cümlei asabi - yenin fiziyolojik vazifelerini tenbih e- der. Yazda sabah akşam alınan duş .- lar lenfatik ve kansız olanlar için s0- ğuk olmalı, demevi ve şişmanlar için ilik olmalıdır. Maamafih bunların hâ- vanın sıcaklığına Ve soğukluğuna göre dereceleri değişir. Bilhassa İsveç usu: lündeki duşlar bir sıcak, bir soğuk mü- navebe ile yapılıyor. | ——o.o—ı——-—-'/' denize döküldüler. kurtarıp ta sandala da, öbür ip te koptü ve J İ narak zavallıları suyul i k Sadameye uğraylî*ndâı dakika sonra Egypte * © esnasında, beyni patla gulan, kimi kamarasınt” 37 yolcusut ile bııltkte & derinliğine gümulmuş h | da 1,054,000 İngıhzl H | h.' İngiliz Jiralık altın Ç“ooo _ ? lık altın para ve 2! A, ! müş çubuk batmıştl- h ,ı( a Aylarca sonra kaPîin dildi. Kısmen kabaha mhhw kaptanlık etmemeğe çeft ge İ Bunun üzerine isti fa'“Jn gli ) Kolye dolgun bir tazm g& sene sonra, bir Italyan an b -— şirketi, — Egypt'i ve aşağı yukarı bât madeni eşyayı buldu. 'İ;ş ".ş-“'i;:_*ğ; - !f.fiğîğ— z 4 Pa Peştede bir '" Faciası M ş—_ (Baştarafı 8 inci ? (miz bir ikinci cihet Annanın ıqtemıyerek hana âşık olmasıdır. yi kopattır. Ruhi inhitat gahsiyet sahibidir. Johanın âşığı olarak kızını bu sıfatla rakiP ışi boğmuştur. O xaptlgî j mamıştır. j ' | Mahkeme Madam % gi liye sevketmiş, memle e asabiyeci doktorların3 . terifli miş ve avukatların İ e pel F Juğu anlaşılarak kadın 9 B miştir. Mahkeme rels' B 4Pi tisesinden evvel Kadiifi gin. vf h — Başka bir diyect N, sorduğu zaman: — ğvet var!.. demiş 1!9_ hd idam edilmesini rica T camk düren bit anne olara Ş diğini söylemiştir. ” NA Şimdi gündüz Sı%" kızının voklugundan elemi çeken Madam B. hanın VW ' İnegöl P“s';:.ı İnegöl (Hususl Pj y İ kî raköy arasında Yâp' ! P%. tı şehrimizden ggçtıg“ Y havaleler kı:ılaylıkllalş ) di. Bu usul kaldırılm y ranın mektub ve hâY M yolile ve arabalarla gör M -' yüzden posta u'nl"’*r / arızaya uğramaktadif İlk zamanlar «bu çocuk ne kadar hissiz, anasından hiç bah - setmiyor, ne çabuk unutmuşl.» de - dirtecek kadar garib gördüğü bu sü - kütun sebebini şimdi anlıyor, ilk gel- diği gün yüreğine girmesini bilen kü- çüğün büsbütün gözünde yükseldiği- ni hissediyordu. Ayşe hâlâ göğsünde idi. Seza onun küçük başının harareti- ni derisinde hissederek garip bir lez - zetle ürperiyor, bu küçük baş için ar- tık hakikt bir ana gibi içi titriyordu. Bir aralık yerinde doğrularak kulak verdi..Kapı çalınmıştı. Biraz sonra sa- lonu antreden ayıran buzlu bölmenin kapısı aralandı. İçeri sessiz adımlarla Sırrı Nihad girdi. Aysşe onun içeri gir- diğinin farkında .olmamıştı. Seza kol- larını gevşeterek onun kulağına iğil - di: — Bak kim geldi ayşe!. Ayşe yavaş yavaş başını çevirdi. Doktoru görür görmez bir zıplayışta gene kadının kucağindan inerek: «Ay babam gelmiş!.» diye, Sırrı doğru koştu.. Oda iyice kararmıştı. Seza hayretle küçükle konuşarak vak- tin geçtiğinin farkında olmadığını an- Nihada , |Seza: Yazan: Perlde Celâl içinde birbirine karışmış gibi duran çocukla doktoru süzüyordu. Küçük kız kollarını doktorun vücudünde ka- vuşturmağa çalışarak yüzüne doğru sıçradığı zaman Sırrı Nihad büyük bir tehalükle çocuğu kollarına aldı ve kı- vırcık siyah saçlarından öptü, öptü.. Sonra onü kollarından bırakıp Sezaya döndü: — Nasılsın yavrum? Gene kadın ayağa kalkarak - cevaâb verdi: — Mersi.. Ve bahçe kapısına doğru yürüye - rek: — Hava ne çabuk karardı; dedi. Bu- gün bahçeye bile geçemedik.. Sırrı Nihad onu tâkib etti: — İstersen şimdi çıkalım, hava