d 14 Sayfa g Soış Posta ,, nın tefrikası : 100 — İKİNCİ KİISIM — Çar Başvekile: “Ne yapayım ki karımın her sözünü, büyük bir hakikat olarak k Artık Dahiliye Nezaretinin işleri y Tümiyordu... Çünkü Dahiliye Nazırı, vaktinin uzun zamanlarını sarayda ge- çiriyor.. husust ibadet odasında; Ça '« riçeye (Rasputin ibadeti) yaptırmak.. iç Aleksi) ye #ifa duaları o- 'ordu. yeni peygâmber, Rasputin kadar dayanıklı bir kalb ve vücuda malik olmadığı saraydan daima yorgun ve bitâb olarak dönüyor.. ne- zaret dairesine geldiğ istirahat odasına çekiliyor.. ve koltuk- İarri Söbede oe larla böklerdır'daği Te âmirlerinin hiç birini kabul edemi - yordu. İş başında bulunurken de, Dahiliye Nazırına bazan - ya Cenabıhak.. ve ya: hud, Şehid Pey tarafından - (vahiy) nâşl oluyordu... O zaman, ti zaman, derhal mber abu'le mecburum.,, diyordu ıhumeüneıbr Dahiliye Nazırının, su- reti mahsusada (Stokholm) a gönder - ği adamlar vasıtasile, Almanlarla münferid bir sulh akdine teşebbüs etti- ği, tamamile tahakkuk eylemiştir... Bundan haberdar olan İngiliz ve Fran- İsız sefirleri bana karşı çok acı bir li « | an istimal etmişler.. «Memlekette bir GĞ patlıyacaktır. Biz, bu ihtilâli memnuniyetle bekliyoruz. Çünkü, li - beral bir hükümetin, muzafferiyeti da- ha muvaffakıyetle temin edeceğine ka- naat besliyoruz.» demişlerdir. Zâti Başvekilin bu uzun mektubuna, Çar Nikola, şu kısa cevabı göndermişti: (Mektubunuzu çok derin bir tees - sürle okudum... Fakat, ne yapayım ki; Dahiliye Nazırı derhal elinden kalemi karımın her sözünü, büyük bir haki - bırakıyor.. konuşuyorsa, susuyor.. göz-| kat olarak kabule mecburum. | lerini bir köşeye dikiyor, kayıptan ge- len sesleri, titreye titreye dinliyor.. ba- zan korka korka, ve büzan da büyük bir meserret ve memnuniyetle cevablar ve- Tiyor.. ve sonra: atle koşturarak saraya gidiyor: — Haşmetmeâb!.. Şimdi, bana ye- ni bir vahiy nâzil oldu. Diye söze başlıyarak; Cenabıhaktan ve yahud Şehid Peygamberden aldığı emirleri, Çariçeye tebliğ ediyordu, . Ezeldenberi mistik bir ruha malik o- lan Çariçe; bütün bu oyunlara devam etmekte, ruhen derin bir zevk ve lez- zet buluyordu... Fakat Başvekil; artık bu maskaralıklara tahammül edemi - yor; bu mecnunâne hareketlerin önü- ne geçmek istiyordu. Ancak şu var ki; Çariçe, Başvekilin şikâyetlerine zerre kadar ehemmiyet vermiyordu. Dahiliye Nozırı ise, gün Başvekil, bu cevab karşısında, fena halde sendelemişti. Mecnun Dahiliye Nazırı ile mücadeleye girişmenin imkâ- nt olmadığını hissetmişti. Akilâne bir kilmişti. * Birbirine sarılmış olan üç şahsiyet ÇAR — ÇARİÇE — RASPUTİN Kapının zili çalındı. Cemil, koridora doğru kulak kabarttı. Telâşlı bir ayak çıldı. Prens Emma, selâm vermeyi bile unutacak kadar bir heyecan ile: — Döstumt.. Havadis... Başvekâle- tiş Prens Galiçin der'uhde etti. Diye bağırdı. Cemil, Prenses Emmanın kürkünü almak içir! yerinden kalktı. — Prens Galiçin mi?.. E, bu adam vaziyeti idare edebilecek mi?.. Diye mırıldandı. Prenses Emma, kürkünü Cemile ver geçtikce kendi peygamberliğine daha|'dikten sonra, kısa kenarlı astragan