İh İdarehanesinde neler gördüm! 3 İ Eleni ah, onun Si ülnerede bulayım ?, Eiye k.ü Yfak tefek, mölon şapkalı, Yüzü, çizgi Yor:“Ayağınıza soğuk su mu, yoksa sıcak Rerelerde kaldınız ah beyciğim? , Tindeta Ni muz şemsiyeli bir adam çizgi ama saçları boyalı. Madam Kemal Tahir LI hdl Oliğı, DAT yartıklığı törmüş & llıklığı ÜN Kün € atışından, 'erini ör, — *ar her halile y ;:;ıâî“daînuiım_ di- a m!ehıııidsı. Ötür UR Gazi, Aeale etti. Ben de lîid; fambur, bir de Sira şark, B acısı kız, ':ı"ü. haydi , Züp-|lerini söylesinler, konturat yapmak ko- orta-|lay. Beyefendi, yarım maaş avans ve - #Yak rulnf oldum delisi'recek, tabii yol parası onlara aid. — Olur kızım olur, sen emret. Şim- sobanın |di bir nokta daha kaldı, sıra kızlarını nereden bulayım? — Kızları sen düşünme, onlar ha- zır, Neclâ ile Ayteni götüreceğim, Sen asıl komisyon meselesini konuş. Madam birdenbire nazikleşti: — Aman ayağını öpeyim, mahcub etme, aramızda teklif mi var, elbet u- yuşuruz. Beyefendiniizin ne doğru, ne insan adam olduğu yüzünden belli, Ne mal olduğu yüzünden belli bey- » €M ni gö et, âlâ- Arşak le, ne idüğü belirsiz bayan kalktılar. Benim canım sıkılmağa başlamıştı. Madam biraz da benimle meşgul olmak lâzım geldiğini galiba kestirdi. Karşıma hçt İydağ hy::k kahvelerine mu? oturdu: © — Ömer bey daha gelmedi, diye m'ığ'h ":""_llâlığ._ ke-| başladı, neredeyse gelir, sıkılmayın, üi Yokt A, taklıa: D L bi ü e İi.::.a_ 5 “acak Mi t SUŞ n n Güzel ilmi, Sdiyor, şim- B dA yi bir SEkb Non ke, &rtan, e. İagi tü ihtiyar kGıı'ııııx:ı Manda, 4 takım Ydi kal l“! Boği k”.“—üıı;,' 1?:_ de dur Va ÇEvveli siz Anadol Adasını a n k d—'hı.uuif. luya nikâ- tti mi, ağla -|kendi eviniz gibi oturun. ür, ya külağ Biraz düşündü. Sonra birdenbire: — Nasıl oldu da hatırlıyamadım, de. ah sabahleyin biraz evvel gelseydi- niz. Bir hizmetci vardı ki tam size lâ Na da öylesi yık. Nâzik, terbiyeli, sessiz sedasız, yü- oldu. Baş ha |Ü gözü, düzgün. Ah... Boğosa döndü: — Boğos, şu bizim sarı kızı bul ge- Sarı kız bir saat evvel gördüğüm hiz- metci kız olacaktı. Hani şu çalıştığı e- win hanımına sürtük, beyine dangalak | diyen külhani. Şirret kız boylu boyunca gözümün önüne gelince artık dayanamadım. — Rica ederim rahatsız olmayın ma- dam, diye atıldım, hele Ömer gelsin de kolay. |dam, diye atıldım, hele Ömer bey gel- sin de kolay. — Ah, o çapkındır, ne çapkın, dedi. Kapı çalınıyor, Boğos açtı. Bu sefer içeriye ufak tefek, mölon şapkalı, şem- siyeli bir adam girdi. Küçük matruş yüzü çizgi çizgi ama saçları boyalı, Madam bu müşteriyi âdeta etekliyor. — Ayağınıza soğuk su mu, sıcak su mu? Siz de bizi hatırlar mısınız a, Hü- ilseyin beyciğim? Nerelerdesiniz? Ma - dam nasıl? © — Madam iyi. Madam iyi ama ben fenayım. — Hayrola gene ne oldu? — Ne oldusu var mı yahu, sen de beni düşünmezsen gayri kim düşünür. O hizmetci diye gönderdiğin baş belâsi neydi öyle? — Hanımı gördüm, her halinden memnunum, dedi! (Devamı 12 inci sayfada) — SON POSTA l Hava sertti. Norveç kumpanyasının Venus vapuru, Bergen'den kalkmış, Newcastle'e doğru yol almış, mutat seferini yapıyordu. Venus şimal fırtına larının eski bir âşinasiydi. 