ikadar dayanıklı bir kalb ve 14 Sayfa : 100 « Son Posta » NIN Iairikası Malzm Cemi'in aet BZ -— iKINCİ Çar Başvekile: “Ne yapıayım ki karımın her sözünü, büyük bir hakikat olarak kabu'le mecburum.,, diyordu Artık Dahiliye Nezaretinin işleri yü- rtümiyordu... Çünkü Dahiliye Nazırı, vaktinin uzun zamanlarını sarayda ge- çiriyor.. hususi ibadet odasında; Ça - riçeye (Rasputin ibadeti) yaptırmak.. ve (Çaroviç Aleksi) ye sifa duaları o- kumakla iştigal ediyordu. Fakat, bu yeni peygamber, Rasputin vücuda malik olmadığı için, saraydan daima yorgun ve bitâb olarak dönüyor.. ne- zaret dairesine geldiği zaman, derhal istirahat odasına çekiliyor.. ve koltuk- larının altında dosyalarla bekleşen dai- re âmirlerinin hiç birini kabul edemi - yordu. İş başında bulunurken de, Dahiliye Nazırına bazan - ya Cenabıhak.. ve ya- hud, Şehid Peygamber tarafından - (vahiy) nâşil oluyordu... O zaman, Dahiliye Nazırı derhal elinden kalemi bırakıyor.. konuşuyorsa, susuyor.. göz- lerini bir köşeye dikiyor, kayıptan ge- len sesleri, titreye titreye dinliyor.. ba- zan korka korka, ve bazan da büyük bir meserret ve memnuniyetle cevablar ve- Tiyor.. ve sonra: — Çabuk.. şoförüme malümat ve - rin.. saraya gideceğim. Diyor.. ve otomobilini çılgın bir sür'- atle koşturarak saraya gidiyor: — Haşmetmeâb!.. Şimdi, bana ye- ni bir vahiy nâzil oldu. Diye söze başlıyarak; Cenabıhaktan ve yahud Şehid Peygamberden aldığı emirleri, Çariçeye tebliğ ediyordu. . Ezeldenberi mistik bir ruha malik o- lan Çariçe; bütün bu aoyunlara devam etmekte, ruhen derin bir zevk ve lez- zet buluyordu... Fakat Başvekil; artık bu maskaralıklara tahammül edemi - yor; bu mecnunâne hareketlerin önü- ne geçmek istiyordu. Ancak şu var ki; Çariçe, Başvekilin şikâyetlerine zerre kadar ehemmiyet vermiyordu. Dahiliye Nazırı ise, gün geçtikce kendi peygamberliğine daha fazla inanıyor.. Başvekilin her türlü ih- tarlarını, küstahca tehdidlerle karşıhı - yordu. * Bu maskaralık, yirmi gün kadar de- vam etmişti... Başvekil, vaziyeti kur- tarmak için son çare — olmak üzere (Çar)a uzun bir mektup göndermişti. Ve bu mektubta, artık saklanmasına | imkân olmiyan bü meecnunane hare - ketlerden bahsettikten sonra şikâyetle- rine su cümlelerle nihayet vermişti: (Bunlardan daha mühim bir mese- «leyi arzetmeye- mecbur - oluyorum; l | Bir Doktorun Günlük olarmakşe Notlarından — (*) Erkeklerde, tenasül Kudretindeki zaaf Eğer eskiden bir belsoğukluğu netlicesi husyelerde iltihab geçirmemiş ise ve do- ğuştan husyelerde veya tenasül uzuvla- rında bir eksiklik ve gayri tabillik yoksa tamamen asabi müâhiyette telâkki edilir. Hiç endişe etmemelidir. Kısmen bazı ilâç- lar, kısmen de ruhi telkinler ile mutlaka iyi olur. Her şeyden evvel ademi iktidar mevcuüd olanlar kendilerinde ademi ikti- dar mevcud değilmiş gibi hareket etme- lidirler. Zaten hakikat de budur. Bir ne- vi körkü, tereddüt ve heyecan derhal sa- hibini bu üzücü vaziyete sokar. Bu düşün- celeri zihinden tardetmelidir. Spor, bi- raz zevk ve neş'e verici vasıtalar, kendi kendini telkin, âsâbı taskin ve kuvayi şehvaniyeyi takviye edici bazı ilâçlar bu müz'iç halin giderilmesi için kâfidir. başmetmeâb... Dahiliye