kal- fazla inanıyor.. Başvekilin her türlü ih-|pağını da çıkararak masanın üstüne tarlarını, küstahca tehdidlerle karşıhı - yordu. * Bu maskaralık, yirmi gün kadar de- vam etmişti... Başvekil, vaziyeti kur- tarmak için son çare olmak üzere| (Çar)a uzun bir mektup göndermişli. Ve bu mektubta, artık saklanmasına imkân olmıyan bu mecnunane hare - ketlerden bahsettikten sonra şikâyetle- rine su cümlelerle nihayet vermişti: İBunlardan daha mühim bir mesö- leyi arzetmeye: mecbur- oluyorum; / açığı Bir Doktorun Günlük Notlarından Pazartesi () Erkeklerde, tenasül Kudretindeki zaaf Eğer eskiden bir belsoğukluğu neticesi husyelerde iltihab geçirmemiş ise ve do- Buştan husyelerde veya tenasül uzuvla- rında bir oksiklik ve gayri tablilik yoksa 1 mübiyette telâkki edilir. Hiç endişe elmenmelidir. Kısmen bazı iİlâç- lar, kismen de rühi telkinler ile mutlaka Âyi olur, Har şeyden evvel ademi iktidar mevcud olanlar kendilerinde ademi ikti- dar mevcud değilmiş gibi hareket etme- üdirler, Zaten ikat de budur. Bir ne- vi korku, tereddül ve heyecan derhal sâ- hibini bu üzücü vaziyete sokar. Bu düşün- celeri zihinden tardetmelidir. Spor, bi- raz zevk vo neş'e verici vasıtalar, kendi köndini! telkin, Saâğbı taskin ve kuvayi şehvaniyeyi takviye edlel bazı ilâçlar bu Mmüz'iç halin giderilmesi tçin kâfidir. | | (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. || değil. Sıkıntı zamanınında bu notlar bir dokter öi B gibi imdadınıza yetişebilir. fırlattı. Telâşlı bir sesle söylemiye baş- ladı: — Prens Galiçin, değil.. Allah, gök- ten inse; kabine riyasetine geçse; si- zin peygamberi sağına, bizim peygam- beri de soluna oturtarak işe girişse.. ar- tık hâdisatı durdurmak mümkün ola - maz, — Yaa.. demek vaziyet mühim, — Mühim demek de söz mü?.. Ar- tık, gizli volkanın homurtusu, açıktan şitilmeye başladı. — Ne gibit.. — Mütemadiyen halka beyanname. ler dağıtılıyor. — Sizin grup tarafından m?.. — Sizin, bizim kalmadı azizim. her taraftan heyecan fışkırıyor. —Âlâ... o kadar l Prenses Emma, derin derin içini çekti. Âdeta, müteessif bir tavırla de- Yam etti: — Âlâ, değil.. çok fena dostum. — Niçin?.. — Hiç beklemediğimiz hâdisattan korkuyoruz. Bu gidişle, dizginleri eli- mizden kaçıracağız zannederim. — Biraz daha izahat verir misin, |Emma?.. — İzahat mı?.. Ne ben.. ve ne de âr- kadaşlar... Hiç birimiz, esaslı bir şey bilmiyoruz ki... — Beyannamelerde ne yazılı?.. lardan biri, halkı hükümet aleyhine tahrik ediyor. Eğer böyle olursa, bir a- narşinin zuhu etmesi muhtemel... Çün kü, hükümet sukut ederse, vaziyeta hâkim olacak kuvvet, henüz mevcud (Arkası var) hareketle derhal istifasını vermiş, çe -| sesi, yaklaştı. Oda kapısı birdenbire a- | Taribi Telrikasmı : 39 | — Şu ayağımdaki zincirleri çıkart - sanız, daha serbest çalışacağım, mel- lâ! Ne olur.. beni bu dertten kurtara - maz misiniz? Sama düşündü. Fakat, müsbet ce - vab veremedi: — Ocağın töresini bozamam. Senin bacağındaki zincirleri çıkarırsam, öte- kiler de aynı imtiyazı istiyecekler. Bu, benim elimde değil. Başka bir isteğin varsa, söyle.. ekmeğin az