5407 tonluk küçük bir gemi olması na rağmen, Londraya gezmeğe gelen Hânedan ailesini taşımak gibi bir maz hariyete nail olan nazlı Venus, dağ gibi gükreyen dalgaları seke seke ilerliyor du. Birden bulut kümelerinin arasından bir ışık parladı, söndü, yandı, söndü yandı. S. O. S. işareti veriliyordu. İşareti veren 1909 tonluk Norveçli Trymm yük gemisiydi. Middlesborough- ya çelik fırınlarına veteslim edilecek olan tonlarca demir cevheri ile yüklüy- dü. Fırtma, gemiyi bir ceviz kabuğuna çevirmişti. İtiyor, kakıyor, o yana bu iyor, büyük ve korkunç bir Trym'in teknesine tosla- dığı gibi Trym'i havaya kaldırıyor ve akabinde başka bir dalganın kucağına atıyordu. Bu hal, saatlerce devam etti. Akur ve müthiş dalgı bocalaya saatlerce yoluna devam eden geminin ağır yükü Allahtan ki ustalık- la istif edilmiş bulunuyordu. Lâkin bir yarış yatı gibi dalgalarla yarışan Trym birden yana meyletmeğe başladı. Der- ken bir kar fırtınası koptu. Tipi şiddet lendikçe, şiddetlendi. Dümenci, bütün gayretile çalışıyor, gözleri tipili havayı delmeğe uğraşarak Trym'in başını rüzgüra doğru çeviri - yor, ve dalgaların geminin üzerinden mümkün mertebe az aşmalarımna savn- şıyordu. Adeta bir deniz kahramanı Bİ- bi, baştan başa sinir kesilmiş varlığiyle dümeni, idare ediyordu. Ğ Norveçli gemicilerin bir sözü vardır: Karadenizde bir şeytan vardır.. derler. İşte o0 gece de, şeytan melanet tacını giymiş, hiyanet asasını kullanıyordu. — Büyük'Deniz < Maceraları 4 - Bir deniz kurdunun fedakârlığı onlardan biri, dümeni koparınca, Trym tabif unsurların merhametine kaldı. İştc bunun üzerine, Venusun gördü- ğü ve anladığı imdat işaretini çekti. Ve Venus, rotasını değiştirerek Nor veç istikametinde yol almaya başladı. Otuz senelik deniz kurdu, kaptan Dreyn, kazazede gemiden 7 saat uzak- ta olduğunu hesapla biliyordu. Onun için, © şimal denizinin, akur dalgaları- | na ehemmiyet bile vermeksizin, maki ne dairesine «tam yol> emrini verdi. Ve beş saat kırk beş dakikada, kendi- ginden imdat isteyen Trym'in yanına vatdı. * Stop etmiş ve çaresiz kalmış bulu - nan Trymde büyük bir faaliyet yardı. Bütün tayfa tulumbalara yapışmışlar dı. Ve kolları ağrıyıncaya, uyuşuncaya ve sanki omuz başlarından. kopuyor - muş gibi tulumba çektiler. Denize dök tükleri kilolarca suyun yerine toplar- ca su girdi. Her iki gemi de daha yolda konu: yorlardı: şu?l'rym. yavdş yavaş batıyoruz, diye işaret çekiyor, civınmıığı bize yardım cdecek gemi var mı?-. diye soruyor. Venus te, yeise düşmeyiniz. Biraz 'sonra oradayız.. diye cevap veriyordu. Ve o gece Venüis saat iki buçukta ka- za yerine geldi. 'Trymin yerini bulama dı. Yol gösterin diye işaretledi. Yağan karlar , arayıcı fişekleri hışıl k ortalığı aydınlattı. Lâkin, ne yazık ki, gitgide ümitsiz- 'leşen Tryme yardım imkânı kalmamış tı. Ve böyle bir havada denize sandal | indirmek, bir cinayetten başka birşey değildi. Denizin koynuna, bile bile kur ban yollamak demekti. Denizciler, can kumarbazı değil, hâkimidirler.. Ve de- nize sandal indirilmedi. Norveç garbinde buluünan Utsire is- tasyonu ile irtibat temin edilmiş, ve yardıma koşan gemi ile, mahküm Try- min yerleri Stovangerin garbinde 50 mil ötesinde olduğu bildirilmişti. Gece sona erdi. Şafak söktü. Ama me şihai şepten birşeyler doğmadı... Deniz daha hâlâ kudurukluğunu muhafaza e- diyor, köpürüyor, köpürüyor, köpürü- T — yordu ve tablatile de denize sandal ln-l düirilmiyordu. Aldığı meylin dik oluşundan, Trym- den de sandal indirmenin imkânı ola- mayordu. Venüsun kayıklarını da göz|, göre göre tehlikeye atmak mânasız- dı. İki gemi karşı karşıya yer almış> lardı. Trym daha hâlâ yüzüyordu. Yü- künü de kurtarmanın, denize döükme- nin imkânı yoktu. Zira epeyce suya bat mış bulunduğundan ambar kapakları açılamazdı. Yalnız gemide «bütün tay falar tulumbalara.... emri mihaniki bir tarzda tatbik olunuyordu. Tulumba çe ken her tayfanın varlığında yorgunluk, mecalsizlik ile «dayanma» gibi iki kuv vet çarpışıyordu. Tulumbalar gıcırda- ya, gicırdaya, hışlaya hışlaya, işliyor, danmuş kollar, kalkıyor, iniyor; gemi de mütemadiyen su kusarak yükseli - yor, alçalıyor; o yana bu yana yalpa- lıyordu. Tayfalar saatlerce tulumba çektiler. Venusun yolcuları yemeğe inmeği bile reddettiler. * Gün