Nazırının, su- reti mahsusada (Stokholm) a gönder - diği adamlar vasıtasile, Almanlarla münferid bir sulh akdine teşebbüs etti- gi, tamamile tahakkuk eylemiştir... Bundan haberdar olan İngiliz ve Fran- sız sefirleri bana karşı çok acı bir li - san istimal etmişler.. «Memlekette bir ihtilâl patlıyacaktır. Biz, bu ihtilâli memnuniyetle bekliyoruz. Çünkü, li - beral bir hükümetin, muzafferiyeti da- ha muvaffakıyetle temin edeceğine ka- naat besliyoruz.» demişlerdir. Zâti Haşmetinize, bu acı hakikatleri, bütün çıplaklıklarile arzediyorum. | Demişti. Başvekilin bu uzun mektubuna, Çar Nikola, şu kısa cevabı göndermişti: (Mektubunuzu çok derin bir tees - sürle okudum... Fakat, ne yapayım ki; karımın her sözünü, büyük bir haki - kat olarak kabule mecburum. | Başvekil, bu cevab karşısında, fena halde sendelemişti. Mecnun Dahiliye Nazırı ile mücadeleye girişmenin imkâ- nt olmadığını hissetmişsti. Akilâne bir hareketle derhal istifasını vermiş, çe - kilmişti. * Birbirine sarılmış olan üç şahsiyet ÇAR — ÇARİÇE — RASPUTİN Kapınin zili çalındı. Cemil, koridora doğru kulak kabarttı. Telâşlı bir ayak sesi, yaklaştı. Oda kapısı birdenbire a- çıldı. Prens Emma, selâm vermeyi bile unutacak kadar bir heyecan ile: — Dostum!.. Havadis... Başvekâle- ti Prens Galiçin der'uhde etti. Diye bağırdı. Cemil, Prenses Emmanın kürkünü almak içiri yerinden kalktı. | — Prens Galiçin mi?.. E, bu adam vaziyeti idare edebilecek mi?.. Diye mırıldandı. Prenses Emma, kürkünü Cemile ver dikten sonra, kısa kenarlı astragan kal- pağıni da çıkararak masanın üstüne fırlattı. Telâşlı bir sesle söylemiye baş- ladı: — Prens Galiçin, değil.. Allah, gök- ten inse; kabine riyasetine geçse; si- beri de soluna oturtarak işe girişse.. ar- tık hâdisatı durdurmak mümkün ola - maz. — Yaa.. mühim. o kadar demek vaziyet tık, gizli volkanın homurtusu, açıktan açığa işitilmeye başladı. — Ne gibi?.. — Mütemadiyen halka beyanname- ler dağıtılıyor. — Sizin grup tarafından mı?.. bizim- kalmadı azizim. her taraftan heyecan fışkırıyor. — Âlâ.. Prenses Emma, derin derin içini çekti. Âdeta, müteessif bir tavırla de- vam et_tî: — ÂAlâ, değil.. çok fena dostum. — Niçin?.. — Hiç beklemediğimiz hâdisattan korkuyoruz. Bu gidişle, dizginleri eli- mizden kaçıracağız zannederim. — Biraz daha izahat verir misin, Emma2?.. — İzahat mı?.. Ne ben.. ve ne de ar- kadaşlar... Hiç birimiz, esaslı bir şey bilmiyoruz ki... — Beyannamelerde ne yazılı?.. — O kadar muhtelif şeyler ki... Bun lardan biri, halkı hükümet aleyhine tahrik ediyor. Eğer böyle olursa, bir a- narşinin zuhu etmesi muhtemel... Çün kü, hükümet sukut ederse, vaziyete — Sizin, (*) Bu notları keğip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp koölleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor değil. — Fena. gibi imdadınıza yetişebilir. (Arkası var) zin peygamberi sağına, bizim peygam- |; — Mühim demek de söz mü?.. Ar- hâkim olacak kuvvet, henüz mevcud | SÖON POSTA « Son Posta » nım Tariht Tefrikası : 39 B ç -SÜMERYILDIZ! , Yazan : CV| Uran ağlar gibi: - Bır ölüm mal (& Iı sizi öldürmek istiyormuş! diye ? b — Şu ayağımdaki zincirleri çıkart - sanız, daha serbest çalışacağım, mel- lâ! Ne