geliyorsa, art- tırayım? : — Hayır.. hayır.. çok ekmek yedik- ce, çalışamıyorum. Midem boaşken da- ha fazla ve yorulmadan çalışabiliyo - rum. ÖOh.. işte geniş bir nefes aldım şimdi. İçtiğim bir tas su, bana bir ek - mekten daha iyi geldi.. içim serinledi.. | damarlarım yatıştı. Arabaların sayısını | azaltmak için, keşke güneş doğmadan işe başlayıp, güneş batıncaya kadar çalışsaydım.. onu, bugün değilse, üç yıl sonra elbette bir daha göreceğim. Alacağı olsun kaltağın... Kendi kendine söylenerek kuyuya indi. ... “Esir ve mahkümlara hürriyet verilmez. Çünkü..., — Ocaktaki işciler, sen geldin geleli fazla iş çıkarıyorlar, Sama! Şimdiye kadar Sirtellâ anbarlarında bu derece bakır ve demir madeni yığılmamıştı. Bunun-sebebi ne olsa gerek..? — Sabahları güneşten iki saat sonra işe başlatıyorum. Akşamları da güneş batmadan bir saat önce paydos yapı- yorlar. Ekmekleri düzeldi.. hastalara Asular bakıyor., dinlenmeğe vakit bul. dukları için, az zamanda daha çok iş çıkarıyorlar. | — O halde sen ocaklardaki esirlere ve ölüm mahkümlarına hürriyet veri- yorsun demek..? Sama birdenbire şaşaladı: — Maden ocaklarında çalışan in - İsanlar bazan zindanlarda yaşamağa bi- |le razı oluyorlar, Bu kadar ağır şartlar içinde çalışan işcilere verilen hürriyet, ancak onların dinlenmelerini temin e- debilen bir kısa zaman — boşluğundan | başka bir şey değildir. Eğer onlara bu kadarcık olsun yorgunluğunu dinlen - dirmek fırsatını vermeseydim, Sirtel - |- Tanrıdan korkmuş olacak ki - fazla lâdaki maden anbarları cskisi gibi bom- İboş kalırdı. — Keşke boş kalsaydı da, Sama, o - radaki mahkümları $ımartmasaydın! Fsir ve mahkümlara hürriyet verile - mez. Çünkü, başlarını kaldırmağa muk- tedir oldukları gün, ilk önce bizi öldü- rürler, — Sizi, belki.. fakat, beni öldüre - ceklerini ummuyorum. Hepsi mem - nun.. hepsinin nasırlaşan yüzleri gü - lüyor.. hepsinde yaşamak arzusu u - yandı. Bu bahtsız mahlüklar, benim bastığım yere yüzlerini sürmeden geç- miyorlar, Halbuki siz onların ruhunu söndürmüş.. emellerini öldürmüş.. ve gözlerini karartmıştınız! Bu adamlar da şimdi şehirde işlerile güçletile uğraşan ! yerliler gibi memlekete faydalı olmağa başladılar. Bunları islâh etmek, kazan- |mak yolu dururken, neden dipsiz bir| uçuruma atıp mahvetmeli? Neden bun lardan istifade etmek fırsatını kaçırma- İtaşlarıma faydalı olmağa çalış!) diye lemretti.. çalışıyorum.. ve beni bu yüz« den takdir edeceğinizi umuyorum! Tankut'un maiyetinde o güne ka - |dar bu derece zeki ve çalışkan, bu ka- dar sevimli ve anlayışlı bir zabit bu - lunmamıştı. “SÜMERYILDIZ! £ TUNÇCANY | Yazan : Cei Uran ağlar gibi: - Bir ölüm ma! sizi öldürmek istiyormuş! diye ! laklarım hiçbk YA | ve anlayışlı mıdır? Diye sordu. Sama önüne bakarak cevab verdi: — Ben bugün karşınızda bir Sumer zatibi olarak bulunuyorum. Suz'da doğ dum.. fakat, Sümer topraklarında öle- ceğim, — Suz'da (Nabo) ya tapıyordun? — Sumerde de Gudeaya tapıyo - rum.. — Ya güneş..? — © da Ulu Tanrımdır.. — Demek ki sen memleketin gibi, inanışlarım da değiştirdin, öyle mi? — Şüphesiz.. ve yeni