hiç serin değil.. Seza «Peki» der gibi başını eğmişti. Üçü'de ağır ağır merdivenleri inip dı- şarı çıkttlar. Ayşe hemen koşarak par- maklıklara doğru gitti. Sırrı Nihadla Seza koltuklara yerleştılcr Oturunca — Yemeği bBu gece burada yesek, dedi: Sonbaharın - en guzel gecelerin - ladı. Şimdi salonun ortasında gölgeler 'den biri.. - Doktor gülümsiyerek: — Sen nasıl istersen yavrum, diye, cevab verdi. Ve hizmetci ağaçların altına çektiği masaya beyaz keten örtüyü örterken yavaşca sordu: — Gene bugün hastalar fazla idi. Epey yorulduk. Sen ne yaptın, bir ye- re çıktın mı? Sonra genç kadının cevab vermesine vakit bırakmadan elini başına vura « rak devam etti: kaçıyoruz. Seza acı acı gülüyordu: — Doğru söylediniz, tıpkı suçlular gibi herkesten kaçıyoruz. Bunda biraz da haklı değil miyiz ataba?.. Sırrı Nihadın kaşları çatıldı. Genç kadının sözlerinden gene aralarında a- sabi bir havanın dolaşmıya başladığını hissederek ayağa kalktı. Semaya dağ- ru başını kaldırmış gülümsiyerek yıl - dızları seyreden Ayşenin yanına doğru ilerlerken yavaşca mırıldandı: — Ah affet yavrum, öyle unutkanl — Feride hanımın yolculuğu, belli, bir adam oldum ki.. senini bugün yol- cun vardı değil mi ya!. Ben de sabah Şefik beyi telefonla aradım. Yoktu. Her halde sen benim tarafımdan da iyi yolculuklar temenni etmişsindir. Sezanın gözleri bulutlanmıştı: — Söyledim çok selâm bıraktılar, Sırrı Nihad dikkatle genç kadını sü- züyordu: — Belli ki.bu ayftılık sana pek do - kundu Seza., Yüzün hemen soldu. — Bir kaç gün içinde Feride ile be« raber olmıya iyice alışmıştım. Yalnız- lığım epey hafiflemişti. Onun böyle açık açık yalnızlıktan şikâyet etmesi Sırrı Nihadı için için kızdırdı: — Eğer bu yalnızlıktan kurtulmak istiyorsan sana evvelce de bir kaç ke- re söylediğim gibi biraz dışarı çıkmalı- yız, dedi, Bir çak ahbaplarımızı artık ünuttuk gibi bir”şey. Bütün davetleri reddediyoruz. Suçlular gibi herkesten senin âsâbinı bozmuş. Gene bu. gece çok acı konuşuyorsun. : Seza gözlerinde kindar bir mana ya- narak doğrulmuştu. Yüksek bir sesle cevab verdi: — Fertideden ayrılmak benim aaabı- mı hiç de bozmaz.. zaten bu yakınlar- da benim de İzmite gitmeye niyetim var, Sonra böyle küçük ayrılıklarla â- sâbım bozulacak kadar; sizin tahmin et- tiğiniz derecede deli olmadım. Ayşenin biraz evvel anlattığı şeyler hep kafasından uzaklaştırmak isteme- sine rağmen içinde yeni şüpheler uyan dırmıştı. Doktor çocuğun köyde bir babası olduğunu söylememişti. Bu içi- ni bir kurd gibi yiyor ve farkında ol - madan kavga eder gibi konuşuyordu. Sırrı Nihadın, kaşlari hayretle kalka- rak, geri döndüğünü görünce, kuru bir sesle devam etti: — Babamı göreceğim gelch Doktorün da yüzü aksi bir ifade ğl mıştı. — Bunu niçin daha H din?. dedi. bİl" " F — O kadar mühimt © madığı için. 4 vkiş Suad bey bufayı' C da, sen, gidiyorsun? iyö , bi — Çünkü; öyle “ $ Sırrı Nihad genç kadır” ”) tı: _ y — Bu, senin ııtcm di Seza, hayretle Ye"n !—. Tt "ı — Sizden izin aw.— 4 ; sa!, r Ş Hizmetci yavaşta j' ü muş, yemeğin hazif veriyordu. İkisi de '“M .“ Yemekte hiç kofluşııj şe küçük parmakla” lar hazırlarken göz : li onlara bakıyordu: hür | larını şımarık bir tav? .B zaya sordu: ı e A 1 — Ben de seninle gt Bunu, gözleri Paf Sırrı Nihad hayretle _ uzo küçük kızın heme' 'İ koyup, böyle bir sual İ " * kül bir mevkide b;rakn SN nirlenmişti. Fakeat onu N SN J sında asılı ampülün * zi Kİ beyaz toparlak Y“zu' r gözlerini görünce sâkif Ki miye çalışarak cev"b