olur.. beni bu dertten kurtara - maz mısınız? Sama düşündü. Fakat, müsbet ce - vab veremedi: — Ocağın töresini bozamam. Senin bacağındaki zincirleri çıkarırsam, öte- |kiler de aynı imtiyazı istiyecekler. Bu, benim elimde değil, Başka bir isteğin varsa, söyle.. ekmeğin az geliyorsa, art- tırayım ? — Hayır.. hayır.. çok ekmek yedik- ce, çalışamıyorum, Midem boşken da- ha fazla ve yorulmadan çalışabiliyo - rum. Oh.. işte geniş bir nefes aldım şimdi. İçtiğim bir tas su, bana bir ek - mekten daha iyi geldi.. içim serinledi.. damarlarım yatıştı. Arabaların sayısını azaltmak için, keşke güneş doğmadan işe başlayıp, güneş batıncaya kadar çalışsaydım.. onu, bugün değilse, üç yıl sonra elbette bir daha göreceğim. Alacağı olsun kaltağın... Kendi kendine söylenerek kuyuya İindi. * * * “Esir ve mahkümlara hürriyet verilmez. Çünkü... , — Ocaktaki işciler, sen geldin geleli fazla iş çıkarıyorlar, Sama! Şimdiye kadar Sirtellâ anbarlarında bu derece bakır ve demir madeni yığılmamıştı. Bunun sebebi ne olsa gerek..? — Sabahları güneşten iki saat sonra işe başlatıyorum. Akşamları da güneş batmadan bir saat önce paydos yapi- yorlar. Ekmekleri düzeldi.. hastalara Asular bakıyor.. dinlenmeğe vakit bul- dukları için, az zamanda daha çok iş çıkarıyorlar. — O halde sen otaklardaki esirlere ve ölüm mahkümlarına hürriyet veri- yorsun demek..? Sama birdenbire şaşaladı; — Maden ocaklarında çalışan in - sanlar bazan zindanlarda yaşamağa bi- le razı oluyorlar. Bu kadar ağır şartlar içinde çalışan işcilere verilen hürriyet, ancak onların dinlenmelerini temin e- debilen bir kısa zaman boşluğundan başka bir şey değildir. Eğer onlara bu kadarcık olsun yorgunluğunu dinlen - dirmek fırsatını vermeseydim, Sirtel - lâdaki maden anbarları eskisi gibi bom- |boş kalırdı. — Keşke boaş kalsaydı da, Sama, o - radaki mahkümları şımartmasaydın! Esir ve mahkümlara hürriyet verile - mez. Çunku, başlarını kaldll'maga muk— tedir oldukları gün, ilk önce bizi öldü- rürler. — Sizi, belki.. fakat, beni öldüre - ceklerini ummuyorum. Hepsi mem - nun.. hepsinin nasırlaşan yüzleri gü - lüyor.. hepsinde yaşamak arzusu 'u - yandı. Bu bahtsız mahlüklar, bastığım yere yüzlerini sürmeden geç- miyorlar. Halbuki siz onların ruhunu söndürmüş.. emellerini öldürmüş.. ve gözlerini karartmıştınız! Bu adamlar da şimdi şehirde işlerile güçlerile uğraşan yerliler gibi memlekete faydalı olmağa başladılar. Bunları islâh etmek, kazan- mak yolu dururken, neden dipsiz bir uçuruma atıp mahvetmeli? Neden bun lardan istifade etmek fırsatını kaçırma- l1? Guüdea bana: (Yurduma ve yurt - taşlarıma faydalı olmağa çalış!) diye emretti.. çalışıyorum.. ve beni bu yüz- den takdir edeceğinizi umuyorum! Tankut'un maiyetinde o güne ka - dar bu derece zeki ve çalışkan, bu ka- dar sevimli ve anlayışlı bir zabit bu - lunmamıştı. — Suzluların hepsi senin gibi zeki j benim | ve anlayışlı mıdır? Diye sordu. Sama önüne bakarak cevab verdi: — Ben bugün karşınızda bir Sumer zatibi olarak bulunuyorum. Suz'da doğ dum.. fakat, Sumer topraklarında öle- ceğim. — Suz'da (Nabo) ya tapıyordun? — Süumerde de Gudeaya tapıyo - rum.. — Ya güneş..? — O da Ulu Tanrımdır.. — Demek ki sen