bitti, ve yeni bir edehşet» i söy- liyen ıssız bir gece başladı. Savrulan karların yalancı ışığı ile aydınlanan ka ranlığın basmasile, gemiler biribirleri- ni görememeğe başladı. Saât 11,25 te Venus şu işareti verdi: «İki tahlisiye sandalı indiriyorlar, tay falar çılgınca çalışıyor. Vaziyet çok en dişelidir... İndirilen tahlisiye sandal - rı, iple güverteye merbut oldukları halde geminin yanına doğru çekilmeğe baslandı.» Saat, 11,28 de Trym şöyle bir haber yolladı: * <Venüse kendi vasıtamızla ulaşmak ——— | Bu mezarlık derdi Halledilmelidir İstanbul, içi ve dışı en çok me « zarlıxk dolu şehirlerin başında gelir. Bütün bu mezarlar bakımsız, harap bir haldedir. Bazıları toprakla örtül- müş, üstünü otlar bürümüş ve ko - yunlara otlak olmuştur. Bazıları da mezarlıktan gayri bir yangın yerine dönmüştür. Okuyucularımızdan Bay Muhsin de bu halden müşteki: — Mezarlıklarımıza hiç bakılmı - yor. Yarım asır evvel toprağa bırak- tığımız ölülerimizin bugün yerle * rini bulabilmek için mutlaka maden mühendisi olmamız lâzım geliyor. Geçenlerde bir dostumun oğlunun cenazesini kaldırmak vazifesini üze- rime aldım. Eyüpte cami içinde te- nazeyi koyacak ancak iki üç taştan ibaret bir tümsek vardı. Evkaf max- lesef buraya bir musalla taşı yaptır- mamış. Eyüp mezarlıklarına — girdi zaman ölülerimize ne kadar gösterdiğimizi de anlamış oldum! Mezarlık baştan başa hendekler, AP- ; : XU teşebbüsünden vazgeçmek mecburiye- Sindeyiz. Bazı sandallarımız, dalgalar- dan parçalandı. Meyilden dolayı diğer sandalları indirmemize imkân yok...r Haberi alan Venüsün ana tulumba- sı işlemeğe başladı. Ve denizin sathına, sudan daha hafif, lâkin kâfi derecede ağır ve kesif, belki de dalgaları yumu- gatacak bir yağ tabakası yayıdı. Saat 11,35 de Trym gene: Vaziyet gittikçe vahimleşi nus yağ döküyor. 19 tayfa daha hâ! üyor. Ve diye haber verdi tulumba çekmekir lâpa, kâh savrularak yağan üne bir de sis çöktü. Gemi kı- sa fasılalarla canavar ü çalıyor- du. Get rin arasındaki irtibat kay - boldu. Ustire, Venus ve Trymdeki rad yo memurları, boş yere dört kulak ke gildi, parmaklarile önlerindeki manive Jâyı çılgınca işlettiler. Trymin telsizci si o kadar mecalsizdi ki sarih işaret ve remedi. Trymin kaptanı güverteye indi. Ge- »e de sandal indiremiyecekti. Yalnız tulumbalar işliyor, ve ancak bu saye- de, i yüzmekte devam ediyordu. Saat 12,30 da hava açıldı ve parazit lerden kurtuldu. Telsiz de işlemeğe baş ladı. Bu sirada Venuse kayalık Şetlan da doğru sürüklenen Rus gemisi İlmen den bir S, O. S. geldi. Kaptan Dreyer, Sezarın meşhur Vici, Vidi, Veni (gel- dim, gördüm ve yendim) ibaresini ha - tırlatan bir #bare ile: «Trymin tayfala rımı kurtardıktan sonra imdadınıza ye tişeceğim, diye bir telsiz çekti. va aydınlanıncaya kadar da ünde bekledi. (Devamı 12 inci sayfada) toprak yığınları, taş parçaları, fun- dalıklarla dolu.. Mezarcı bizden ka- pak açmak için üç lira istedi. Bu fa- hiş ücret yetmiyormuş gibi dört me- zarcı daha peyda oldu ve avuç aç - tılar. Onları da mecburen memnun ettik. Bundan sonra müthiş bir di - lenci sürüsünün hücumuna uğra - dım. Nasıl kurtulduğumu da ben bi- lirim. Belediye mezarlıklar müdür- lüğü tahsisatsızlıktan mezarlıklara duvar yaptıramıyor diyelim. Merzar- lık kapılarına gömme fiatlarını havi bir liste de mi aslıramıyor?» Yerinde bulunmıyan nöbetçi doktoru Bir okuyucumuz, bir ölüm mü sebetile defin ruhsatiyesi alı 5- Gece yarısı doktoru aramış, galiba doktor bir hast İ muş, bulunamamıs, erti n de ay- aziyet tekerrür etmiş, ve d».—(în tiyesinin bir başka dajreden sına lüzum hâsıl olmuş. isenin geçliği yerin adını yaz- m görmüyoruz, okuyucu- muz vak'ayı alâkadar makama an - latmalıdır