değil. Tankut, Samadan bu cevabı alnca ileri gitmedi.. Samayı kırmaktan çe - kindi. — Temiz yürekli aslan! Seni ocak- larda öldürmek bana yaraşmaz ama.. ne yapayım ki, Gudeanın buyruğunu giğniyemem, Bir müddet orada kala - caksın! — Ben yerimden ve işimden şikâ - yetci değilim . — Haydi git.. vazifene bak. Ve tek- rar edeyim ki, esir ve mahkümları tö- pene çıkaracak kadar şımartma! Benim bu işlerdeki tecrübem senden çoktur.. kalım.. önünde diz çöktüt y mek istiyormuş FĞ Ti kunç haberi dW 4 B e rulmuş gibi etme! Kim miş bi pacağımı ben Düt KiP.. of B * — Üç mahküt yf bez; lak verdim *ö ";, sizi öldürmeye a dim, adamın kim oldi rin bunü 0”“” K d iş değil, H he Ve gülerek K — Ne varı. BĞ V AM Uran ağlar # İ K — Bir ölüm — Dur blk'u bi B;l.;y&iî'_-,* — Adını bil n — Hayır.. » — Nereden M İ — Adını — Hayır« vi 4 — Soım.d”# İ — Sordum-: oakfi ? ei h acırım sana, Sama! Kuzulaşan insan -|şadı: n lar, bir gün vahşi sırtlanlar ve yaban domuzları gibi kudurup üzerine atılır- sa, sakın şaşma! Ve sözlerimi hatırla! Adam öldüren mutlaka ölmeli.. hattâ işkence çekerek ölmeli ki, bir başkası aynı cürmü işlemekten çekinsin, ... “Bir ölüm mahkümu seni öldürmek istiyor, mellâ!,, Uran çok telâşlıydı.. sında batarken, Sama, ocaklar mahal- lesindeki evine henüz gelmişti. Sama, uşağının heyecan — ve telâş içinde titrediğini gördü: — Hasta mısın, Uran? —Hayır, mellâ! Keşki hasta olsay- dım.. yere düşüp geberseydim de, ku- RADYO Bugünkü Program 25 İkincikânun 1937 1STANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 1250 Hava- dis. 13.05: Muhtelif plâk nefiriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30* Plâkla dans musikisi. 19,30: Çocuk- Jara masal: İ. Galip . 20: Rıfat ve arkadaş - darı tarafından Türk müsikisi ve halk şar- kıları, 20,30: Safiye ve arkadaşları tarafın - dan “'Türk musikisi ve halik' garkı- lar, saat dyarlar. 21: Bay Ömer Rıza — tarafından — Arapça havadis. 21,15: iyilik yaptığı iŞİP mellâl Siz on gibi mi aüşünği’n Saİn cak çocuklar iÇt lar ipliklerini ÖÜ? Akşam güneşi Sirtellâ dağının arka-| sanlardır. Şehir tiyatrosu dram kiısmi tarafından bir temedi. 22 1ğ: Ajans ve borsa haberleri. 22,30: Plükla sololar, opera ve operet parçaları, Yarınki program 26 İkincikânun 1937 AISTANBUL Ökle neşriyatız p 1230: Plâkla 'Türk musikisi. 1280: Hava- dis. 1306 Muhtelif plâk neşriyatı. Akçam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi. 19,30: Konfe- — O kadar muhtelif şeyler ki... Bun (1? Gudea bana: (Yurduma ve yurt - |Tana: Eminönü Halkevi neşriyat kolu namı- | na Bay Nusrot Safa. 20: Vedin Rıza ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları. 20,30: Cemal Kâmil ve arkudaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. Baat fyafı. 21: bay Ömer Rıza tarafından a- | rapça havadis. 21,15: Şehir tiyatrosu operet | kosmı tarafından bir temsll. 22,10: Ajans ve borsa haberleri. 2230: Plâkla sololar, Onera — Suzluların hepsi senin gibi zeki|ve operet parçaları. — Haydi sen Tüylin | yap, bakalım! . F kolay kolay © eli onlara bir fenalık l — İnsani a — Haydi canifİRİ ç.