memleketin gibi, inanışlarını da değiştirdin, öyle mi? — Şüphesiz.. ve yeni değil. Tankut, Samadan bu cevabı alınca « Tanrıdan korkmuş olacak ki - fazla ileri gitmedi.. Samayı kırmaktan çe - kindi. — Temiz yürekli aslan! Seni ocak- larda öldürmek bana yaraşmaz ama.. ne yapayım ki, Gudeanın buyruğunu çiğniyemem, Bir müddet orada kala - caksın ! — Ben yerimden ve işimden şikâ - yetci değilim . — Haydi git.. vazifene bak. Ve tek- rar edeyim ki, esir ve mahkümları te- pene çıkaracak kadar şiımartma! Benim bu işlerdeki tecrübem senden çoktur.. acırım sana, Sama! Kuzulaşan insan - lar, bir gün vahşi sırtlanlar ve yaban domuzları gibi kudurup üzerine atılır- sa, sakın şaşma! Ve sözlerimi hatırla! Adam öldüren mutlaka ölmeli.. hattâ işkence çekerek ölmeli ki, bir başkası aynı cürmü işlemekten çekinsin. * * * “Bir ölüm mahkümu seni öldürmek istiyor, mellâ!,, Uran çok telâşlıydı.. Akşam güneşi Sirtellâ dağının arka- sında batarken, Sama, ocaklar mahal- lesindeki evine henüz gelmişti. Sama, uşağının heyecan ve telâş içinde titrediğini gördü: — Hasta mısın, Uran? —Hayır, mellâ! Keşki hasta olsay- dım.. yere düşüp geberseydim de, ku- RADYO” Bugünkü Program 25 İkincikânun 1937 1STANBUL Öğle neşriyatı: 12.30; Plâkla Türk musikisi. 12.50 Hava- dis. 13.05: Muhtelif plâk neğriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30- Plâkla dans musikisi. 19,30: Çocuk- lara masal: İ. Galip . 20: Rıfat ve arkadaş - ları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları. 20,30: Safiye ve arkadaşları tarafın - dan Türk —musikisi ve —halk' şarkı- ları, saat âÂyarları. 21: Bay —Ömer Rıza tarafından —Arapça havadis. 21,iİ5: Şehir tiyatrosu dram kısmi tarafından bir temsil, 22,10: Ajans ve borsa haberleri. 22,30: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, Yarınki program 26 İkincikânun 1937 ISTANBUL Öğle neşriyatı: he 12.30: Plâkla Türk musikisi. 12.50: Hava- dis. 1305 Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,380: Konfe- rans: Eminönü Halkevi neşriyat kolu namı- | na Bay Nusret Safa. 20: Vedia Rıza ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20,380: Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. Saat âyafı. 21: bay Ömer Rıza tarafından a- rapça havadis. 21,15: Şehir tiyatrosu operet kısmı tarafından bir temsil. 22,10: Ajans ve borsa haberleri. 22,30: Plâkla sololar. Onera ve oöperet parçaları, laklarım hiç — Ne var.. kalım.. Uran ağlar gıbi önünde diz çokt — Bir ölüm ” mek ıstıyormîş' gi kunç haberi dW rulmuş gibi M — Dur etmel! Kim miş ?, a Bııseydiı;;ğ İi #h_': la x pacağımı ben — AÂAdını biliyo' ” — ayır.. | — ğeryeden dufv beri?.. e Dü mahküul ölv lak verdim.. Ve b;:!g sizi öldürmey? B dim, 'i — Adını ,oyİG z Yi 5 ıS-ıoaılryrı:ı:an:l"’ wı, — Sordum.-: __ohldeM adamın kım dan rin bunu onlar şadı: — Haydi sen ' /hE yap, bakallml «TAĞİ çt kolay kolay öld onlara bir fenâ — İnsani ) " İn iyilik yaptığı için # İi mellâ! Siz on : gibi mi duq“nuyoğ b" PD cak çocuklaf çi lar ipliklerini örü sanlardır. iş değil. Ve gülere Rumt senö T 3’ 2 ci Kânun B”NM 12 Galatada * Ç egi sim Ase0)- ı Merkez naW j 10). ışişli':'3 : V yi mal Rebül M Üsküdar * z ' Buyukadad ; naş).